31 Ocak 2009 Cumartesi
Sciopero - Grevin İtalyancası
Serie A ve B'de bu haftasonu mini-grev var. 2007'den bugüne sarkan olayların özeti şudur:
2007 Aralığında Chievo-Brescia maçı 3-0 Chievo'nun üstünlüğüyle biter. Brescia başkanı Corioni soyunma odasına iner ve futbolcuları uzunca haşlar, ve bunun sonucunda doping kontrolü için numune vermesi gereken iki Brescia'lı oyuncu Mannini ve Possanzini bu işlem için yarım saat geç kalırlar. İtalyan Olimpiyat Komitesi bu iki oyuncuya bundan dolayı 15'er gün ceza verse de, Futbol Federasyonu kendilerini suçsuz bulur. Bu noktada ise WADA (World Anti-Doping Agency) araya girer ve bu futbolcuların maksimum cezalandırılması isteğiyle CAS'a başvurur. İşte geçtiğimiz perşembe günü duyurulan cezalar bunun sonucudur; her iki oyuncuya da 1 yıl müsabakalardan men edildikleri açıklandı.
Biliyoruz ki bu tip durumlarda o yarım saat önemli olabiliyor, zira çeşit çeşit kimyasal madde var, bunların idrardaki yoğunlukları, test için önemli aralıklarda çıkıp çıkmamalarının kritik zamansal belirleyicileri olabiliyor filan. Yalnız olayda başka bir falso daha var. Doping memurunun gözünü oyuncudan hiç ayırmaması gerekiyor şaibe olmasın diye, fakat buradaki memurun soyunma odasına gelmesi için yapılan daveti reddettiği konuşuluyor. Haşlanmadan pay almak istememiş olabilir ama bu iki oyuncuyu ve de Mannini'den bu sezon önemli derecede faydalanan Napoli'yi yaktığı kesin.
Futbolcular ve klüp yönetimleri bu cezanın orantısız ve acımasızca olduğu konusunda hem fikirler. İlk başvurdukları çare de grev. Anlamadığım da burası maçlara 15 dakika geç gelmekten bahsediliyor. Bu sahaya çıkıp 15 dakika oturmak mıdır karşılıklı, yoksa 3'te başlayacak maçı 3.15'te mi başlatmaktır çözemedim henüz. Hiçbir teknik direktörün, başkanın vesaire 1 maçın 1/6'sını öyle rahatlıkla heder edilmesine razı geleceğini sanmıyorum. O zaman 15 dakikalık bir rötardan bahsediyoruz sadece. E ne olur ki ondan? Neyse bakalım göreceğiz.
*Güncelleme: Maçlar tabi ki de 90 dakika oynandı, 15:00'te başlaması gereken maç 15:15'te başladı filan. Sonuçta olayı gündemde tutmak için ufak bir hamleden ibaret kaldı. Gene de sanıyorum bu eylem olmasaydı daha az konuşulmuş olacaktı bu konu. Tabi maçlar oynandığı andan itibaren herkes ilgisini zirvedeki puan kayıplarına, hakemlere ve de ekseriyetle Amauri'nin Brezilya Milli Takımında mı yoksa Gökmavililerde mi oynaması gerektiğine döndüler. Bir de Beckham olayı var, geçen hafta "Beckham dönecek, yapacak birşey yok" diye konuya son noktayı koymuştu Galliani, adam iyi oynadıkça Milan dudaklarını yiyor, bu adamı nasıl bırakacağız göz göre göre sezon ortasında diye. UEFA listesine vermediler adını, yani bir katakulli peşinde de değiller. Beckham'a da helal olsun bu arada, "artiz olmayı tercih etti" diye giydirip duruyorduk, hala 10 numara topçu herif.
30 Ocak 2009 Cuma
Fabian Ernst --> Beşiktaş
Sporx ve Ntv Spor haberi girdiler, Beşiktaş Schalke'li orta saha oyuncusu Fabian Ernst ile anlaşmış. Hamburg, Werder Bremen ve son olarak da 2005 yılından beri Schalke de oynayan 30 yaşındaki Ernst milli formayı da 24 kez giydi.
Ernst'i biliyorum daha doğrusu hatırlıyorum. Son zamanlarda Bundesliga'yı sıkı takip etmişliğim yok ama bu transfer Beşiktaş'a çok faydalı olabilir. Alman futbolcu orta saha direncini arttıracaktır, bir diğer artısı da Sivok-Zapo ikilisinin savunmaya yerleşecek olmasıdır ama kenarda oturacak yabancıların seçiminde de işler iyice zorlaşacak. Orta saha direncinin artması Beşiktaş için faydalı bir hamle ama Cisse'yi beğenen biri olarak benim tercihim yine de bir bek transferi olabilirdi.
