31 Ağustos 2009 Pazartesi

Rezillik - 3


100. yılına giren sarı lacivertli kulüpte geçen hafta çoğunluk sağlanamadığı için bu hafta gerçekleştirilen olağanüstü kongrede, Ankaragücü Onursal Başkanı Cemal Aydın ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ve Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek'in güçbirliği anlaşması sonucunda Melih Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek başkanlığa seçildi.

Ankaragücü Cemal Aydın Tesisleri'nde 200 delegenin 160'ının oyunu alan Ahmet Gökçek başkanlığa seçildi. 200 oydan 28 oy boş çıkarken, 12 oy ise geçersiz sayıldı. Geçersiz 12 oydan 8'inde Ahmet Gökçek'in ismi çizilirken. Gökçek'in ismini çizen 8 kişiden 3'ün Gökçek'in isminin karşısına "Hadise" yazarken, biri "Bu külübü sattını, ananızı da satın" yazarken, bir delege ise Ahmet Gökçek'in ismini çizerek karşısına "Bu külübü Cemal Aydın'ın şaibeli ekibinden kurtarın" yazdı.

Ahmet Gökçek'in delegeler tarafından oylanarak önce üyeliği daha sonra başkan adaylığı kabul edildi. Daha sonra yapılan konuşmaların ardından yapılan oylamada Ahmet Gökçek sarı lacivertli kulübün yeni başkanı oldu.
.
.

Rezillik - 2


Üzerinden zaman geçti ama atlamamak lazım.. Mide bulantısı aynen devam ediyor..
.
***
.
Ankaragücü, Ankaraspor'dan Mehmet Çakır ve Ediz Bahtiyaroğlu'nu renklerine bağladı. İki kulüp arasında yapılan görüşmelerin ardından 25 yaşındaki golcü Mehmet Çakır ile 23 yaşındaki stoper Ediz Bahtiyaroğlu'nun Ankaragücü'ne transferi konusunda anlaşmaya varıldı.

Bu iki futbolcudan Ediz'in Ankaragücü kampına katıldığı, Mehmet Çakır'ın kampa katılmasının beklendiği ifade edildi.

.

A.C. Milan 0-4 F.C. Internazionale

Serie A seven biri olarak hayal kırıklığına uğramış durumdayım, şu maçı yayınlayan bir televizyon kanalı nasıl olmaz inanamıyorum. Az Tv yayınlamış ama ben bunu iş işten geçtikten sonra gördüm.

Maçı izlemedim, yorum yapamayacağım ama ilk 15-20 dakikayı bir kenara ayırırsak maç tam anlamıyla bir tecavüz olmuş. Bu skorun ve ezici futbolun Milan taraftarları önünde gelmesi maçı izlememiş olsam da insana ayrı bir zevk veriyor.

Şampiyon takım Milito, Motta, Lucio ve Eto’o gibi takviyeler yaptıktan sonra bunu da yeterli görmeyip Sneijder gibi çok doğru bir hamle daha yaparken en büyük yıldızını satan ezeli rakip artık kaleye geçirecek vasatın biraz üstünde bir kaleci bile bulamıyor. Bu sezon şampiyonluğu zorlamayı geçtim Şampiyonlar Ligine katılmaları bile çok zor gözüküyor. He umrumda değil, beter olsunlar o ayrı.


Forza Nerazzurri,
Forza La Grande Internazionale..



Formula 1 Spa - Francorchamps / Belçika


En sonunda oldu. Bütün imkanların, bütün dikkatin önümüzdeki sezona yöneltildiği ve umutların çok azaldığı sezonda Ferrari bir yarış kazandı. Tek pilotla yarışırken Hamilton’ın yarış dışı kaldığı bir günde sezonu McLaren’in önünde bitirmek adına çok önemli bir adım Raikkonen’den geldi. McLaren şu an yarıştığı araç üzerinde hala çalışıyor ve gelişiyor. Ferrari’nin ise buraya yeni parça bile getirmediğini bizzat Kimi’nin ağzından duyduk.

Cumartesi günü yeterince sürpriz yaşadığımızı düşünüyorduk. Şampiyon adaylarından Button ile son şampiyon Hamilton'ın gerilerde kalması ve Fisichella’nın pole pozisyonu değişik bir yarış izleyeceğimizi gösteriyordu. Özellikle Button ve Hamilton’un arka sıralardan alacağı start bize çok geçiş izletir diye düşünürken daha ilk turda bu iki pilot karıştıkları kaza sonrasında yarışın dışında kaldılar.

Startın kazananı beklendiği gibi Raikkonen oldu. Aslında tam önünde start alan ve kalkışta sorun yaşayıp ilk anda kalkamayan Barrichello ona zaman kaybettirdi ama ilk viraj sonrasında 3. sıraya çıkmıştı, hemen sonra da Kubica’yı geride bırakarak ikinciliğe yükseldi. Kaza sonrası piste giren güvenlik aracı çıktıktan saniyeler sonra, startta olduğu gibi o sihirli düğmenin (KERS) yardımıyla Fisichella’yı da geçti. Yarışın geri kalanında da hatasız bir sürüş ve doğru strateji ile pozisyonunu korudu.

Yarışın hatta belki de sezonun en büyük sürprizi ise Fisichella ve Force India takımı oldu. Pole pozisyonunda başlamalarına rağmen puan alabileceğine inananların sayısı pek fazla değildi ama araç bir sorun yaratmayınca ve Fisichella da hatasız bir sürüş sergileyince 2. olarak podyuma çıktılar. Luca Badoer mi? Boşverelim, sinirlenmeyelim.

Zirveyi ve İtalya Ulusal Marşını dinlemeyi özlemişiz. Bu sezon aynı sahneyi en azından bir kez daha görebileceğimize inanıyorum.

Premier League'de Hafta Sonu


Hafta sonu Chelsea ile başladı. Rakip Manchester United ve Everton karşısında kazanarak dikkatleri üzerine çeken Burnley idi ama Chelsea 6 dakika içinde Anelka, Ballack ve Ashley Cole’ün ayağından gelen 3 gol ile maçı kazandı. Liverpool ise iki kez yenik duruma düştüğü maçta deplasmanda 82’de Kaptan’ın attığı harika golle Bolton’u 3-2 yendi. Manchester City Adebayor’un golüyle Portsmouth deplasmanından 3 puanla dönerken Tottenham da uzatma dakikalarında Aaron Lennon’un attığı golle Birmingham karşısında 2-1 kazandı. Chelsea ve Tottenham oynadıkları dört maçı da kazanan iki takım olarak zirvedeler ama Tottenham Modric’i kaybetti, fibula kemiği kırılmış. Mutlaka çok etkileneceklerdir.

