29 Kasım 2009
27 Kasım 2009 Cuma
André Francisco Moritz
Spor gecesinde de Moritz konuktu. Muhteşem bir herif, çok sempatik. Harika Türkçe konuşuyor. Belli ki bu ülkeyi çok seviyor ki zaten Türk olmak da istiyor.
Fluminese taraftarı, zaten Kasımpaşa'ya da oradan geldi. Takımı ile küme düşmesine rağmen ayrılmadı ve Süper Lig'e geri dönmeyi de başardı. Bu haftaya kadar da çok parlak bir sezon geçiriyor.
Avrupa'da Barcelona'yı destekliyor. 11 yaşında orada düzenlenen bir turnuvayı kazanmışlar ve o günden sonra Barcelona taraftarı olmuş. Belli ki Avrupa futbolunu takip ediyor, en beğendiği oyuncu da Kaka. Türkiye’den kimi beğendiği sorulduğunda ise “Alex’i izleyerek büyüdüm, maçtan sonra onun formasını alacağım” cevabını veriyor.
Moritz 23 yaşında ve bu sezon sonunda sözleşmesi bitiyor. Kendisi de zaten Kasımpaşa’dan ayrılacağını açıkça söylüyor. Hedefi Türkiye'de büyük bir takımda ve daha sonra da Türk milli takımında oynamak. Devre arasında uygun bir fiyata almak bile her takım için çok mantıklı bir hamle olabilir, ne de olsa uyum sorunu diye bir şey de yok.
Adamı bu kadar anlattık, şimdi gidip yarın Fenerbahçe’ye gol atar..
Feyyaz Uçar
26 Kasım 2009 Perşembe
3+1 Maç
Şampiyonlar Ligi'nde 5. Hafta
Bordeaux 2-0 Juventus
Bayern Munich 1-0 Maccabi Haifa
.
Bordeaux bugüne kadar oynanan maçlar itibariyle Unirea birlikte yılın takımı. Bayern Münich’i iki kez yendiler, Juventus’a ise iki maçta sadece 1 puan verdiler. Dün Juventus’un beraberlik çıkartabileceğini düşünüyordum ama Bordeaux iki duran topla maçı kazanmasını bildi. Son maç haftasında Juventus İtalya’da Bayern Münich’i ağırlayacak, Almanların devam etmesi için kazanması gerekiyor ama bunu başarabilecek halleri de pek yok gibi gözüküyor..
B Grubu
Manchester United 0-1 Beşiktaş
Cska Moscow 2-1 Wolfsburg
.
Manchester dün kazanmak istedi, en azından yenilmezlik serisinin bitmesini tabii ki istemezlerdi. Son dakikalarda kalecinin bile gol araması da bunu gösteriyor ama maçın başında rakibi fazla hafife almışlardı. Belli ki mağlubiyete hiçbir şekilde ihtimal vermiyorlardı. Manchester tarafında bu sonuçta sahaya çıkan kadro kadar bence Old Trafford ortamının da etkisi var, maçın başından son 5 dakikasına kadar staddaki İngilizlerden çıt çıkmıyordu. Sanki bir hazırlık maçı oynanıyordu. Beşiktaş tarafında bu maçın özetini ise maç sonrasında zaten yaptım.
İngiltere’den çıkan beklenmedik 3 puandan sonra haliyle herkesin ağzında Wolfsburg ve CSKA maçları var ama iş işten geçti. İnönü’de 1 puan almış olsalardı ikinciliği kovalayacaklardı ama şimdi Avrupa Ligi’nde devam edebilmek bile çok zor olacak. Dün CSKA’nın kazanmasını beklemiyordum, yanıldım. Kazanmak için oynayacak bir Beşiktaş’a karşı İnönü’de sorun yaratabilirler.
.
C Grubu
Real Madrid 1-0 Zurich
AC Milan - Marsilya
Özetlerde yanlış duymadıysam Bernabeu’da hafif protesto vardı, herhalde oynanan futbol ve tek farklı galibiyet kimseyi memnun etmemiş. Milan ise öne geçtiği maçta Marsilya ile berabere kaldı ki Marsilya maçı kazanabilecek çok ciddi pozisyonlar da bulmuş. Aslına bakarsanız bu grupta da işler karışık. Marsilya sahasında Real Madrid’i yenebilir ama onları dışarıda bırakacak bir fark yakalamaları neredeyse imkansız. Bu olursa Milan’a Zurich deplasmanından alınacak bir beraberlik yetmeyecek. Real Madrid Fransa’dan puanla dönerse Milan’ı da yanına alarak gruptan çıkacak.
.
25 Kasım 2009 Çarşamba
R.I.P.
George Best
22.05.1946 – 25.11.2005
Futbolun Bukalemunları
Tarkan Kaynar – Futbolun Bukalemunları
Çarpıcı transferlere birbirinden çarpıcı yorumlar! ve yakında çıkacak önemli bir kitap..
Türk futbol tarihinde olay transferler. Metin Oktay, Şenol-Birol, Baba Recep, Cemil Turan, Arif, Tanju, Rıdvan, Hasan Vezir, Sergen, Tümer, Emre, Mehmet Topuz ve daha onlarca ismin transfer öyküleri.. Tarkan Kaynar’ın kaleminden İzgören Yayınları etiketiyle yakında kitapçılarda..
Video: Gece Vardiyası Film Yapım / Müzik: Eray Dinç
***
Şaka maka kitap sonunda çıkıyor. Tarkan'ın bu projeye başlamasının üzerinden sanırım 1 yıl geçti, hatta 1,5 yıla yaklaştı. Elden geldiğince yardımcı oldum, hiçbir şey olmasa birkaç kez okuyup fikir belirttim. Bu kadarcık şey bile insanın gurur duymasına yetiyor ve beni Tuner’in burada belirttiği ruh haline sokabiliyor.
Hayırlı olsun ve başarılar..
FC Barcelona 2-0 Internazionale
Şen Şef maçın başında “e sen şimdi kimi destekleyeceksin?” dediğinde bir fikrim yoktu. İki çok sevdiğim takım oynuyordu. 3-3 bitsin diye salladım, muhteşem bir maç olsun istedim. Maç başladıktan 5 dakika sonra ise tüm kalbimle Barcelona’nın kazanmasını istiyordum, o kadarı bile büyülenmek için yetti.
