29 Kasım 2008 Cumartesi

Fenerbahçe - Beşiktaş #2


Derbi hakkında aklımda 1-2 ufak şey daha vardı, ofis karambolünde yazarken unuttum. Maçın iki taraf için de anlamı başka ama iki taraf için de bu maç çok önemli.

Fenerbahçe'de işlerin iyi gitmediğini söylemeye gerek yok, her şey ortada zaten. Devre arasına girerken puan farklarını en azından şu an ki noktada tutmak gerekiyor, üzerine bir de ekstra performans ile bir Kiev galibiyeti gelir de yola UEFA kupasında devam edilebilirse herhalde her Fenerbahçe'li tatmin olacaktır. Kaos ile başlayan bir sezonun ilk yarısını 3 kulvardan da kopmadan bitirebilmek çok önemli. Devre arasında yapılması muhtemel transferler ile belki ikinci devre tahmin edilenden de fazla şey başarılabilir, maçı kaybetmek ise bu sezonu Fenerbahçe için çok erken bitirebilir..
.
Beşiktaş'ın ise durumu iyi görünüyor. Mustafa Denizli'nin getirdiği pozitif hava kaybedilen puanlara rağmen hala devam ediyor, en azından yüzler hala gülüyor. Maçı kaybetse bile şampiyonluktan kopma gibi bir durumu yok ama bence çok şey kaybedebilirler. Beşiktaş'ın kaybettiği puanlar ağırlıkla zirveye oynayan takımlara, belirli bir seviyenin üstündeki takımlara karşı kazanmakta zorlanıyorlar. Bu sadece bu sezona has bir durum da değil, son yıllarda ligde oynadıkları tüm final maçlarını kaybettiler, istatistik bakmadım ama herhalde bu dönemde derbilerde de en başarısız takım Beşiktaş'dır. Yarın oynanacak maç ise bunu değiştirmek için büyük bir şans, Fenerbahçe'yi bu durumda yakalamışken alınacak bir galibiyet takıma büyük bir güven getirecektir. Trabzonspor da berabere kaldı ve artık yarın ki maçın ucunda liderlik de var, Beşiktaş kazanırsa artık ben de bu sene şampiyonluk yolunda daha güçlü adımlarla yürüyebileceklerine inanacağım. Mağlubiyet ise takıma bazı şeylerin değişmediği hissini verebilir, hatta o negatif hava sonucunda Beşiktaş devre arasına sıralamada hiç beklemediği bir yere düşmüş olarak bile girebilir..
.
Aslında bu yukarıda söylediklerimin hiçbir anlamı da olmayabilir ama bu bir derbidir. Büyük bir mücadeledir, bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçıdır.
.
Her ne olursa olsun bu maç çok önemlidir.

28 Kasım 2008 Cuma

Fenerbahçe - Beşiktaş


Beşiktaş bir süredir Kadıköy’e puan olarak da moral olarak da avantajlı gelmiyordu. Bu maçın öncesi aslında biraz Galatasaray maçını andırıyor, anketlerde önde giden de taraftarı galibiyete fazlasıyla inançlı olan takım da Beşiktaş. Fenerbahçe ise Galatasaray maçı ile çıktığını sandığı çukurun içine son iki maç ile tekrar girdi ama bu sefer karşısında psikolojik olarak her daim üstün olduğu bir takım yok. Her ne kadar son senelerde Fenerbahçe’nin bir üstünlüğü varmış gibi gözükse de hala ne taraftarı ne futbolcusu bir Beşiktaş maçına Galatasaray maçı gibi bakamıyor.
.
Fenerbahçe tarafında maçın gidişatını teknik adam tercihlerinden ziyade futbolcuların performansı belirleyecek, zaten Aragones’in seçimleriyle etki ettiği bir maçı henüz izlemedik. Semih büyük ihtimalle oynamıyor ve böylece tek-çift forvet tercihi yine otomatikman ortadan kalkıyor. Yabancı kontenjanı ise bu kez Aragones’in karar vermesi gereken bir nokta olacak. Kenarda oturacak isimlerden birinin Maldonado olduğu kesin, diğeri ise büyük bir sürpriz olmaz ise Josico ya da Deivid olacaktır. Kazım’ın geçtiğimiz sezon İnönü’de oynadığı güzel futbol akıllarda ama ne olursa olsun iki maçlık performans ile ben Deivid’den kolay kolay vazgeçemem. Emre’nin de bir sakatlığı olmadığına göre benim tercihim orta sahayı Emre-Selçuk yapıp Josico’yu kenara almak olur. Emre’nin performansı çok önemli, Porto maçındaki tedirgin ve korkak futbolu oynarsa orta saha top yapmakta yine zorlanacaktır. Alex’den ayrıca bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum, günündeyse yarın maçı tek başına alabilir, araya atılan toplarda açık verebilen Beşiktaş savunmasına karşı Guiza’yı da bir anda taraftarın sevgilisi haline getirebilir. Bu söylediklerimizin dışında Fenerbahçe kadrosunda beklenmedik bir şey olacağını sanmıyorum. Uzun süredir aynı sistemle oynayan takım hakkında derin analizler yapmaya gerek yok çünkü fazla değişken yok. En önemli değişken futbolcuların maçı ne kadar kazanmak istedikleri, bunu da yarın göreceğiz.


Beşiktaş tarafında ise maçı belirleyecek isim bence Mustafa Denizli olacak. Tello’nun durumu belirsiz, oynamassa yerine Seric oynayacak ve Beşiktaş’da da yabancı kontenjanı sıkıntı yaratacak. Aslında Beşiktaş’ın dizilişi için şu şöyle olursa bu böyle olur gibi tahminler yapmak kolay değil çünkü Beşiktaş’ın tam anlamıyla bir sistem takımı olduğunu söylemek çok zor, aynı 90 dakika içinde bile hangi düzende oynadıklarını çözmekte bazen zorlanıyorum. Mustafa Denizli’nin maçı belirleyecek isim olacağını söylerken de dizilişten çok oyuncu tercihlerinden bahsediyordum, kendisi böyle maçlarda hiç beklenmeyen işler yapmayı sever. Mesela benim yapmasından korktuğum şey Delgado yerine Uğur İnceman’ı oynatması olur, orta sahanın mücadele gücünü arttırması Fenerbahçe’nin hiç işine gelmeyecektir. Oyuncu tercihinin kısıtlı olduğu yer sol kanat, burada diziliş ne olursa olsun ağırlıkla Tello ve İbrahim Üzülmez’i göreceğiz. Bu ikili son haftalarda formda olan Gökhan Gönül ve Galatasaray maçındaki performansı sergilediği takdirde Deivid’i durdurmakta ne kadar başarılı olabilirler bilmiyorum. Aslında sahaya çıkacak 11 oyuncuyu görmeden Beşiktaş hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapmak çok zor.
.
Yarın Fenerbahçe’nin kazanmaya daha fazla ihtiyacı var ve genelde bu psikoloji Saraçoğlu’na gelen taraftarı da, futbolcuları da olumlu etkiler, stresten uzak kalınabildiği sürece mücadele gücünü arttırır. Aslında bir de Fenerbahçe taraftarını rakibe duyulan nefret havaya sokar ve bu nefret o stadı cehenneme çevirebilir. Beşiktaş’a karşı bu hava ne kadar pek yakalanamıyor gibi gözükse de 2006 yılında Selçuk Dereli’nin damga vurduğu kupa maçı bunu biraz değiştirdi, yarın nasıl olacağını da göreceğiz.

