Umarım önümüzdeki sene geride bıraktığımızdan daha güzel geçer..
Cümleten iyi seneler..
Organizasyonu almak için siyasilerden halka kadar bir bütün olarak çalışmak gerekiyor. Bu işi daha şimdiden sahiplenmek gerekiyor. Ama hepsinden önemli bir şey daha var. Bu stadlar, şehirler, ulaşım ve konaklama falan hep ikinci planda. Aslolan lobinizin ne kadar kuvvetli olduğu. İş sadece spor yöneticilerinde bitmiyor, siyasiler dememin sebebi de zaten lobi. Bu organizasyonları almak için devleti yönetenler de çok ciddi çalışmalı. Bir oy için neler teklif edilebildiğini, hangi devlet meselelerin sırf bu organizasyonları almak için halledilebildiğini zamanında duyduk, okuduk. Mesela bir örnek vereyim, "Faul! FIFA'nun Karanlık Yüzü" kitabının yazarı Andrew Jennings'in yalancısıyım, 2006 Dünya Kupası'nın yapılacağı ülkeyi belirlemek için yapılan oylamanın 9 gün öncesinde Alman ulusal güvenlik kurulu bir araya gelmiş. Şansolye ve dört bakan silah ihracatı politikalarını aksi yönde değiştirip Suudi Arabistan'a 1.200 adet tanksavar füzesi yollamak için oy vermiş. Mesela bu hamle 24 oyun birini almak için yapılabilmiş..
Önemi yok dedik, yazıyı da çok uzatıyorum ama biraz da şehirlerden bahsetmemek olmaz. İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara zaten bu organizasyonun olmazsa olmazları. Bursa ve Eskişehir de beni hiç rahatsız etmiyor. Bu futbol şehirleri böyle bir organizasyonun içinde yer almayı hak ediyor. Ama Konya ve Kayseri için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Aslında işin bu bölümü hakkında yorum yapınca tepki gelebiliyor. Mesela şimdi bu iki il hakkında bir şeyler söylediğim anda birileri fazla hassas davranıp savunmaya geçebilir. O yüzden fazla detaya girmeyeyim ama benim tercihim bu iki ilden önce kesinlikle Trabzon olurdu. Birkaç tepki yazısı okudum ama bence seçimlere bugün Fenerbahçe'nin verdiği tepkinin kat kat fazlasını Trabzon halkı ve Trabzonspor yönetimi vermeliydi. Konya ve Kayseri tercihlerinin şehirler arasında mesafelerin kısa tutulması için yapıldığı söyleniyor ama ben doğuya gidemiyorsak bile en azından Adana'yı tercih ederdim.
Bu tartışmaların içine bugün Fenerbahçe çok sert girdi. Yapılan açıklamanın tam metni burada. İsteyen bu yazılanları "Bize niye yer vermediler diye ağlıyorlar" şeklinde yorumlayabilir ama onlar bile açıklamada geçen isimleri ve iddiaları ciddiye almalılar. Ahmet Güvener ve Orhan Gorbon hakkında söylenenler çok önemli. Ben doğrudur diye iddia edemem ama ciddiye alıyorum. Malum, burası Türkiye. Bu tip fırsatlar öncelikle ülke için değil şahıslar için değerlendiriliyor. Bahsedilen paralar, bu stadlara ve şehirlere yapılacak yatırımlar çok büyük rakamlar. İnsanın şüpheye düşmesi çok normal. Bu organizasyonu Türkiye alamasa bile birileri şimdiden para kazanmaya başladı, EURO 2016'yı almamız durumunda ise neler döneceğini, ne büyüklükte paraların ne şekilde harcanacağını hepimiz az çok tahmin edebiliriz.
Şükrü Saraçoğlu Stadyumu yerine futbol oynanabilecek ve izlenebilecek en kötü yerlerden biri olan ve ulaşması bile büyük bir çaba gerektiren Olimpiyat Stadı'nın UEFA'ya bildirilmesinde ben de bir mantık bulamıyorum. İnsanları güzel İstanbul'a getiriyorsunuz ama stad seçimlerinizle o insanları şehrin dışına gönderiyorsunuz. Finali yerinden izleyen birinin galibiyeti kutlamak için şehir içine gelip kalabalığa karışması bile ekstra bir iş olacak, belki saatler alacak. Maça gidecek taraftarlar şehirden uzak kalacak, bütün o eğlenceyi arkalarında bırakacaklar. Tek yapabilecekleri Fanzone'lara tıkılmak olacak.
Olimpiyat Stadı seçiminde ağırlıkla dile getirilen bir mazeret vardı, final için minimum 80.000 kişilik bir stad olması gerektiği ve bu yüzden İstanbul'un bir hakkını mecburen Olimpiyat Stadı'nın alması gerektiği söyleniyordu ki Olimpiyat Stadı'nın kapasitesi de şu an 75.000. Bir de Saraçoğlu'nun otopark ve trafik konusu var ama onu kaale bile almıyorum. 2014 yılına kadar farklı illerde 6 stadı sıfırdan inşa edip bitireceğimizi mümkün görürken bu sorununun çözülemeyeceğini düşünmek de pek mantıklı değil. Final oynanacak stadın minimum kapasitesi hakkında söylenen bu şeylerin kaynağı nedir bilmiyorum ama ben merak ettim ve biraz araştırdım. Tabii ki önce geçmiş finallerin oynandığı stadlara ve kapasitelerine baktım.