Barcelona eksiklerine rağmen yine o geçen sene ki başka takım gibiydi. Oyunun sadece hücum bölümünde değil, savunma tarafında da çok iyiler. Basıyorlar, rakibe hiç alan bırakmıyorlar. Top onlarda değilken de kabus gibi çöküyorlar. Üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra uzun uzun maçı yazmayacağım ama şunu söyleyeyim, o bambaşka takımı çok özlemişim. Zevkten öldüm, arada kendimi kaybedip ayağa kalktım. Barcelona sayesinde çok keyifli bir akşam geçirdim.
Aslında Giuseppe Meazza’da da buna benzer bir maç izlemiştik, belki Inter ekstra olarak birkaç kez rakip kaleye gitmişti ve gol yemeden maçı bitirmeyi başarmıştı o kadar, bunun dışında farklı bir görüntü yoktu. O maç da ağır bir Barcelona dominasyonunda geçmişti. Dün de Mourinho çok çaresiz kaldı. Bir şeyler denedi ama o da sanki bir işe yaramayacağını biliyordu. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun Inter için ne kadar uzak bir hedef olduğunu dün akşam bir kez daha gördü. Olmuyor işte, bu takım bir türlü o en üst sınıfa atlayamıyor.
Pazar günü öncesinde eski Barcelona’yı görmek çok sevindirici. Madrid’de hafta sonu iyice yeşeren umutlar herhalde dün akşamdan sonra biraz daha normale dönmüştür, moraller bozulmuştur. Barcelona da liderliğin gitmesi ile belki de biraz sarsılan özgüvenini Inter maçı ile birlikte tekrar kazanmıştır.
Dün maçı izlerken bir şey düşündüm. Bu Barcelona sadece oynadığı muhteşem futbol ile değil, oyuncuların karakteri, o adamların sahadaki duruşları, ve kenardaki teknik adamı yani akla gelen her şeyi ile o kadar sevilesi bir takım ki, bu 20-25 kişi bir şekilde Real Madrid’e geçmiş olsa herhalde ben de Real Madrid taraftarı bile olabilirdim..
23 Kasım 2009 Pazartesi
Yalancılıkta Sınır Yok
İnönü'de Deplasman Utancı
Tribün gruplarıyla yakın bir alakam yok, çok yakından da takip etmem. Fenerbahçe tribünlerinde takdir ettiğim ve sevdiğim gruplar var ama başı çeken gruptan haz ettiğimi de söyleyemem. İnönü öncesi onlar hakkındaki düşüncelerimde yanılmadığımı bir kez daha anladım. Tribün gruplarının çok organize olmasını beklemiyorum tamam ama Cumartesi günü olanları organizasyon bozukluğu olarak yorumlayamıyorum.
Salı pazarında toplandıktan sonra Söğütlüçeşme’den trenle Haydarpaşa’ya gittik. Bir ufak motor yanaşmıştı ve herkesi alması mümkün değildi. Zaten tekne dolduktan sonra bu anlaşıldı ve daha büyüğü gelecek diye binenler indirildi. Belki de binmesi istenen başka bir gruba yer açıldı, bilemiyorum çünkü 10 dakika sonra yine aynı tekne insanları almaya başladı. O kalktıktan sonra da bir motor daha geldi.
Kalanları o motorun da alması pek mümkün değildi, biz de iskeleye çok yakın bir yerde bekliyorduk. İkinci tekne tıka basa dolmamıştı ki birden kalktı. Biz herhalde yeni tekne gelecek derken gelmeyeceği söylendi. 300-400 kişi Haydarpaşa’da İnönü’ye nasıl gideceği hakkında hiçbir fikri olmadan öylece kaldı. Topluca Kadıköy’e yürüdük, sisten tüm vapur seferleri iptal edilmişti. Beşiktaş iskelesinin yanındaki motorlar da polisin izin vermemesi ve sis yüzünden çalışmadıklarını söylediler. Biz Kadıköy-Bostancı dolmuşlarından birini bağladık ve içine doluşarak stada geldik, geride kalanlar ne yaptı bilmiyorum.
Bilmiyorum, belki ben abartıyorum ya da çok şey bekliyorum. Gruplarla içli dışlı olan ya da Cumartesi günü orada olup buna mantıklı bir açıklama getirebilecek olan varsa yorum bırakır. Ben çoğuna zaten pek saygı duymazdım, Cumartesi itibariyle utanç duymaya başladım. Yazıklar olsun.
Demirören@Son Kale
Demirören seçim çalışmalarını başlattı. Haliyle ekrana çıkmak için en güzel zaman derbi zaferi sonrası olur. Başkan da fırsatı kaçırmayıp ve bu akşam 22.15'de Kanaltürk'de Son Kale programına konuk olacakmış. Çanak sorulara vereceği cevaplarla Beşiktaş taraftarının muhtemelen keyfini kaçıracaktır. Ben şahsen izleyeceğim, hele bir de alkollü olursa eğlenceli olabilir. Tanıtımı şansa gördüm, haberi olmayan Beşiktaşlılar olabilir. Biz haber vermiş olalım.
Bir Yuh Daha!
Bu sefer "Yuh" bir maçın skoruna. Maçtan haberim yoktu, arkadaşa girdiğimde altyazıda gördüm. Hemen maç detaylarına baktım, Wigan'dan birkaç kişi oyundan atılmıştır diye düşündüm ama öyle bir durum da yokmuş. Maçın adamı 5 gol atan Defoe, Lennon da maçı 1 gol 3 asist ile bitirmiş.
Jermain Defoe, Andy Cole ve Alan Shearer'dan sonra Premier League tarihinde bir maçta 5 gol atan 3. oyuncu oldu. Ortaya çıkan skor da 1995'de oynanan ve 9-0 biten Manchester United-Ipswich Town maçından sonraki en farklı skor olmuş. Toplam gol olarak da 2007'de 7-4 biten ve Portsmouth'un Reading'i yendiği maçtan sonra artık bu maç gelecek.