Beşiktaş derbilerinin öncesinde Galatasaray maçları kadar net olmasa da stada girip havayı kokladığınızda, santra öncesi ilk “omuz omuza”ya kulak verdiğinizde maçın gidişatının ne olacağı hakkında bir fikir sahibi olabilirsiniz.

Umarım yarın santra ile birlikte omuz omuza başladığında Saraçoğlu sallanır..

Çünkü Saraçoğlu sallandığında, rıhtımdan o tribünün sesi duyulduğunda ve taraftar 90 dakika boyunca maçı futbolcularıyla birlikte oynadığında genelde Fenerbahçe Kadıköy’de kazanır..


Fenerbahçe - Beşiktaş
29 Kasım 2008 / 19:00
Şükrü Saraçoğlu Stadyumu

Biletix & İstanbul Valiliği


Görev süresi boyunca bir çok rezil uygulamaya imza atan İstanbul Valiliği tribün uygulamaları ile de hepimizin tepkisini çekmiştir. Fenerbahçe-Beşiktaş maçına bilet almak isteyeceklerin tek gişe uygulamasından dolayı neler çekeceğinden bahsetmiştik, yanılmamışız.

Aşağıda sıradan bazı arkadaşların söyledikleri ve forumlarda yazılanlar, burada da ufak bir video var.
.
* Stadın önünde sırada en önde olmamıza rağmen ezilme tehlikesi geçirip sıradan çıktık sonra da çevik kuvvet geldi zaten, ben 9.30 gibi sıradan çıkarken 3 bin kişi falan vardı.

* Bir koçan bilet çekmece altı yapılarak, bilet bitti dendi. Biletlerin büyük bi kısmını karaborsacılar kapattı.. İzdihamdan yara almadan kurtulan arkadaşlar evlerie giderken, yaralıların ayakta tedavileri sürüyormuş.

* O biletlerin tek bir yerden çıkmasını sağlayanlar, sizlere ne kadar küfür etsek az ulan ! Ne olacak, illa birileri ölmeli mi? Kafa gözler dağılmalı mı ? İnsanlar bir uğura canlarını hiçe saymalı mı ? Bir polis kontrolü sağlamak bu kadar zor mu ulan he, bu kadar zor mu ? Pardon ya ne polisi, onlar bazılarının "kankisi" (!) Kan kardeşler, can dostları onlar... Neler döndüğünü her sene, her çilede görüyoruz.

* 5.30'da gidip bilet alamayanlar olmuş. Polisler biletin dağıtılmasına 10 dakika kala gelip dağıtmışlar sırayı.

* Önümde 2 kişi kala çevik kuvvet geldi benim önmdeki gişeyi kapadı ve herkesi dışarı çıkarttılar. Millet polis polis diye bağırdı, polis geldi dozer gibi biçti ortalığı ve olan bize oldu. 11'e kadar çay içip taraftarın birbirini yemesini seyrettiler, sonra kahvaltı faslını bitirince müdahele ettiler.

* 10'da çıktı biletler saat 10'dan 11 e kadar toplasan 20 kişi almıştır ve o 20 kişi gişeyi 1 saat meşgul edip fena vurgun yaptılar. Çoğunun elinde tomar tomar kimlikler ve fotokopilerle işi bitirdiler ondan sonra toplasan 700 kişi anca bilet alabilmiştir.
.
* 5 senedir kadıköy deplasmanına gidiyorum, bir tek seyircisiz olana gitmedim doğal olarak. Bu 5 sene içerisinde Kadıköy'de gördüğüm tayfanın %90 ı bilet alamadı. Ben saat gece 4 te ordaydım. Bilet yerine kaşım açıldı. Bir kişi komaya girdi. Bir kişinin ayağı, bir kişinin de kolu kırıldı. Bir daha herhangi bir derbinin bileti İnönü'de satışa çıkarsa ben yokum.
.
Edit: Sıradan eve gelen yakın bir arkadaşım aradı. Söylediğine göre tek gişe kararını iki kulüp arasında anlaşarak almış. Sırada çıkan olaylardan dolayı Migros'ların ve Biletix'in baskısı ile böyle bir karar çıkmış.
.
11:00 gibi polis güzel bir tek sıra yapmış ama 20 dakika sonra biletler bitmiş, elinde yüzlerce fotokopiyle semtin çocukları bilet alıyormuş. Semtten bildiğimiz adamlar karaborsa yapıyordu diyor, diğerleri de biletleri abilere götürüyormuş. Sıradan çıkmak isteyip izdihamdan dolayı çıkamayan ve ağlayan insanlar varmış, tribün gruplarından bile birbiriyle kavga eden olmuş.
.
Söylediği son şey ise; "Bilet için çok sıraya girdim, çok izdiham gördüm ama böylesini görmedim.."

