30 Eylül 2009 Çarşamba
Alaçatı finale
Windsurf
Tabi bu resimdeki ben değilim. Ve tabi eylül ortasına kadar da board'un üstüne çıkmadım. Normal olarak. Ve fakat ondan sonra az çok kıvırdım diyebilirim. Haziranda başlasaydım peheey diyebilmek için bilinçaltım beni durdurmuş olabilir bu vakte kadar. Bakalım gelsin seneye jibe atmalar, 7 metrekare yelkenler. Dün 5.0'la çıktım bu arada boru değil :) Efendim kalkıp da heralde sadece rüzgarın sesi ve sen filan gibi cümleler kasmaya gerek yok, sörf işte, Rüştü'den bağımsız. Güzel bişey yani ne bileyim, daha iyi yapınca daha da zevkli oluyor sanırsam. Rüzgar sörfünün -artık herkes biliyor zaten- Alaçatı'dan ala mekanı yok Türkiye'de, Datça filan zordur yani öğrenmek için (bak bak gitmiş de denemiş gibi). Evet baba, yavaş yavaş board'un küçülecek, yelkenin büyüyecek, kilometre işi yani ne diyim ben sana. Yaparsın yaparsın :))
Sakız
Karşı tarafta malum Sakız Adası var. Kios diyor yerliler, onu Xhios diye mi ne yazıyorlar. Biz Sakız demişik, sakız ağacının yeri yurdu olması bakımından, yunancada sakız mastika bu arada, hani Trakya'nın ooOo mastika mastika'sı, sakızla tatlandırılmış bir çeşit uzo zaten, Bulgar mastikası daha bizim rakı gibi. Çeşme'de de var bu ağaçlardan, çok az kalmış ama var. Falım firması bu işe el atmış, arttırmaya çalışmakta sayılarını. Hakikaten de ağaçtan damladığı için damla sakızı dediğimiz bu reçineyle tatlandırılan sütlü tatlılar (özellikle de muhallebi), kurabiyeler, Türk kahvesi, Votka filan çok acayip başarılı. Reçeline ceviz batırıp yiyerek yoldan çıkar insan filan. Yalnız asıl bomba sakız likörü (buna mı diyorlar mastika diye merak ettim ama likörü başka mastika, uzosu başka mastika). Burgaz firmasının yaptığı versiyonla avunmak pek mümkün değil ama. Kaçak gelen Yunan versiyonunu buldun mu zaten anlıyorsun vaziyeti. Yakalayan şişe şişe alsın alabiliyorsa. Daha ötesinde birşey içmedim hayatımda. Bak ben diyorum bunu, yok diyorum... (Runner up: kumru, o da çok böyle efsane birşeydir pek çokları için, lakin bana çok süper birşey ifade etmiyor, tosttan hallice. Peki niye yazdım buraya. E çünkü kralı burada yenir, tamam Alaçatı değil ama Çeşme'de. Çok hastaları olduğundan yazmadan edemedim)
Toparlarsam, birkaç temel öğe fevkalade mazhar eyledi şu gönlümü. Basitleştir, hareket et, arkada güzel müzik çalsın. Hadi basitleştirme konusunda zaten bir diplomam vardır benim de, hareket etme konusunda senelerce sınıfta kalmış bir insan olarak ilaç gibi bir yaz geçirdim. Verdiğim 8-10 kilo da bundan zaten. Normal hareket repertuarıma badmington, surf gibi şeyler eklerken, çalışırken g.tümün üstüne oturamamam da isabetli oldu ziyadesiyle. Yüzdüm de tabi ama, hayat boyu antrenman yaparcasına yüzmekten hazzetmediğim için denizle olan ilişkimin asıl güzel tarafı deniz buz gibi olduğu zamanlarda girip şoklanmak oldu. Acayip birşey çok tavsiye ederim, Ali Şen'in bildiği birşey var bu konuda kesinlikle. Ve son olarak bol bol güzel müzikler dinledim, normalde dinlediğimden çok daha fazla. Bir de öyle bir görüntünün fonundaydı ki heralde daha da güzel geldi dinlediğim herşey.
İşte böyle dostlar. Bloga döndüm dönmesine de daha futbol yazmak için erken galiba. Zaten Arkhe diyor denilecek ne varsa. Dayanamayıp da yazana kadar zorlamam kendimi bu konuda. Çok da ölüp bittiğin sanmıyorum kimsenin aman yaz diye. Yoksa öyle misiniz lan? Neyse, belki yemek yazarım biraz daha. Eğlenceli oluyor sizi münasebetsiz zamanlarda acıktırmak.
Şampiyonlar Ligi'nde Salı
E Grubu
Fiorentina 2–0 Liverpool
F Grubu
Barcelona 2–0 Dinamo Kiev
Klasik bir Barcelona maçı olmuş, topa sahip olmada 69-31, kaleyi bulan şutlarda da 11-0'lık bir ev sahibi üstünlüğü var. İlk gol Messi'den geldi, Pedro'nun attığı ikinci gol de çok şık. Inter ise ikinci maçında da kazanamadı. Maçın başında yenik duruma düşmüşler, beraberlik golü ise Stankovic'den gelmiş. Balotelli kırmızı kart görünce son yarım saat 10 kişi oynamışlar, belki de beraberliğe şükretmeleri lazım.