Bence maçın skoru kadar ilginç olan bir diğer nokta da Wigan'ın bulduğu tek gol de dahil olmak üzere atılan 9 golün son 40 dakikada gelmiş olması. Bu maçın en çok etkileyeceği kişi ise şüphesiz Wigan kalecisi Chris Kirkland. Skor yetmezmiş gibi 9 golün birini de kendi kalesine atmış.
Maçın golleri aşağıda.
22 Kasım 2009 Pazar
Yuh!
Bana kimse bunun kasıtlı olmadığını anlatmasın. Pozisyon buradan izlenebilir. Messi bu pozisyonda sakatlanmadı ama olsun, bunun insanlık dışı bir hareket olduğu fikrim değişmez.
El Clasico öncesi işler bir anda tersine döndü. Ronaldo'dan nefret eden ben bile onun El Clasico'ya yetişmesini istiyordum. O yetişiyor ama belki Messi ve Zlatan olmayacak. Neyse, daha 1 hafta ve öncesinde oynanacak Şampiyonlar Ligi maçları var. Biraz daha bekleyelim, 29 Kasım'ı ondan sonra düşünelim.
Rezaletin Cezaları
Cezalar belli oldu. Açıkçası ne ceza verileceği benim için çok fark etmeyecekti. Bu leke sürüldükten sonra küme düşse de düşmese de fark etmez diye düşünüyordum. Bence lekeyi temizlemek için yapılabilecek tek şey ligden çekilmekti ama Galatasaray da öyle bir karar almadı.
Tam anlamıyla "şike yaptı" denemeyecek ama şike yapmış kadar olan Galatasaray'ı TBF küme düşürmedi ama düşürmüş kadar ağır bir ceza verdi. Kümede kalmaları artık hiç kolay değil. Cemal Nalga için üzülmedim dersem yalan olur. Profesyonel adam, kafayı çalıştırması ve bu işin karşısında durması gerekirdi doğru ama yine de sadece yöneticilerinin emrine karşı gelmediği için basketbol hayatını direkt etkileyecek bir ceza aldı. Bunun önünde bir engel var mı bilmiyorum ama herhalde kendisine Avrupa'da bir takım bulacaktır.
Bunlar haricinde verilen cezaları ise zaten hiç umursamayacaktım. Cezaların tamamı şöyle;
- Galatasaray Türkiye Kupasından ihraç edildi.
- Galatasaray Cemal Nalga'nın oynadığı tüm maçlarda hükmen yenik sayıldı.
- Galatasaray lige -5 puanla devam edecek.
- Yiğit Şardan'a 6 ay hak mahrumiyeti ve 10.000 TL para cezası verildi.
- Menajer Mert Uyguç'a 2 yıl hak mahrumiyeti ve 10.000 TL para cezası verildi.
- Koç Okan Çevik'e 3 yıl hak mahrumiyeti ve 10.000 TL para cezası verildi.
- Yardımcı antrenör Cengiz Karadağ'a 1 yıl hak mahrumiyeti ve 5.000 TL para cezası verildi.
- Teknik danışman Koray Mincinozlu'ye 2 yıl hak mahrumiyeti ve 5.000 TL para cezası verildi.
- Cemal Nalga'ya 2 yıl hak mahrumiyeti ve 10.000 TL para cezası verildi.
- Tufan Ersöz'e 4 ay hak mahrumiyeti ve 5.000 TL para cezası verildi.
Beşiktaş 3-0 Fenerbahçe
Beşiktaş ev sahibi olmanın etkisiyle normak olarak maça daha hızlı başladı ve ilk 10 dakika oyuna daha hakim olan taraftı ama Serdar’ın dışarı giden şutu dışında bir pozisyon bulamadı. Daha sonra Fenerbahçe tempoyu istediği gibi ayarlamaya ve topa sahip olmaya başladı. 20-25 dakika geçtikten sonra da maçın hakimiyetini eline geçirdi.
İlk devre bitene kadar kanatlardan etkili gelen, pozisyon bulan, net bir penaltısı verilmeyen, devrenin sonunda bir de topu direkten dönen ve hatta ikinci devreye de iyi başlayan taraf Fenerbahçe’ydi ama bir anda iki farkla geriye düşen taraf da Fenerbahçe oldu. Oynanan oyun beni tatmin etmişken, bir şekilde golü bulup maçı kazanacağımızı düşünürken ne olduğunu anlamadan maç 2-0’a geldi. Futbol böyle garip bir oyun işte, “bu maçı alırız” derken maç sonunda “3-0’dan daha farklı olabilirdi” diyebiliyorsunuz.
İlk gol Emre’nin sakatlandığı anda oldu ve bu sakatlık maçın gidişatını da bir anda terse çevirdi. İbrahim Üzülmez’in oraya isteyerek kestiğini sanmıyorum ama Fink muhteşem vurdu. İkinci gol ise jetlag etkisi gördüğümüz Lugano’nun kıçını döndürememesinden geldi ama Bobo’nun da hakkını yememek lazım, çok iyi dönüp anında vurdu. Volkan’ı suçlamam, ben bile ne olduğunu anlamadım. Üçüncü gol ise zaten ofsayt. Kısmet, yapacak bir şey yok..
.
Güiza olsaydı nasıl bir kadro görürdük bilemiyorum ama ben her ihtimalde Mehmet Topuz’u oynatmayıp Kazım’ı sağa atardım. İnönü’de Mehmet’e gerek yoktu. Zaten güçlü bir psikolojisi ve karakteri olan bir adam değil, çok silik kaldı. Bunun dışında bir de Emre sakatlanınca Wederson’u alıp Andre Santos’u göbeğe çekmek fahiş bir hataydı. Maçı çevirme şansını sıfırlamanın yanında çok daha pahalıya da patlayabilirdi.