Tv'de Futbol / 28-30 Kasım


28 Kasım Cuma
20:00 Kayserispor - Trabzonspor / Lig Tv
21:30 Hertha Berlin - Köln / Kanal 24

29 Kasım Cumartesi
13:00 Samsunspor - Kasımpaşa / D Spor
14:00 Sivasspor - Gaziantepspor / Lig Tv
17:00 Middlesbrough - Newcastle United / Spormax
19:00 Fenerbahçe - Beşiktaş / Lig Tv
20:00 Lyon - Valenciennes / Kanal A
22.00 Sochaux - Bordeaux / Kanal A
23:00 Sevilla - Barcelona / Ntv

30 Kasım Pazar
13:00 Orduspor - Giresunspor / D Spor
15:30 Manchester City - Manchester United / Spormax
16:00 Inter - Napoli / Ntv Spor
18:00 Chelsea - Arsenal / Spormax
18.00 Toulouse - Marsilya / Kanal A
18:00 Recreativo Huelva - Villarreal / Ntv Spor
19:00 Galatasaray - Hacettepe / Lig Tv
21:30 Palermo - Milan / Ntv Spor
22.00 Rennes - PSG / Kanal A

Fenerbahçe Ülker Spor Salonu

Fenerbahçe taraftarları için sıkıntılı geçen bu günlerde kulüpten güzel bir haber geldi. Ataşehir'de yapılacak spor salonu ve kompleksinin harfiyat çalışmaları başladı. Projenin tamamı olmasa da en azından spor salonu 2010 yılında düzenlenecek olan Dünya Basketbol Şampiyonasına yetişmiş olacak.
.
İlgilenenler tanıtım filmini de izlesin derim, benim çok hoşuma gitti..

27 Kasım 2008 Perşembe

Biletix


Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadının kapasitesi 50.509 kişidir. Beşiktaş seyircisine stad kapasitesinin %5'i olan 2525 kişi kapasiteli bölüm ayrılmıştır. Beşiktaş seyircisine ayrılan biletler 28 Kasım 2008 Cuma günü saat 10.00'dan itibaren sadece BJK İnönü Stadı bilet satış gişesinde kimlik fotokopisini ibraz etmek ve bir kişi en fazla iki bilet alacak şekilde satışa sunulacaktır.

***
.
Derbi önceleri deplasmana gidecek taraftarların sıkıntıları hiç değişmiyor, bu geceden itibaren de Beşiktaş taraftarları bunu yaşayacak. Senaryo her sene aynı, önce il spor güvenlik kurulu toplantısı yapılır ve bu toplantıya kadar hiçbir şey belli olmaz. Biletlerin satış yeri dışında bu toplantıdan çıkan kararlar aynıdır ama yine de o toplantı her sene bıkmadan usanmadan düzenlenir, taraftar da bilet haberleri için bu toplantıyı bekler.

Toplantı bitince asıl mücadele başlar, Biletix.. Sabahın köründe başlayan mücadele artık gece saatlerine kaydı, insanlar iskambil kağıtlarını alıp geceyi sırada geçiriyorlar ve bir çoğu da bilet almakta başarılı olamıyor çünkü yaklaşık 20 dakika içinde "nasıl oluyorsa" biletler bitiyor. Karaborsacıların sırada yarattığı karışıklık ve sonrasında tekrar tekrar sıraya girerek aldıkları biletlerin dışında gişedekiler ile de organize olunduğu artık çok bilinen bir gerçek ama bunun önüne geçilemiyor. Daha doğrusu engellemek için bir çaba gösterilmiyor ve Biletix de haklı olarak "yasal karaborsacı" damgasını yemiş oluyor.

Fenerbahçe-Beşiktaş maçı için daha da farklı bir uygulamaya geçilmiş, biletler sadece İnönü Stadı gişesinden satılacak. Beşiktaş taraftarının da bu deplasmana ilgisi geçtiğimiz yıllara göre çok daha fazla gözüküyor. Bu tek gişe kararını alırken mantıklarının ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok ama yarın orada olacakları tahmin edebiliyorum. Kavgalar, jop, biber gazı vs. vs..

Allah yarın orada sıraya gireceklerin yardımcısı olsun.
.

Ali Sami Yen Stadı


...

Şampiyonlar Ligi - 5. Hafta

A Grubu
Bordeaux 1-1 Chelsea
Cluj 1-3 Roma

B Grubu
Inter 0-1 Panathinaikos
Anorthosis 2-2 Werder Bremen

C Grubu
Sporting Lisbon 2-5 Barcelona
Shaktar Donetsk 5-0 Basel

D Grubu
Liverpool 1-0 Marsilya
Atletico Madrid 2-1 PSV

E Grubu
Villareal 0-0 Manchester United
Aalborg 2-1 Celtic

F Grubu
Fiorentina 1-2 Lyon
Bayern Munih 3-0 Steaua Bukres

G Grubu
Fenerbahçe 1-2 Porto
Arsenal 1-0 Dinamo Kiev

H Grubu
Zenit 0-0 Juventus
Bate Borisov 0-1 Real Madrid

26 Kasım 2008 Çarşamba

Karl-Heinz Feldkamp


Galatasaray Spor Kulübü’nde 1992 - 1993 ile 2007 - 2008 tarihlerinde Teknik Direktörlük, 1993 - 1994 sezonunda ise Teknik Danışmanlık yapan Karl - Heinz Feldkamp, 27 Kasım 2008 / 27 Mayıs 2009 döneminde Teknik Danışman olarak görev yapacaktır.

***

Teknik danışman ne iş yapar?
Gerçekten bilmediğimden soruyorum, bilen varsa yorumlara eklesin lütfen..

Fenerbahçe 1-2 Porto

Fenerbahçe maça çok iyi başladı. Hücumda iyi pas yaptı, baskı kurdu ve pozisyonlar da buldu. Bu dakikalarda ilk golü bulabilseydi maçı kaybetmezdi ama gol gelmedikçe oyun da yavaş yavaş dengelendi, Emre ve Josico'ya karşı Porto orta sahası rahat top yapmaya başladı ve sonrasında yine bireysel hatalar sonucunda gelen goller ipi erken çekti. Aslında ilk golü yedikten sonra bile oyunun dönebileceğini düşünüyordum ama sahadakiler de tribünler de beklediğimden çabuk çöktü. Hakem hakkında yazmamak olmaz, çok detaya girmeye gerek yok ama İspanyol benim hayatımda gördüğüm en kötü hakemlerden biri, Şampiyonlar Ligi maçlarında gördüğüm en art niyetli hakemdi.

Geçtiğimiz sene Saraçoğlu'na gelirken içimde bir heyecan olurdu, çevremde de bunu gözlemlerdim ama dün stada doğru yürürken Saraçoğlu'na gelenlerin maçtan kopuk, heyecansız hatta neredeyse maça öylesine gelir gibi bir havada olduklarını gördüm. Belli ki sahadaki takımda aynı durumda, aynı psikolojide..