Unirea Urziceni 1–1 Vfb Stuttgart
Arsenal 2–0 Olympiakos
29 Eylül 2009 Salı
Alaçatı'da koca bir yaz II
Deniz börülcesi
Demeti 40 kuruş, hadi 50 yabancıysan. Haşlayıp, süzüp, soğuduktan sonra 2 dk.da temizleyip zeytinyağı, limon, az jilet sarımsakla, tuzla bitirirsin. Soğuk yenir. Bir kişiye bir demet yeter. Minimum 2 duble içtirir. Aslında bana gene de yetmedi ama daha önce hiç bu kadar bol yeme fırsatı bulamamıştım. (Runner up: Roka. Sanki bedava. Her yerde size sorulmadan masaya bol roka konması harika. Burada roka da roka yani ha)
Köpeğime özgürlük
Mina isimli siyah labradorum hayatında ilk kez bu kadar dışarıda kaldı, bu kadar oynadı, denize girdi. En önemlisi kendisini hiç dışarı çıkarmadım. Zaten dışarıdaydı, açıktı, özgürdü, dilediği zaman dilediği yerde (nereye yapmayacağını bilerek elbet) bıraktı doğal atığını. 13 seneyi apartman köşelerinde geçirmiş bir köpeğe sorabilseniz daha ne isterdi ki...
NO TV
Yerine göre günde 16 saat televizyona maruz kalan biri olarak gururla söylüyorum ki haziran 3'ten bugüne izlediğim televizyon miktarı da anca 16 saattir (maçları çıkarırsan tabi). Benim adım Şen Şef, ben bir telekoliktim (-Merhaba Şef). Tamam film, dizi seyrettim dvd'den biraz ama çok az çok, normaline göre piii... Sonrası değil tabi ama geçirdiğim ilk 3 hafta Fight Club'da Edward Norton'un ilk kafayı yiyip terkedilmiş evde yaşamaya başladığı dönem gibiydi. Bir süre sonra televizyonu özlemiyor insan. Ama ilk haftalar acayipti. Çarşıda bi dükkanın önünden geçerken bir ekran görüp içeriği farketmeden görüntüye takılıp kaldığım oluyordu resmen. Sonra unuttum gitti, seyretme fırsatım olan zamanlarda cnbce sitcomlarından yakalamak isterdim, heyhat o da olmadı.
Hava/Ses/Görüntü Temizliği
Hani 1-2 hafta tatile gidip arınıyor ya insanlar şehir kirliliğinden, hah, onu al 8-10'la çarp. Bir aydır buradayken Ilıca'da kalmaya gittiğimde gece ortamın ışığı ve gürültüsünü ne kadar farkettiğimi anladığımda şaşırmıştım. Ilıca! Havada kömür, çöp, sinek ilacı, egsoz, kulağımda tek korna sesi olmadan geçen 4 ay... Önümde deniz, yanımda rüzgar, sağımdan güneş batar, solumdan ay yükselir... Peh. Kalkıp buradan 4-1-3-2, kontrollü oyun filan diye başlayan cümle mi kurabilirdim şimdi ben e dostlar?
Midye Dolma
İstanbul'da çocukluğumdan beri yemiyorum. Bodrum, Çeşme'de kaçırmam. En minik, en tazesinden yüzlerce yerim, yedim. Daha da yerdim de buradaki görevlerim bakımından yakışıksız olabilirdi. İzmir'in midyesi en iyidir, dolmasını ise muhakkak Mardinliler yapacak. Niye? Öyle.
Yarın bitiriyoruz...
28 Eylül 2009 Pazartesi
Artık 44 Lira
Bu sene zam yapılmamalıydı. Güçlü, dirençli ve seviyeli bir protesto ile bir şeylerin değişebileceğine inanıyordum ve bu da oldu. Kale arkası biletleri tekrar 44 TL.
Taraftarın sesini dinlediği için yönetime teşekkür etmeli ama daha fazlası gerekiyor. En azından bir tribün, mesela Migros ya da iki kale arkasının alt katları için daha da düşük bir fiyat belirlenmeli. Bence 33 TL uygun bir fiyat olur. O tribünlerin taraftara, bir çok insanın da o tribünlere ihtiyacı var. Güzel bir adım atıldı, bir ufak adım daha atılırsa harika olacak.
Antalyaspor 1-2 Fenerbahçe
Fenerbahçe maça iyi başladı, en azından kazanma isteğini net olarak görüyorduk. Başta Alex olmak üzere bütün takım hep ileri oynamak istiyordu, golün geçe kalmadan geleceği çok belliydi ve öyle de oldu. Öne geçtikten sonra farkı ikiye çıkaracak pozisyonlar da bulundu ama Gökhan’ın kısa süreli uykusu ve Zitouni’nin güzel kafası ile kaleye gitmeyi pek düşünmeyen Antalyaspor beraberliği yakaladı.
Antalyaspor maç boyunca çok kötüydü, futbol oynamak adına hiçbir şey yapmadılar. Sadece sık sık taktik faullere başvurdular. Maç sonunda durum nasıldı bilmiyorum ama 75. dakikada Fenerbahçe’nin 6 faulüne karşılık Antalyaspor 18 faul yapmıştı.Orta sahayı geçmeye pek niyetleri yoktu, kendini en çok hırpalayan isim kulübedeki Mehmet Özdilek’di. Fenerbahçe iyi oynamıyor gibi gözükse de rahatça maçı farklı kazanabilecek pozisyonlar buldu.