Pascal Nouma
Tv'de Futbol / 30 Ocak - 2 Şubat
30 Ocak Cuma
21:30 Hamburg - Bayern München / Kanal 24
31 Ocak Cumartesi
13:00 Kartalspor - Kasımpaşa / D Spor
13:30 Kayserispor - Sivasspor / Lig Tv
14:45 Stoke City - Man. City / Spormax
16:00 Ankaraspor - Trabzonspor / Lig Tv
17:00 Middlesbrough - Blackburn / Spormax
19:00 Denizlispor - Galatasaray / Lig Tv
19:00 Napoli - Udinese / Ntv Spor
21:30 Juventus - Cagliari / Ntv Spor
21:45 Benfica - Rio Ave / Spormax
23:00 Numancia - Real Madrid / Ntv
23:45 Arsenal - West Ham Utd. / Spormax
01 Şubat Pazar
01:30 Aston Villa - Wigan Athletic / Spormax
10:45 Bolton - Tottenham / Spormax
12:30 Fulham - Portsmouth / Spormax
13:00 Manisaspor - Malatyaspor / D Spor
15.30 Newcastle - Sunderland / Spormax
16:00 Inter - Torino / Ntv
16:00 Inverness - Celtic / Futbol Smart
17:00 Fenerbahçe - G.Antepspor / Lig Tv
18:00 Liverpool - Chelsea / Spormax
18:00 Racing Santander - Barcelona / Ntv Spor
20:00 Beşiktaş - Antalyaspor / Lig Tv
20:00 Belenenses - Porto / Spormax
21:30 Lazio - Milan / Ntv Spor
22:00 Hull City - West Bromwich / Spormax
02 Şubat Pazartesi
20:00 Karşıyaka - Altay / D Spor
22:00 Man. United - Everton / Spormax
2011 ve 2012 Finalleri
UEFA Avrupa Ligi final maçları ise 2011'de İrlanda'nın Lansdowne Road stadında, 2012'de ise Bükreş'in National Stadında oynanacak. Bu iki stad henüz ortada yok, inşaatları devam ediyor.
29 Ocak 2009 Perşembe
IFFHS
Fenerbahçe & Appiah
Hafta içi
28 Ocak 2009 Çarşamba
Manchester United Şampi..
İğrenç bir başlık kabul olduğunu kabul ediyorum ama çok içimden geldi. Manchester United dün akşam Van Der Saar'ın en uzun süre gol yememe rekorunu eline geçirdiği maçta West Bromwich'i deplasmanda 5-0 yendi ve Liverpool ile arasındaki puan farkını üçe çıkardı.
Şampiyonlukları hakkında bu kadar emin konuşmak için çok erken ama diğer takımların durumunu düşündüğümde ben bunu hissediyorum. Liverpool kimsenin beklemediği kadar iyi gitti ama önce Benitez'in kontrat tartışmaları, şimdi de Keane'in takımdan ayrılacağı söylentileri başladı. Bunlara yaşanan puan kayıpları ve Manchester'ın eksik maçlarını tamamlayıp liderliği alması da eklenince Liverpool psikolojik olarak da iyice çöktü. Fikstürlerinin zorluğundan da bahsetmiştik, Şubat ayı sonunda şampiyonluk umutları tamamen bitebilir.
Arsenal'in durumu ortada, şampiyonluk hedefinden çok önce uzaklaştılar ki bunu yapacak güçleri de yok. Aston Villa takdir edilecek işler yapıp Big Four arasına girdi hatta maç fazlasıyşa Chelsea'nin de önüne geçti ama zirvede oturması tabii ki mümkün değil. Liverpool'un önde kalma şansı çok yüksek olsa da muhtemelen Arsenal, Aston Villa ve Liverpool Big Four içinde kalmak için mücadele edecekler. Sezon başında şampiyonluğun en güçlü iki adayından biri olarak gösterilen Chelsea'de de işler iyi gitmiyor, Scolari'ye homurdananların sayısı artıyor. Ben yine de bu üç takımın önünde kalacaklarını düşünüyorum ama onların da zirvede Manchester'ı tamamen yalnız bırakması sürpriz olmaz.
