28 Ocak 2010 Perşembe

Ferrari F10

.
Ferrari 2010 sezonunda yarışacağı aracını bugün tanıttı. Araç F10 olarak adlandırılmış, sebebini tam bulamadım. Anlamının F serisinin 10. yılı olduğu da söyleniyor, sadece 2010 yılı olduğu da.
.
Ferrari geçtiğimiz sezon şampiyonluk yarışından koptuktan sonra F60 üzerinde çalışmayı bırakıp tüm gücünü bu aracın gelişimine vermişti. Bu yüzden beklentiler büyük ama teknik ve idari kadronun son yıllardaki başarısızlıklarını düşününce insan yine de emin olamıyor. Birkaç sene önce olsa bu araca daha şimdiden kefil olabilirdim ama ne kadar başarılı olabileceği hakkında ancak testler başladıktan sonra yorum yapılabilir.
.
Tasarım hoşuma gitti. Gerçi bugüne kadar tasarlanan tüm Ferrari araçlarını beğendim, objektif olamayabilirim. Yeni sponsor "Banco di Santander" sebebiyle bu araçta beyaz renk de kullanılmış. Schumacher'in kullandığı beyazlı araçları hatırlatıyor, belki bir efsane de bu araçla doğar..

Forza Ferrari..
.

Mercedes GP de aracını tanıttı, yani bu sezon gridde desteğimi alacak 3. arabayı.. Aslında aracı değil, araç renklerini tanıttı demek daha doğru olur. Yeni araba 1 Şubat'da tanıtılacakmış, bu sadece geçen sezon kullanılan arabaya yeni renklerin uygulanmış hali. Turkuaz renk ana sponsor Petronas sebebiyle var ve bence fena da olmamış. Sadece aracın üzerinde oturan pilot oraya pek yakışmamış..

2023 ?

"Yeni bir anlayışla, Cumhuriyetin 100'üncü yılı, Beşiktaş'ın 120'nci yılı olan 2023'e Beşiktaşımızı hazırlamak için yeni bir ekiple yola çıktık."

Yıldırım Demirören

***
.
Taraftarın % 99'u onu istemiyorken, kulüp tarihini geçtim belki de Türk futbol tarihinin kendi taraftarı tarafından en çok nefret edilen başkanıyken, ben bu seçime bile girmesini anlayamıyorken ve "bir insan daha ne kadar yüzsüz olabilir" diye düşünürken o yukarıda yazdığım cümleyi söylemiş.
.
Gerçekten inanılmaz. İncelenmesi gereken bir psikoloji.
.
Ve sanırım seçimi kazanan da o olacak..

ZTK Çeyrek & Yarı Final Eşleşmeleri


Türkiye Kupası'nda çeyrek ve yarı final eşleşmeleri belli oldu. Saçma grup sistemi kura çekiminde de aynı saçmalıkta devam ediyor, yetkililer belli bir standart yakalamışlar. Ne grup birincileri ayrılıyor, ne seri başı sistemi var. Seri başı zaten olmasın ama en azından aynı gruptan çıkanları eşleştirmeyecek bir düzen getirmemeleri inanılmaz.
.
İBB - Trabzonspor
Antalyaspor - Galatasaray
Fenerbahçe - Bursaspor
Manisaspor - Denizli
.
Kuradan erken bir derbi çıkmadı, hatta Fenerbahçe ve Galatasaray ancak finalde karşılaşabiliyorlar. Şu eşleşmeler tek maç üzerinden oynansaydı çok daha keyifli ve sürprize açık olurdu ama bu şekilde kolay değil. Yine de İBB ve Bursaspor'un şansı var, Galatasaray ise turu rahat geçecektir. Son eşleşmeden çıkan takım da herhalde Manisaspor olur. İlk yazılan takımlar ilk maçları kendi sahasında oynayacak. Maçlar 3 ve 10 Şubat tarihlerinde oynanacak.
.
Fenerbahçe - Bursaspor / Manisaspor - Denizli
İBB - Trabzonspor / Antalyaspor - Galatasaray
.
Bunlar da yarı final eşleşmeleri. Önce çeyrek finaller bitsin, bu bölümü sonra düşünürüz.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Rezilsin TRT!

Fenerbahçe taraftarlarının bayan voleybol maçlarında defalarca yaşadığı rezilliği şu an Trabzonspor taraftarları yaşıyormuş. Meclis yayınının uzaması sebebiyle koca bir camia hiçe sayılarak birçok alternatif TRT kanalı olmasına rağmen Trabzonspor-Orduspor maçı yayınlanmıyormuş. Böyle bir rezilliğe dur demeyen başta TFF olmak üzere tüm kurumlar şu dakikalarda yedikleri küfürleri sonuna kadar hak etmektedir.
.
Trabzon ve Ordu halkını, iki takım camialarını bu kadar küçük düşürmeye kimsenin hakkı yok. Öncelikle Trabzonspor taraftarları bu rezilliğe çok büyük ve şimdiye kadar görülmemiş bir tepki göstermelidir.
.
Böyle bir terbiyesizlik olmaz. Yuh!

Giovani Dos Santos --> Galatasaray


Fenerbahçe tarafında ölüm sessizliği olunca biz de mecburen Galatasaray transferlerini yorumluyoruz ki zaten üzerinde konuşulmayacak transferler de değil ve ben fırsatım olursa Beşiktaş transferlerini de bloga not ediyorum. Neyse, herhalde kimse devre arasında Galatasaray’a bu kadar takviye yapılacağını tahmin etmiyordu. Ben daha önce herhangi bir takımın böyle bir ara transfer dönemi geçirdiğini hatırlamıyorum. İşin maddi bölümünü anlamakta zorlanıyorum ama buna fazla kafa yormak anlamsız, yöneticilerin herhalde bir bildiği vardır.

Devre arasında bu kadar takviye takımı nasıl etkiler bilinmez, Galatasaray 11’inde ciddi değişiklikler oluyor ama gelenler de fazlasıyla isimli oyuncular. Aslında tam eskiden Fenerbahçe’nin yaptığı tip işler yapılıyor, yıldızların ve hücum oyuncularının peşinden gidiliyor. Jo, Giovani, Keita, Arda, Elano ve Nonda ya da Kewell çok büyük bir hücum potansiyeli yaratıyorlar ama kadro yapısı bana biraz 2003-2004 sezonundaki Real Madrid’in Los Galacticos kadrosunu da hatırlatıyor.