Gökhan Gönül’de anlamsız bir sinir ve ciddi bir konsantrasyon bozukluğu var, yenen gol onun hatasından geldi. Bir de bozduğu ama yan hakemin kaçırdığı bir ofsayt pozisyonu var, acil toparlanmalı. Kazım özellikle ilk devre çok etkiliydi, onu yuhalayanların bu adamın niye deplasmanlarda daha iyi oynadığını bir düşünmesi lazım. Alex’e ayrı bir paragraf açmak gerekir ama aynı şeyleri tekrarlıyor olacağım. Onun sanatını izlemek yine çok güzeldi.
Wederson’u beğeniyorum, Carlos’u da kimsenin aradığını da sanmıyorum. Bilica ise her gün daha iyi oluyor, son iki maçtır mükemmel oynuyor. Mehmet Topuz silikti, hiç sorumluluk almadı ama Cristian onun adına da önemli işler yaptı. Güiza’ya ise ilk defa küfür ettim, sonunda benim de sabrımı taşırdı. Alex’in muhteşem pası boşa gittiği için de ekstra sinirlenmiş de olabilirim, bilemiyorum. Haline de üzülüyorum, son dakika golünden sonra verdiği görüntü hiç iyi değildi. Çok bitik ve üzgün bir hali var. 1-2 maç dinlendirilmesinin şart olduğu tek isim bence Güiza. Santos da kötüydü, aslında geldiği günden çok da farklı oynamıyor ama gol atamadıkça göze batmaya başladı. Yine de oynamaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum, buradaki futbola alışması en zor isim o..
İsteyen çekirgeye benzetmeye devam etsin ama öyle ya da böyle Fenerbahçe deplasmanda oynadığı 4. maçtan 12. puanını aldı. Bu benim için 7’de 7 yapmaktan çok daha önemli bir nokta, daha önce de söylemiştim. Kimileri fikstürün büyük takımlar için çok şey ifade etmediğini söyleyebilir ama ben buna özellikle 2. devre kümede kalma savaşının da kızışacağını düşününce hiç katılmıyorum. Fenerbahçe’nin 2. devre önemli bir fikstür avantajı var. İlk devreyi Galatasaray’dan kopmadan bitirmek çok önemli, o yüzden bu ufak puan farklarına çok önem veriyorum. Derbiden önceki iki maç da çok zor, özellikle Gençlerbirliği beni çok tedirgin ediyor. Bu maçta puan kaybı yaşanmazsa hayal bile edemeyeceğim bir başlangıç yapılmış olacak. Devreyi zirvede bitirmek ise Fenerbahçe’yi şampiyonluğun en güçlü adayı yapacaktır..
Akçakaya Mevkii, Alaçatı - İzmir
Efendim Milano'ya ektiğimiz umutlar yeşermedi belki ama ivmeyi kaybetmeden başka bir sorti yaptık İstanbul'un dışına. İstanbul'la alıp veremediğim yok, diyecektim de, demiyorum anasını satayım. Var bi dolu çünkü. Aaa olur mu, İstanbul'a laf edilir mi diyor içimden bir ses, edilse de arkadaş ortamında konuşulur, öyle yazıya dökülmez. Sanki şehir küsecek bana. Oysa dediğim gibi "bu şehiiiir bana hep daral veriyor" aslında. Hakikaten çok severim filan bir yandan bütün İstanbullular gibi, lakin turist olarak gelip gitmek yaşamaktan daha iyi olur gibi geliyor artık bana. Neyse hem konu başlığı İstanbul değil, hem de prangaları kalın demirlerle bağlı arkadaşlara daha fazla antipatik olmak istemiyorum, zira ya yenilgiyi kabul etmek, ya da sevgilinin hatalarını görmezden gelmek durumundalar. Gelelim İzmir sularına...
Haziranın başında yaşlı ve sadık köpeğimle demirlediğimiz mekandan artık ufaktan ayrılma vakti gelmiş bulunuyor. 4 ay önce hiç bitmeyecekmiş gibi duran bir yaz mevsimi yedik bol karpuzlu, rakılı, espressolu, deniz tuzlu. Daha kimse gelmeden geçirdiğim 3 hafta gibi, şimdi de herkes gittikten sonra 1 hafta daha kalmam gerekti, biraz ihtiyaçtan biraz keyiften. Ben de bu arayı fırsat bilerek hem size hem de aslında galiba daha önemlisi kendime anlatayım azıcık bu yazı, burayı, şu ruh halini. Şimdi ama gidip kendime bi cafe latte yapayım, afyonum daha patlamadı zaar...
Soğan içi şiddet
Evet varmış. Yeni banner'da soğan var, acaba şu soğan olabilir mi diye bakarsan dikkatlice. Neyse hemen bu postun ardından izleyicilerimize soralım anket koyup, onlar hangisini tercih ediyor merak ettim.
Öte yandan ne zamandır blog yükünü hiç paylaşmadığım için Arkhe'nin bana dürtükleme yapması, homurdanması da normal. Kardeş soğanı öpüyore, I'll be right back! :)
26 Eylül 2009 Cumartesi
Google Süper Lig
Ne kadar sağlıklıdır, sonuçlar kişiden kişiye değişiyor mu bilmiyorum ama Google’a Süper Lig’de oynayan takımların adını yazınca çıkan sonuç sayısını merak ettim. Benim yaptığım aratmalara göre ortaya çıkan liste şu şekilde;
Beşiktaş -------------------------------------> 29.300.000
Galatasaray ---------------------------------> 28.500.000
Fenerbahçe ---------------------------------> 27.100.000
Trabzonspor ---------------------------------> 11.600.000
Sivasspor -------------------------------------> 6.050.000
Bursaspor -------------------------------------> 5.200.000
Ankaraspor -----------------------------------> 3.810.000
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor ----->3.340.000
Kayserispor ----------------------------------> 3.320.000
Denizlispor -----------------------------------> 3.310.000
Ankaragücü ----------------------------------> 2.980.000
Gençlerbirliği ---------------------------------> 2.860.000
Antalyaspor ----------------------------------> 2.670.000
Manisaspor -----------------------------------> 2.480.000
Diyarbakırspor -------------------------------> 2.410.000
Eskişehirspor ---------------------------------> 2.390.000
Gaziantepspor --------------------------------> 2.310.000
Kasımpaşa ------------------------------------> 2.300.000 (Spor Klübü yazınca 697.000)
.