Futbolcular bireysel olarak çok kötü performans sergiliyorlar. Tamam, kadroda çok ciddi bir orta saha sıkıntısı var, Aurelio da aranıyor kabul ama iki Fenerbahçe arasındaki bu büyük farkın sebebi kadro olamaz. Maçın en iyisi dediğimiz Gökhan Gönül'ün bile hemen yanındaki adama pas atarken kaptırdığı 3-4 top var, Deivid gibi bir adam önündeki adama pas atamıyor. Emre ve Josico malum zaten. Volkan fiziksel olarak kalede ama belli ki aklı başka bir yerde, maçta değil. Bir oyuncu en basit şeyleri bile yapamıyorken sistemden, organizasyondan bahsetmenin anlamı yok, futbolcuların performansları neden bu kadar düşük bunu düşünmek lazım. Fenerbahçe maça iyi başladı diyoruz ama o dakikalarda bile her an bir gol yiyebileceği hissini veriyor. Volkan hatalı çıkabilir, Yasin saçmalayabilir, Josico top kaptırabilir ve basit bir gol yenebilir düşüncesi akıldan çıkmıyor ve akla gelen başa da geliyor..

Gökhan Gönül, Uğur ve biraz da Edu ile Roberto Carlos'u kenara ayırıyorum ama bu isimler dışında skordan ve oyundan rahatsız olan başka bir oyuncu yok gibiydi ki beni de zaten yenilgiden çok üzen ve sinirlendiren de bu oldu. Belki de fizik olarak bunu yapacak güçleri yoktu. Aragones'i eleştirme vakti benim için daha gelmedi, zamanı var ama takıma kattığı bir artısını da görebilen herhalde yoktur. Futbolcuların kötü oynamaları, kapasitelerinin yanına yaklaşamıyor olmaları, takımın fizik kuvvet olarak geçtiğimiz sezonun gerisinde olması ve kazanma isteğini kaybetmesi ise eksi hanesine yazılıyor..

Maç öncesi sohbetlerimde de bu maçtan çok Kiev deplasmanının önemli olduğunu söylüyordum, Fenerbahçe kazansa çok iyi olurdu ama beraberlik pek bir şey kazandırmayacaktı. Kiev'i orada yenmek çok zor ama imkansız değil. Kiev de iyi ama o kadar da abartılacak bir takım değil. Futbol bu, bir duran top olur ya da bir oyuncu çıkar maçı alır gelir, hiç belli olmaz ama öncelikle futbolcuların kazanmayı istemesi ve bunun için mücadele etmesi lazım. Dün bunu yapmadılar, umarım Kiev'de yaparlar..

25 Kasım 2008 Salı

Fenerbahçe - Porto



Geçtiğimiz senenin tadı hala damakta, umarım aynı duyguları bu akşam da yaşarız..

Fenerbahçe - Porto
25 Kasım 2008 / 21:45
Şükrü Saraçoğlu Stadyumu

Cesc Fabregas


Arsene Wenger vatandaşı Gallas'ın arkasında daha fazla duramadı ve Arsenal'in yeni kaptanı Fabregas oldu.
.
Yaşı henüz 21 ama ben bu takımın, Arsene Wenger mantığının kaptanlığına Fabregas'ın çok yakıştığını düşünüyorum. Tek üzüldüğüm şey Barcelona'ya gelişinin iyice zorlaşması..

24 Kasım 2008 Pazartesi

3-6-1'den 2-1-4-1-2'ye Beşiktaş

Öncelikle ben bu Beşiktaş'ı müthiş derecede Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği'ne benzetiyorum. Sivok'un yerine Barış Deniz'i koyun, gerisi de kafanızda ufak ufak şekillenecektir.

Son maçta gördüğümüz takım ile başlayalım:


Bu takım bir çeşit 2-6-2, 2-7-1 gibi oynar gözüktü Eskişehirspor maçında. İleride çok kişiyle basan siyah-beyazlılar rakibi hapsettiler kendi yarı alanlarına. Sivok'un orta sahaya yardımı muazzamdı. Nobre de ülkemize geldiğinden beri en etkili, en formda dönemlerinden birini yaşıyor. Bu haliyle Beşiktaş çekingen takımlara karşı her maç ağır favori. Büyük maçlar önemlidir elbet, ama uzun vadede, kazanman gereken tüm maçları kazanmanın da bir önemi var. Yeteneğiyle bu maçları kazanmaya çalışan bir takıma göre (bkz. Galatasaray'08/09) stratejik olarak her maç rakibe baskın olmayı kafasına yerleştiren takımı tercih ederim.

Sivok'un orta sahadaki ekstralığı Delgado+2santrfor lüksünü taşımaya yardım ediyor, kaldı ki önünde Holosko gibi patlayan bir kontra tehlikesi ile Nobre gibi savaşan bir adam olunca Delgado'dan daha rahat ve yaratıcı bir oyun bekliyor futbol seyircisi. Yalnız rakip Sivok'un ileriye yardım etmesini engellerse, hem orta sahanın yumuşaklığı, hem kanatlarda 1'er adam oluşu kabus gibi çökebilir kartalların üstüne. Bazen duruma göre 4'lüye de dönüyoruz dedikleri şu tarz bir kayma:

Bu baklava 4-4-2, artık '10' numaraları bir yana bırakmak gerek diyenlerin en çok eleştirdiği şablondur. Buna rağmen büyük takımlar en kolay bu taktikte gol bulur doğal olarak ve rakip çok sıklıkla bu taktiğin kusurlarından ceza kesemez zaten. Yine de sadece ve sadece maç içerisinde rakip kurnazlığına karşılık kısa bölümlerde kullanmak üzere bu cevabı hazırlamış Mustafa Hoca (sanıyorum daha doğrusu, belki ilk 11 de başlar böyle bir gün, Mustafa Denizli sürpriz faktörünü başkaları kadar çok sevmez belki, ama kafasında yakıştırdı mı da denemeye cesaret etmeyeyceği şey yoktur).

Gung-ho Kartal:

Bu da 6 yabancı kuralına sadık kalarak modifiye edilmiş acil eylem dizilişi. Bunu veya buna yakınını en azından 3-5 maçta görürüz işler kötü giderken.

Bu kadronun, dizilişin en önemli iki oyuncusu Zapo ve Sivok. Zapo'nun yokluğunda defans güven vermez, Sivok'un yokluğunda ise orta sahada vasatlaşırsın. Bir anda kenardan az orta gelmesi, hücum yükünün Delgado'ya ağır geldiği, Cisse'nin otra sahada defansif olarak yalnızlığı konuşulmaya başlayabilir. Geriye kalan tüm oyuncular birbirleriyle yeterli alternatifli bir durum içindeler.