Jo’nun transferini yazarken Giovani isminin geçtiğine anlam veremediğimi söylemiştim. Bunu Barcelona forması giyerken de onu beğenmiyor olmam sebebiyle değil mevkisini düşünerek dile getirmiştim. Devre sonu geldiğinde Galatasaray’ın öncelikli ihtiyacı stoperdi. Daha sonra da bir forvet ve bir orta saha takviyesi yapılabileceği düşünülüyordu. Benim tercihim öncelikle orta saha olurdu ama yine de Jo transferine anlam verebildim. Ondan sonra yapılan transferin de hücum bölgesine yapılması bana hiç mantıklı gelmiyor. Kewell sakatlandı tamam ama Galatasaray Caner’i kazanıyordu. Orta sahada bir sıkıntı olduğu ise bence çok açık, sezon başında biz bu bölgede sıkıntı olabileceğini söylerken, geri dönüp sıkıntıyı çözeceği iddia edilen Linderoth da gitti ama bu bölgeye bir takviye yapılmadı. Galatasaray’ın ön tarafı zaten Türkiye’nin en iyisiydi, iyice güçlendi ama hücumu bu kadar güçlü olan bir takımın orta sahasını Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Barış ve Ayhan’ın götürecek olması bana mantıklı gelmiyor. Ön tarafta oynacak oyuncuları seçmek de zor, 4-3-3’den vazgeçilecek gibi gözüküyor. Jo, Keita, Giovani, Elano ve Arda arasında nasıl bir rotasyon olacağını da ayrıca merak ediyorum.

İsteyen istediğini düşünebilir, “Galatasaray olunca b*klarsın, Fener’e gelseydi neler derdin” diyebilir ama futbol sohbeti yaptığım arkadaşlarım Giovani’yi Barcelona döneminde de beğenmediğimi ve sevmediğimi bilir. Mesela şu an Krkic için de aynı şeyi düşünüyorum, bloga da yazdım ki yarın öbür gün Galatasaray’a gelirse “Eskiden de beğenmezdim.” diyebileyim. Giovani’nin Barcelona’da nasıl oynayabildiğini hiç anlayamamıştım, Tottenham’a gittiğinde de başarılı olamayacağını düşünüyordum ve yanılmadım. Orada da tutunamayıp Ipswich Town’a kiralandı ve kariyeri dibe vurdu. Bir futbolcunun dünyanın en büyük takımından iki sene içinde Ipswich Town’a gelmesini çöküş olarak nitelendirmek herhalde çok yanlış olmaz.

Fenerbahçe'li olduğum için ağırlıkla transferin negatif yönlerini görmem normal, Fenerbahçe için de tam tersini yapardım. Neticede hepimiz görmek istediğimizi görüyoruz ama bu transferin olumlu yanları da tabii ki var. Oynadığı bölgeyi ve Galatasaray’ın ihtiyaçlarını bir kenara bırakırsak Jo’dan sonra Giovani’nin de kiralanmış olması akıllıca. Jo’da satın alma opsiyonu olmadığı açıklandı, Dos Santos'un kendisi ise satın alma opsiyonunun da Galatasaray’da olduğunu dile getirmiş. Bu takdir edilecek bir transfer stratejisi, içi geçmiş yıldızlar yerine potansiyelli gençleri denemek ve tutarsa bonservisini almak çok mantıklı. Yabancı kontenjanında yer açmak için kimin gideceği ise bu transferden daha çok merak ediliyordu ve cevabı da hala bulunamadı. Ben de merakla bekliyorum ama yönetimin Kewell'ı göndermeye cesaret edebileceğini sanmıyorum.
.
Galatasaray artık yeni bir yolda, aslında bu yola geçtiğimiz sezon çıkıldı. Eskiden yerli oyuncuların katkısı ve “ruh” dedikleri şey ile ilerlenirken artık yabancı yıldızlar tercih ediliyor. Yeni Galatasaray geçtiğimiz sezon eski Galatasaray'ı aratmıştı, bu sezon sonunda neler olacağını ise göreceğiz. Bu kadro şampiyonluğu alamazsa geçtiğimiz sezondan çok daha ağır bir hayal kırıklığı yaşanacaktır.

26 Ocak 2010 Salı

Cesaret?



Bu tanıtımdan haberim yoktu, “Atan Alır, Pisburun Yok” blogunda gördüm. Yorumumu orada belirtmiştim, buraya da taşımak istedim.

Tanıtımda 1993 – 2002 yılları arasında Güneydoğu’da gazi olmuş 11 asker kullanılmış. Belki anlamsız bir şekilde takıldım ama bu reklam beni rahatsız etti. Fenerbahçe böyle bir iş içine girseydi aynı şekilde rahatsız olur muydum bilmiyorum. Neticede tarafım ve bakış açım belli ama şu tanıtım gerçekten hiç hoşuma gitmedi. Çok anlamsız olduğunu düşünüyorum ve bana duygu sömürüsü gibi geliyor. Endüstriyel futbol dedikleri şeyin zirve noktalarından biri bu olsa gerek.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Önder Turacı Affı


Önder’in yaptığı büyük hataydı, verilen ceza da takımın devre sonunda içine girdiği kaosu düşününce doğru karardı. Bugün affedilmiş, bence affedilmesi de doğru karar.

Önder’i ilk senesinde çok beğenirdim, hatta sorunun hallolması durumunda milli takım için bir Türk Nesta olabileceğini düşünürdüm. Olmadı, kendisini geliştirmek bir yana geriye gitti. Yaşı 28 oldu ama Önder son 5 sezonda 200’e yakın maçta Fenerbahçe forması, Fatih Terim’in ilginç tercihlerinden biri olarak da geçtiğimiz sezon milli takım forması giydi. Kısaca bu sezonun kadro yapısı düşünüldüğünde Önder’in yedek olarak kadroda kalması gerekliydi.

Fenerbahçe’ye geldiği günden beri yapmış olduğu başka bir hatasını hatırlamıyorum. Bir Rusya macerası olmuştu, onda da tazminatını kendi halledip Fenerbahçe’de oynayabilmek için geri dönmüştü. Bu son olayında da henüz hastanede yatarken kulübü tarafından hakkında hoş olmayan bir açıklama yapılmasına ve daha sonra da kadro dışı bırakılmasına rağmen çıkıp bir kelime konuşmadı, sadece çalıştı.

Neticede bence affedilmeyi hak etmişti, geri dönmesine sevindim. Arkadaşları da sevinmiştir ve bu karar takım üzerinde de olumlu bir etki yapacaktır.

Hayırlı olsun.

24 Ocak 2010 Pazar

F.C. Internazionale 2-0 AC Milan


İtalya'nın kralı..

***

Inter'in eksikleri ve Milan'ın form durumu ışığında son yıllarda Milan'ın belki de en umutlu ve kazanma şansının da en fazla olduğu maç buydu. Takımlar sahaya çıkarken bile oyuncuların halinden Inter'in kazanma isteği çok net görülüyordu. Maça da hızlı başladılar, 8. dakikada gole çok yaklaştılar, 2 dakika sonra da Milito'nun çok güzel vuruşu ile öne geçtiler. Takımın ne kadar hırslı olduğu golden sonra Milito'nun halinden, Zanetti'nin kenara koşmasından anlaşılıyordu. Söylemezsem zaten rahat edemem, büyüksün Kaptan.

