Hem fırsatım olmuyordu, hem de hevesim kaçmıştı ve blog’u bir kenara bırakmıştım. Ama bir süredir yazmak istiyordum, Yiğit de bu seyahat hakkında yazmam konusunda beni baya ittirdi. Başlık o hissi verse de “Blog tekrar aktif, artık yazacağım” gibi iddialarım yok, şimdilik sadece bu keyifli spor turunu blog’a bol fotoğrafla not etmek istedim. Aslında sporun ötesinde de yazacak çok şey var ama burası da gezi blog’u değil. Ağırlıkla futbol ve spor yazdık, bu gezinin de sadece spor bölümlerini yazalım.
2010’da Şampiyonlar Ligi finali için öncesine kısa bir Barcelona
gezisi de ekleyerek Madrid’e gitmiştim hatta burada
ve burada da yazmıştım. Ama hem yetersiz
zamandan hem de Madrid’de sürekli maç ortamında olmaktan her iki şehri de adam
gibi yaşamamıştım. İspanya’ya bir daha gideceksem yine her iki şehri programa
dahil etmek ve bu kez her iki şehirde de maç izlemek istiyordum. Aylar
öncesinden önce fikstür sonra da bilet takibine başladım ve düşündüğümden de
daha güzel bir program ortaya çıktı. Önce Madrid’de Real Madrid-Celta Vigo,
sonra Barcelona’da Barça-PSG ve bonus olarak da programda düşünmemiş olmama
rağmen denk gelen Barcelona-Fenerbahçe Euroleague maçı..
Barça-Psg maçına biletleri Eylül’ün başında almıştık. İlginç bir
şekilde her iki takımın Şampiyonlar Ligi maçlarına daha kolay bilet
alınıyor. La Liga maçları ise önce üyeler, X kartı sahipleri, Y tipi üyeler
gibi aşamalardan sonra genel satışa çıkıyor. Maça gelmeyeceğini bildiren
kombine sahiplerinden açılan yerler de müsait alanlara ekleniyor. Real-Celta
biletleri genel satışa maçtan önceki Pazartesi günü çıktı, günde belki 100 kez
kontrol ederek boşa çıkan güzel bir yeri ise biz ancak Perşembe günü alabildik.
Bu arada Barça-Psg bileti için 84.-Euro, Real-Celta için ise 70.-Euro verdik. Barça
bileti e-mail ile geldi, Real Madrid biletini havalimanında bir bankamatikten
bastırdık.
Cumartesi sabahı Madrid’e inip AirBnb’den kiraladığımız eve gittik.
Sol meydanına 30 saniyelik, Gran Via’ya da 2 dakikalık yürüme mesafesinde, temiz, yeterli
büyüklükte bir evdi. Seçimi doğru yapmışız. Bu arada şunu da söyleyeyim,
mevsimden dolayı uçak biletleri de konaklama fiyatları da çok uygundu. Yüksek
sezonda gitsem herhalde o evi tutmazdık. İki şehir hakkında da baya bir
araştırma yapmıştım ama Pazartesi gününün bir dini bayram sebebiyle resmi tatil
olduğunu ve İspanya içinden birçok kişinin hafta sonunu birleştirerek Madrid’e
geldiğini ev sahibinden öğrendim. Şehirde inanılmaz bir kalabalık vardı,
özellikle Cumartesi ve Pazar geceleri Sol ve çevresi sanki o gün yılbaşı
kutlanıyor gibi kalabalıktı.
Madrid güzel, çok güzel. Yollar, binalar, mimarisi, dev parkları,
eğlencesi vb. turistik detaylara, gezilen görülen yerlere girersem yazı bitmez.
Ama şunu söyleyeyim, İspanya seyahatlerini sadece Barcelona’dan ibaret
görmemek, İspanya’da gidilebilecek birçok başka şehir de olmasına rağmen yanına
en azından bir Madrid eklemek lazım. Ondan sonra zaten sizin de “Barcelona =
İstanbul, Madrid = Ankara” diyenlere kafa atasınız gelecektir. Tek sıkıntı oldu
ki o da belki herkes için geçerli olmaz, yemekler. İspanyolların yemek zevki
bana göre değil, neyse ki güzel ve uygun fiyatlı bir İtalyan restoranı bulduk
da iki gecemizi orasıyla kurtardık.
Cumartesi Gran Via üzerinden Plaza Espana, Debod Tapınağı tarafına bir
yürüyüş yapıp Bernabeu için metroya bindik. Metro durağı tam stadın önünde ve
ismini de staddan alıyor. Duraktan çıktığınız anda da o devasa stad tüm
heybetiyle karşınıza dikiliyor. Stadın bitişiği içinde restoranlar ve barların
olduğu ufak bir alışveriş merkezi, bunun dışında yiyip içebileceğiniz mekanlar
da var. Biz öncesinde biraz turlarız diye erken gittiğimiz için stadın çevresi
çok kalabalık değildi ama baya karaborsacı vardı ve bu karaborsacılar bilet
gişelerinin önünde cirit atıyorlardı. Bir diğer ilgi çeken şey ise atkı, bere,
forma vb. korsan ürünler satan onlarca tezgahın stadın hemen dibine kurulmuş
olmasıydı. Engellemek bir yana adamlara bunun için ayrı yer ayrılmış, isteyen
ürünü oradan alıyor isteyen stadın içindeki resmi mağazadan. Biz de tabii ki bu
tezgahların birinden 10.-Euro’ya bir maç atkısı kaptık.