Haftanın maçı ise Old Trafford’da oynandı. Ben United’ın maçı rahat kazanacağını düşünüyordum ama özellikle ilk devrede görüntü hiç öyle değildi. Topa daha çok sahip olan taraf Manchester’dı ama Arsenal’in ilk devre bulduğu pozisyonların sayısı daha fazlaydı, bir de penaltıları verilmedi. Beklemediğim kadar sakin oynadılar ve Arshavin’in attığı harika golle öne de geçtiler. Golde kaleci Foster’ın da katkısı olduğunu unutmayalım. Aslında ikinci devre de işler çok değişmedi, United rakibini bunaltamadı. Beklediğim kadar büyük bir baskı da kuramamıştı ama Rooney’in yarattığı penaltı skora beraberliği getirdi. Bence penaltı ile alakası yok, hatta Eduardo’nun olay yaratan yedirmesinden çok bir farkı da yok. Arsene Wenger de maç sonrasında bunu söylemiş ki bence de haklı. Maç sırasında da hakem ile girdiği diyalog sonrası tribüne gönderildi. Bu golden 5 dakika sonra, tam Diaby’yi ne kadar beğendiğimden, çok büyük bir oyuncu olabileceğinden bahsederken bu oyuncu kendi kalesine ilginç bir kafa golü attı ve bu iki golle de Manchester United 3 puan almış oldu.

Artık Stoke City’nin aldığı skorları da not düşmek lazım, Sunderland karşısında 1-0 kazandılar ve benim de bir kuponumu yatırdılar.Tuncay da son 5 dakika oyuna girmiş, hayırlı olsun.

Rodrigo Tabata --> Beşiktaş


Delgado ile sözleşmenin dondurulduğu açıklandıktan sonra herhalde çoğunluk bu transferin olacağını düşünüyordu. Beklenen oldu ve Tabata 8 milyon € bonservis bedeli karşılığında Beşiktaş’a transfer oldu. Bu transferin takıma verebilecekleri ve yaratabileceği sorunlar ile ilgili olarak Tabata özelinde olmasa da genel bir şeyler yazmıştım. O yazdıklarım aynen Tabata özelinde de geçerli, bence gerekli olmayan bir transferdi. Ocak ayında neler olacak, kontenjan konusunda nasıl bir yol izlenecek göreceğiz.

Ödenen yüksek bonservis bedeli Tabata’nın önüne geçti, Beşiktaş konusu açılır açılmaz artık öncelikle bu gündeme geliyor. Bu paralarla ilgili olarak konuşulanlar ise çirkin ve ürpertici şeyler, taraftarın huzuru iyice kaçtı. Ben Beşiktaş’lı olmadığım için bildiğim bir detay yok, üzerine yorum da yapmam ama Noat Samisa’nın burada yazdıkları ilgi çekici. Yorumlar da çok ilginçti, bazı tartışmalar dönüyordu ama kapatıldığına ve silindiğine göre tartışma tatsız yerlere gitmiş olsa gerek.
.
Transfer sezonu başında adı Beşiktaş ile anılan Caner de Galatasaray’a transfer oldu. 1 sene kiralık olarak imzalanmış ve satın alma opsiyonu da Galatasaray’ın elindeymiş. Transfer şampiyonu Yıldırım Demirören’e selam olsun..

Fenerbahçe 2-1 Manisaspor

Kötü oynarken kazanmak şampiyon olmak isteyen bir takım için çok önemli ve Fenerbahçe dün çok kötü oynadı ama bir şekilde yine kazandı.

Diyarbakır deplasmanında özellikle ilk yarım saatte bir şey görmüştük, ev sahibinin sert futbolu Fenerbahçe’nin bütün oyununu, o fark yaratan pas trafiğini bozmuştu. Dün de Manisaspor yaptığı etkili presin yanında oynadığı sert futbol ile Fenerbahçe’yi fazlasıyla bozdu. Buna özellikle Bekir, Carlos ve Dos Santos’un da çok kötü bireysel performansları eklenince ilk 25 dakika haricinde Fenerbahçe hiç etkili olamadı. Manisa’da Ergin Bekir’in defalarca içinden geçti, onu adeta paspasa çevirdi. Roberto Carlos belki de geldiğinden beri en kötü futbolunu oynadı. Dos Santos ise çok bitkin gözüküyordu, o takım halinde iyi oynanan ilk 25 dakika haricinde sahada hiç yoktu. Gökhan’ın yokluğu ile birlikte bu isimler de kötü olunca iki kanat çöktü, hücum etkinliği sıfıra indi.

Manisaspor ikinci devre oyunu daha çok kontrol eden takımdı. Top yaptılar, biz onların yorulmasını beklerken onlar Fenerbahçe’yi yordular ve oyundan iyice düşürdüler. Fenerbahçe’de her oyuncuda yorgunluk göze çarptı, Daum da maç sonunda bundan bahsetmiş. 2 aydır takım gerçekten çok ciddi bir antreman ve maç temposu içinde, milli maç arası herhalde en çok Fenerbahçe futbolcusunu sevindiriyordur.


Emre için ne desek boş, akıllanmıyor. Bu hareketleri bilinçli olamaz, normal bir insan tüm gözler üzerindeyken bu kadar saçmalayamaz. Sanırım Emre normal değil, ciddi olarak bir ruh hastası. Kendini kaybediyor, hareketlerini kontrol edemiyor. Ona yapılan telkin bana yapılsa Tibet’e gidip hayatıma budist olarak devam edebilirdim ama onda zerre değişiklik olmuyor. Kimse adına konuşmayayım ama Emre Belozoğlu beni utandırıyor.

Bu karttan önce Daum’dan oyuna gecikmiş müdaheleler geldi. Etkisiz Dos Santos ile ilk devre oynadığı iyi futboldan sonra oyundan düşen ve cıvıyan Kazım çıktı, Mehmet Topuz ile Semih girdi. Fenerbahçe orta saha kanatlarından vazgeçerek net bir şekilde 4-1-2-1-2 düzeniyle dizildi ki sezon başından daha doğrusu Mehmet Topuz transferinden beri benim istediğim diziliş de bu, sanırım blogda da daha önce bahsetmiştim. Gerçi Emre işi biraz bozdu, tam olarak bir şey anlamadık ama Cristian önünde oynayacak Mehmet Topuz-Emre ikilisi Semih-Güiza-Alex üçlüsünü kaldırabilir. Elinizde ileri çıkan bekler varken en azından iç saha maçlarında bu diziliş rahatlıkla denenebilir.

Kırmızı karttan sonra her ne kadar oyun hiç işaret vermese de Fenerbahçe’nin gol atacağı içime doğmuştu. Alex kötü gözüktüğü sayısız maçta olduğu gibi yine şapkasından tavşan çıkarttı, mucize bir dokunuşla Güiza’ya golü attırdı. Fenerbahçe’ye hayat verdi. Sevinç fazla uzun sürmedi. Lugano’nun sahanın nadir iyilerinden Cristian’a attığı cehennem pası ise Fenerbahçe kalesine gol olarak döndü. Zaten daha Lugano kafayı Cristian’a çevirdiği anda korktum, arkadan pres geliyordu ve Cristian’ın o topu kaptırmaması çok zordu. Yine de tribünlerin gözünde ihale ona kaldı. 90+3’de ise yürüyecek hali kalmayan, beraberliği değiştirmek için çaba gösteremeyen Fenerbahçe umutsuzca top şişirirken Güiza ceza sahasına çok güzel kesti, Alex’in boyu bir anda uzadı ve onun kafa vuruşunda direkten dönen topu Semih boş kaleye yuvarladı.