Bir kontradan Inter ikinci golü de bulacak gibi bir görüntü vardı ama hakem Rocchi hala anlamadığım bir karara imza attı. Eğer gördüğümüz olaydan yani sadece alkış ve bravo kelimesi sebebiyle o kırmızı kart çıktıysa büyük rezalet. Aynı hakem gayet şiddetli itiraz eden Boriello'nun yanaklarını okşayınca insanın ayrı bir sinirleri bozuluyor. Yazık, Sneijder o dakikaya kadar da çok iyi oynuyordu, keyif veriyordu.

2. devre başında Milan'ın saldıracağı çok açıktı. Onlar saldırdılar, Inter kapandı. Pozisyon da buldular ama gol çıkmadı, Cesar'ı geçemediler. Inter Pandev'le bir kez çıktı, top direkten döndü. Oyun biraz dengelenir gibi olurken Maicon'un hakeme yedirdiği serbest vuruş sonrasında belki de maçın en iyisi Pandev net bir gol attı ve noktayı koydu. 2-0'dan sonra da Meazza'da Mourinho ve Inter taraftarlarının şovu vardı. Lucio'nun kırmızı kartı ve verilen penaltı çok az tedirginlik yarattı ama Cesar da şova eşlik etmek istedi, penaltıyı muhteşem çıkardı. Adam çok büyük kaleci. Penaltıdan hemen sonra Maicon 3. golü atsaydı çok daha güzel olacaktı ama olsun, yine de muhteşem bir maç ve muhteşem bir galibiyet oldu.

Basın toplantılarında neler konuşulduğunu, Mourinho'nun neler söylediğini, hakem tartışmalarını merak ediyorum. Maç sonrası da izlediğimiz 90 dakika kadar keyifli geçebilir. Hiç beklemediğim kadar güzel bir maç oldu, çok zevk aldım. Inter'in 10 kişiyle kazanması da "Acaba olur mu?" diyen ve ufak ufak Milan'ın şampiyonluk şansından bahsedenlere güzel bir cevap oldu.

Forza Nerazzurri,
Forza La Grande Internazionale..

23 Ocak 2010 Cumartesi

Fenerbahçe 3-1 Denizlispor


Takımı, stadımı ve futbolu bu kadar özlemişken ilk maçın kız kardeşimin evlendiği güne denk gelmesi de benim şanssızlığım. Eve gelince tekrarına baktım ama gecenin köründe alkollü bir şekilde izlediğim maçın yorumu sağlıklı olmaz. Zaten o hava ve zemin şartlarında oynanan futbolun da yorumu yapılmaz, sadece gösterilen mücadele takdir edilir.

Zemin düzelecek. Sürecin böyle olacağı biliniyordu ama keşke bu iş sezon başında akıl edilebilseydi. Saraçoğlu zemini geçen sene de iyi değildi.

Ben puan kaybı bekliyordum. Devrenin ilk maçı olması, hava ve zemin şartları beni böyle düşünmeye itiyordu ama takım beklediğimin çok üzerinde bir mücadele gösterdi. Devre arası kampı kötü geçmemiş, Antalya maçında görülen olumlu sinyallere bu maçta ekstra bir mücadele gücü de eklendi. Bundan dolayı tüm takımı tebrik etmek lazım.

Can sıkan şey sarı kartlar. Bu konuda futbolcuların günahını almayı hiç sevmem ama gerek faullerin yapılış şekli, gerek kartı gördükten sonra verilen tepkiler bana Santos ve Lugano'nun gördüğü kartların kasıtlı olduğunu söyletebiliyor. Cristian'ın gördüğü kart bence doğru bir karar değil ama hakemi bu kararı için çok suçlayamam. Emre'ye çıkan kart ise büyük bir hata, hiç tartışmam. Bünyamin Gezer herhalde pek formda değil, Semih'e çaldığı bir faul var ki büyük komedi. Ciddi bir gol pozisyonunu kesti.

Tek tek futbolcu değerlendirmeyeceğim, dediğim gibi maçı sağlıklı bir şekilde izleyemedim. Neticede önemli bir 3 puan geldi, rahat bir hafta sonu geçireceğiz. Hava şartları diğer maçların oynanmasına müsade etmeyebilir ama o maçlar oynanırsa rakiplerin bu şartlar altında puan kaybetme ihtimali yüksek. Son olarak Denizlispor için küme düşme dileklerimizi dile getirelim. Ali İpek "Düşersek etrafta dolaşan çantaları açıklayacağım." sözünü belki 4 sene sonra yerine getirir.

22 Ocak 2010 Cuma

Jô --> Galatasaray

Galatasaray beklenen transferini açıkladı. Öncelikle şunu söyleyeyim, benim tercihim orta saha transferi olurdu. Hedef öncelikle lig ise ki öyle gözüküyor, iyi bir orta saha önünde mevcut hücum oyuncuları da gayet yeterli olurdu. Galatasaray'ın 8 yabancısı var, 6 tanesine hücumcu diyebiliriz. Tercihtir , çok da bir şey diyemem ama bilmiyorum, bana garip geliyor. Sanki transferilerin isimli olması için ayrı bir çaba gösteriliyor. Bu tip işleri Fenerbahçe de çok yapardı. Hele bir de Giovani Dos Santos adı geçiyor, onu hiç anlamıyorum. Galatasaray son iki senede gerçekten çok değişti.

Taraftarlar haklı olarak bu transferin olumlu yanlarını görüyorlar. Bu garip değil, ben olsam ben de aynen öyle olurdum ama ben Fenerbahçe'liyim, haliyle ben de transferin negatif yanlarını görmeye çalışıyorum. Bu işler böyle, zamanında Fenerbahçe'nin yıldız transferleri de iki taraftan bu şekilde izleniyordu. Jo'yu ve kariyerini herkes biliyor, bilmeyen de transfer açıklandıktan sonra yazılanlardan öğrenmiştir. City bölümünü pek saymıyorum, oradan gittiği Everton'da bir dönem iyi işler yaptı ama bu sezon pek ortalarda yoktu. Noel'de ülkesine izinsiz gittiği için de kadro dışı bırakıldı ve İngiltere'den kopmak durumunda kaldı. Galatasaray'a uyum sağlayıp büyük katkı yapacağından şüpheliyim ama en azından Avrupa'ya geri dönmek için elinden geleni yapacaktır.

Devre arasında doğru transfer yapmak kolay değil ve her şeye rağmen Jo gibi bir oyuncu alabilmek önemli bir iştir. Mesela Fenerbahçe'nin yarın maçı var, hala Brezilya'da transfer kovalıyor. Son iki transfer ile Haldun Üstünel ve ikna gücü yine çok konuşuluyor ama aslında en iyi yaptığı şey doğru ve gelebilecek adamları bulmak ve makul şartlarla transfer etmek. Jo henüz 23 yaşında ve bu transferin riski yok, olmuyorsa sezon sonunda yollar ayrılabilir ama tutarsa da çok önemli bir oyuncu kazanılmış olur. Yine de Haldun Üstünel'in referanslarının biraz altında bir transfer olduğunu düşünüyorum. Jo'nun Avrupa'da oynamayacak olması ileride daha çok tartışılacaktır. Söylemeden de duramayacağım, şöyle de bir gerçek var ki bu transferi Aziz Yıldırım ve Daum yapsaydı içinde vizyonsuz geçen cümlelerde çok sık yer alırlardı.