United cephesinde işleri belki Şampiyonlar Liginin de girmesi ile iyice yoğunlaşacak maç programı zorlaştırabilir ama o takım buna çok alışık ve tepede de bir Alex Ferguson gerçeği var. Hele kazayla Şampiyonlar Ligine veda ederlerse Premier League bu sezon fotoğraftaki görüntü ile beklediğimden de erken tanışabilir.
27 Ocak 2009 Salı
Clément Pinault
Son 83 dakika
Alanzinho --> Trabzonspor
Alan Carlos Gomes da Costa "Alanzinho" 26 yaşında ve Tranzonspor'ın Stabæk'den transfer ettiğini açıkladığı sol kanat oyuncusu. 2005 yılından beri Norveç liginde forma giyiyormuş ve takımı geçtiğimiz sezon şampiyon olurken yılın oyuncusu seçilmiş. Norveç liginde bunları başaran bir oyuncu burada ne yapabilir bilmiyorum ama Trabzonspor'un transferde böyle ilginç keşifleri vardır, Alanzinho'nun da iyi çıkması beni şaşırtmaz. Daha önce milli de olmamış, belki Türk bile yaparlar. Oyuncuda en çok dikkatimi çeken şey ise boyunun 1.64 olması.
Tv'de Futbol / 27-29 Ocak
Kovulana kadar Barcelona
"Kaptan" #5
26 Ocak 2009 Pazartesi
TSL 17. hafta
Haftanın en çok konuşulan maçıydı Sivasspor-Galatasaray maçı. Öncesinde bu kadar çok konuşulan maç sonrasında da çok konuşuluyor ama konu farklı, Ümit Karan’ın kırmızı kartı zeminin önüne geçti. Galatasaray ilk devre topa daha çok hakimdi, aslında bu belki de bir Sivasspor taktiği. Aynı şeyi Fenerbahçe karşılaşmasında da görmüştük, o maçın da ikinci devresinde oyuna Balili girmiş ve Sivasspor kurduğu baskının karşılığını iki golle almıştı. Sanırım Ümit kırmızı kart görmese de Bülent Uygun bu değişikliği yapacaktı. Ümit’in kırmızı kartını sadece hakem ile o bilir, bizim bir şeyler deme şansımız yok ama ikisi arasında seçim yapmam gerekirse benim Ümit Karan’a inanmam çok zor. O zeminde maçın oynanması hakkında bütün hafta konuşuldu, zeminden yola çıkıp Türk futbolu analizleri de yapıldı o yüzden ben daha fazla bir şey söylemeyeceğim ama şu var ki ne o zeminde ilk oynayan takım Galatasaray ne de Sivas’da havalar ilk defa bu sene bu kadar soğuk.
Beşiktaş-Denizlispor maçını tribünden izledim. Öncesinde Mustafa Denizli’nin tribünlere çağırılması ve sahte Denizli gülüşleri ile başlayan maçta Beşiktaş’ın iyi oynadığını söyleyen çıkmaz. Ekrem Dağ haricinde gözüme çarpan bir isim yoktu. İlk devrede pozisyon olarak sadece Nobre’nin bir kafa şutu vardı, hatta ikinci devrede de çok pozisyon gördüğümüzü söyleyemem. Selçuk Dereli’ye çok tepki verildi ama gösterdiği kırmızı kart doğruymuş. Beşiktaş seyircisi zaten hakem bir şey yapsa da tepki versek diye bekliyor ve tepkinin de dozunu ayarlayamıyor. Dereli’ye edilen küfürlerden dolayı muhtemelen sahaları kapanacak. Küfür edenleri susturmaya çalışan arkadaşım ile 2-3 sıra arkadan birinin tartışması ve arkadaşımın “saha kapanacak, ceza alacağız” feryatlarına o kişinin “git televizyonda izle” cevabını vermesi bir İnönü hatırası olarak bende yerini aldı.
İlk yarı bu maçlar ile gerçek anlamda sona erdi. Sivasspor liderliğini sürdürüyor. Bu takımı artık ayrıca takdir etmeye gerek yok, Türk futbolu bir değer daha kazanmış gözüküyor. Maç sonunda türküler eşliğindeki doğal sevinçleri ise bende ayrı bir sempati yarattı. Umarım bu istikrarlarını kaybetmezler. Ankaraspor da yine kazandı, Avrupa iddialarını sezon sonuna kadar götürecek gibiler, Kayserispor ise şehrinden uzakta oynadığı ilk maçta Gençlerbirliği’nden daha doğrusu Troisi’den üç gol yediler. Flying Dutchman İlhan Cavcav’ın Avustralya eğilimini anlatmıştı, bu oyuncu da 1988 doğumlu bir Avustralya’lı. Kocaelispor Hacettepe’yi dört golle uğurladı ve taraftarlarına ligde kalma umudu aşıladı. Antalyaspor ise Mehmet Özdilek’le başarılı sonuçlara devam ediyor, Ankara deplasmanından da üç puanla döndüler. Umarım ligin zirvesinde de dibinde de kopmalar yaşanmaz. Dipte kopmaların olmaması hem mücadeleyi arttıracaktır hem de malum söylentilerin önüne geçecektir.