Çatı Grafik
Blog'un banner'ını Şen Şef amatör bir çabayla yapmıştı, bizde bu işlerden anlayan pek yoktur. Uğraşırız, blog’a şekil veririz, yan tarafa fotoğraflar koyarız diye de çok atıp tuttuk ama pek el sürmedik. Belki o geri dönünce uğraşırız.
Şirketin grafik çalışmalarını, basılı malzemelerini Çatı Grafik yapar ve ortaya da hep iyi işler çıkar. Oradaki favori grafikerimiz Bora’dan bloga bir banner rica ettim, o da sağolsun hemen 3 tane yapmış ve göndermiş. Aslında daha çok beğendiğim alternatif vardı ama bir türlü yerleştiremedim. Belki daha sonra Bora ufak rötuşlar yapar ve onu kullanırız ama bunu da sevdim.
Bora’dan banner isterken Çatı Grafik adına bir post gireceğimi söylemiştim, bu anlamsız banner yazısı ile de gereksiz vaadimizi yerine getirmiş olduk. :)
24 Eylül 2009 Perşembe
Falan Filan
Blogger’ın bu hali insanın bütün yazma şevkini öldürüyor, olanı biteni takip edesim bile kalmıyor. Araya bayram da girip yoğun iş temposuna bol alkollü bir ara verince blog öncelik sırasında çok gerilere düşüyor.
Süper Lig’de değişen bir şey yok. Zirvedeki iki takımın taraftarları ve medya galibiyet serisi üzerine ukalalık yapmakla meşgul, derbi öncesi puan kaybının pek mümkün olmadığı konuşuluyor. Çok da mantık dışı bir düşünce değil ama iki takım da ilginç bir şekilde aynı dönemde kötü futbol oynamaya başladı. Galatasaray daha iyi gibi gözüküyor ama iyi Galatasaray ile kötü Fenerbahçe aynı puanda, bunu atlamamak lazım. 10. hafta maç Kadıköy’de. Bakalım futbolun tanrısı, sihirbaz teknik direktör, mucizevi teknik adam, Rijkaard makus talihi değiştirebilecek mi.
Mustafa Denizli ve Beşiktaş ile ilgili yazmıştık. Ankara rezaletinden doğan bu ara ve önümüzdeki 4 hafta fikstürleri onlar için önemli bir şans. Sivasspor’dan ise bu sezon hiç bahsetmedik, kaybetmeye devam ediyorlar. Aynı çizgiyi devam ettiremeyeceklerini herkes düşünüyordu ama bu kadarını da herhalde kimse beklemiyordu.
Serie A ve La Liga’nın kaderi de Süper Lige benziyor. Inter-Juventus ile Barcelona-Real Madrid ikilileri ligden kopup gidecek gibi gözüküyor. Barcelona Inter maçında sinyali vermişti, acaba Şampiyonlar Ligi motivasyonu mu diye düşündük ama değilmiş. Son iki lig maçı geçtiğimiz sezonun Barcelona adına sadece kağıt üstünde bittiğini ama sahada hala aynen devam ettiğini gösteriyor. Real Madrid seneye de bir 200 milyon € daha harcamak zorunda kalabilir.
İtalya’da ise her ne kadar puan durumu an itibariyle net olarak bir şeyleri belli etmese de çok belli ki Inter ve Juventus’dan başka bir takımın şampiyon olma şansı yok. Bence Juventus’un da şampiyon olma ihtimali hiç yok o ayrı. Milan da Şampiyonlar Ligine katılabilirse o büyük başarısını kutlar.
Premier Lig bu sezon da bambaşka. Manchester derbisi ağzımızı yine açıkta bıraktı, Giggs hayranlığımızı bir kat daha arttırdı. İlk devre beklemediğim kadar baskın çıkan City’ye karşı ikinci devre karşı konulamaz bir United baskısı izledik. Yine de maçın hakkı beraberlik demek kolay değil, United ikinci devre galibiyeti çok hak etti. Tabii ki bu Hughes’un uzatma dakikalarına yaptığı itirazı haksız çıkarmaz ama Old Trafford işte, normal.
Chelsea Tottenham’ı da zorlanmadan geçti ama maç 1-0’ken Keane’nin düşürülüşü bence penaltı. Gerçi orada beraberlik gelse de bence Chelsea puan kaybetmezdi. İlk iki sıra belli ki United ve Chelse arasında gidip gelecek ama 3. ve 4. sıralar için verilecek mücadele de en azından şampiyonluk mücadelesi kadar keyif verecek.