Biraz da hakemden bahsetmek lazım. Nasıl kötü bir hakem olduğunu Fenerbahçe’nin doğru bir kararla iptal edilen golünden önce verdiği karardan anlayabilirsiniz, bire bir aynı olan iki pozisyonun ilkinde Manisaspor lehine çift vuruş vermeyen hakem pozisyon kaleden biraz uzak olunca Fenerbahçe lehine düdüğü çalabildi. Önce öne çıkan pozisyonlardan bahsedeyim, Manisaspor’un ofsayt diye kesilen akınında gol güme gitti o kesin. Gerçi bu pozisyondan 1-2 dakika sonra beraberliği yakaladılar. Penaltı pozisyonuna ise ben de penaltı vermem, Ergin üzerine kayarak gelen Bekir’i görünce bence kendini onun üzerine doğru bırakıyor. Verilse de çok bağırmam çağırmam o ayrı. Bir de anlamsızca dün Mehmet Topuz’a yapılan hareketi tartışıyorlardı, ayırdıkları zamana yazık, penaltı ile alakası yok.

Tolga Özkalfa Manisaspor’un topa sert, bazen rakibe sert ve hatta bazen ahlaksızca sert futboluna fazlasıyla izin verdi. İlk devre Emre’ye yapılan ve sarı kart gerektiren 2 pozisyonda kart göstermedi, hatta Emre’nin kırmızı kart gördüğü pozisyonun başında yine ona yapılan faule tepkisiz kaldı. Sarı kart göstermek için bir oyuncunun 4-5 faul yapmasını bekledi. Simpson’un Dos Santos’a gaddarca girişini sarı kart ile lütfen cezalandırdı. Aynı Simpson kartı varken kendini çok açık yere attı, kartı olduğu için sarı kart görmedi. Kazım’a yapılan faul sayısını da merak ediyorum ki verilmeyen fauller de var. Neticede yönetimiyle durup dururken maçı gerdi. Bu maçta Fenerbahçe’nin sakat vermemesi bir şans.

İyi başlayan ama son iki maçta biraz tedirginlik veren takım öyle ya da böyle 4 maçta 12 puanı cebine koydu. Takımda fiziksel bir düşüş daha doğrusu bir yorgunluk başladı ama Daum-Koch ikilisinin bu durumun milli maç dönemine geleceğini bile hesap ettiğine inanıyorum. Aradan sonra Bursaspor deplasmanı var, o maç gelecek adına bize çok daha iyi fikir verecektir.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Beşiktaş 0 - 0 Gaziantepspor

Holosko-Bobo-Nihat-Nobre ve hatta Tello ile Yusuf. Gol atmak adına bir takımın sahip olabileceği iyi rotasyonlardan biri, tabii kağıt üstünde. Catania-Lyon-Porto-Fenerbahçe-İBB-Antalyaspor-Gençlerbirliği ve Gaziantepspor maçlarında yani yedi maçta Beşiktaş’ın bulduğu gol sayısı ise beş..

Beşiktaş dün kötü oynamadı ama oynadığı oyunun karşılığını kadar gol pozisyonu bulamadı. Evet, direkten dönen iki top ve kaçan birkaç pozisyon var ama hem bu pozisyonlar organize gelişmiş ataklar değildi hem de olması gerekenden sayı olarak daha azdı. Sağ kanat pek işlemedi, İbrahim Kaş yerine Ekrem oyuna 2. devre ile birlikte girebilirdi. Özellikle ilk devre Beşiktaş akınları hep sol kanattan ve bir de Serdar Özkan’ın çabaları ile gelişti. Bu cümleyi kuracağımı hiç düşünmezdim ama Serdar Özkan takımın en iyisiydi ve Beşiktaş’ın rakip kaleye çöktüğü dakikalarda takımını sürükleyen isimdi. Sanki Holosko ile yetenekleri bir maçlığına değiştirmiş gibilerdi. Holosko da takımın bence en kötüsüydü, top kaybı herhalde 10’dan fazladır.


Ernst muhteşem bir oyuncu, çok beğeniyorum ki aksini düşüneni de pek görmedim. Dün Ferrari de çok iyiydi, ilk defa kendisini tam anlamıyla beğendim. Gerçi Gaziantepspor da rakip kaleye fazla gidemedi ya da Beşiktaş gelmesine izin vermedi de diyebiliriz. Deplasman takımında Ferdi ve Olcan’ı beğendim, özellikle Olcan’ın sol bek performansı beni çok etkiledi. O bizim bildiğimiz top cambazı Olcan ileri gidip gelebilen ve savunmada da açık vermeyen bir sol bek olmuş.

İsmail’i de ben beğendim. Fiziksel olarak biraz daha güçlenip, ileri geri çalışabilecek kuvvete kavuşursa ve biraz da savunmasını geliştirirse Gökhan Gönül’ün sol bek versiyonu olabilir. İlk devre vurdurduğu bir kafa şutu ile arkasına kolay adam kaçırdığı bir pozisyon var. Gökhan da böyleydi ama, ilk kez Shakhtar ile oynanan hazırlık maçında izlemiştim ve İsmail için şu an düşündüklerimi düşünmüştüm. İsmail kendini o kadar geliştirebilir mi bilmiyorum ama Beşiktaş seyircisinin de bu çocuğa biraz destek olması lazım. Çok homurdandılar, çocuğu bitirmesinler.

Fink kötü oyuncu değil, kötü diyebileceğim bir performans da sergilemiyor ama ben Cisse’den iyi olduğunu da söyleyemem. Nihat ise hala toparlanamadı ki benim pek umudum da yok. Her topa giriyor, takımı da bozuyor. Serdar Özkan’ın ayağından aldığı ve ofsayta yakalandığı bir pozisyon var ki topu geriden gelen Serdar’a bıraksa Beşiktaş muhtemelen öne geçecekti. Hücumda bir karışıklık yaratıyor. Holosko ile beraber hiç olmadılar.


Zaten dün oynanan maçın özeti de bence bu. Kötü olmayan bir Beşiktaş’ın gol ayağı diyeceğimiz iki ismi, Nihat ve Holosko çok kötü olunca oynanan oyunun karşılığı alınamadı ve iki puan daha uçtu gitti. Tello da duran toplar da dahil kötü bir gününde olunca Beşiktaş kazanamadı. İnönü’de maçın başında gördüğümüz güzel ortamın son 15 dakika geldiği hal ise ilginçti. Homurdanmalar çoğaldı, Mustafa Denizli Ernst-Uğur değişikliğini yapınca yuhalandı. Tamam, değişiklik bence de yanlış ama iki kupa kazanmış bir takımda 4. haftada bu ortam benim beklemediğim bir görüntüydü. Beşiktaş camiası çok çabuk kaosa sürüklenebiliyor.

Galatasaray karşısında alınacak bir mağlubiyet geçtiğimiz sezonun iyice azalan kredisini tamamen bitirecektir. Milli maç için verilecek ara herhalde en çok Beşiktaş’ın ve Mustafa Denizli’nin işine yarayacak.