Stad girişleri çok rahat, 100 civarında giriş kapısı olunca haliyle
fazla yoğunluk olmuyor. Yerimiz güzeldi. En alt katta sahaya yakın ama 0
noktasında da değil, kale arkasında ama Saraçoğlu’nda alt katlarda sarı ve
lacivert tribünlerin denk geldiği bir yerdeydik. Çevremizde bizden başka fazla
turist olmaması da güzel oldu, kombineli Madrid taraftarlarının içinde maç
izlemek gayet keyifliydi. CL finaline geldiğimde kale arkalarının birinin en
üstündeydim, bu maçtaki yerimi onunla kıyaslamam bile.
Bernabeu insanı etkiliyor, hele alt katlarda olunca stad insanın
gözüne daha bir büyük geliyor. Tribünler maçın başlamasına 3-5 dakika kala tam
olarak dolduğu için çok cazip bir maç öncesi tribün ortamı yok ama zaten sahada
ısınan oyuncuları düşününce maç öncesinde daha fazlasını istemeye de gerek yok.
Tribün grubu bizim karşımızda kalan kale arkası tribününde, üst
taraflardaydı. Zaten sayıları da fazla değil. Tam olarak ne olduğunu
anlamadığım basit bir koreografi de yaptılar. Onların haricinde 3-4 kez stadın
diğer tribünlerinden tezahürat yükseldi, tv’de de gördüğümüz gibi genelde
tribünler için maç sadece pozisyonlara tepki vermekle geçiyor. Ama o tepkilerde
çıkan sesler de çok güzel oluyor. Real Madrid taraftarı agresif, hakeme de
rakibe de ne dediklerini anlamasam da baya saydırıyorlar. Tribünler 2. devrenin
ilk yarısında Real Madrid’in oynadığı futboldan memnun değillerdi, o ara kendi
futbolcularına da baya bağırıp çağırdılar.
Kadrolar
okunurken en son Ronaldo anons edildi ve onun anonsu diğer futbolculardan
farklıydı. Normal olarak tribünlerin de onun ismine verdiği reaksiyon
diğerlerine göre çok farklı. Hat-trick yaptığı maçın sonunda oyundan çıkarken
de haliyle büyük alkış aldı. Kendini
bırakarak kazandırdığı penaltı sonucunda gelen ilk gol de önümüzdeki kaleye
oldu.
Aklımda kalan 1-2 ufak detay, ilkini bilet işini araştırırken Ekşi
Sözlük’te okumuştum, birebir şahit oldum. İlk yarının bitiş düdüğüyle beraber
neredeyse 3 kişiden 2’si alüminyum folyoya sarılı sandviçlerini çıkarıp yemeye
başladı, düdük çalar çalmaz saldırıyorlar. Bunun dışında bir de yağmur olayı
var, ilk devre ara ara hafif bir yağmur atıştırdı. Hızlanır gibi olduğu çok
kısa bir arada tribünlerden koridorlara doğru baya bir akın oldu. Yağmur
durunca da geri döndüler.
Stad tamamen dolu olmasına rağmen giriş gibi çıkış da sıkıntısız, bir
de biz stad içinde de turlayarak oyalanmıştık, iyice rahat çıktık. Ama
çıktıktan sonra metroya inmek eziyet, biz zaman geçirerek çıkmış olmamıza
rağmen metro durağına inebilmek için 10-15 dakika bekledik. Gerçi o da metroda
şişme, itiş kakış olmasın diye herkesi aynı anda almamalarından dolayıymış,
içeri girdikten sonra metroya binmek çok sıkıntı olmadı ama yine de baya zaman
kaybettik. Bu arada stadın tamamında, hatta dışarı çıktıktan sonra bile
sorunsuz çalışan bir wireless ağı var. Tribünler de Saraçoğlu'ndaki model tepeden ısıtılıyor.
Uzun zaman önceden planlayıp haftalarca beklediğin olayın 90 dakikada bitmesi insanın canını sıkmıyor değil ama yapacak bir şey yok. Keşke daha fazla imkanım olsa da fikstürde beni çeken maç oldukça uçağa atlayıp gidebilsem. Bu vesileyle buradan bekar arkadaşlara seslenmek istiyorum, kendinize bir havayolu çalışanı eş bulun.
Şöyle bir baktım da çenem düşmüş, yazı baya uzamış. Bunu burada
keseyim, Barcelona tarafındaki maçlar için ayrıca bir şeyler yazarım.