Beşiktaş’da herkes İbrahim Üzülmez diyor, evet çok ekstra bir futbol oynadı ama bence Beşiktaş’ın en iyisi Ekrem’di. Hiç durmadı, onu izlerken ben yoruldum. Gökhan Gönül’de zaten bu sezon savunma zaafiyeti görüyorduk, bugün kevgire döndü. Alex’i etkisiz kılmasının yanında attığı golü de düşünürsek Fink için de Beşiktaş’ın iyilerindendi diyebiliriz. Aslında bu görüntüde sadece Fink’in performansından bahsedemeyiz, Alex de çok kötü bir günündeydi. Fenerbahçe’de ise en çok Carlos’u beğendim. Özellikle ilk devre baya etkili oldu. Bilica'yı da yine çok aradım, Fenerbahçe için çok önemli bir oyuncu.
.
Bu arada çok şikayetçi olduğum anlamı çıkmasın, bu kadarı tabii ki kabul edilebilir ama şu maçta Kadıköy’de olandan daha az küfür oldu ve daha az madde atıldı denemez. Tek fark maddelerin isabet etmemesi oldu, küfürde ise İnönü için bir adım önde diyebiliriz. Bu arada tribün demişken söylemeden geçemeyeceğim, ben İnönü’de bu kadar kötü bir tribün gördüğümü hatırlamıyorum. Cezalar çok etkili olmuş.
Fenerbahçe’nin sezon başındaki temposunu ve ritmini kaybettiği ortada. Lige verilen hiçbir ara takıma yaramadı, aksine ritmini bozdu. Bu hafta itibariyle avantaj kaybolmuş gibi gözüküyor. Devreyi lider kapatmak için sezon başındaki arzuyu tekrar yakalamak gerekiyor. İki seyircisiz iç saha maçı varken bu kolay değil, teknik kadroya çok iş düşüyor ama ben bu takıma güveniyorum. Beşiktaş ise sadece zirveye biraz yaklaşmış oldu. Fazlasının olabileceğine inanmıyorum, ilk ikiye girebileceklerini de düşünmüyorum.
Bu maçın sonrasında çok yıkıldığımı söyleyemem ama “sadece 3 puan kaybettik” şeklinde basite de indirgiyemem. Serinin bitmesi çok umrumda değil ama neticede bir derbi kaybettik ve bu son senelerde çok alışık olduğumuz bir şey değil. Tabii ki çok üzgünüm. 30. haftayı beklemekten başka yapacak bir şey yok. Galatasaray maçı denk gelmiyor diye üzülüyordum ama artık ikinci devre Kadıköy’de büyük bir hırsla gidebileceğim bir derbi var..
21 Kasım 2009 Cumartesi
Beşiktaş - Fenerbahçe
Şu gereksiz milli maç arası ve bu arada olan olaylar derbiyi doğru düzgün gündeme getirmedi. Ne maç öncesi gerginliği var, ne adam gibi bir heyecan. Bloglarda, forumlarda Beşiktaş taraftarı olayların dışında kalmanın da katkısıyla biraz daha maçın havasına girmiş gözüküyor..
Fenerbahçe kağıt üzerinde avantajlı, bunu söylemek için alim olmaya gerek yok ama maçın İnönü’de olduğu da unutulmamalı. Fenerbahçe’nin son yıllarda İnönü’de büyük bir üstünlüğü olabilir ama ne olursa olsun derbilerde her zaman avantaj ev sahibi takımındır..
Kadro kalitesine ve 12 haftadır izlediğimiz futbola baktığımızda Fenerbahçe bir değil birkaç adım önde. Dengeli ve düzenli bir takım Fenerbahçe. Ve aynı zamanda çok da güçlü bir takım. Bu tip maçlardan istediğini almasını da biliyor. Galibiyetin şart olmaması da Fenerbahçe’nin avantajı..
Maçın gidişatını daha çok belirleyecek takım Beşiktaş, Fenerbahçe’nin kimlerle ne şekilde oynayacağı neredeyse belli ama Mustafa Denizli’nin ne yapacağı hakkında kimsenin bir fikri yok..
Bunlar konuşulur, edilir ama bunların hiçbir anlamı da kalmayabilir, neticede bu bir derbidir. Bugün benim için dünyanın en büyük derbisi de Dolmabahçe’de oynanacak olan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisidir..
İnönü deplasmanlarını severim. Kaybederken de severdim, haliyle son yıllarda daha ayrı bir keyif alıyorum. Sanki Fenerbahçe taraftarı o stadın içinde daha bir güzel duruyor..
Galibiyet sonrası Dolmabahçe’den iskeleye doğru şarkılarla yürümenin keyfini ben hiçbir deplasmandan almıyorum.. Beraberlik beni üzmez ama o keyfi bugün de yaşamayı çok istiyorum..
Fenerbahçe futbolcusu da maçı benim kadar isterse bu akşam o staddan mutlu çıkan taraf yine biz oluruz..
Haydi bakalım..
20 Kasım 2009 Cuma
Tv'de Futbol / 20 - 22 Kasım
20 Kasım Cuma
22:00 Marsilya - Paris Saint Germain / Kanal A
21 Kasım Cumartesi
12:00 Rubin Kazan - Zenit / Spormax
12:00 Spartak Moskova - CSKA Moskova / Spormax
14:45 Liverpool - Manchester City / Spormax
16:00 Gaziantepspor - Bursaspor / Lig Tv
16:30 Friburg - Werder Bremen / Trt 3
17:00 Chelsea - Wolves / Spormax
19:00 Bologna - Internazionale / Ntv Spor
19:30 Manchester United - Everton / Spormax
20:00 Grenoble - Lyon / Kanal A
20:00 Beşiktaş - Fenerbahçe / Lig Tv
21:00 Real Madrid - Santander / Ntv
22:00 Auxerre - Monaco / Kanal A
23:00 Athletic Bilbao - Barcelona / Ntv Spor
22 Kasım Pazar
15:30 Bolton - Blackburn / Spormax
16:00 AC Milan - Cagliari / Ntv Spor
16:00 Kasımpaşa - Trabzonspor / Lig Tv
16:30 Bayern Münih - Bayer Leverkusen / Trt 3
18:00 Saint Etienne - Lorient / Kanal A
18:00 Stoke City - Portsmouth / Spormax
18:30 Hamburg - Bochum / Trt 3
20:00 Galatasaray - Manisaspor / Lig Tv
21:00 Botafogo - Sao Paulo / Spormax
21:45 Juventus - Udinese / Ntv Spor
22:00 Montpellier - Lille / Kanal A
Ntv Spor
Dün Spor Servisi'nde haliyle ağırlıklı olarak Cemal Nalga olayı konuşuldu. İçerikten ziyade dikkatimi çeken başka bir şey vardı ki sadece bu programda değil haber bültenlerinde de aynı şeyi gördüm.