Zurnanın zırt dediği yer ise kanatlar. Diyelim Seriç - İbrahim Ü - Tello sol kanat için mutlaka iyi bir aday çıkarabilir. (Zira ağır işçiliktir bu iş, üstelik işin zorluğunu umursamayan taraftar da acımasız, hoşgörüsüzdür yanıbaşındaki oyuncuların formsuzluğuna.) Peki ya sağ kanat? SerdarK - Ali - Ekrem... Serdar'ı çok beğeniyorum ama bu pozisyonun adamı değil gibi. Umarım gelişme kaydederek formasını kaptırmaz. Yoksa ocakta transfer gözüküyor buraya. SerdarK da Cisse ve Sivok'un neler yaptığına dikkatlı baksın, lazım olabilir.

Kısa vadede camia ve kadro iştahlanırsa bu sezon başarılı olma şansı var bu takımın. Bir çıt daha yüksek seviyedeki maçlara hazır mı emin değilim ama ligin ikinci yarısında daha net görebiliriz belki bazı şeyleri.

TSL 12. hafta



Bu hafta oynanan maçlar hakkında yazacak bir şeyler bulmak pek kolay değil. Şampiyonluğa oynayan dört takımdan üçünün maçları 0-0 bitti, özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Ankara’da oynadıkları maçları izlerken uyanık kalmak kolay değildi. Trabzonspor-Sivasspor maçına da hava damgasını vurdu ve maç 0-0 bitti ama iki takım da en azından mücadele ettiler, kazanmak istediler ve maçı izleyenleri memnun ettiler.
Fenerbahçe için çok önemli bir maç ve bazı oyuncular için de önemli bir şanstı Ankara deplasmanı ama bunu iyi değerlendiremediler. Son beş haftada aldığı 4 galibiyetle morallenen Fenerbahçe bu deplasmandan da galip gelip Galatasaray’ın muhtemel bir puan kaybında öne geçebilir, Porto karşısına çok daha kendinden emin çıkabilirdi ama başaramadı. Maç öncesi yaşanan sakatlıklar Aragones’i yapmak zorunda olduğu zor tercihlerden kurtarmıştı. Semih’in sakatlığı son haftalarda başarıyı getiren tek forvetli düzende oynamayı kolaylaştırdı, Carlos’un sakatlığı da 6 yabancı kontenjanını rahatlattı. Uğur’un eksikliğinin ise Fenerbahçe’yi bu kadar etkiyeleceğini düşünmemiş, bu maçın Emre için büyük bir şans olduğunu düşünmüştüm ama maç boyunca gösterdiği etkisiz performans bana Uğur’u çok arattı, Fenerbahçe kaleye gitmekte zorlandı.
Düzen doğruydu, sakatlıklar etkilememişti ama Fenerbahçe 6. deplasman maçında 13. puanını kaybetti. Ankara’da gün boyu esen şiddetli rüzgar Ankaraspor-Galatasaray maçı kadar olmasa da bu maçı da etkiledi. Fenerbahçe’li futbolcular ilk yarıda rüzgarla birlikte oynamanın önemli bir avantaj olduğunu fark edemediler ve skoru değiştirmek için çok da çabalamadılar. Zaten aslında bu beraberliğin en büyük sorumluları ise bence futbolcular. Kenar yönetimin de eksik yaptığı işler mutlaka var ama berabere giden maçta futbolcuların skora isyan etmemeleri, beraberliğe razı gözükmelerini anlayamıyorum. Defans oyuncularını bir kenara ayırıyorum ama onların haricinde kapasitesine yaklaşan bir oyuncu göremedim. Son haftaların iyi ikilisi Josico-Selçuk çok kötüydü, kaç basit top kaybı yaptıklarını merak ediyorum. Emre olumlu hiçbir şey yapamadı, Deivid’in de 60. dakikadan sonra yürüyecek hali kalmadı. Alex’in de duran toplar haricinde bir varlık gösteremediği maçta Guiza’nın etkili olmasını beklemek zaten yanlış olurdu, o da Ankaragücü savunması arasında kayboldu gitti. Sonuçta Fenerbahçe ve başta Emre ile Guiza olmak üzere futbolcular ellerine geçen şansı kullanamadılar, deplasmanda iki puan daha bıraktılar.
Ankara’da oynanan diğer maçı rüzgar Fenerbahçe maçından daha fazla etkiledi ve futbol oynamayı imkansız hale getirdi. Bu maçın yorumunu yapmanın da çok anlamı yok ki zaten bulunduğum yerde yayında olan aksaklıklar maçı izlemeyi de güçleştirdi. Galatasaray da Fenerbahçe ile aynı hastalığa tutulmuş görünüyor, deplasmanlarda aynı gamsız oyunu sarı kırmızılıların maçlarında da görüyoruz. Bu maçta istekli olsalar da belki çok şey fark etmezdi, yapabilecekleri çok şey yoktu ama en azından topu yere indirebilirlerdi. O rüzgarda havadan oynamaya çalışmanın yanlış olduğunu futbolcuların düşünmemiş olması ilginç ama bundan da öte kenar yönetimin bu duruma bir müdahele etmemesi de şaşırtıcı, 2. devre ileriye şişirilen her top ya taca gitti ya da aynen Galatasaray yarı sahasına geri döndü. Ankaraspor iyi bir takım, bunu geçen hafta Fenerbahçe karşısında da gösterdiler ve böyle bir havada Ankara’da bırakılan iki puan için bir takım çok da eleştirilemez ama bu giden puanların ligin sonunda çok aranacağı gerçeğini de değiştirmez. Galatasaray takımı işini daha ciddi yapan Trabzonspor ve Beşiktaş’a bakıp bu sene şampiyonluğun düşündükleri kolay olmayacağını anlamalı, aksi takdirde şampiyonluk çok zor, kaybedilecek başka puanların getirebileceği kaos da hiç uzak değil.