Almanya ve Fransa henüz şekillenmedi, en azından ben fikir belirtecek kadar takip edemedim. Eurobasket’e ise özellikle değinmedim, elim gitmedi. Turnuva öncesi büyük çoğunluğun şampiyonluk adayı olan İspanya turnuvayı kazandı, biz ise beklediğimiz gibi Yunanistan’a elendikten sonra tüm maçları kaybettik. Beklendiği gibi acımasız eleştiriler hemen döküldü, en düzgün kalemler bile nankörce eleştiriler yapmaya başladılar. Tabii ki şaşırmadım, bizde bu işler böyle. Nankörüz. Bütün düşünceler ve yorumlar tek bir topun 40-50 cm’lik bir çemberin içinden geçip geçmemesine göre değişebiliyor.
Şimdilik bu kadar. Buna da şükür. Blogger dualarımız seninle, lütfen geri dön. Aslında galiba bugün daha iyi gibiydi, yoksa düzeldi mi? Umarım.
Blog takip edemeyince boş zamanları New Star Soccer almaya başladı. Eskiden oynardım, bu aralar anlamsızca tekrar tutuldum. Basit ama muhteşem bir oyun, bilmeyenler bir denesin. Çok eğlenebilirler. Şifre arayan olursa yorumlardan yardımcı olurum.
20 Eylül 2009 Pazar
%100 Futbol'dan Sarhoş Geçti
"Başarı yaşanmadı kardeşim. Beşiktaş taraftarının duası ile oraya geldi Beşiktaş. İçten gelen dualarla çifte kupa kazandı. Buna başarı denmez. Biz kaybettik onlar da kaybetti. Buna başarı mı diyorsun? Dualarla Beşiktaş şampiyon oldu."
"İstifa etmeyeceğim, görevimi sonuna kadar götüreceğim. İstifa edecek benim önümde daha çok kişi var. Öncelikle, aldıklarını vererekten teknik direktör, arkasından sayın Yıldırım Demirören. Tabi sonra sıra bize de gelecek, ancak önce onlar bir yolunu alsınlar."
19 Eylül 2009 Cumartesi
Beşiktaş 0-1 Kayserispor
Geçtiğimiz sezon farkı yaratan istek ve motivasyonun bu sene olmadığı çok ortada. Aslında bunun dışında başka da bir değişiklik yok. Beşiktaş geçen sene de hücumda organize olamıyordu, futbol adına büyük işler yapmıyordu. Herkes kapasitesinin altına düştü, geçen sene ise belki iki katını oynuyorlardı. Tello’ya bakın, duran top kullanmaktan başka bir şey yapamıyor. Adam geçemiyor, dripling yapmıyor, basmıyor, mücadele etmiyor. Arada bir şut atıyor o kadar ve işin kötüsü Beşiktaş gol atmak için sadece onun ayaklarına, duran toplarına ve şutlarına bakıyor. Eksikleri olan takıma Tabata ve Nihat gibi gereksiz ve sorun yaratabilecek takviyeler de yapıldı. Cisse gözden çıkarıldı, yerine Fink alındı. Cisse ile ne kadar fark yarattığını görüyoruz.
Mustafa Denizli 4-3-3’e tutuldu gidiyor, belki de bu takımın en son oynayacağı sistemi tercih ediyor ki bugün takımın tam olarak ne şekilde dizildiğini çözmekte bile zorlandık. Tabata yuhalanıyor, neden? Tamam kötü oynadı, gol de onun kaptırdığı toptan geldi ama onu da suçlamak çok doğru değil. Karman çorman bir oyuncu topluluğu içinde nerede oynadığını çözmeye çalışarak bir şeyler yapmaya çalışıyor. Geçtiğimiz sezon Cisse-Ernst bozuldu, şampiyonluk gidiyordu. O bölgeye dokunmamak gerektiği çok ortadayken Fink kenarda oturuyor, Ernst tek başına bir şeyler yapmaya çalışıyor. Fink oyuna girdikten sonra ibrenin Beşiktaş'a nasıl döndüğü de ortada, pozisyonlar o dakikadan sonra geldi. Yenen gol ise facia. Ernst ileri çıkıyor, dönüşünde orta sahada 50 metre boşluk var. Tabata mı geri koşup akını kesecek yoksa Tello mu orta sahada rakip karşılayacak? Kayserispor o Beşiktaş'a karşı golü çok daha erken de bulabilirdi.
Beşiktaş pas yapıyor, ceza sahasına yaklaşıyor ama ataktan pozisyon çıkmadan eriyip gidiyor. Kayserispor topa çok daha az sahip olmasına rağmen daha derli toplu bir görüntü verdi, daha tehlikeli pozisyonlar yarattı. Golde Makalula’nın topu çekişi harika ama öncesinde Ferrari’nin uzaklaştıramadığı bir top var. Twente maçında Dos Santos’un yaptığı hatanın aynısından yaptı. Futbol dışında ise Kayserispor’da değişen bir şey yok. Özellikle Beşiktaşlılar ve Fenerbahçeliler için bu ligin en nefret edilesi takımı onlar. Çok çirkefler, çok sinir bozuyorlar. Buna rağmen tribünlerin kafayı onlara erken taktığını düşünüyorum. Zaten kafayı takmışlardı, çok çabuk üzerlerine oynamaya başladılar. Bünyamin Gezer’e de biraz gereksiz tutuldular. Takımı itmek yerine onunla uğraştılar.