28 Ağustos 2009 Cuma

Tv'de Futbol / 28 - 31 Ağustos



28 Ağustos Cuma
21:00 Beşiktaş - Gaziantepspor / Lig Tv
21:30 Strasbourg – Sedan / Kanal A
21:30 M.Gladbach - Mainz / Trt 3
21:45 Barcelona - Shahktar Donetsk / Star

29 Ağustos Cumartesi
14:45 Chelsea - Burnley / Spormax
16:30 Schalke 04 - Freiburg / Trt 3
17:00 Bolton - Liverpool / Spormax
19:15 Manchester United - Arsenal / Spormax
19:30 Bayern Münih - Wolfsburg / Trt 3
21:00 Real Madrid - Deportivo / Ntv
22:00 Tottenham - Birmingham / Spormax
22:00 Lyon - Nancy / Kanal A
23:00 Zaragoza - Tenerife / Ntv Spor

30 Ağustos Pazar
00:30 Flamengo - Santa Andre / Spormax
15:30 Porstmouth - M.City / Spormax
16:30 Hertha Berlin - Werder Bremen / Trt 3
18:00 Aston Villa - Fulham / Spormax
18:00 A.Bilbao - Espanyol / Ntv Spor
18:30 Hamburg - Köln / Trt 3
20:00 Valencia - Sevilla / Ntv
21:00 Fenerbahçe - Manisaspor / Lig Tv
21:00 Trabzonspor - Bursaspor / Spormax
22:00 Marsilya - Bordeaux / Kanal A
23:00 S.Moskova - R.Kazan / Spormax

31 Ağustos Pazartesi
01:00 Sao Paulo - Palmerias / Spormax
14:15 Everton - Wigan / Spormax
21:00 Ankaraspor - Galatasaray / Lig Tv
23:00 Barcelona - Sporting Gijon / Ntv Spor

UEFA Avrupa Ligi Grup Kuraları


Şampiyonlar Liginden sonra UEFA Avrupa Ligi kuraları da çekildi ve Fenerbahçe ile Galatasaray'ın rakipleri belli oldu.

F Grubu: Galatasaray - Panathinaikos - Dinamo Bükreş - Sturm Graz

H Grubu: Fenerbahçe - Steaua Bükreş - Twente - Sheriff

Haliyle dünden sonra bugün çekilen kuralar biraz basit kaçıyor, insanın içinden üzerine çok fazla konuşmak da gelmiyor. Önemli olan ilk torbadan çekilecek takımdı, diğer iki torbada ise gelmesi tercih edilmeyecek en fazla 3-4 takım vardı. Her iki takımın da bu aşamada kura çekimi üzerine fazla kafa yormasına zaten gerek yoktu, Fenerbahçe de Galatasaray da diğer takımların üzerinde düşünmesi gerektiği, eşleşmek istenmeyecek kapasiteye sahipler.

Fenerbahçe ilk torbanın en zayıf takımını çekti, diğer torbalardan da kötü bir sürprizle karşılaşmadı. Tartıya koyduğunuzda Galatasaray'ın grubu Fenerbahçe'ye kıyasla biraz daha zor gibi gözükse de bence iki takımın da 18 puan ile gruptan çıkma şansı bile var. Bu aşamada kafayı biraz çalıştırıp önümüzdeki seneler için maksimum puanları toplamak lazım. Fikstürü göremedim, zaten çok da önemli değil. Diğer gruplar için ise görsele tıklamak yeterli.

Loser?


Tuncay Stoke City'ye gitmiş, dün maç çıkışında haberim oldu. Böyle bir başlık atmamın sebebi Fenerbahçe'ye gelmediği için kıskançlık yapmam değil, sadece bu tercihini (eğer tercih hakkı olduysa) kabullenemiyorum. Middlesbrough transferi olduğunda da çok eleştiri almıştı ama ben o zaman kararını desteklemiştim, sürekli oynayabileceği ve basamak yapabileceği bir takım ilk 1-2 sene için bana mantıklı gelmişti.

Bugün ise durum farklı, kendini kabul ettirmiş bir oyuncuyken sadece Premier League'de kalma sevdası adına iki sene üst üste küme düşen bir takımda oynama ve kullandığım başlığın kendisine etiket olma riskini almamalıydı. İstediği takımlara transferi olmuyorsa bir sene başka bir takımda devam edip, önümüzdeki sezon kendini yine Premier League'e atabilirdi. Türkiye istemiyorsa Almanya da iyi bir tercih olabilirdi ama onda nasıl bir İngiltere sevdası varsa Stoke City'de bir sene oynamayı tercih etti. Oldu ki takımı küme düşerse bu kez alt ligde çakılı kalabilir, Stoke City onu bırakmayabilir. Bence büyük bir risk aldı.
.
Umarım şansı hep yanında olur ve takımı ligi onun büyük katkılarıyla iyi bir yerde bitirir.

Şampiyonlar Ligi Grup Kuraları


A Grubu: Bayern Münih – Juventus – Bordeaux – Maccabi Haifa

Torbalara göre dengeli bir dağılım olmuş, sadece Juventus ile Bayern Münih yer değiştirebilir. Van Gaal’in takımı lige başladığı gibi devam etmeyecektir, buna inanmıyorum ama yine de grup liderliği için Juventus’a daha fazla sans veriyorum. Herhalde bu grupta takip edecek tek şey iki takım arasında liderlik mücadelesi olacaktır, Bordeaux da Avrupa Ligi’ne devam edecektir.

C Grubu: Milan – Real Madrid – Marsilya – FC Zürich

Bu grupta bir sürpriz bekliyorum, Marsilya Milan’ı geride bırakabilir. Milan-Real Madrid eşleşmesi 3-5 sene önce olsa heyecanlanırdık ama bence bu grupta Milan’ı izlerken heyecanlanacağımız şey Marsilya ile girecekleri ikincilik mücadelesi olacak. Kaka San Siro'da nasıl karşılanacak o da ayrı bir merak konusu. Real Madrid ise bu iki takımdan ayrı takılır ve herhalde temiz bir liderlik alır.

D Grubu: Chelsea – Porto – Atletico Madrid – Apoel

D grubu en keyif veren gruplardan biri olabilir, Chelsea tabii ki diğer iki takımdan bir adım önde ama Porto ile Atletico Madrid arasında çok keyifli bir ikincilik mücadelesi ve geçtiğimiz sezonun rövanşı olacak. Bana bu kez Atletico Madrid gülecek ve Porto da Avrupa Ligi’nde yoluna devam edecek gibi geliyor.

E Grubu: Liverpool – Lyon – Fiorentina – Debrecen

İlk bakışta Liverpool’un bir adım önde, Lyon’un ise ikincilik için Fiorentina’dan daha fazla şansı olduğunu söylemek çok kolay ama ben bu grupta da keyifli maçlar bekliyorum. Sezonun henüz başındayız, takımlar hakkında net fikirlere sahip değiliz ama bakarsınız Lyon Liverpool’u geçer ve lider olur. Ya da Lyon kötü gider ve Fiorentina Liverpool ile birlikte Şampiyonlar Liginde devam eder. Bu üç takım arasında oynanacak güzel maçlar izleyeceğiz.

F Grubu: Barcelona – Inter – Dinamo Kiev – Rubin Kazan

Bu grup belki de en zor grup. İki çok çok sevdiğim takım aynı grupta, Barcelona ve Inter. Zor grup derken çekişmeden bahsetmiyorum ama Barcelona ve Inter’in aynı grupta olması da, dördüncü torbanın bana göre Wolfsburg’dan sonra en iyi takımının buraya gelmesi de güzel olmuş. Eto'o-Zlatan takasından sonra Barcelona-Inter maçlarını izlemek için sabırsızlanıyorum. İlk iki ve son iki belli, belki aralarında yerleri değişir ki Barcelona-Inter değişikliği zor ama Avrupa Ligi’ne Rubin Kazan’ın gitme şansı çok yüksek.