Zirvede yer alan takımların 13 puan kaybettiği haftanın son maçını oynamak Beşiktaş için artı motivasyon ve bir şans oldu. Eskişehirspor’un da çok kapalı ve sert bir oyunu tercih etmemesiyle siyah beyazlılar kendilerini çok fazla sıkmadan üç puanı kazandılar. İlk gol gelene kadar etkili bir Beşiktaş izleyemedik, akıllarda sadece Tello’nun çizgiyi geçtiği halde gol olarak değer kazanmayan korneri kaldı. Bu golle gelen skor avantajı ikinci devre Beşiktaş’ın işini iyice kolaylaştırdı ve maçı da çok rahat kazandı, biraz daha sıksalardı maç daha farklı bir skorla bitebilirdi. Maçta benim en çok gözüme çarpan isim ise Holosko oldu. Maçın en iyi oyuncusu değildi ama son haftalardaki formsuzluğundan kurtulmuş gözüktü, özellikle ikinci yarıda daha rahat boş alan bulmasıyla birlikte çok etkili oldu. Golün geldiği ilk duran topu kullanan ve ikinci golün öncesinde de Holosko’ya çok güzel bir pas atan Tello ile Sivok da ön plana çıkan isimler oldular. Bu arada Tello da son haftalarda gereksiz bir agresiflik var, Bursaspor maçında kırmızı kart görmekten ucuz kurtulan Tello dün de bu kolay ve sakin maçta bazı bile agresifilikler yaptı. Sonuçta Beşiktaş haftayı en karlı kapatan takım oldu ve Saraçoğlu deplasmanı için de kendisine psikolojik bir avantaj sağladı. Beşiktaş nispeten zayıf yani zirveye oynamayan takımlarla yaptığı maçları kazanmakta özellikle İnönü’de zaten zorluk çekmiyor ve bu maç da onlardan biriydi. Ligin zirvesine oynayan takımlara karşı ise pek başarılı olamıyorlar. Kadıköy deplasmanına da bu sorundan kurtulmak hedefiyle çıkacaklar.



Ligdeki sıralamayı deplasman performanslarının belirlediği çok açık bir şekilde ortada, Trabzonspor 6 deplasman maçından 15 puan çıkartırken Beşiktaş 9, Galatasaray ve Fenerbahçe ise deplasmanlardan 5’er puan toplayabilmişler. Anadolu kulüplerinin artık daha iyi seviyede futbol oynadığının, özellikle deplasmanlarda puan almanın kolay olmadığının ben de farkındayım ama bu kadar da değil. Deplasmanlarda büyüklerin bir puana razı gibi gözükmelerini, bu maçları öylesine oynar bir görüntü sergilemelerini anlayamıyorum.

23 Kasım 2008 Pazar

Birşeyler değişsin - Sarı-kırmızı versiyon


Yok yahu. Bu maç yüzünden değil. Fener maçı azabı da değil. Hoca, idari menejer filan da değil. Hepten rezalet bir düşüşe geçen Meira da değil. Tek santrfor-iki forvet, çift santrfor-iki kanat filan da değil dediğim. Bre nedir o zaman? Tam olarak bilmiyorum ama açmaya çalışacağım.

Fenerbahçe'nin ligi domine etmesini önlemek adına önemliydi Galatasaray'ın son üç şampiyonluğu (2002-2006-2008). Ama ne yazık ki bundan öte bir anlamları olmadı. Hatta eminim ki 2000'li yıllarda Fenerbahçe değil de Beşiktaş veya 4. başka bir takım yükselişe geçmiş, istikrar yakalamış olsaydı bu şampiyonlukların hiçbirine böylesine sevinmezdik.

Avrupa'da iddialı olmak bir fetiş değildir. Buna duyulan özlem aynı zamanda iyi futbola, sağlam ve istikrarlı defans ile verimli bir hücum hattına duyulan özlemdir. Sonuçlar ne olursa olsun taraftarın güvendiği bir takıma olan özlemdir. Bu sene bu yüzden iki maçtan sonra heyecanlandık Galatasaraylı olarak, Olympiakos ve Benfica maçları tabi ki. Gruplardan sonra göreceğiz bu karşılaşmaların bu takımı ne denli doğru yansıttığını. Şu an gördüğümüz takım ne hücum edebiliyor ne de geride güven veriyor. Ne baskısı var dile getirilebilecek; ne duran top meziyeti; ne takım, hatta tribün ruhu. Fenerbahçe maçından sonra filan olmadı bu. İşte Süper Kupa, işte Eskişehir maçı, işte Bursa maçı vesaire. Ya da ne bileyim, diyelim ki takım toparlanmıştı tam, Kadıköy'de moraller bozuldu. Pardon ama üzüntülerine cevabın hırslanmak ve daha çok çalışmak/istemek değilse (hele daha kasım ayında) işin çok zor. Şeytan Rıdvan dalga geçiyor 'ruh' lafıyla. Ben naçizane yanıldığını düşünüyorum. İstersen ruh deme başka şey de adına ama zafer ile yenilgi arasında çok zaman santimetreler vardır, işte o ekstra iki santimi dişini sıkarak yakalayan takımı illa ön liberoyla, santrforla filan anlatamazsınız. Maç maçın ardından, pozisyon pozisyon ardından o ekstra santimi almaya şartlanan takımı arıyor benim de gözlerim. Sene başında da buna değinmiştim. Yetenekli oyuncular ama yadırgıyorum demiştim. Yadırgadığım buydu. O ekstra santimetreyi kovalasınlar diye Fatih Terim'in yaptığı kimi motivasyon hareketlerini ti'ye aldık, eleştirdik, demode dedik vesaire. Kendimize göre de haklıyız, ki İsviçre maçı bu eleştirilerin vücuda gelmesidir. Yalnız kaç kez farklı farklı futbolculardan duyduk ki onlar da kendilerine bunu yakıştırıyorlar. Bir özeleştiridir ama doğru tespittir futbolcular adına "biz de böyleyiz işte" demeleri. Fatih Terim'in hareketlerini Fenerliler, Aziz Yıldırım'ın tekmeyle soyunma odasına girmelerini Cimbomlular konuşur. Lakin bu iki adam Türk futbolunun (en parlak) son 15 senesine damga vuran '1 numaralar'.

E ne peki bu mudur? Fatih Hoca mı gelsin başımıza geri. Yok mersi almayalım. Ama birşeyler değişsin. Geçen sene itin kıçına sokulan Feldkamp birşeyler yaptı, yaptı yapamadı, yaptırılmadı vesaire ama kritik birşey vardı, kim oynar kim oynamaz takımda farketmeden belli bir disiplin, istek, tempo vardı. Savaş vardı, direnç vardı. Ne yoktu, kalite pek yoktu, golcü aslında yoktu. Bunları da Avrupa'da gördü alenen. Öte yandan, bu sene isterse Lincoln 18 gol 18 asistle bitirsin ligi, 9-10 deplasman mağlubiyetinin yanında ne faydası kalacak o sayıların? Lincoln'e çıkarmıyorum faturayı, yanlış anlaşılmasın. Ama kazançlarıyla kayıplarının muhasebesini yapsın Galatasaray. Zaman ihtiyacı var diyorduk, ki vardı. O zaman geçti, birşeyler oturmaya başladı gibi geldi Benfica maçı sonrasında bu sefer de ateşi düştü takımın. Birşeyler değişsin. İlla ruhsuz ile beceriksiz arasında kalmayalım artık. Belli bir seviye yakalansın. Tek derdim bu. Samimi olarak söylüyorum bu sezondan tek dileğim budur. Dördüncü beşinci olalım ligde farketmez (diyeceğim de, bu denge yakalandı mı bu ligde aşağıda kalmak imkansız olur zaten), şampiyon olup da Şampiyonlar Ligi'ni kaçırmışız zaten, bu sene şampiyonluğu da kaçmak üzere, önümüzdeki sene aynı meymenetsiz takımı seyretmeyecek isek gerekirse 12. olalım. Ne fark eder?