Mustafa Denizli ikna edilemese ve Çeşme’den hiç dönmese hem kendisi hem Beşiktaş için daha hayırlı olacaktı. İşini istemeyerek yapıyor gibi bir hali var, böyle yapacağına o zaman bıraksa efsane olacaktı ama artık yapacak bir şey yok. Sezona bu şekilde devam etmek Beşiktaş için de Mustafa Denizli için de daha doğru olacaktır. Bundan sonra ne yapacaklarını iyi düşünmeleri lazım. Haftaya maçları yok, bu ara onlar için bir şans. Takımın fizik kondisyonu için kötü diyemeyiz ama geçen seneki gibi de değil. Saha içi organizasyonu da çalışmakla, iyi antreman yapmakla olur ve ben Beşiktaş’ın sezon başında iyi bir hazırlık dönemi geçirmediğini düşünüyorum. Bence hemen toparlanmak ve Pazartesi, Salı gibi gidilebilecek bir yurt dışı kampı ayarlamak gerekiyor. Şampiyonluk tabii ki artık çok zor ama kabullenip bir şey yapmamak da olmaz. Ülkeden ve basından uzaklaşmak Beşiktaş adına şu an için en doğru hareket olacaktır.
Yıldırım Demirören mi? Evet “yeter” artık ama iki kupaya rağmen “yeter” olmalıydı, fark 12 puan olunca değil. Bu saatten sonra kendi Başkanı için Levent Erdoğan bile canlı yayına bağlanıp “yeter” diyebiliyor.
Türkiye 74-76 Yunanistan
Büyük ihtimalle yendiğimiz iki takım final oynayacak. İspanya’ya kaybetseydik herhalde bu kadar üzülmezdim ama bizden daha kötü bir takıma kaybetmiş olmak baya koydu. Maçı da daha fazla düşünmek istemiyorum, baya koydu.
Bir cümle de hakemler için. Ben sahada olsaydım son düdükle birlikte ilk önüme gelen hakemi döverdim.
Çok üzüldüm. Bu takım Avrupa Şampiyonu olabilirdi.
18 Eylül 2009 Cuma
Fenerbahçe 1-2 F.C. Twente
Hiç maç havasında değildim, sanırım pek ciddiye almamışım. Maç sonrası kızgındım ama ilginçtir çok da üzülmemiştim. Futbolcuların da benden farkı yoktu. Hiç maç havasında değillerdi ve maçı ciddiye almamışlardı. Benim buna hakkım var ama futbolcuların yok. Bana her yıl milyon Euro’lar ödemiyorlar. Sion maçından sonra ikinci kez geçtiğimiz sezonun vurdumduymaz ve maç seçen takımını gördük. Mağlubiyeti önemsemiyorum, çok da üzülmedim. İlla ki gruptan çıkılacaktır ama her galibiyetin takım puanına katkı yaptığı bilincinde olmayan futbolcular ve teknik heyet sinirleri bozuyor.
Standartının altında olan Emre haricinde göze çarpan, biraz iyi oynadı diyebileceğimiz bir oyuncu bile yok. Sadece Bilica beni rahatsız etmedi. Gökhan Gönül yorgun, düşüşe geçti. Carlos sanki gitmek istiyor, dün zaten kötü olan ve sadece gezinen Santos’u da ekstra bozdu. Cristian geldiğinden beri en kötü futbolunu oynadı, Kazım sabırları bu maç ile taşırdı. Güiza bir tane top tutamadı, Alex’in sahadaki varlığını unuttuk. Ciddiyetsizlikten korkuyordum ama bu kadar dağınık, herkesin kendi kafasına göre takıldığı bir takım görmeyi beklemiyordum.
Kötü oyun kabul edilir ama Sion maçından sonra ikinci kez sahada mücadele etmeyen bir takım gördük. Bariz bir yorgunluk vardı. Ne kanatlar işledi, ne pas trafiği sağlandı. İkinci yarı biraz daha isteklilerdi ama nasıl kaçar diyebileceğimiz bir pozisyon hatırlamıyorum, belki bir tek Alex’in kafası. Buna rağmen Fenerbahçe golü buldu ama Gökhan’ın tedavi olduğu bir pozisyonda yerini kimse doldurmadı, onun boş bıraktığı alandan gelişen atakta Volkan uzun süredir unutturduğu gollerden birini yedi, kısa bir süre sonra da ikinci gol geldi. Berabereyken kenarda oyuna girme fırsatı bulamayan Semih ve Deivid’in ikinci golden sonra oyuna girmesi ise pek bir şeyi değiştirmedi ama Semih’in kanatlara açtığı iki pozisyon ile yarattığı farkı umarım Daum bu kez görmüştür.
Kazım sezon başındaki çizgisini kaybedeli çok oluyor, ısrar etmenin alemi yok. Onun yerine Mehmet Topuz ile başlanmalıydı. Özer’i de artık bu takımda ciddi dakikalar alırken görmek istiyorum, en azından ilk devre sonunda Carlos ve Kazım yerine bu iki isim girebilirdi. Ya da en önemlisi Güiza-Semih değişikliği yapılabilirdi. Teknik ekip de herhalde maçı ciddiye almıyordu ve bir şekilde kazanacaklarını düşünüyordu ama olmadı.
Bu aralar bir mağlubiyet bekliyordum, bu maç takıma güzel ve fazla zarar vermeyen bir tokat oldu. Standart oyunuyla gruptaki tüm takımları ikişer kez yenebilecek güçte olan Fenerbahçe lige puansız başladı. Kaybedilen fazla bir şey yok, önemli olan gerekli derslerin çıkartılması. Bir mağlubiyetle “takım yetersiz, Daum Aragones’i aratır, bu takımdan hiçbir şey olmaz” çığlıkları atmak çok anlamsız ama başta teknik heyetin, sonra da futbolcuların taraftar tepkisi üzerine iyice düşünmeleri lazım.