Programda verilen haber bantında, aralarındaki konuşmalarda ve tüm haber bültenlerinde ısrarla haberin Salsa Basket ve Maliano'dan çıktığını söylediler. Israrla ve defalarca kaynakları belirttiler. Mehmet Demirkol ve Fuat Akdağ ayrıca üzerinde de durdular. Her yeri takip etmedim ama herhalde Türkiye'de bunu Ntv Spor'dan başka bir yerde zor görürüz.
Ayrıca bir diğer nokta da hiçbir şekilde kavga ve şiddet görüntülerini ekrana getirmiyor olmaları. Basket maçındaki olayları da göstermediler, dün bilet kuyruğundaki Fenerbahçe taraftarlarını gösterirken de kavga görüntüleri başlar başlamaz kestiler.
Takdir ettim.
19 Kasım 2009 Perşembe
Yıkım
Henry'i silmedim dedim ama şu fotoğrafları görünce de üzülmemek ve sinirlenmemek elde değil.. Çok da iyi oynayıp birçok gol pozisyonu yakalamışlardı.. Yazık..
Umursamadığım Milli Maçlar
Ben hiç değinmedim ama dünyanın dört bir tarafında milli maçlar oynandı. Zaten milli takımlardan büyük turnuva haricinde pek keyif almam, hele bir de Türkiye olmayınca maçları sadece bloglardan ve özetlerden takip ettim. Çok da umursamadım.
Geceye damgasını Henry'nin eli vurdu. Herkes ondan soğumuş, her yerde büyük bir tepki var. Tabii ki bu haklı bir tepki, benim gibi Fransa milli takımını sevmeyenlerin sinirleri daha da fazla bozuldu ama nedense ben Henry'den o kadar da soğumadım, soğuyamadım. Hala seviyorum, onu bir anda silmedim. Aynı eliyle gol atan Messi'yi silmediğim gibi. Tek söyleyeceğim şey keşke Henry golden sonra o kadar sevinmeseydi. Belki tepkiler de bu kadar büyük olmayacaktı. İrlanda da maçın tekrarını istiyormuş, bir şey çıkacağını sanmıyorum.
Futbol dünyasının en çok ilgisini çeken maçlar Cezayir ve Mısır arasında oynandı. Bu kez çoğunluk mutlu oldu, Dünya Kupasına giden Cezayir oldu.
Rusya kendi evinde yediği golün bedelini ağır ödedi, Güney Afrika'ya Slovenya gidiyor. Haliyle yurdumda Hiddink heyecanı başladı. Nedense bana hala olması pek mümkün gözükmüyor ama belli olmaz, reddedilemeyecek bir teklif gidebilir.
Portekiz Bosna Hersek'i deplasmanda da yenerek Dünya Kupası biletini alan bir diğer ülke oldu. Üzüldüm. Bosna Hersek'in gitmesini istiyordum. İlk maç kaçırdıkları gollere yansınlar. Yunanistan da deplasmanda Ukrayna'yı yendi ve Güney Afrika sevincini yaşayan bir diğer ülke oldu. Onlar gidip de biz gidemeyince sanki insanın üzüntüsü biraz daha artıyor.
Yazıya eklediğim fotoğraf ise Almanya - Fildişi Sahilleri maçından ki gecenin en özel maçı bu olmuş.. Bu fotoğrafı Borges'den aldım, maçtan en az bunun kadar güzel kareleri orada görebilirsiniz..
18 Kasım 2009 Çarşamba
Skandal
Bu sadece bir basketbol haberi değil, bu çok önemli bir spor olayıdır.
Detaylar bu önemli habere imza atan Salsa’da var ki onu da tebrik etmek lazım, çok önemli bir işe imza attı. Kısaca özetlemek gerekirse Cemal Nalga İstanbul Cup’da oynadığı Cibona maçında rakip oyuncuya yumruk atıyor ve 5 maç ceza alıyor. Aynı turnuvada Erdemir maçında oynamıyor. Sonra Almanya’da hazırlık kampında bir maça çıkıyor, daha sonra oynanan iki maçta ise oynamıyor.
İstanbul’a döndükten sonra Galatasaray sırf ceza dolsun diye iki dandik hazırlık maçı alıyor ve Cemal’i bu maçlarda oynatmıyor. Böylece oynamadığı maç sayısı 5 oluyor ama o iki dandik maçın adı herhangi bir spor haberinde, TFF’de ve hatta kulübün resmi sitesinde bile hiç geçmiyor. Federasyona Cemal Nalga’nın cezasının dolmadığına dair yapılan itirazlar TBF tarafından oyuncunun bu cezayı hazırlık maçlarında oynamayarak doldurduğu gerekçesiyle reddediliyor. Aslında bu da önemli, cezaların bu şekilde hazırlık maçları ile tamamlanmasında zerre mantık yok ama akşam ofisten çıkmak üzereyken okuduğum haber bütün bunların önüne geçti.
Cemal Nalga cezası nedeniyle oynamadığı söylenen Deutsche Bank Skyliner ve EnBW Ludwigsburg maçlarında fotoğrafta da görüldüğü gibi normalde takım arkadaşı Tufan Ersöz’ün giydiği 7 numaralı forma ile sahadaymış..
Bu büyük bir rezilliktir, sahtekarlıktır. Her Galatasaray taraftarının büyük utanç duyması gereken bir ahlaksızlıktır. Bu bir ihmal değil, her şey planlı programlı. Kimin aklından çıktığını, olayların nasıl geliştiğini açıklamalar geldikçe göreceğiz. Ne de olsa bu kez çıkıp “ama başkaları da yapmıştı” deme şansları yok.