G Grubu: Sevilla – G. Rangers – Stuttgart – Unirea Urziceni

Beşiktaş’lı olsam bu grup kaçtığı için çok üzülürdüm, Stuttgart çok şanslıymış. İlk torbadan Sevilla, ikinci torbadan da Rangers’ın aynı grupta olması büyük kısmet. Sevilla tabii ki liderlik için en şanslı takım ama bu grupta her şey olabilir. Platini’nin yaptığı güzellik sayesinde burada yer alan takımlardan olan Urziceni de parasını alıp ülkesine döner.

H Grubu: Arsenal – Az Alkmaar – Olympiakos – Standard Liege

G Grubu kadar olmasa da yine zayıf bir grup, bu grup kaçtığı için de üzülürdüm. Sıralama büyük ihtimalle torbalara dağılım gibi olur. Arsenal ve Alkmaar devam eder, Standard Liege de evine döner.

Şampiyonlar Ligi Kuraları - Beşiktaş


Şampiyonlar Ligi 2009-2010 sezonu başlıyor. Çok özledim, yine muhteşem maçlar izleyeceğiz. Beşiktaş taraftarını kıskandığımı da itiraf etmekte bir sakınca görmüyorum, bu arenada olmak, santra öncesi Şampiyonlar Ligi müziğini dinlemek muhteşem bir duygu. Gruplar hakkında yorumlarımıza da Beşiktaş’ın grubu ile başlayalım.

B Grubu: Mancester United – CSKA Moskova – Beşiktaş – Wolfsburg

Fenerbahçe maçı öncesinde her zaman takıldığımız Tekel’e girdiğimde ilk 3 torba çekilmişti. İlk torbadan gelen takıma kafayı çok takmamak lazım, zaten bizlere rakip o takım olmuyor. İkinci torbadan CSKA Moskova’nın geldiğini görünce şanslı bir kura olduğunu düşündüm, dün en ideal grup için ikinci torbadan bu takımı yazmıştım. Son torbadan Wolfsburg’un gelmesi ise büyük kısmetsizlik.

United’ı bir kenara ayırırsak diğer üç takımın gruptan çıkması da 4. olup elenmesi de imkanlar dahilinde. İkinci torbadan güçlü, son torbadan zayıf bir takım gelseydi en azından 3.’lük garanti olacaktı, şimdi değil. Ama bu kura ile de gruptan çıkma şansı var. Şampiyonlar Ligine başlarken ilerlemeyi düşünenler için güzel, 6 maç yapıp UEFA’da devam etmeyi hedefleyenler için ise kötü bir kura.

Fikstür de önemli, Manchester United ile içeride başlamanın dezavantaj olduğunu düşünmüyorum. İlk maç olmasının getireceği ekstra konsantrasyon ve tribün ortamı bir mucize olmasa da puan getirebilir ama bu maçtan puansız çıkmak durumunda sonraki iki maçın deplasmanda olması kötü olmuş, 3 maç sonunda 0 puanda kalmak da mümkün. Son maçın CSKA ile içeride olması ise önemli bir avantaj, UEFA’ya gidecek takım o maçta belli olabilir.

Fenerbahçe 2-2 FC Sion


Korku filmi gibiydi. Elenme korkusu değildi bu, geçtiğimiz sezonun şımarık ve ciddiyetsiz Fenerbahçe’sini görmek bizi korkuttu. Özellikle Selçuk ve Uğur Boral için ayrıca konuşmak lazım ama takımın en değerlisi, en ciddisi Gökhan’ın bile gevşediği bir maç izlemek gerçekten çok rahatsız edici. Selçuk-Uğur Boral ikilisini bir süre 18’e almayarak cezalandırmak lazım. Bu formanın değerini, ne kadar şanslı olduklarını anlayamıyorlar. Böyle bir kadro içinde forma şansı buldukları bir maçta kötü oynamak bir yana oynamış olmak için oynuyorlar. Selçuk top kaptırıyor, ayağını tutuyor, Alex triplerine girip geri koşmuyor. Uğur 3 kişinin içine dalıyor, çıkamadıktan sonra geri koşmak yerine arkadaşlarına el kol yapıyor. Akıllarını başlarına almazlarsa kariyerlerine Kayseri’de, Sivas’da ya da başka bir yerde devam etmekten hiç mi korkmuyorlar anlamıyorum.

Daum ve Aykut’a da kızıyorum. Sahaya bu kadro ile çıktıkları için değil, sahaya çıkan adamların kafasına bu maçı mutlaka kazanmak gerektiğini vura vura sokmadıkları için kızıyorum. Bu maçlardan alınan puanlarla torba atlanıyor ve Honved’den sonra ikinci gereksiz puan kaybı geldi. Yoksa kadroya bir itirazım yok, hatta dengeli bir rotasyon yapıldığını düşünüyorum.

Bu iki isim haricinde herhangi bir oyuncu için bu maç özelinde bir yorum yapmanın çok bir anlamı yok. Takımın verdiği bu görüntü tepeden tırnağa herkesin suçudur. Geceden akıllarda kalan en güzel şey ise Fenerbahçe tribünleriydi. Bu yeni yerleşim gerçekten çok iyi oldu, böyle bir maçta bile tüm stad ortada hiçbir şey yokken hareketlenebildi.

Sion maçı ile felaket senaryoları üretmeye, bu takımın şuna buna ihtiyacı var demeye de gerek yok. Dün bu takımı herkes minik eksiklikleri ile beğenirken bu gevşek maç sonrasında kadronun bir sürü zayıf yönü varmış gibi konuşmak pek anlamlı değil. Kafaya bir şey takacaksak dün gördüğümüz mental problemleri takmamız gerekiyor ki bu takımın başına son senelerde ne geldiyse öncelikle bu yüzden geldi.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Beşiktaş ve Yabancı Transferi

TFF’nin sitesindeki değişiklikten sonra Delgado’nun kaldığını düşünmüştüm ama Arjantinli oyuncu ile kontratının dondurulması konusunda anlaşıldığına dair kesin haberler var. Haliyle bunun ardından Tabata söylentilerinin tekrar manşetlere çıkması da çok uzun sürmedi. Bazı yerlerden Van der Vaart ismi de geliyor ki pek inandırıcı bulmuyorum.

Beşiktaş zaten an itibariyle ligde kontenjan sorunu yaşıyor. Şampiyonlar Ligi için güzel bir 11 çıkartabiliyorsunuz ama lig için aynı şeyi söylemek mümkün değil, Bobo ya da Holosko’dan biri feda ediliyor. Herhangi bir taktik değişiklik için de Fink kenara geliyor. Bu şartlar altında Delgado’nun yerine alınacak yabancı oyuncu belki Şampiyonlar Ligi için faydalı olacak ama ligde hangi iki yabancı kenarda oturtulabilir bilemiyorum. Neticede iyi bir isim gelirse 8 yabancı da belli bir seviyenin üzerinde oyuncular olacak. Rotasyonu ne kadar iyi yaparsanız yapın yedek bekleyecek oyuncular mutlaka bir huzursuzluk yaratacaklardır. En azından kendi mutsuzlukları takımı da etkileyecektir. Mutsuzluğu geçiyorum taktiksel olarak da bir çözüm bulmak iyice zorlaşacak, Fink'i kenara koysan orta saha bozulacak. Savunmaya ya da Tello'ya dokunmak zaten pek mümkün değil. Delgado döndükten sonra ne olacağı ise ayrı bir tartışma konusu olur. İşin maddi boyutunu da düşündüğümde bence bu saatten sonra transfer edilecek kaliteli bir yabancı Beşiktaş’a sağlayacağı fayda kadar zarar da verebilir.
.
Yine de illaki bir yabancı oyuncu alınacaksa ben olsam Batuhan da kadroda kalmışken Bobo’yu satıp para kazanmaya çalışırım. Sözleşmesi hakkında fazla detay bulamadım ama eğer opsiyonu yoksa TFF’de bu sezon sonunda bittiği gözüküyor.