Fenerbahçe 0-0 Trabzonspor
Fenerbahçe ilk devre oyuna tutundu ama ikinci devre sanki hazırlık kampı hala devam ediyor gibi yorgun bir görüntü sergiledi ve oyundan koptu. İyi futbolu maçın sonuna kadar sadece Volkan, Roberto Carlos ve Gökhan sürdürebildi. Volkan daha çok öne çıktı ama ben Roberto Carlos’u daha çok beğendim. Sahada maçı en çok kazanmak isteyen isim oydu. Emre 2. devre oyundan iyice düştü. Alex değişikliği bence çok eleştirilecek bir tercih değildi ama ben orta sahaya direnç katmak istesem Emre-Deniz değişikliği yapar, önde Alex’i de rahatlatırdım. Devre arasında bir transfer yapılmadığına göre Deniz’i kazanmak çok önemli, geçtiğimiz sezonun ilk devresindeki Deniz yakalanırsa Fenerbahçe’nin birçok sorunu hallolabilir. Güiza kötü, ilk devre iyi oynayıp gol atamadığı maçlar çoktu ama 2-3 maçtır iyi de oynamıyor. Yapısına ters düşen bu tek forvetli sistem Kezman’dan sonra Güiza’yı da yemek üzere ki oyundan çıkarken ilk kez ıslıklandı. Onun bu hali Alex’in de verimini düşürüyor.
Trabzonspor Hüseyin-Selçuk ikilisiyle özellikle ikinci devre orta sahayı tamamen ele geçirdi. Bu ikili kolay top kaybetmedi ve bol pas yaparak zaten oyundan düşmek üzere olan Emre’yi ve sakatlıktan yeni çıkan Selçuk’u çok yordu. Maçın ve ikinci devrenin başında çok net birer pozisyon kaçırdılar ama bundan sonra girilen pozisyonlar bencillik yüzünden aslında Volkan’ı çok da zorlamadı. Trabzonspor üç büyükler ile oynadığı maçlarda henüz gol atamadı ve böyle maçlarda takımın golü kazanmasından çok kendileri gol atmaya çalışan forvetleri olduğu sürece bu sıkıntıyı yaşayacaklardır. Golü bulamadıktan sonra maçın sonuna doğru gereksiz bir stres yaptılar ve son beş dakikada baskı gördüler. Kazanabilecekleri maçı bu dakikalarda bir gol yiyerek kaybedebilirlerdi. Bu biraz kafa yapısıyla da ilgili sanırım, bu kadar iyi oynadığı bir maçın son dakikasında zaman geçirmek için iki oyuncu değişikliği yapılmasının başka bir açıklaması yok.
Bu maç beni tedirgin ediyordu çünkü Trabzonspor uzun zamandır ilk defa Kadıköy’e bu kadar diri, motive ve kendine güvenmiş bir şekilde geliyordu. Maçın hakkı beraberlik demek olmaz, oyuna hakim olan ve daha çok pozisyon bulan taraf Trabzonspor’du. Bu maçtan gelen bir puana Fenerbahçe’liler sevinmeli.
23 Ocak 2009 Cuma
Nihayet..
Her ne kadar ligimiz gerek futbol kalitesi gerek saha dışı kalitesi olarak alttaki görsele çok uygun olsa da yokluğunu hissettiriyor. Bizden başka lige bu kadar uzun ara veren bir ülke var mı bilmiyorum, olduğunu sanmıyorum. Avrupa'dan futbol da tabii ki iyidir güzeldir ama ülke futbolu olmadan olmuyor. En sonunda kavgasız, tartışmasız, heyecansız hafta sonları sona eriyor ve 32 gündür uzak kaldığımız Turkcell Süper Lig bu akşam oynanacak Ankaraspor - Konyaspor maçı ile başlıyor.
Gerrard Mahkemede
Tv'de Futbol / 23-26 Ocak
Futbolda Salary Cap?