Dediğim gibi, bu bir tercihtir. Benim tercihim bu olmazdı ama her şey mümkün, Galatasaray haklı çıkan taraf olabilir ve bu oyuncudan çok şey alabilir. Bunu da ancak sezon sonu görebileceğiz.

21 Ocak 2010 Perşembe

Colin Kazım Richards --> Toulouse FC


İlk geldiği günden beri ona çoğunluk ısınamadı, ülke insanını geçtim Fenerbahçe taraftarları bile onu sevemedi. Genç, oldukça yetenekli ve çok da iyi bir fiziği var ama kafa olarak çok gelişmediği hatta hala çocuk olduğu da ortada. Beni de defalarca çıldırttı, saha dışındaki rahat tavırlarını saha içinde de devam ettirdi. Hep gevşek davrandı, yaptığı işi pek ciddiye almadı. Bazı maçlarda çok önemli işler yaptı, bu sezon da Daum’un gözdesi oldu ama önce kendine sonra da Türk spor medyasına yenildi. En büyük hatası kulübüne yalan söylemesi ve kamuoyu önünde küçük düşürmesi oldu, affedilmedi.

Gitmesi Fenerbahçe için bir kayıptır, fizik ve yeteneği bir arada bulmak pek kolay değil. Kafasını biraz daha çalıştırabilseydi Fenerbahçe forması ile çok önemli yerlere gelebilirdi ama aynı şekilde devam ederse nereye giderse gitsin yükselmesi bence pek mümkün değil. Sözlükte görmüştüm, eski hocası onun için “Onu büyük bir potansiyeli olduğu için transfer ettik ama kendisi çalışılması imkansız biri” demiş. Yani orada da Kazım aynı Kazım’mış, burada yaşadıkları sadece Fenerbahçe’ye özel değil.

Gitmesinin tek sebebini adının karıştığı olaylar ve kulübün onu yollaması olarak görmüyorum. Kazım’ın da Fenerbahçe forması ile bir gelecek düşünmediği belli oluyordu. "Seviyoruz bu oyunu" isimli blogda bir röportajını görmüştüm, "Ben durmam Fenerbahçe'de, İspanya'ya gideceğim" demişti. Bu şekilde olmasını herhalde o da istemezdi ama sonunda Türkiye’den kurtuldu. Bu transfer hem Fenerbahçe hem de Kazım için hayırlı oldu. Burada hiçbir şansı yoktu, şimdi biraz büyüdüğü takdirde yükselme şansı var.

Yolu açık olsun.

Arsenal F.C.


Türkiye'de futbolu takip edenlerin çoğu İngiliz takımları arasından Liverpool'u destekler. Sebebini, nasıl sevmeye başladığımı hatırlamıyorum ama benim de takımım küçüklüğümden beri Liverpool'dur. John Barnes hayranlığım vardı, ondan olabilir. Liverpool'u severim ama diğer İngiliz takımlarına da fazla cepheli değilimdir, sadece Manchester United'dan hiç haz etmem.

Arsenal dün sahasında ligin az gol yiyen ekiplerinden Bolton'u 4-2 yendi ve maç fazlasıyla liderliğe yükseldi. Aynı sayıda maç yaptığı United'ın ise 1 puan önünde. Sezon başında şampiyonluk için Arsenal'e fazla şans tanınmıyordu. Ne yalan söyleyeyim ben de dördüncülük için mücadele edeceklerini düşünüyordum ama sezona harika başladılar, iyi gidiyorlar. Ligin izlemesi en zevkli takımı Arsenal ama hala da şampiyon olacaklarını düşünenlerin sayısı fazla değildir. Ben de işlerinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Dzeko için çok ciddi söylentiler var, eğer bu transfer gerçekleşirse çok daha ciddi bir şampiyon adayı olabilirler.

Liverpool'un durumu ortada, şampiyonluk şansını geçiyorum ilk dörde bile girmeleri kolay değil. Bu şartlar altında benim de İngiltere'de şampiyon olmasını istediğim ve desteklediğim takım bu sezon için Arsenal. Takımın yaş ortalaması 24 ve futbolcular arasında nefret ettiğim bir adam yok, genç ve sempatik adamlar. Harika bir futbol oynuyorlar, herhalde tüm gün sıkılmadan Arsenal maçı izleyebilirim.

Ve en önemlisi de çok sevdiğim Arsene Wenger. Sezon sonunda kupa kaldırırken çocuk gibi sevinmesini görmek beni çok mutlu edecek.

Go Gunners go!

Teniste de "Vatan"


Ofise Vatan gazetesi girdiği için arada göz atıyorum. Bu sabah da Klasik bir Feridun Niğdelioğlu haberi gördüm ve sinirlerim yine bozuldu. Neyse konu bu değil.

Asıl haber Marsel İlhan'ın elendiği maçta çıkan tribün olaylarıydı. Habere göre Türk seyirciler meşale yakıp Şili'li taraftarların üzerine atmışlardı. Ben de bunu bloga taşıyacaktım, meşaleli Türk seyircileri gösteren bir fotoğraf aradım ama bulamadım. İstediğim gibi bir fotoğraf bulamamış olmamın sebebini ise sanırım az önce öğrendim.

Medyaspor'un haberi burada. Açıkçası verdikleri bilgiler doğruya benziyor, ben inandım. Onlara göre olayları Türk seyirciler başlatmamış, hatta meşaleyi yakan da Şili'li taraftarlarmış. Futbol haberlerinin bir amacı var tamam ama bir gazete neden kendi ülkesini yalan haberlerle karalamak ister anlamıyorum.

Spor medyası zaten sevilmiyor ama ben Vatan'dan ekstra nefret ediyorum.

19 Ocak 2010 Salı

Antalyaspor 4-3 Fenerbahçe


Türkiye Kupası statüsünden kimse memnun değil, memnun olmak da mümkün değil. Gruplarda liderliğin bir şeyleri etkilemiyor olması da bu saçma sistemin son noktası, gruptan çıkmayı garantilemiş bir takımın kalan maçlarını amaçsız oynamasını getiriyor. Bu gruptaki diğer takımların da kaderini etkiliyor. Herhalde böyle bir puan durumu ile çıkılan bir maç en fazla dün izlediğimiz maç kadar zevk verebilirdi.