Taraftar Süper Lig’de olduğu kadar Avrupa’da da başarı istiyor. Bu kupada final oynamanın imkansız olmadığını biliyor ve futbolcusundan ciddiyet bekliyor.
17 Eylül 2009 Perşembe
Zico --> Olympiakos
Zico Olympiakos ile anlaşmış. Sanırım Fenerbahçe ve Şampiyonlar Ligi performansı onun için iyi bir etiket oldu. Pek fazla boşta kalmıyor, Fenerbahçe sınıfındaki takımlar tarafından rağbet görüyor.
Kültür onu fazla zorlamayacaktır, Türkiye tecrübesinin faydasını fazlasıyla görecektir. Burada Aziz Yıldırım ile çalıştı, ona yeter de artar. Umarım Ege’nin diğer yakasında işler istediği gibi gider ve sonra da bir gömlek daha yukarıda bir takımın başına geçer.
F.C. Internazionale 0-0 F.C. Barcelona
İkinci devre ise Barcelona Inter kalesine kabus gibi çöktü. Bazı hücumlarıyla yine zevkten dört köşe oldum, bazen ayaklandım. Bu yarıda oyun neredeyse tamamen Inter ceza sahası etrafında geçti ama gol çıkmadı. Barcelona oynadığı futbolun karşılığı kadar pozisyon bulamadı. Neticede her ne kadar sahada İtalyan olmasa da Inter de bir İtalyan takımı ve kalelerini iyi savundular.
Türkiye 67 - 69 Slovenya
Tercihim Inter – Barcelona maçı oldu, basketbol maçını ise gece izledim ama ara ara dönüp skora da bakıyordum. İlk bakışımda skor 12-12’ydi, sonra açtığımda 37-18 gördüm ve şok oldum. Devre sonuna kadar fark en azından 10’a insin yetebilir diyordum, 39-32 bitti.
Barcelona Inter’i bunaltırken topun her dışarı çıktığı anda Ntv’ye döndüm, bir türlü yakalayamıyorduk. Biz gidiyorduk, onlar kaçıyordu. Maçın son 2 dakikasını izledim, son top girmeyince çok da yıkılmadım. Kazansaydık çok güzel olacaktı o ayrı. Bir tek böyle muhteşem bir geri dönüş yapmadığımız kalmıştı, sadece buna üzüldüm.
Ender turnikeyi atabilirdi ve kahraman olabilirdi ama maçı kazanmak istedi. Şut şansını verdiği oyuncu da bir Hidayet ya da Ersan değildi, Engin’di. Bu şekilde kaybetmek bu takıma çok yakıştı. Benim de şampiyonluk umutlarımı arttırdı.
16 Eylül 2009 Çarşamba
İşlem Tamam
ANKARASPOR A.Ş.'nin, aynı ligde mücadele ettiği MKE ANKARAGÜCÜ SPOR Kulübü ile arasındaki ilişkinin, sportif rekabeti engelleyici, müsabakaların ve ligin dürüstlüğünü, kamuoyunun ligin dürüstlüğüne ilişkin algısını zedeleyecek nitelikte olması nedeniyle, TFF Statüsü'nün 18. ve 76. Maddeleri ile Kulüp Tescil Talimatı'nın 17. Maddesine aykırılıktan dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle FDT'nin 45/1. Maddesi uyarınca konuyla ilgili uluslararası kural ve kabullerde belirlenmiş olan ölçütler de dikkate alınarak takdiren BİR ALT LİGE DÜŞÜRÜLMESİNE karar verilmiştir.
Karar metni bu. Böyle bir karar verip Ankaragücü’nü ligde tutuyorlar. Aralarındaki ilişki nedeniyle bir takımı küme düşürüyorlar. İlişki çift taraflı olur, Ankaraspor’un küme düştüğü yerde diğer takıma dokunmamak saçmalıktır. Bunun da bir açıklamasını yapmışlar;
MKE ANKARAGÜCÜ SPOR Kulübü hakkında; aynı ligde mücadele ettiği ANKARASPOR A.Ş. ile arasındaki ilişkinin sportif rekabeti engelleyici ve TFF Statüsü'nün 18. ve 76. Maddeleri ile Kulüp Tescil Talimatı'nın 17. Maddesine aykırı olmasından dolayı talimatlara aykırılık nedeniyle sevk yapılmış ise de; aynı ligde yer alan iki kulüp arasındaki ilişkinin sportif rekabeti engelleyici nitelikte olduğu durumlarda, ulusal kurallar ile uluslararası kural ve kabuller uyarınca bir kulübün bir alt lige düşürülmüş olması, norm ile amaçlanan sonuçların meydana gelmesi açısından yeterli bulunduğundan, konuyla ilgili uluslararası kural ve kabullerde belirlenmiş olan ölçütler dikkate alınarak takdiren ANKARASPOR A.Ş.'nin bir alt lige düşürülmesi yönünde karar verildiğinden, anılan kulüp hakkında CEZA TAYİNİNE YER OLMADIĞINA, karar verilmiştir.