Bence Beşiktaş’ı olduğundan daha iyi hale getirmek için yabancı oyuncu transferi bir mecburiyet değil. Yabancılardan önce başka şeyleri değiştirmek üzerine kafa yormak daha faydalı olabilir.

Şampiyonlar Ligi 09 - 10


Şampiyonlar Ligi'nin yeni eleme ve torbalama sistemini beğendim, destekliyorum. Bu Beşiktaş'ın da şansı oldu, kurada büyük bir kısmetsizlik ya da gruplarda ekstra kötü bir performans gelmezse en azından Avrupa Ligi'ne devam edebilme şansları oldukça yüksek olacak.

Torbalar ve benim tahminim aşağıda. Bloglarda tahmin istemek adetten, arzu eden yorumlara bıraksın. Tutturana benden bir ödül yok, sadece milyonların takip ettiği bu blogda kendisini afişe edeceğim.


1. Torba
Barcelona
Liverpool
Chelsea
Manchester United
AC Milan
Arsenal
Sevilla
Bayern Münih

2. Torba
Olympic Lyon
Internazionale
Real Madrid
CSKA Moskova
Porto
AZ Alkmaar
Juventus
G.Rangers

3. Torba
Olympiakos
Marsilya
Dinamo Kiev
Vfb Stuttgart
Fiorentina
Atletico Madrid
Bordeaux
Beşiktaş
.
4. Torba
VfL Wolfsburg
Standard Liege
Maccabi Haifa
FC Zürich
Rubin Kazan
Unirea Urziceni
Apoel Fc
Debreceni
.
Benim Tahminim: Chelsea - Juventus - Beşiktaş - Rubin Kazan
Ölüm Grubu: Manchester United - Real Madrid - Beşiktaş - Wolfsburg
Mustafa Denizli Grubu: Sevilla - CSKA Moskova - Beşiktaş - FC Zurich

25 Ağustos 2009 Salı

Premier League 09/10


Premier League başladı ama yaz sebebiyle ülke futboluna daha yeni uyum sağlarken İngiltere’de olanları izlediğim tek tük maçlar haricinde fazla takip edemedim. Ronaldo ve Tevez ayrıldıktan sonra United’ın ciddi güç kaybına uğradığını düşünenler haksız değiller. Diğer takımların şampiyonluk şanslarının arttığını söylemek yanlış olmaz, ben de Liverpool için çok heveslenmiştim ama önce Alonso’nun gidişi sonra da dün Aston Villa karşısında alınan mağlubiyet ile 3 maç sonunda kaybedilen 6 puan bütün umutlarımı kaybettirdi.

Manchester City’nin bu transfer politikasını göreceğimizi geçen sene tahmin edemezdim, beklediğimden akıllı transferler yaptılar. Forvet hattı için konuşmaya gerek yok, orta sahayı da zaten toparlamışlardı. En son yapılan Lescott ve Sylvinho transferleri ile çok iyi de bir savunma hattına sahip oldular. Normal şartlarda Arsenal’i geride bırakmaları sürpriz olmayacak ama Arsenal de sezona çok formda başladı. Yine de ligi Liverpool ve Arsenal’in üzerinde 3. olarak bitirmeleri beni şaşırtmayacak.

Manchester United’ın ne olursa olsun ilk ikiden aşağıya düşeceğine inanmıyorum, Burnley maçı Ferguson’un takımını küçük görmek için yeterli olamaz. İlk üç maçını kazanan iki takım var, Tottenham ve Chelsea. Tottenham’ın şampiyonluk olabilecek bir kadrosu yok ama ilk dört mücadelesine renk katacağı kesin. Chelsea’nin ise United’ı geride bırakabileceğini düşünüyorum. Ancelotti’nin elinde tam kendisine uygun bir kadro ve orta saha oyuncuları var. Drogba da sezona muhteşem başladı.

Chelsea, Manchester United, Liverpool, Arsenal, Manchester City, Tottenham ve hatta belki biraz da Aston Villa bu yıl bize geçtiğimiz sezondan daha zevkli ve çekişmeli bir Premier League izletecekler gibi gözüküyor.

Edu Dracena


Edu kendi web sayfasında hala Fenerbahçe oyuncusu olarak duruyor. Fenerbahçe’nin resmi internet sitesinde de hala kadroda. TFF’de ise Fenerbahçe kadrosunda yok, oyuncu detaylarında da kontratı feshedilmiş gözüküyor. Tam olarak nasıl bir çözüm bulunduğunu kulüpten bir açıklama gelmeden bilemeyeceğiz. Sanmıyorum ama umarım bir sürpriz yapıp sözleşmesini feshetmek yerine dondurmuş olduklarını öğreniriz, devre arasında Bilica’nın takıma verebileceklerine göre belki tekrar onun yerine düşünülebilir. Kulüpten bir açıklama gelmemesi de ayrı bir skandal, ne olduğunu iki cümle ile anlatıp sonunda bir de teşekkür edebilirlerdi.
.
Edu ile yolların ayrılmasıyla birlikte belki de Fenerbahçe’nin Uche-Högh ikilisinden sonra gördüğü en iyi ikili bozulmuş oldu. Edu forma giydiği süre içerisinde bence Türkiye’nin en iyi 5 stoperinden biriydi. Hırçın değil, sakin bir oyuncuydu. Zekiydi, gereksiz fauller yapmaz ve saçma kartlar görmezdi. İyi yer tutar, iyi pozisyon alırdı. Kademe anlayışı üst düzeydeydi. Genelde Lugano ön planda olsa da ben hep Edu’nun da Fenerbahçe için çok önemli olduğunu düşündüm. Carlos’un da Lugano’nun da pisliklerini temizleyen, onların açıklarını kapayan ve kapayamadığı zaman da suçlu olan isim o oldu. Kendi kalesine attığı goller sadece şanssızlıktı, bariz bir hatasını ben hatırlamıyorum ve sakatlığını tamamen atlatırsa karşımıza iyi bir Avrupa takımı ile çıkabilecek potansiyeli olduğunu düşünüyorum.

Tribünlere oynayan bir tip olmadığı için hep geri planda kaldı, Fenerbahçe taraftarı kendi kalesine gol attığı maçlar da dahil olmak üzere ona hiçbir zaman tepki göstermedi ama hakkını da tam anlamıyla verdiğini söyleyemem.