22 Ocak 2009 Perşembe
UEFA / 2008'in En İyi 11'i
Defans: Sergio Ramos, John Terry, Carles Puyol, Phillip Lahm
Orta Saha: Cristiano Ronaldo, Cesc Fabregas, Xavi Hernández, Franck Ribery
Forvet: Fernando Torres, Lionel Messi
Teknik Direktör: Luis Aragones
21 Ocak 2009 Çarşamba
Abu Dhabi @ Premier League
Fırtına üstte fotoğraflarını gördüğünüz Süleyman El Fahim'in sahip olduğu Abu Dhabi United Group'un Eylül ayında Manchester City'yi 210 milyon Sterline satın almasıyla başladı. Hedef yapacakları yatırımlarla Premier League'deki Manchester United, Chelsea, Liverpool ve Arsenal'den oluşan "dört büyükler"in hakimiyetini yerle bir etmekti. Bir anda dünya futbolunun en iyi isimleri için uçuk rakamlar telafuz edilmeye başladı. C. Ronaldo, Kaka, Messi, Berbatov, Fabregas, Buffon, David Villa, Torres gibi isimler ile başlayan hücum ancak 42 milyon €' luk Robinho transferi ile sonuçlanabildi.
Transfer döneminin tekrar açılmasıyla birlikte Kaka fırtınası başladı. Günlerce süren ve Türk spor basınında bile kendisine her gün yer bulan bu hikayeyi de olumlu sonuçlandıramadılar. Kaka'dan istediği sonucu alamayan City yöneticileri Bellamy'yi 14 milyon Sterline transfer ettiler, De Jong için ise Hamburg ile 16 milyon Sterline anlaşma sağladılar. Sezon başında umduğunu bulamayan Araplar ara transferi de istedikleri gibi değerlendiremediler.
Bu satın alım ve transfer teklifleri ilk başladığında herkes tedirgin olmuştu. Transfer piyasasının yükselmesi ve paranın mutlak hakim olması Premier League'in çok farklı yerlere doğru gideceği korkusunu yaşatmıştı. Belki hala aynı tedirginlik yaşanıyor ama açıkçası ben öyle düşünmüyorum. Bence bu Araplar bu işi ellerine yüzlerine bulaştıracaklar çünkü futboldan anlamıyorlar. Hatta sporun herhangi bir dalından anladıklarını sanmıyorum. Er ya da geç bir taraflarına baka baka bu işten çekilecekler ve kendilerine başka bir oyuncak arayacaklar. Eğer bu gerçekleşirse de yatırım yapması muhtemel başka Araplar da belki bu işlerden korkup hiç girmeyecekler, önlerinde kötü bir örnek olacak.
Tamam muhtemelen yine kulüpler satın alınacak ve patronluk devri devam edecek ama en azından futboldan, spordan biraz anlayanlar mesela daha başka Ruslar ve Amerikalılar bu işlere girecekler. Bu dediklerim bana fena kapak da olabilir ama bu kafayla bir şeyler başarabileceklerini sanmıyorum.
Serie A & Milano
Tribün olayları ve skandallar dışında La liga ve Premier League'den hatta belki Bundesliga'dan bile daha geri plana düşen ve daha az takip edilen Serie A, Milano'nun iki takımı ile bu sezon öne fırladı ki hala yapılması muhtemel transferler var. Puan farkı da kapandı, sanırım ligin 2. devresi çok daha heyacanlı ve ilgi çekici olacak.
Asr-ı Fener
Asr-ı Fener 536 sayfa, 70x50 cm boyutlarında ve 35 kg. Cildi hakiki deri ve kapaktaki logosu 22 ayar altın kaplama olan bir tarihi çalışma. Arşivler, müzeler ve kütüphanelerde bulunan 50 bine yakın fotoğraf ve belgeye dayandırılarak hazırlanmış. Kitap özel rahlesi, sayfaları çevirmek için özel pamuk eldivenleri ve kullanma kılavuzuyla birlikte satışa sunuluyor. 2007 adet basılan kitabın satış fiyatı 2.500 €.
Gala gecesinde serinin 1, 1907 ve 2007 numaralı kitapları açık arttırmayla satışa sunuldu. Söylenenlere göre 1 numaralı kitabı Fenerbahçe Yönetim Kurulu 125.000 €'ya, 1907 numaralı kitabı Mustafa Koç 140.000 €'ya, 2007 numaralı kitabı ise Roberto Carlos 50.000 €'ya almış. Eserin normal insanlar için olanı da daha makul bir fiyatla satışa çıksa da biz de alıp kütüphanemize koysak.