Ayrıca kimse kusura bakmasın ama bu aynı zamanda büyük bir salaklıktır. Cemal’i hazırlık maçında oynatsan ne olur, oynatmasan ne olur? Bu nasıl bir zekadır? Ayrıca sadece bu fikri ortaya atan değil, uygulayan, onay veren hatta sadece haberi olanlar bile aynı derecede suçludur. Cemal’i ayrı tutabilirim, kendisini yönetenlere itiraz etme şansı olmayabilir. Yazık, belki o da ömür boyu ceza alacak.
Bir önemli detay daha var. Tufan forması ile Cemal’in oynadığı iki maçta rakip takımların koçları tanıdık isimler. Biri Tolga Öngören, diğeri ise geçtiğimiz günlerde şu rezil yazıya imza atan Murat Didin. Olayın bu isimlerin başında olduğu takımlarla oynanan maçta gerçekleşmiş olması, bu sahtekarlıktan çok daha fazla kişinin haberdar olduğunu da düşündürüyor.
Neyse, talimatlar açık;
23. Sahtecilik ve Federasyonu Kandırmak
23.1. Lisans veya herhangi bir belge üzerinde değişiklik veya sahtecilik yapan veyagerçek olmayan evrak düzenleyen ve bunları bilerek kullanan veya kullandıranlarbir yıldan üç yıla kadar yarışmalardan men veya o kadar süre ile hak mahrumiyeticezası ve 10.000.-YTL’ sına kadar para cezası verilir.
23.3. Kuruluşun sahtecilik ve kandırma suçlarına katılması halinde, olayın durumunagöre ligden ihraç edilme ve 10.000.YTL’ sına kadar para cezası verilir.
Galatasaray resmi sitesinden bir açıklama gelmiş. İdari ve teknik kadro kovulmuş ya da bir anlamda kurban edilmiş. O rezil adam Ahmet Dedehayır ise sanırım hala görevinin başında. Herhalde işin bu kadarla biteceği düşünülüyor ki Mehmet Helvacı Ntv Spor'da sadece cezalı oyuncu oynatıldığını ve ihraç cezasının çok ağır olacağını söylemeye başladı bile. Açıklamada özür de dilenmiş. Bu güzel, en azından bir yere kadar ahlaksızlık kabul ediliyor ama ne kadar özürler de dilense, Ahmet Dedehayır da kovulsa bu leke kolay temizlenmez..
17 Kasım 2009 Salı
Medya
Canımı sıkan bir şey daha var. Pazar akşamından bugüne herkes olayları yorumluyor. Detaya inen de var, olaylara daha büyük pencereden bakmaya çalışan da. Yöneticiler suçlanıyor, nefreti körükledikleri söyleniyor. Evet yanlış değil, tabii ki suçlular. Dün Son Kale programında yöneticilerin yanında devletin de suçlu olduğu ve bu işi çözebileceği söylendi. Program boyunca sergiledikleri o bilmiş tavır sinir bozdu, ben de aptal gibi izledim. Aceto da bir yazı yazmış, bu tip olayların temelinde spor yapmayan halkın spor kültüründen uzak olmasının etkili olduğundan bahsetmiş ve işi devlete getirmiş.
Bunların karşısında olmak mümkün değil ama medyanın da aynaya bir bakması gerekiyor. Böyle bir şey yaparlar mı? Tabii ki yapmazlar. Kendilerinde hiç suç aramazlar. İki gündür hepsi konuşuyor, önüne geleni suçluyor ama bir kişi de çıkıp “bu olaylarda medyanın da payı vardır” demiyor. Normalde basketbola zorla en dip köşelerde yer verirken bu maç öncesinde dev puntolarla atılan “El Clasico” manşetlerini, maçın önemini olduğundan kat be kat fazla göstermelerini sorgulamıyorlar.
Herkes tu kaka, medya temiz. Onlar olmasa, iki gündür yaptıkları gibi suçluların üzerine gitmese her şey çok daha kötüye gider. Sağolsunlar, var olsunlar.
Suçlu Adnan Polat Olacak
Pazar günü oynanan maçtan sonra olanları hayretler içinde izliyorum. Çıkan olaylar beni şaşırtmamıştı, bunu dün de söyledim ama bütün bu olanların ne kafada olduğu belli olmayan bir kadının üzerine yıkılmasına, Galatasaray yönetiminin yaptığı rezil açıklamalara ve medyanın tavrına sessiz kalmak imkansız. Taraftarların yaptıkları üzerine kafa yormuyorum ama yöneticilerin taraftardan beter hale gelmelerine insan dayanamıyor.
Dün o iki kişi Serhat Ulueren’in programına çıktı ve böylece olayların tek sorumlusunun o kadın olduğu düşüncesi sabitlendi. Zaten Serhat Ulueren bunu açıkça dile de getirdi, Galatasaray’ın o kadın yüzünden ceza alacağını söyledi. Bir kısım medya ve Galatasaray yönetimi o kadın olmasaydı hiç olay çıkmayacağına inanmamızı bekliyor. Maçtan önce sahaya giren adamı, 6 yaşında bir çocuğun taciz edilmesini görmezden geliyor. Olaylı Efes Pilsen maçından sonra “Vahşet” başlığı atan Kaan Kural bile bu maç sonrasında “O kadın nasıl tahrik etti” başlığını atıyor. Tahrik denen şey mazeretse Efes maçından sonra da Fenerbahçe taraftarı Kaya’nın, Kerem’in hareketlerinden ya da hakem kararlarından tahrik olup oyunculara saldırdı denebilir. O zaman Kadıköy’de de hiçbir şey olmadı, sadece Arda ve Keita’nın maç öncesi hareketlerinden tahrik olan bazı seyirciler kendini tutamadı o kadar gibi bir savunma yapılabilir.