22 Kasım 2008 Cumartesi

Ankaragücü - Fenerbahçe



Maç öncesi Cemal Aydın'ın yediği naneler ve bu skandalın sonrasında gelen TFF açıklaması ile ortam gereksiz gerginleşti. Fırat Aydınus'un işi de kolay olmayacak, çaldığı her düdüğü iki kez düşünüp öyle çalacaktır.

Sakatlıklar bu sefer Aragones hatta ondan çok belki de Guiza için sanki biraz şans oldu. Alex'in dönüşü ile birlikte kimin kesileceği tartışmaları bir sonuca bağlanamadı. İki forvetten vazgeçmesi halinde kimi kesmek Aragones için herhalde büyük bir dertti. Diğer zor seçim de oynayacak 6 yabancının kim olacağıydı ve aslında bu iki tartışmayı da ortadan kaldırabilecek tek şey Guiza'nın kesilmesi olabilirdi.

Semih sakatlandı, Fenerbahçe sahaya yine son haftalarda başarılı olduğu düzenle çıkacak. Roberto Carlos sakatlandı, yabancı kontenjanı sorunu ortadan kalktı, yerine Wederson oynayacak. Sakatlığına en çok üzüldüğüm isim ise Uğur Boral oldu, bence bu senenin tamamında hatta özellikle son haftalarda çok iyi oynuyor, hücumda yaptığı işlerin dışında orta sahaya ciddi bir mücadele gücü de katıyor.

Carlos-Wederson değişikliği ile birlikte son haftalarda zor pozisyon veren Fenerbahçe'nin oyunun bu bölümünü daha da güçlendireceğini, Alex'in katılımı ile birlikte de hücumda iyi işler yapabileceğini düşünüyorum. Bu maç Guiza için çok iyi değerlendirebileceği bir şans olabilir. Uğur'un yerine ise muhtemelen Emre oynayacak, hücum ve savunma anlamında daha dengeli olan bu kadroda nasıl oynayacağını ben de merak ediyorum. Bu maç Fenerbahçe için çok önemli, Porto karşısına daha güvenli çıkabilmek için büyük bir şans..

Ankaragücü - Fenerbahçe
22 Kasım 2008 / 15:00
Ankara 19 Mayıs Stadyumu

21 Kasım 2008 Cuma

Hafta Sonu


Oh be..

Misyoner@Saraçoğlu


Ankaraspor maçından önce ilginç bir şeye şahit olmuştum ama buraya taşımayı unuttum, Takvim'de yazmışlar, Petit'in Yerinde görünce aklıma geldi. Stada doğru yürürken genç bir kızın elindeki broşürlerden aldım, dağıtılan klasik "masaj salonu" kartlarından farklı gözüküyordu, Fenerium kampanyası falan sandım ama bambaşka bir şey çıktı. Misyonerler futbolu da kullanmaya karar vermişler, broşürden bazı cümleler aşağıda;
.
* "Sen futboldan değerlisin"
* "Tanrı senin için dünyaya tek kişilik bir takım gönderdi: İSA"
* "Futboldan daha önemli bir şey var mı? 'Sen' "
* "Sen Tanrı için çok önemlisin İsa Mesih senin yerine öldü Eğer bu gerçeğe inanırsan, büyük ve göksel bir takımın kadrosuna üye olacaksın"
* "Bizimle iletişime geç İhtiyacın olan eğitimi alacaksın"
.
İlginç..

Tv'de Futbol / 21-24 Kasım


21 Kasım Cuma
21:30 Karlsruher - Borussia Dortmund / Kanal 24
22:30 Rio Ave - Leixoes / Spormax

22 Kasım Cumartesi
13:00 Kayseri Erciyesspor - Boluspor / D Spor
15:00 Ankaragücü - Fenerbahçe / Lig Tv
16:30 Wolfsburg - Stuttgart / Kanal 24
17:00 Manchester City - Arsenal / Spormax
19:00 Ankaraspor - Galatasaray / Lig Tv
20:00 Bordeaux - Rennes (Kanal A)
21:00 Real Madrid - Recreativo Huelva / NTVSpor
21:30 Inter - Juventus / NTV
22:00 Paris St Germain - Lyon / Kanal A
23:00 Sevilla - Valencia / NTVSpor
01:30 San Lorenzo - Lanus / NTVSpor

23 Kasım Pazar
13:00 Sakaryaspor - Malatyaspor / D Spor
15:00 Trabzonspor - Sivasspor / Lig Tv
15:30 Tottenham - Blackburn / Spormax
18:00 Sunderland - West Ham United / Spormax
18:00 Hamburg - Werder Bremen / Kanal 24
18:00 Numancia - Atletico Madrid / NTVSpor
18:00 Monaco - Le Mans / Kanal A
19:00 Beşiktaş - Eskişehirspor / Lig Tv
20:00 Barcelona - Getafe / NTVSpor
21:00 Vasco de Gama - Sao Paulo / Spormax
22:00 Marseille - Lille / Kanal A
22:00 Torino - Milan / NTVSpor (Bant)

24 Kasım Pazartesi
20:00 Kasımpaşa - Altay / D Spor
22:00 Wigan - Everton / Spormax

20 Kasım 2008 Perşembe

Ike Kasırgası


Fotoğraflar bir arkadaştan geldi, paylaşayım dedim.

Kategori-4 sınıfında olan, hızı saatte 260 km'e kadar çıkan ve 1000'e yakın insanın hayatını kaybettiği Ike Kasırgasından iki uydu fotoğrafı..

Porto'nun lig maçı ertelendi


Porto'nun hafta sonu Amadora ile oynayacağı maç 17 Aralık tarihine ertelenmiş. Porto yönetimi Brezilya'da oynanan Brezilya-Portekiz maçına giden 8 oyuncu ve Salı günü oynayacakları Fenerbahçe maçını öne sürerek federasyonlarına başvurmuşlar ve bu başvuruları kabul edilmiş. Biz bile bırakmıştık bu işleri, demek hala uygulanan yerler varmış.