Fenerbahçe Antalya’da kampta, bu maç da takım için iyi bir hazırlık maçı oldu. Fenerbahçe hücumda, özellikle iki farklı geriye düştükten sonra böyle bir maçta hiç beklemediğim kadar etkili oldu. Sezon başında gördüğümüz pas trafiğini ve organize hücumları uzun bir aradan sonra bu maçta tekrar gördük. İşin savunma tarafında ise sıkıntı yaşandı. Bu sorunu sadece Lugano-Bilica ikilisinin ciddiyetsiz oyununa bağlamıyorum, Cristian’ın yokluğu bu ikilinin işini ekstra zorlaştırıyor. Takıma yaptığı defansif katkının önemini bu maçta bir kez daha gördüm.

Andre Santos’un istekli ve iyi oyunu sevindirici, belki de geldiğinden beri en beğendiğim oyununu oynadı. Güiza biraz toparlamış gözüktü, daha diriydi. Uğur ve Bekir oynadıkları maçlarda küskün ve yetersiz bir görüntü verirlerdi, dün ikisi de hazır gözüktü. Bu oyuncuların küsmemesi kadro derinliği açısından çok önemli. Gökhan ve Wederson oyuna girdikten sonra hücuma büyük etkinlik getirdiler, hatta Gökhan bir de asist yaptı ama iyi oynayan Wederson’un son dakikalarda vurduğu iki anlamsız şut bu rahat maçta bile beni çıldırttı. Genç kaleci Mert’in belki gollerde bir hatası yok ama yaptığı ekstra bir iş de olmadı. Özer ise güzel bir gol attı, bu golün dışında attığı güzel paslar ile keyif verdi. 87. dakikada vurduğu top Batak’dan dönmeseydi maçın adamı olacaktı. Zaten o top döndü ve Fenerbahçe kalesine gol oldu.

Bu sezon izlediğim en keyifli maçlardan biriydi ve Fenerbahçe yenilmesine rağmen 2. devre için bana umut verdi.

15 Ocak 2010 Cuma

Tv'de Futbol / 15-18 Ocak


15 Ocak Cuma
20:30 Fildişi Sahilleri - Gana / Eurosport
21:30 Bayaern Münih - Hoffenheim / Trt 3

16 Ocak Cumartesi
Stoke City - Liverpool / Spormax
16:30 Leverkusen - Mainz / Trt 3
17:00 Man. United - Burnley & Chelsea-Sunderland / Spormax
18:00 Nigeria - Benin / Eurosport
19:30 Everton - Man. City / Spormax
20:30 Mısır - Mozambik / Eurosport
20:30 İstanbul BB - Beşiktaş / Trt 1
21:00 Atl.Bilbao - Real Madrid / Ntv
21:45 Bari - Inter / Ntv Spor
22:00 Psg - Lille / Kanal A
23:00 Barcelona - Sevilla / Ntv

17 Ocak Pazar
15:30 Aston Villa - West Ham / Spormax
16:00 Milan - Siena / Ntv Spor
16:30 Schalke - Nürnberg / Trt 3
17:30 Denizlispor - Bursaspor / Trt 1
18:00 Bolton - Arsenal / Spormax
18:00 Gabon - Tunus / Eurosport
20:00 Atletico Madrid – Sporting Gijon / Ntv
20:30 Kamerun - Zambiya / Eurosport
20:30 Galatasaray - Denizli Belediyespor / Trt 1
21:45 Napoli - Palermo / Ntv Spor
22:00 Valencia - Villareal / Ntv
22:00 Bordeaux - Marsilya / Kanal A

18 Ocak Pazartesi
18:00 Angola - Cezayir / Eurosport
18:00 Mali - Malawi / Eurosport 2
20:30 Antalyaspor - Fenerbahçe / Trt 1

Schumacher & Ferrari


Schumacher Mercedes ile test sürüşlerine başladı. Kırmızı bir kask takmış, yarışlarda başka bir kask takacağı ve o kaskın kırmızı olmayacağını söyleyenler de var ama ben yine de onun özellikle böyle bir kask seçtiğine inanıyorum. Ferrari taraftarları da Schumacher veda ettikten sonra, 2009 sezonunda bile yarışlarda onun isminin olduğu Ferrari bayraklarını dalgalandırırdı. Belli ki iki taraf da birbirinden kopamamış.

Mercedes’e geçişini yazarken “Sezon boyunca yarışları karışık duygularla izleyeceğim. Şampiyon olmasını isteyemiyorum ama olursa üzülür müyüm onu da bilmiyorum. demiştim ama kırmızı kask Schumacher sevgimi fena depreştirdi. Ben artık onun için “umarım şampiyon olur” diyebiliyorum. Çok eskiden, Schumacher öncesinde de Ferrari’yi severdim ama yine de bir Ferrari pilotu yerine onun pilotlar şampiyonu olmasını kabul edebiliyorum. Çünkü ne olursa olsun benim için o hala Ferrari demek ve şampiyon olursa gerçekten sevineceğim.

Kısaca bu sezon pistlerde 3 arabam var..
.

Ligin Değeri


İhale sonrası ligin değeri tartışılıyor, Süper Lig bu kadar etmezmiş. Konuyla ilgili olarak Borges'in yazdığı doyurucu yazıyı görünce aklıma Target Striker blogunda gördüğüm bu fotoğraf geldi.

Ligin değeri budur..

Gökhan Ünal --> Fenerbahçe


Açıkçası bu transferi beklemiyordum, aklıma hiç gelmemişti. Açık konuşayım, Gökhan Ünal’ı hiç sevmem. Futbolcuğundan bağımsız olarak kendisinden haz etmem, bana hep çok itici gelmiştir. Trabzonspor’da gösterdiği performans da ortada, bu transfere şu an Fenerbahçe taraftarlarından çok rakip taraftarlar seviniyor. Gerçekten bu transfer ilk anda kulağa pek hoş gelmiyor ama olaya her açıdan bakmak lazım.

Fenerbahçe’nin bir forvet ihtiyacı olduğu çok açıktı ama Güiza’yı kenara itecek bir forvet alınması da pek mümkün gözükmüyordu. Güiza ve Semih olmadığında bu bölgede daha önce Kazım ve son maçta da Deivid oynadı. Fenerbahçe bu transferi forvet mevkisinde kadro derinliği oluşturmak, daha fazla alternatife sahip olmak için yaptı, bence daha fazlası yok. Takımın yabancı hakkı da vardı ama devre arasında isabetli transfer yapmak kolay değil, her zaman bir Nobre bulamazsınız. Yabancı transfer riskini alıp önümüzdeki sezonun yapılanmasında da problem yaratılabilirdi, ben bu hakkın kullanılmamasını çok eleştirmem.

Transfere biraz da bu gözle bakmak lazım. Gol krallığının yeterli bir kriter olmadığını en iyi bilen takım Fenerbahçe ama Gökhan Ünal en azından iki forvet yedeğinden biri olabilir. Gökhan Trabzonspor’da olmadı ama orada başarılı olmak, hele ki forvet mevkisinde beğeni toplamak hiç kolay değil. Galatasaray’ın da Gökhan transferini ciddi olarak düşündüğünü biliyoruz.