O kadın dün programda tam olarak doğruları söylemiyordu, bunu anlamak için alim olmaya gerek yok ama olayın nasıl geliştiğini, kadının Fenerbahçeli olduğu anlaşıldıktan sonra üzerine madde atıldığını ve küfür edildiğini, bundan sonra da kadının muhtemelen sarhoş kafayla o hareketleri yaptığını az çok tahmin edebiliyoruz. Haydi her şey o hareketten sonra oldu diyelim, basketbolcuya vurmak ile kadının hareketinin ne alakası var? Maçı kazandıktan sonra düdük ile birlikte sahaya madde yağdırmanın ne alakası var? Bugün her şeyin sebebi o hareket olarak gösterilirken Ahmet Dedehayır’ın Caferağa’da aynı hareketi yapmasının üzerinde neden durulmadı? İşin taraftar boyutunu sorgulamanın artık gereği yok diyorum ama yine o taraflara kayıyorum. Çünkü Adnan Polat başkanlığındaki yönetim kurulu taraftar gibi davranıyor, yukarıda yazdığım ve karşısında durduğum şeyleri savunuyor.
Yönetim kurulunun resmi açıklaması dışında Polat’ın söylediklerini değerlendirmeye almak ne kadar doğru olur emin değilim, sanırım bir demeç olarak değil de bir sohbet sırasında söylemiş. Gerçi sevinemedim demesine çok güldüm, sahaya girip sporculara saldıran ve madde yağdıran adamlarla tezahurat yapan kendisiydi. Kendisinin geçmişi ortada, bu tribünler üzerinde ne kadar emeği olduğunu da Galatasaray taraftarları benden daha iyi biliyor. Onun tekrar işin içine girmesinden sonra Fenerbahçe maçlarında branş fark etmeden gerginliğin ne kadar arttığını son 3-4 seneye bakan herkes çok net olarak görebilir. Aynı kafa da devam ediyor ve böyle devam ettiği sürece daha beterlerini göreceğiz. Daha karşı karşıya gelinecek çok branş var, kürek müsabakalarını bile bekleyenler olduğundan eminim.
Açıklamaları Galatasaray resmi sitesinde görebilirsiniz. Meğer o kadın olmasaymış hiçbir şey olmayacakmış. Galatasaray yönetimi olayları yatıştırmak için çok çabalamış. Olaylar yatışmışken 22 numaralı oyuncu seyirciye yumruk atmış ve olaylar tekrar alev almış. Sahaya giren adamları, oyuncuya vuranları, atılan maddeleri anlatan tek bir cümle bile yok. Kendilerini biraz suçlu ya da sorumlu hissettikleri gibi bir anlam çıkmıyor. Hala Ercan Saatçi kovalanıyor, Efes Pilsen maçına gidiliyor. Fenerbahçe’nin Efes Pilsen maçından sonra resmi sitesinden taraftarını kınamasını görmezden gelip Fenerbahçe’yi o maçı unutturmak ve olaylar hiç olmamış gibi göstermekle suçluyorlar.
Demek o kadın suçlu ve o olmasa hiç ama hiçbir şey olmayacaktı. Vurun kahpeye ki herkes rahatlasın yani. Oldu, geçiniz. Bugün bu açıklamalar geldikçe, Galatasaray yönetimi olaylara böyle yaklaştıkça, Fenerbahçe sporcusuna saldıran adamlar varken “Bana ne, siz de yaptınız” demeye devam ettikçe ve tüm suçu karşı tarafın üzerine yıktıkça Fenerbahçe taraftarının evinde oynayacağı ilk maçta olacak tüm olaylardan Adnan Polat sorumludur. Pazar günü ve sonrasına baktığımızda maç içinde yapılan komik “ilk defa kenarda oturan oyuncuya saldırı görüyorum” açıklamasını bir kenara bırakırsak Fenerbahçe yönetimi “Efes Pilsen maçında olanlar maç sonunda olmuştu” demek dışında bir yanlış yapmamıştır. Galatasaray yönetimi ise büyük bir hızla saçmalamaya devam etmektedir.
Tekrar ediyorum, bundan sonra Fenerbahçe’nin evinde oynayacağı ilk maçta olması muhtemel olayların sorumlusu amigo gibi davranan Adnan Polat olacaktır.
16 Kasım 2009 Pazartesi
Baba
Bir şekilde hayatımıza giren bir futbolcu daha gitti.. Hepsinden de öte sadece 31 yaşındaki bir baba vefat etti ki beni en çok etkileyen de budur.. Üzülmemek elde değil..
Antonio de Nigris.. Huzur içinde yatsın..
Çözüm Önerisi
Hafta sonu yurt dışındaydım, eve girip televizyonu açtığım anda olaylar başladı. Maçı kaybetmiş olmak beni çok üzmedi, Galatasaray’ın da Fenerbahçe’nin de bu sezon yapabilecekleri zaten ortada. Normal sezonda oynanan maçlar da bana çok anlamsız geliyor. Artı Ülker ismi geldiğinden beri bir tane bile basketbol maçına gitmedim, o yüzden bu mağlubiyeti de çok önemsemedim. Zaten maçın skoru ya da oynanan basketbol bu olaylardan sonra önemini kaybediyor.
Şu suçlu, bu suçlu, tahrik vardı, utanılacak olaylar gibi geyiklere girmenin artık gereği yok. Belli ki bu hep olacak. İkinci maçta aynı şeyleri biz yaşatacağız, belki oraya kadar beklemeden futbolda kupa eşleşmesi olursa aynı olayları göreceğiz.
Dün hakkında illa ki konuşacaksak taraftarların değil ama yöneticilerin tavrı üzerine konuşmak, mesela Galatasaray yöneticilerinin umursamazlığı üzerinde durmak lazım. Okan Çevik’in maç sonrası röportajında taraftara teşekkür etmesini, Yiğit Şardan’ın 15 yaşında çocuk gibi “Fenerbahçe-Efes açında çıkan olaylarda çok daha büyüktü” demesini irdelemek lazım.
Kadıköy sonrası “UEFA maçında olsaydı bu maç oynanmazdı” diyenler, dün olanların Euroleague maçında olması durumunda seyircisiz devam etmek dışında bir ihtimal yokken de konuşsun. Adnan Polat dün gördüğümüz sessizliğini açıklasın, Üstünel basın toplantısı düzenlesin, Işın Çelebi yine demeçler versin.