???


Ankaragücü'nün Fenerbahçe ile oynayacağı Turkcell Süper Lig 12. hafta mücadelesi için atanan Halis Özkahya'nın, MHK'nın haftanın hakemlerini basın bülteni ile duyurmasından sonra Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın tarafından telefonla arandığı tespit edilmiştir.

Haftanın hakemlerinin açıklandığı basın bülteninin yayınlanmasından daha önce Başkan Cemal Aydın'ın, 'söz konusu maçın hakeminin Halis Özkahya ya da adını vermediği başka bir hakem olacağı' iddiası üzerine, Türkiye Futbol Federasyonu derhal harekete geçmiş ve bilgisine başvurmak için Başkan Aydın ile görüş alışverişinde bulunmuştur. Bu görüşmede Aydın'dan, iddialarının kaynağını Türkiye Futbol Federasyonu ile paylaşması talep edilmiş ve bir bilgi paylaşımı olmaması halinde tüm hakem camiasının töhmet altında kalacağı vurgulanmıştır.

Ancak bu görüşmeye rağmen Sayın Cemal Aydın'ın, haftanın hakemlerinin açıklandığı basın bülteninin yayınlanmasından sonra, başkanlığını yaptığı kulübün maçını yönetecek hakemi telefonla araması, konuşmanın içeriği ne olursa olsun bir yönetici duyarlılığı ve sorumluluğuna yakışmamaktadır.

Ankaragücü Kulübü Başkanı Cemal Aydın, bu girişimi nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu tarafından tedbirli olarak Disiplin Kurulu'na sevk edilmiştir.

Tüm bu gelişmeler üzerine herhangi bir spekülasyona yol açmamak adına, 22 Kasım Cumartesi günü oynanacak Ankaragücü-Fenerbahçe maçının hakemi MHK tarafından Fırat Aydınus olarak değiştirilmiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Tuncay Şanlı


Tuncay Sakarya'dan kafasında bir sürü hedefle çıkmıştı ve çok oynamak istediği bir takıma o takımın tam sınıf atlamaya başladığı bir dönemde geldi. O da buna iyi ayak uydurdu, Fenerbahçe'ye sınıf atlattı, Fenerbahçe ile sınıf atladı. Kendini sürekli geliştirdi, her sene bir önceki seneden daha iyi oldu, tesislerde kaldı, tek başına idman yaptı. Fenerbahçe'nin 100. yılında şampiyonluğu da yaşadı ve hedeflerinin peşinden gitti. Kim ne derse desin Fenerbahçe tarihine de Tuncay Şanlı ismini hep iyi hatırlanacak şekilde yazdırdı ve öyle ayrıldı. Gittiği zaman kötü bir seçim yapmadığını düşünüyordum, hem daha göz önünde olacaktı hem de zaten çok iyi becerdiği bireysel gelişimi daha da hızlandırabilecekti. O zamanlar daha büyük bir takıma gitmesi gerektiğini söyleyenler de vardı ama bu kadar şans bulamayabilir, bu kadar iyi işler de yapamayabilirdi.
.
Dün de milli maçta birbirinden güzel 3 gol attı ve milli takımda attığı gol sayısını 19'a çıkardı. Bu hızla devam ederse Hakan Şükür'ün gol sayısına yaklaşması da zor değil. Dün attığı goller gelişiminin hala aynı hızla devam ettiğini, çalışma isteğinin hiç azalmadığını gösteriyor. Bugün biri çıkıp da "Tuncay Middlesbrough tesislerinde kalıp, idman sonrası tek başına çalışıyormuş" dese herhalde kimse şaşırmaz.

Helal olsun, umarım Sakarya'dan çıkarken kafasında kurduğu hayallerin hepsini gerçekleştirir.

Avusturya 2-4 Türkiye


Maçın 2. yarısına çok az baktım. Sabri, Kazım tercihlerine takıldım, Eren'i görünce devamı Çağlar gibi mi olur diye biraz düşündüm, bir de Tuncay'ın iki aşırtmasını gördüm o kadar. Maradona ve Almanya-İngiltere daha cazip geldi. Milli takıma bu kadar ilgisiz kalmamız bizim suçumuz değil.

Neyse, hazırlık maçlarında kazanmayı beceremiyorduk, galibiyet iyi olmuş. Maçın bundan başka bir anlamı olduğunu da sanmıyorum.

19 Kasım 2008 Çarşamba

Ze Roberto


"Profesyonel futbol hayatımı sonlandırınca, papaz olmayı hayal ediyorum"

Kayseri Kadir Has Stadyumu



Kayseri'de yapılan yeni stadın inşaatı sanki biraz uzun sürdü, bir ara 29 Ekim'de açılacağı söyleniyordu ama buna da şükretmek lazım.

Koltuklar bile yerleştirilmeye başlanmış, hava şartları müsait olursa stad yıl sonunda bitiyor. Bir aksilik olmassa Türkiye-İspanya maçı burada oynanacakmış, bence güzel bir seçim olur.

Walcott 1 ay yok



Walcott sezona çok iyi başlamıştı. İngiltere milli takımı ve Arsenal ile oynadığı iyi maçlardan sonra Wenger ve Capello'nun söylediklerini de burada yazmıştık.
.
İngiltere milli takımıyla beraber Almanya ile yapılacak dostluk maçı için kampta olan Walcott'un antremanda sağ omzu çıkmış ve yaklaşık 3 ay sahalardan uzak kalacak. Arsenal de bu sene sakatlıklardan çok çekti, genç oyuncunun Porto ve Kiev maçlarında oynaması zor gözüküyor.

İskoçya-Arjantin


İskoçya - Arjantin
22:00 @ NtvSpor

18 Kasım 2008 Salı

Cristiano Ronaldo


Who are the three best players in the world?

I am the first, second and third...

***


Söylediklerini Noat Samisa'da gördüm, onun hakkında ne düşündüğümü daha önce dile getirmiştim, bu açıklamasıyla ona karşı olan duygularımı biraz daha güçlendirdi..

Maradona@Scotland


İskoçya'ya ilk kez 2 Haziran 1979'da Arjantin milli takımı ile futbolcu olarak gelmiş ve bir hazırlık maçında oynamış, o maçta Kenny Dalglish de forma giyiyormuş.

Yaklaşık 20 yıl sonra dün İskoçya'ya tekrar ayak bastı ve Arjantin milli takımı başında teknik direktör olarak ilk antremanını yaptırdı..