2-3 milyon € ve Burak Yılmaz’ın verildiği söyleniyor ki bence makul bir rakam. Çok değil, 2 sene önce bu futbolcu için istenen rakamları biliyoruz. Türk pasaportunun bu ülkede ne kadar değerli olduğu ortada, kime el atsanız kapı 4-5 milyon €’dan açılıyor. Bu noktada gurbetçiler istisna sayılabilir, belki bir de Halil düşünülebilirdi.

Neticede Gökhan’ın üzerinde en azından üzerinde bir maliyet baskısı olmayacak ama yine de işi kolay değil. Fenerbahçe taraftarı önyargılarıyla hareket eder ve şu an Gökhan transferinden memnun olanların sayısı da fazla değildir. Başlangıçta herkes ona negatif yaklaşacaktır, şansa fazlasıyla ihtiyacı olacak. Kadıköy’de taraftar kafayı bir futbolcuya takarsa Saraçoğlu o futbolcu için cehenneme dönebilir. Çok iyi bir başlangıç yapması lazım yoksa işi çok zor.

Ben bu transfere ne çok tepkiliyim, ne de çok olumlu bakıyorum. En çok korktuğum şey ise bu transferin Semih’in vedası anlamına gelme ihtimali. Umarım böyle bir şey olmaz.

Hayırlı olsun..

Gurur


Bu kez rakip set aldı, bu kupada son 3 yılda 2 kez final oynayan Dinamo Moskova 0-2 öne bile geçti ama kızlar muhteşem bir geri dönüşe imza attılar ve maçı 3-2 kazandılar.

Gururlandırmaya devam ediyorlar..

.

Not: 16 Ocak 2010 Cumartesi / Fenerbahçe Acıbadem - Galatasaray / Burhan Felek S.S. / 17.30

1 Haziran 2007


Bir daha ne zaman Abdi İpekçi böyle olur bilinmez, bu kalabalığın 1/10'ini yakalamak bile başarı oldu..

Her şeyi geçiyorum, en kötüsü taraftarın takımını sevmemesi, hatta nefret eder hale gelmesi, "beter olsunlar" diyebilmesi..
.
Yazık.. Her şey çok güzel olabilirdi.. O basketbol takımı çok büyük başarılara imza atabilirdi..
.
Taraftarı olduğu takıma 16 yıl sonra şampiyonluk yaşatan güzel insana o büyük vefasızlık yapılmasaydı..
.
Sopası yok işte..

14 Ocak 2010 Perşembe

2.298.300.872 $


Başlıktaki rakam Süper Lig ve 1. Lig maç yayın hakları için düzenlenen “Medya Hakları İhalesi” kapsamındaki 3 pakete 4 yıl için ödenen toplam bedel oluyor..

Nefes kesen ihale sona erdi ve Süper Lig’in 2010 – 2014 yılları arasındaki yayın hakları yıllık 321.000.000 $ karşılığında 4 yıl için Digitürk’de kaldı. Bu rakam üzerine %18 KDV ve %10 Federasyon payı ve %2 organizasyon payı da gelecek. Böylece ödenecek yıllık bedel 420.000.000 $’a dayanıyor. Bank Asya 1. Ligi'nden 3 maç yayını, Süper Lig’den özet yayınlar gibi şeyleri kapsayan B paketi 40.210.000 $ karşılığında TRT tarafından, mobil hizmetleri kapsayan C paketi ise 13.500.000 $ karşılığında Türk Telekom tarafından alındı. Bir önceki dönem ödenen paralara bakınca ortada inanılmaz bir artış var.

Bir daha böyle bir ihale süreci yaşanır mı bilmiyorum. Tüm Türkiye iki dev kurum arasındaki mücadeleye kilitlendi dersem herhalde abartmış olmam. Nereyi açsam en tepede ihale vardı, ihaleyi izleyemediğimi bilen birçok arkadaş “İhale muhteşem geçiyor” diyerek beni aradı. Bu ihalenin ve ortaya çıkan bedelin sadece Süper Lig için olduğunu düşünmek hata olur. Ülkenin ve iki firmanın dinamiklerini düşününce ortaya çıkan bu bedeli Avrupa ligleri ile kıyaslamak pek mantıklı değil. İş maçların naklen yayınından çıktı, internet ve GSM hizmetlerini kapsayan bir telekominikasyon ihalesine döndü. Bir anlamda Turkcell- Superonline ile Avea-TT Net ikilileri de çarpıştı ve kazanan Mehmet Emin Karamehmet oldu.

Telekom internet, telefon ve televizyonu aynı ortamda buluşturan IP Tv ile bu üç platformdan aynı anda kazanmayı düşünüyordu. Süper Lig IP Tv üzerinden izlenecek ve Telekom hem ADSL’den, hem de maç yayınlarından gelir elde edecekti. Bu teknoloji için yaptıkları yatırımı düşünürsek ihaleyi almak için bu kadar büyük çaba göstermeleri daha anlaşılır oluyor.

Digitürk tarafında da durum farklı değildi. Maçları Superonline hızlı internet paketiyle birlikte vermeyi ve olabildiğince fazla aboneyi TT Net'den koparmayı planladıkları konuşuluyordu. Bunun dışında Digitürk’ün yayın haklarını kaybetmesi durumunda yaşamına devam etmesi de kolay değildi.

Teknoloji ilerledikçe yeni pazarlar açılıyor, yeni yarışlar başlıyor. İki firma da bu yarışa önde başlamak ve boş pazara rakibinden önce girmek istiyordu, kazanan Mehmet Emin Karamehmet oldu. Belki planladığından biraz daha fazla para ödedi, yüz ifadesinden bu çıkartılabilir ama pişman olduğunu sanmıyorum. İhalenin en büyük kazananı ise tabii ki kulüpler. Bu ihale için büyük çaba gösteren Aziz Yıldırım'ın telafuz ettiği rakama ulaşıldı. Artık Şansal Büyüka da ligin değeri ile ilgili verdiği vaazları bundan sonra büyük patronuna versin, “Sayın Karamehmet, hata yaptınız. Bu lig bu kadar para etmez, batarsınız.” desin.
.
Ben ihalenin Digitürk'de kalmasına sevindim. Bunu iyi yayın yaptıkları, başarılı ve dürüst yorumcuları olduğu ya da ucuz hizmet verdikleri için söylemiyorum. Sadece yeni şeylerle uğraşmak istemiyordum, neticede kim alırsa alsın ödedikleri para bizim bir yerlerimizden çıkacaktı. Digitürk'ün futbolsevere ne kadar yükleneceğini ileride göreceğiz.

Hayırlı olsun..