Fenerbahçe yöneticileri de sorgulansın. Neden geri vites yaptıkları ve takımı o ortamda sahaya çıkardıkları konuşulsun. Yönetim Kurulu üyesi “salon boşaltılmazsa çıkmıyoruz” dedikten sonra hangi kriterle can güvenliğinin sağlandığını ve takımı sahaya çıkarttığını anlatsın. “Puan kazanmak önemli değil” dedikten sonra puan kazanmak için neden sahaya çıktılarını açıklasın.
İşin taraftar boyutu ile aklıma gelen tek bir çözüm var. Sahaya madde atarak delikanlılık gösterisi yapanların ne kadar samimi olduğunu böyle görebiliriz diye düşünüyorum. Sanırım PSV ve Ajax taraftarları arasında olmuştu. Hemen Ultraslan, GFB ve Antu gibi oluşumlar bir toplantı yapıp karar alsınlar. Ortada bir yer belirlensin, mesela atıyorum Beşiktaş’da iskelenin oradaki meydan olsun. Gün ve saat üzerinde de anlaştıktan sonra anonslar yapılsın. İki taraftan birbirine zarar vermeye meraklı olanlar toplansın ve ne olacaksa olsun. Silah ve bıçak olmasın, en fazla sopa kullanılsın. Herkes birbirine girsin, ölen ölsün, kalan kalsın. Herhalde herkes rahatlar, en azından sporcular ve dün dışarı çıkarılması gereken 6 yaşındaki Fenerbahçeli çocuk gibiler işin dışında kalmış olur.
Kulağa ilk anda çok vahşi gelebilir ama her maç taksit taksit bunları görmektense işi tek seferde halletmek bana daha mantıklı geliyor.
13 Kasım 2009 Cuma
Tiento
İlk Dünya Kupası ile ilgili görsel ararken karşıma bu çıktı. 1930’da Uruguay’da düzenlenen kupada kullanılan top, adı da Tiento. Güney Amerikalıların topu oluşturan kauçuk keseyi dikmek için kullandıkları derinin adı oluyormuş. O zamanlar sibop diye bir şey olmadığından maç devam ederken arada topu şişirmek gerekiyormuş. Yağmurlu havalarda ise deri su çektiği için top ağırlaşırmış.
Yukarıda yer alan top Uruguay-Arjantin finalinde kullanılan iki toptan biri ve topun da ilginç bir hikayesi var. Montevideo’da 90.000’den fazla seyircinin izlediği final öncesinde iki takım maçın hangi top ile oynanacağı üzerinde anlaşamazlar. En sonunda ilk devrenin Arjantin’in topuyla, ikinci devrenin de Uruguay’ın getirdiği top ile oynanmasına karar verilir. Kendi topuyla oynadığı ilk devreyi Arjantin 2-1 önde kapatır. İkinci devre Uruguay’ın topu kullanılır ve Uruguay maçı 4-2 kazanarak ilk Dünya Kupası’nı müzesine götüren takım olur.
Fotoğraftaki top ikinci devrede kullanılan ve 3 kez Arjantin fileleri ile buluşan top oluyor.
Tv'de Futbol / 13-15 Kasım
.
00:10 Banfield – Velez Sarsfield / Ntv Spor
La Liga Stadları
Bu kez kaynak olarak Wikipedia ile beraber bir öneri üzerine Transfermarkt da kullandım. Haliyle yine yapılan ciddi yenilemelerin tarihlerini aldım ama stadların inşa tarihleri de insanı etkiliyor. Genelde stadlar iki kez renovasyondan geçmiş. Biri 1982 Dünya Kupası için, diğeri de Hillsborough faciası sonrasında UEFA’nın getirdiği yeni güvenlik standartları çerçevesinde yapılmış. İspanya o dönemler işi ciddiye almış.
Valencia’nın yeni stadı yapılıyor. Mestalla 1923’de inşa edilmiş. Önümüzdeki sene açılması planlanan Nou Mestalla 75.000 kişilik olacak. Bernabeu’ya 2001-2006 yılları arasında da ufak yenilemeler yapıldığı ve Perez'in bu dönemde çalışmalara 125 milyon € para harcadığını gördüm ama net bir açıklama bulamadığım için ben 1994’ü aldım.
FC Barcelona – Camp Nou ----------------------------------------------- 1994 / 98.772
Real Madrid C.F. – Santiago Bernabéu ------------------------------0 1994 / 80.354
Sevilla FC – Ramón Sánchez Pizjuán ---------------------------------- 1997 / 48.649
Valencia CF – Estadio Mestalla ----------------------------------------- 1989 / 55.000
Deportivo de La Coruña – Estadio Riazor ---------------------------0 1998 / 34.600
RCD Mallorca – ONO Estadi -------------------------------------------- 1999 / 23.142
Sporting de Gijón – El Molinón ---------------------------------------- 2008 / 26.000
Athletic Bilbao – San Mamés -------------------------------------------- 1982 / 39.750
RCD Espanyol – Estadi Cornellà-El Prat ----------------------------- 2009 / 40.000
CA Osasuna – Reyno de Navarra --------------------------------------- 2003 / 19.500
UD Almería – Estadio de los Juegos Mediterráneos --------------0 2004 / 22.000
Getafe CF – Coliseum Alfonso Pérez ----------------------------------0 1998 / 14.400
Real Zaragoza – La Romareda ------------------------------------------ 1994 / 34.496
Real Valladolid – Estadio José Zorrilla -------------------------------- 1997 / 26.512
CD Tenerife – Heliodoro Rodríguez López --------------------------- 2001 / 22.948
Villarreal CF – El Madrigal ---------------------------------------------- 1999 / 25.000
Racing de Santander – El Sardinero ----------------------------------- 1988 / 22.271
Atlético Madrid – Vicente Calderón ------------------------------------ 1982 / 54.851
Xerez CD – Estadio Municipal de Chapín --------------------------0 2002 / 20.300
Málaga CF – Málaga CF -----------------------------------------------0 2006 / 28.963
La Liga'da stadyum paylaşan kulüp yok, kullanılan 20 stadın ortalama kapasitesi 36.875. Ortalama yaş ise 13.