İki iyi Brezilyalı stoperin Fenerbahçe kariyerleri aynı şekilde sona erdi, Luciano’ya birçok Fenerbahçe’li gibi çok üzülmüştüm. Edu giderken de Luciano kadar olmasa da üzüldüm. Umarım sakatlığını hiç iz kalmayacak şekilde atlatır ve bundan sonra çok başarılı olur.

Şahsen ben kendisini özleyeceğim. Yolu açık olsun.

Diyarbakırspor Kümeye

Zor olanı yaptık, sahadaki futbolu yazdık. Şimdi sıra insan kılığına girmiş hayvanlardan bahsetmeye geldi. Sahadakileri bir kenara ayırıyorum, asıl hayvanlar tribündeydi. Sahadaki görüntüleri daha önce de gördük, Anadolu takımları bunları bazen yapıyorlar. Daha maçın başında işin şekli belli oldu, Diyarbakırspor’lu futbolcular taraftarlarıyla bir bütün olarak maçı germeye başladılar. Kaptanları Barış ilk düdükle birlikte Emre üzerine oynamaya başladı. Emre de zaten normal değil, hemen tuzağa düştü.

Daha 5. dakikada ilk çakmak Carlos’a atıldı, 8. dakikada Cristian korneri kullanırken şişe yağmaya başladı. Kısa bir süre sonra Dos Santos’a atılan çakmağı Emre’ye atılan domates takip etti. İlk devre boyunca şişe ve çakmak yağmuru devam etti. İkinci devre de aynı şekilde başladı. Kazım’a atılan taş ve ses bombasından sonra Suat Arslanboğa denen ezik kişilik en sonunda bir anons yaptırdı. Sahaya atlayıp Volkan’ın koruduğu kaleye gol olan yaratık ise gecenin en sevimli görüntüsü oldu. Kenarda ısınan Özer’e bile taş attılar, onun nesinden tahrik oldular merak ediyorum.
Hakem forması giymiş karaktersizden ayrıca bahsetmek lazım. Sahaya madde yağıyor arkasını dönüyor. Atılan çakmakları, şişeleri ve taşları uzatıyorlar, elinin tersiyle itiyor ya da alıp kenara atıyor. Maçı yumuşatması gerekirken 10. dakikada 3. sarı kartını çıkartıyor. Fenerbahçeli futbolcu ayağına her topu aldığında tekme ile karşılaşıyor, çekiliyor, itiliyor. Özellikle geriye düştükten sonra ev sahibi takımın oyuncuları meslektaşlarını sakatlamak için ekstra bir çaba göstermeye başlıyor. Bunlara ses çıkarmayan hakem Fenerbahçelilere kart gösterirken çok rahat davranıyor. Bu neyin korkusudur, bir hakem nasıl bu kadar ezik davranabilir anlayamıyorum.

Lig tvde maç sonrası çıkan olayları da izledik, saha içindeki görüntüler dışarıda da devam ediyordu. Polis ile meydan savaşına girdiler ve bu savaşta sayıları hiç de azımsanmayacak kadar Galatasaray formalılar da göze çarpıyordu. Diyarbakırspor-Galatasaray maçını da daha bir dikkatli takip edeceğim, bu maçta tribünleri dolduran hayvanlar o maçta sevgi kelebeği olacaklar mı merak ediyorum.


Maç öncesi görüntülerde izledim, Aziz Yıldırım buraya bir de okul yaptırmış. Yazıklar olsun bu maç için tribünlere gelen o yaratıklara. Umarım en kısa sürede hak ettikleri yere hatta mümkünse sadece bir alt lige de değil çok daha aşağılara inerler. Bu noktaya nasıl geldiklerini herkes biliyor, bölgeye destek de bir yere kadar. Halk takımını Süper Ligde görmek istemiyorsa zorlamanın alemi yok. Burada olmayı o şehirden çok daha fazla isteyen ve hak eden takımlar var.

Not: İstiklal marşının ıslıklandığını biliyorum, özellikle hiç değinmedim.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Diyarbakırspor 1-3 Fenerbahçe

Maç yazısında Diyarbakır deplasmanından, o ortamdan bahsetmeyeceğim. Bana hissettirdikleri ayrı bir yazıyı hak ediyor, nefretimi daha sonra kusacağım. Hem biraz da sakinleşmiş olurum, bu halde bir şeyler yazmaya kalkarsam çok pisleşebilirim.
.
Alex’in yokluğunda Fenerbahçe sahaya çıkabileceği en iyi kadro ile çıktı. Sadece Kazım yerine hazır bir Özer’i ya da Mehmet Topuz’u tercih ederdim. Oyun alanında dengeli ve zayıf yönü fazla olmayan bir takım vardı. Maç ilerledikçe savunmanın defoları ortaya çıktı o ayrı, arkaya atılan toplar ev sahibi takım adına tehlike yarattı. Hatta ev sahibi 1-0 öndeyken gol olabilecek bir pozisyonları da ofsayt diye kesildi. Diyarbakırspor zaten maça çok hırslı başlamıştı, çok iyi bir pres yapıyorlardı. Belli ki sezonu açtıklarından beri bu maçı bekliyorlarmış. Hak ettikleri golü de buldular ve öne geçtiler.
.
Gole kadar Dos Santos çok etkili oldu, Roberto Carlos ile harika bir uyum içerisindeydiler. Skorda geriye düştükten ve Diyarbakırspor biraz daha gömüldükten sonra sol kanatın o maç başındaki işlerliği kayboldu. Ortam da Dos Santos’u biraz sindirdi diyebiliriz. Fenerbahçe kötü zeminin ve rakip takımın sert futbolunun da etkisiyle istediği oyunu oynayamadı, bu sezon alıştığımız pas trafiğini gösteremedi. İstediğini yapabildiği ilk pozisyonda ise golü buldu. Üst üste ve topa kimse ikinci kez dokunmadan yapılan 8 pasın sonunda Gökhan’ın muhteşem vuruşu geldi. Tam bir Barcelona golü oldu ve devre de 1-1 sona erdi.

İkinci devrenin hemen başında maç yazısında bahsetmeyeceğim olaylar sebebiyle oyun kısa bir süre için durdu. Tekrar başladıktan kısa bir süre sonra da ilk golde olduğu gibi Emre’nin asisti sonrası bu kez Kazım çok güzel bir vuruşla Fenerbahçe’yi öne geçirdi. Diyarbakır taraftarını takdir ediyorum, Kazım’ı bile hırslandırabildiler. İkinci devre harika oynadı. Golü attı, Semih’e bir gol attırıyordu ki direkten döndü. Kendisinin vurduğu bir şutun gol olmasına da yine direk izin vermedi.
.
Fenerbahçe soyunma odasından sahaya psikolojik olarak rahatlamış geldi ve devrenin başlamasıyla birlikte fizik olarak da üstünlüğünü sahaya yansıtmaya başladı. Pas trafiği düzene girdi, oyun kontrol altına alındı. Diyarbakırspor’un ilk devredeki mücadele gücünü göstermesi zaten mümkün değildi, rakip karşısında ezildi. Fenerbahçe öne geçtikten sonra iyice rahatladı. İki gol attı, iki top direkten döndü ve goller de kaçırdı. İlk iki golü atan isimler Kazım ve Gökhan Gönül, takımın sağ kanat oyuncuları. Sivasspor maçında da bahsetmiştik, oynayan herkesin gol şansı var. Her oyuncu skora katkı yapabiliyor, belli ki sezon boyunca bu görüntüyü sık sık göreceğiz.
.
Lugano-Bilica ikilisi ilk devre gördüğümüz açıkları ikinci devre vermediler. Savunma alışkanlık işidir, bu takımın gördüğü en iyi ikililerden biri olan Edu-Lugano ikilisi de kötü başlayıp çok eleştiri almıştı. Defanstaki defolar da kaybolunca kusursuza yakın bir Fenerbahçe izleyeceğiz ki ben buna inanıyorum. Emre iki golün de pasını veren isim oldu. Çok iyi oynuyor ama şu ruh hastalığını tedavi ettirmesi gerekiyor. Bir insan kendini bu kadar kaybetmemeli, takımına bu kadar çok şey vermesine rağmen benim gibileri kendinden utandırmamalı. Bu arada şundan da emin oldum, Lig Tv’nin bir tane Emre kamerası var. 90 dakika ona sabitlenmiş olarak sadece Emre’yi takip ediyor.