11 Ocak 2010 Pazartesi

Hafta Sonu Üzerine


* Kupa maçları çoğunluk gibi benim de ilgimi çekmiyor. Dün de Fenerbahçe maçını yarım gözle izledim, yazmış olmak için yazmayı sevmediğimden kendimi maç yorumu için zorlamadım. Zaten dün Eskişehir’de futbol adına fazla bir şey yoktu. Deivid’in ilk devre performansı ve Alex’in istekli görüntüsü dışında beni memnun eden başka bir şey olmadı. Bilica’nın gevşekliği de sinir bozdu.

* Eskişehirspor için maçın önemini biliyordum ama Rıza Çalımbay’ın bu hallere geleceğini tahmin edemezdim. O nasıl bir hırstı anlayamadım. Hakeme küfür etti, beddualar yağdırdı. Bundan sonra çıkıp hiç ahlaktan falan bahsetmesin, komik olur. Fenerbahçe’ye karşı özel konstantre olmasını anlayabiliyorum ama sanırım lig maçında bile bu kadar çirkinleşmemişti. E madem öyle, bu zerre önemsemediğim maçın skoru da ona kapak olsun.

* Aslında hafta sonunun en önemli olayı Togo otobüsünün taranmasıydı. İnsan hayatının para karşısında ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha gördük. Olan büyük bir vahşet ve büyük bir terör olayı. Bir milli takım otobüsü dakikalarca taranıyor ve işin içinde ölü de var. Bloglara çok bakmadım ama televizyonlardan izlediğim kadarıyla etrafta öyle yer yerinden oynadı gibi bir durum yok. Olay kamuoyunda olması gerekenden çok daha az yer buluyor ve turnuvanın devam ediyor olmasını geçtim tam gününde başlamasını bile kimse sorgulamıyor. Herhalde ünlü futbolculardan ölen olmadı diye böyle oldu. Fildişi Sahilleri otobüsüne bir saldırı olsaydı ve 1-2 ünlü futbolcu hayata veda etseydi herhalde o zaman ses çıkardı.

* Premier League’i vuran kar yağışı hafta sonu ekranda maç programını iyice hafifletti. Pazar akşamı tercihim ise Barcelona maçı oldu. Maça kötü başladılar ama 10 dakikada gelen 3 golle işi bitirdiler. Iniesta çok büyük adam, 3. gol öncesinde bütün Tenerife orta sahası ile resmen dalga geçti ve pozisyonu başlattı. Bu skorla Real Madrid’in dakikalar süren liderliği de tekrar gerçek sahibine geçti.

* Juventus-Milan maçına ise çok az baktım. Sanırım maç terciğim doğru olmuş, çok zevksiz bir maç geçmiş. Milan deplasmanda 3 golle kazanıp Juventus’u zirveden iyice uzaklaştırdı. Cumartesi günü yarım gözle Inter-Siena maçının son yarım saatini izledim. Golde neredeyse Mourinho kadar coştum. Bu adamı sevmeye başladığıma inanamıyorum.


* Pazar akşamı maç tercihimde Angola-Mali çok altlarda kalıyordu. Arada baktığımda gördüğüm skor doğru bir tercih yaptığımı düşündürdü ama tarihe geçecek bir maç olmuş. Mali 4-0 geriye düştüğü mücadelenin son 15 dakikasında bulduğu gollerle beraberliği yakalamış. Togo olayı kupadan biraz soğuttu ama bundan sonra her ihtimale karşı kupada daha çok maç takip etmeye çalışacağım.

8 Ocak 2010 Cuma

Tv'de Futbol / 9-11 Ocak



9 Ocak Cumartesi
14:45 Hull City – Chelsea / Spormax
17:00 Arsenal – Everton / Spormax
17:30 Denizlispor – Sivasspor / Trt 2
19:00 Valladolid – Atlético Madrid / Ntv Spor
19:00 Roma – Chievo / Ntv Spor
19:30 Birmingham – Manchester United / Spormax
20:30 Trabzonspor – Denizli Belediyespor / Trt 1
21:00 Sevilla – Santander / Ntv
21:45 Inter – Siena / Ntv Spor

10 Ocak Pazar
13:30 Orduspor – Galatasaray / Trt 1
15:30 West Ham – Wolves / Spormax
16:00 Napoli – Sampdoria / Ntv Spor
18:00 Liverpool – Tottenham / Spormax
20:00 Real Madrid – Mallorca / Ntv
20:30 Eskişehirspor – Fenerbahçe / Trt 1
21:00 Angola – Mali / Eurosport
21:45 Juventus – Milan / Ntv Spor
22:00 Tenerife – Barcelona / Ntv

11 Ocak Pazartesi
15:45 Malawi – Cezayir / Eurosport
18:00 Fildişi Sahilleri – Burkina Faso / Eurosport
20:30 Gana – Togo / Eurosport
22:00 Manchester City – Blackburn / Spormax

7 Ocak 2010 Perşembe

Beklediğim Af


Tahkim Kurulu, Galatasaray'a verilen 5 puan silme cezası ile Yiğit Şardan'ın 6 ay hak mahrumiyeti cezasını kaldırmış. Ben bu kararı bekliyordum ve açıkçası bununla çok da ilgilenmiyorum. Skandal patladığında "Bu leke sürüldükten sonra küme düşse de düşmese de fark etmez. Bence lekeyi temizlemek için yapılabilecek tek şey ligden çekilmekti" demiştim.

Cezalar açıklandığında Cemal ve Tufan için üzülmüştüm. Akıllıca davranmayıp böyle bir olayın tam ortasında yer aldılar ama aslında yaptıkları sadece yöneticilerinin isteklerine karşı gelmemekti. İki oyuncunun ve teknik kadronun cezaları kalkmamış. Yani Tahkim Kurulu kısaca "Bu işin Galatasaray ile bir alakası yoktur, her şey iki basketbolcunun ve teknik kadronun suçudur" demiş.

Basketbol takımı bu sezon kümede kalacaktır ama eminim bu cezanın indirilmemiş olmasını dileyen birçok Galatasaray taraftarı da vardır. Kararı sindirebilenlere ise afiyet olsun..

Ennio Tardini'ye Sevgilerle


Yıl 2002. Dünya Kupası öncesinde Milli Takım yurt içi kampı için Belek'de yer alan Gloria Verde otelindeydi. Ailelerin de olduğu nispeten hafif bir kamp programı hazırlanmıştı. Biz de bir organizasyon için aynı otelde kalıyorduk. Otel ile olan anlaşmamız çok önceden yapıldığı için bizi çıkarmamışlardı ama otelde bizim ufak yabancı grubumuz ve milli takım futbolcuları dışında başka kalan misafir yoktu. Bazı futbolcularla keyifli sohbetlerimiz olmuştu, Dünya Kupası'nda gelen üçüncülük de bu tesadüfü benim için güzel ve anlamlı bir anı haline getirdi.