Euro 2000 / Stadion Feijenoord - 51.500
Euro 2004 / Estádio da Luz - 65.000
Euro 2008 / Ernst Happel Stadion - 53.000
Belki kriterler o zaman farklıdır, daha çok takımın katılacağı sonraki şampiyonlar için bazı şeyler değişmiş olabilir diye düşündüm. Bu yüzden biraz daha bakındım ve Euro 2016 Tournament Requirements dosyasını buldum. Bu dosyanın 68. sayfasında gerekli olan minimum stad kapasiteleri yazıyor. Grup maçları için 30.000, çeyrek ve yarı final maçları için 40.000 kapasite istenirken açılış, ev sahibi takımın maçları ve final için en az 50.000 kişilik iki stad isteniyor, biri 60.o00 kişilik olursa da daha iyi olur deniyor. Fenerbahçe'nin bir ara ortaya attığı ama arkasını getirmediği bir proje vardı. Stadın üstü tamamen kapanacak ve kapasite de 60.000'e çıkacaktı. UEFA Finali sebebiyle projenin ertelendiği söylendi ama demek ki bu yapılabilecek bir şey. Sıfırdan 6 stadın yapılabileceği söylenirken Saraçoğlu'nun tüm tribünlerine 3. katın çıkılması bile ütopya sayılmaz. Kapasiteyi 60.000'e çıkarmak iste çok daha kolay ve zaten masaya daha önce de yatırılmış bir proje. Bunları düşündükçe Fenerbahçe'nin yaptığı açıklamada sorulan sorular daha bir anlam kazanıyor. Link yukarıda, tıklayıp bir kez daha okumakta fayda var.
Euro 2016 organizasyonunu almamız imkansız değil, ben gayet mümkün olduğunu düşünüyorum ama başta da söylediğim gibi hep beraber çok çalışmak gerekiyor. Lobi en önemli şey dedik, bu noktada karşımıza Platini ismi çıkıyor ama ben İtalya'nın daha büyük rakibimiz olduğunu düşünüyorum. 20 yılı bile devirmeden bir büyük organizasyonun daha Fransa'ya verilmesi çok tepki çekecektir, bence cesaret edemezler. İtalya ise güçlü lobisinin yanında bu turnuvaya olan ihtiyacı ile bence Fransa'nın önünde. Biz ise bir şekilde stadları yetiştiririz, iki büyük organizasyondan alnımızın akıyla çıkmış olmamız da önemli bir referans. Konaklama, ulaşım vb. konularda UEFA delegelerinin aklını çelmek için gerekli lobi çalışmalarını yapmak ise yönetenlerin öncelikli işi olmalı.
Daha işin başındayken ortaya çıkan bu huzursuzluklar can sıkıcı ama insanların aklında bu soruların oluşmasına sebep olan kurumların bazı şeyleri bir kez daha düşünmesi ve yapmış oldukları seçimlerin doğruluğuna insanları inandırması lazım. Şehir seçimlerinden sonra bu işten soğuyanlar oldu, mesela bu linkte bir örnek var. Stad seçiminin de buna benzer etkileri olacaktır, hatta olmaya başlamıştır. İnsanların kafasındaki soru işaretlerini gidermek ve bu organizasyonu sahiplenmelerini sağlamak Türkiye için çok önemli.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun bu açıklamaya ve gelen diğer tepkilere, sadece İstanbul'un stad tercihine değil seçilen 8 şehri belirleyen kriterlerin ne olduğuna da tatminkar cevaplar vermesi gerekiyor. Kafamız iyice temizlensin ki bu yolda hep beraber yürüyebilelim.
Dün akşam Premier League'de aynı anda oynanan dört maç vardı. Spormax Chelsea-Portsmouth, Liverpool-Wigan, Tottenham-Manchester City ve Burnley-Arsenal maçlarını dönüşümlü yayınlamayı tercih etti.
İzlediğim maçtan hiçbir şey anlamadım. Yayınlanan maç sayısı dört olunca bazen dakika başı maç değiştirdikleri oldu. Gol oluyor, tık diğer tarafa ama tam son vuruş anına. Biri karşı karşıya tık hemen o maça, gol kaçıyor tık öbürüne.
Sanki Türkiye fanatik İngiliz taraftarlarla dolu da böyle bir şey yaptılar. Hayır, şampiyonluk maçları olsa anlarım ama bu maçlarda böyle bir yayının tercih edilmesini anlamadım. Zaten ağırlıkla Chelsea maçı ekranda kaldı, diğer maçlara pozisyon ve gol olunca bağlandılar. Hem o maçlardan bir şey anlamadım, hem de Chelsea maçına adam gibi giremedim. Seç birini, sadece onu ver işte ne kaybedersin..
Spormax'den henüz nefret etmiyorum, hatta seviyorum bile denebilir ama bir daha böyle saçma bir iş yapmazlarsa en azından ben daha çok keyif alacağım.