Bu iki takım rekabeti engelleyici ve dürüstlüğü zedeleyici bir durum yaratmışlar, yani kısaca kurallara aykırı davranmışlar. Ankaraspor düşürülünce bu durum ortadan kalkmış ve Ankaragücü’ne ceza vermeye gerek kalmamış. Düşürecekleri takım seçimini de karar metninde süslü kelimelerle anlatmışlar ama neye dayanarak yaptıklarını sadece kendileri biliyorlar ama biz de tahmin edebiliyoruz. Ortada kurallara aykırı bir durum var, kurallara aykırı olarak menfaat sağlayan takım ligde kalıyor, varlığı sadece kağıt üzerinde devam eden takım küme düşürülüyor. Hangi hukuk kavramı böyle bir şeye müsade eder anlamıyorum.
Melih Gökçek denen “... ...” da tiyatroya hemen başladı. Utanmadan futbola siyaset karıştı diye şikayet ediyor. Hedefine ulaştı, şimdi de mazlumu oynuyor. Ankaragücü artık onun ve Süper Lig’de, kendisine yük olan Ankaraspor’dan da kurtuldu. İki takımı da ligde tutsalar bu kadar işine gelmezdi.
Futbolcuların ve teknik adamın durumları ayrı, sanırım bu konuda henüz net bir açıklama yok. Muhtemelen futbolculara transfer hakkı tanınacak, Jurgen Röber ise rezil bir tecrübe edinmiş olacak ve ülkesine dönecek. Belki bir de tazminat alır, o tazminatı da Ankara Belediyesi seve seve öder. Onu da artık Gökçek'e oy verenler düşünsün. Bir de karar öncesinde Ankaragücü’ne giden oyuncular var. O transferler hemen iptal edilmelidir. Bu karar metinlerini yazıp da o transferlere ses çıkarmamak rezillikten başka bir şey değil.
Ankaraspor küme düştü ama Ankaragücü Süper Lig’de.. Bu rezillikte emeği geçen herkesin Allah belasını versin.
Beşiktaş 0-1 Manchester United
İlk devre Beşiktaş hücumları sadece Serdar Özkan’ın ayağına bakıyordu. Rakibe iyi basmalarına rağmen topu ayaklarında fazla tutamayınca oyunun kontrolü hep deplasman takımında kaldı. Ernst muhteşem oynadı ama Galatasaray maçında olduğu gibi son 20 dakikada oyundan düştü. Adama yazık zaten, hem savunmada hem hücumda deli gibi çalışıyor. Fink olmayınca Ekrem ne kadar elinden geleni yapsa da Ernst’in üzerine fazla yük biniyor.
Oyuncu değişikliğini ben de hatalı buluyorum ama mağlubiyeti buna bağlamak da pek doğru değil. United maçı kazanmak için bir hamle yapacak ve gol için kendini biraz zorlayacaktı. Serdar’ın çıkışından daha etkili olan ise deplasman takımının yaptığı değişiklik oldu. Serdar sahada kalsa da çok şey değişmeyebilirdi. Oyundan çıkan Carrick ve etkisiz Rooney yerine giren Owen-Berbatov ikilisi forvete yerleşti. Düzen 4-4-2 oldu, kanatlar, özellikle Üzülmez’in savunduğu kanat İnönü tribünleri Cavese ile ilgilenirken iyice zorlanmaya başladı. Golün geleceği belli olmuştu..
Yine bir sağ kanat akınında top terse döndü. İbrahim Kaş’dan kurtulan Nani vurdu, Hakan’ın kurtardığı topu Scholes tamamladı. Hakan’ın en büyük eksikliği zaten bu, kurtardığı toplar rakibin önünde kalıyor ama yine de ben o golü hatalı yediğini söyleyemem, top çok sert geldi. Scholes’un koşusunu kimsenin takip etmemesi ve o rahat vuruşu yaptırması ise hepimizin beğendiği savunmanın belki de maç boyunca yaptığı tek hataydı.
Bu maçtan alınacak 1 puan Beşiktaş için önemli bir artı olacaktı ama kayıp çok da önemli değil. Zaten dün maç sonunda tribünleri de fazla çökmüş görmedim. Tabii ki üzüntü vardı ama herhalde çoğunluk daha kötü bir sonuç için kendini hazırlamıştı. Skor beni etkilemediği için keyifli bir gece geçirdim diyebilirim. Keyif kaçıran tek bir nokta vardı, o müzik çalıp da çocuklar santrada Şampiyonlar Ligi logosunu sallarken sahaya Fenerbahçe’nin çıkmaması..
15 Eylül 2009 Salı
Bildiğimiz Rüştü İşte..
Kulağından operasyon geçiren Beşiktaş'ın tecrübeli kalecisi 3 hafta sahalardan uzak kalacak.
NTV Spor
Güncelleme: 23:51 TSİ 14 Eylül. 2009 Pazartesi
İSTANBUL - Şampiyonlar Ligi'de Manchester United ile karşılaşacak olan Beşiktaş'ta, son antrenmanda sağ kulak zarında zedelenme olan Rüştü Reçber, 3 hafta sahalardan uzak kalacak. Manchester United ile oynanacak maçta forma giyemeyecek olan Rüştü'nin, ligdeki Kayserispor ve Ankaraspor karşılaşmalarında da oynaması zor görünüyor.
***
Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Herhalde aramızda bunu tahmin edenler ve bekleyenler vardı.
Hakan'ın da işi zor. 4 maçta 1 gol yemişken ve göze batan bir hata bile yapmamışken kendini kulübede buldu. Şimdi de bir anda Manchester United karşısına çıkacak. Yarın belki de kariyerinin en önemli maçını oynayacak, ya tamamen batacak ya da çıkacak.