Rüştü ile sigara keyfinden, Arif ile yapılan şamatalardan, Emre Belozoğlu'nun beni şaşırtacak derecede bilinçli konuştuğu futbol muhabbetlerinden bahsetmeyeceğim, mevzu başka. Dünya Kupası öncesi futbolcuları bir arada bulunca haliyle bazılarıyla fotoğraf çektiriyorduk. O dönem dijital makinalar da fazla yok, fotoğrafları çektirip, otelde bastırıp daha sonra futbolcuları yakalayıp imzalatıyoruz. Ben imza alırken stadyum isimlerini de geçiriyordum. Mesela Alpay ile olan fotoğraf "Villa Park'dan sevgilerle" şeklinde imzalanmıştı.

O dönem Parma'da forma giyen Hakan Şükür ile olan fotoğrafı da aynı şekilde imzalatmak istedim ama otel dışına çıkmam gerektiği için bu işi başka bir arkadaşıma bıraktım. Hakan'ı görünce imza almasını ve fotoğrafın üzerine "Ennio Tardini'den sevgilerle" yazdırmasını istedim.

İmzayı alacak arkadaş Hakan'ı görür ve fotoğrafı bu şekilde imzalamasını rica eder. Hakan'ın cevabı ise "Aaa, arkadaş da İtalyan demek" olur ve fotoğrafı da yukarıda görebileceğiniz şekilde imzalar. Hakan Şükür formasını giydiği takımın maçlarını yaptığı stadyumun adını bilmiyordur..

Mehmet Ali Aydınlar


Ankara ve Samandıra tesislerine verdiği destekler, olimpik havuz, belki bilmediğimiz daha birçok yardım ve hepsinden önemlisi de Fenerbahçe Acıbadem takımı..

Her şey için teşekkürler..

Kısa Kısa


Futbol yok, yılbaşı sonrası bir şeyler yazmak için şevk de yok. Önce lige verilen bu uzun araya karar veren insanların kulaklarını bir çınlatalım, sonra da yazmadığımız bu dönemde akılda kalanları kısa kısa bloga not düşelim.
.
.
* Önce can sıkıcı Semih Şentürk olayı. Fenerbahçe sporcusuna ve yöneticine rahat batıyor. Devre bitmiş, iki kulvarda liderlik gelmişken ve huzurlu, sessiz, sakin bir devre arası geçirmeyi umut ederken hemen yeni bir olay patlattılar. Benim aklım bu opsiyon işlerine ermiyor. Zaten çok derinlere girmeyeceğim, üzerine yeterince konuşuldu. Semih'i de Fenerbahçe yönetimini de suçlayanlar var. Bence iki taraf da hatalı, bu kadar basit. Fenerbahçe Semih'i kadrosunda tutmak istemiş ama resmi bir tebligatı yeterli görmüş. Bu ayıp. Semih'in de kaptanı olduğu kulübü Federasyon'a şikayet etmesi ayıp. Semih'e olan sevgimde bir azalma yok, benim gözümde sadece bir hata yaptı, ötesi değil.
.
* Önder ve Kazım kadro dışı kaldı. Kazım'dan haz etmeyen ve çok da tepki veren biriyim, kadro dışı bırakılmasını da doğru buluyorum ama satılması hakkında emin değilim. Sanki biraz daha kredi verilebilirdi. Önder'in ise hala bir şekilde kulüpte kalacağını düşünüyorum ki yerine adam alınmayacaksa akıllandığı takdirde takımda kalması gerekiyor.
.
* Ali Turan'ın Galatasaray transferinde olan bitenler her iki takım için de klasik şeyler. Kayserispor'a zaten tüm Türkiye alıştı, Galatasaray'ın da futbolcu transferinde pek etik davranmadığını ise en basitinden Gökhan Ünal, Mehmet Yıldız, Sezer Öztürk ve Ufuk Ceylan olaylarını düşünerek söyleyebiliriz. Öyle ya da böyle bence Ali Turan Galatasaray'a gider ama beklenen faydayı sağlayacağını düşünmüyorum.

* Gündem yoğun değil, haliyle bazı olaylar medyada olması gerekenden fazla yer kaplıyor. Galatasaray idmanını izleyen birinin telefonu Fenerbahçe Marşı ile çalmış, büyük kaptan Arda da buna tepki vermiş. Tepki verdiği kişi de meğer Emre Güngör'ün kuzeniymiş. Kimse kusura bakmasın ama bence Arda'nın bu hareketi onun ya gereksiz ve anlamsız bir Fenerbahçe kompleksi yaşadığını ya da tribünlere oynadığını gösterir.


* Fenerbahçe'nin Spor Salonu projesinden daha önce blogda bahsetmiştim. İhale sonuçlandı ve Fenerbahçe Ataşehir arazisinin tapusunu da aldı. 12.000 kişilik salonun 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına yetişmesi bekleniyor. Zaman az ama konu inşaat olunca Fenerbahçe yönetimine güvenmeyecek insan yoktur. Tesiste spor salonu ile beraber 2 antrenman salonu, alışveriş merkezi, katlı otopark, cafe ve restaurantların bulunacağı 9 katlı otel, sinema salonları, olimpik yüzme havuzu ve iş merkezi yer alacak.

* Fenerbahçe Ülker Roko Ukic transferine sevinirken Siena karşısında alınan rezil sonuç ile taraftarları kendine getirdi. Ben Ülker ismi geldiğinden beri henüz maça gitmedim, soğumuştum. Bu net bir tepki değildi, takıma tekrar ısınabilsem maçlara da giderim ama olmuyor. Şubede olan biteni bilen biliyor, o rezillikler bitene kadar da maça gideceğimi düşünüyorum.

Basketbolu 5-6 sene öncesine kadar çok yakından takip ederdim ama sonradan baya koptum. Ukic'i de yakından tanımıyorum ama söylenenlere göre çok iyi bir transfer yapılmış. Avrupa'da bir şey olacağı yok ama Efes Pilsen ile girilecek mücadele için önemli bir hamle.

* Fenerbahçe Acıbadem gururlandırmaya devam ediyor. Şampiyonlar Ligi maçında Polonya temsilcisi de set vermeden mağlup edildi. Hala bu takımın bir maçına bile gidemediğime yanarım.

* Tatil beni Avrupa futbolundan da uzaklaştırdı. Bu dönemde sadece Leeds United'ın Old Trafford'da aldığı zaferi izleyebildim. Bunun dışında Pandev'in Inter'e transfer olmasına sevindim, gerekliydi. Gerçi dün de Chivu'nun kafatası çatlamış ve ameliyat olmuş. Hayati tehlike yok ama bu sezon top oynaması da zor. Santon da sakat, Mourinho bir transfer daha isteyecektir. Barcelona ise 2010'a iyi başlamadı. Biraz huzursuz olmadım dersem yalan olur ama o muhteşem takıma güveniyorum. Zaten şimdiden en formda zamanlarını yaşamaları Mart-Nisan dönemi için iyi olmayacaktı.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Biraz Huzur!


Lütfen..