Gökhan Gönül için söyleyecek kelime yok, kusursuz bir oyuncu. Bu ülke futbolunun çok ötesinde bir yetenek. Onu Fenerbahçe forması altında izleyebildiğim ve bir aksilik olmazsa izlemeye de devam edebileceğim için çok şanslıyım. Bir ufak cümle de Cristian için, ben Aurelio'yu unuttum.
.
Tek ufak üzüntü direkten dönen iki topun ve kaçan pozisyonların olduğu bu maç ile liderliğin gitmesi oldu. Yine de kafaya takmaya çok gerek yok. Fenerbahçe bu kadrosu ile bu fizik gücünü ve bu isteğini devam ettirirse liderlikten hiçbir zaman çok uzak kalmayacaktır.

Galatasaray 4-1 Kayserispor


Dün Galatasaray’ı ilk defa tam anlamıyla izledim. Kayserispor karşısında atılan 4 gol ve oynanan resmi maçlarda yakalanan gol ortalaması etkileyici ama ben biraz da okuduklarımın etkisiyle daha farklı bir Galatasaray bekliyordum.

Özetlere baktığınızda bile maçta çok fazla pozisyon zenginliği olmadığını görebiliyorsunuz. İlk gol ilginç, Baros yoktan var etti. İkinci golde şans ama Elano’nun golü sıradışı, son gol de bir Arda klasiği. Ben sürekli pozisyona giren, harika hücum organizasyonları içinde olan ve attığından fazlasını kaçıran bir Galatasaray göreceğimi bekliyordum ama öyle değildi. Hücumu bir kenara koyarsak işin savunma tarafını izlerken de şaşırdım, orta sahada Galatasaray harika bir pres yapıyordu. Kayserispor’un sahasından çıkmasına izin vermediler, topu hep rakip sahada tuttular. Bunda Kayserispor’un Troisi ve Cangele’yi yanlış yerlerde oynatarak hücum etkinliğini sıfıra indirmesinin de payı var ama top rakipteyken kanat oyuncularının da içe girmesi ve Mustafa Sarp-Ayhan ikilisi ile beraber öldürücü bir pres yapmasından ben etkilendim. Bu arada Mustafa Sarp inanılmaz faydalı oynuyor, bütün sezon bu formunu koruyabilir mi bilmiyorum ama böyle devam ederse milli takımda da kendisine kolaylıkla yer bulacaktır.

Kayserispor çok etkisiz kaldı. Aslında böyle demek çok da doğru olmayabilir, Galatasaray rakip takımın tüm etkinliğini ortadan kaldırdı demek sanırım daha isabetli olacak. Henüz Galatasaray savunması hakkında bir fikir sahibi olamıyoruz, çok fazla tehdit edilmediler ama önlerinde oynayan orta saha rakip üzerinde dün olduğu kadar büyük bir baskı kurmaya devam ettiği sürece işleri çok kolaylaşacak.

Bu ülkede her şey çok çabuk değişir, 3-4 hafta boyunca bulutların üzerinde gezen taraftar 1 hafta sonra takımını eleştirmeye, oyuncusuna küfür etmeye başlayabilir. Skibbe’nin Galatasaray’ında Lincoln’ün tavan yaptığı ve herkesin maçlarını izlemekten zevk aldığı döneminde konuşulanlar da bugünden çok farklı değildi, hala birçok blogun arşivinde o yazılar duruyordur. Galatasaray bu sezon şampiyonluğun en büyük favorisidir ama ben daha net bir şeyler söylemek için Beşiktaş maçını beklemek gerektiğini düşünüyorum.

21 Ağustos 2009 Cuma

Tv'de Futbol / 22 - 24 Ağustos


22 Ağustos Cumartesi
15:00 FC Moskova - Saturn / Spormax
16:30 Dortmund - Stuttgart / Trt 3
17:00 Wigan Atl. - Manchester United / Spormax
17:00 Celtic - St.Johnstone / Futbol Smart
19:00 Arsenal - Portsmouth / Spormax
20:30 Bucaspor - Kocaelispor / D Spor
20:45 Manchester City - Wolverhampton W. / Spormax
21:00 Gençlerbirliği - Beşiktaş / Lig Tv
22:00 Rennes - Marsilya / Kanal A

23 Ağustos Pazar
00:30 Palmeiras - Internacional / Spormax
15:30 West Ham - Tottenham / Spormax
15:30 PSV-Nac Breda / Futbol Smart
18:00 Fulham - Chelsea / Spormax
20:30 Erciyesspor - Dardanelspor / D Spor
21:00 Galatasaray - Kayserispor / Lig Tv
21:00 Manisaspor - Trabzonspor / Lig Tv
22:00 Lille - Toulouse / Kanal A
22:15 Porto - Nacional / Futbol Smart
23:00 Barcelona - Atl. Bilbao / Trt 3

24 Ağustos Pazartesi
01:00 Corinthians - Botafogo / Spormax
14:15 Burnley - Everton / Spormax
20:30 Hacettespor - Ç.Rizespor / D Spor
21:00 Diyarbakırspor - Fenerbahçe / Lig Tv
22:00 Liverpool - Aston Villa / Spormax

Delgado Beşiktaş'ta


Düne kadar TFF'nin kayıtlarında Delgado Beşiktaş kadrosunda gözükmüyordu, bugün kayıtlara girmiş ki zaten lisansın veriliş tarihi de 20 Ağustos olarak gözüküyor. Bobo da kaldığına göre bu herhalde Beşiktaş'ın yabancı transferi yapmayacağı anlamına geliyor.

Delgado sakatlıktan nasıl döner bilmiyorum ama döndükten sonra da işi çok zor olacak. İnönü'de ona homurdananların sayısı zaten hiç az değildi. Sözleşmeyi dondurmadığı ve Beşiktaş'ın transfer yapmasını engellediği için tepkiler daha da artacak, özellikle hata yapması beklenecek. Türk taraftar bir futbolcuya taktı mı geri dönüşü kolay olmuyor. Delgado'nun Beşiktaş taraftarı tarafında n tekrar kabul edileceğini sanmıyorum..

İbrahim Kaş --> Beşiktaş


Bu tranfer Beşiktaş için gerekliydi. Gökhan Zan'ın ayrılmasından sonra yerli bir savunma oyuncusu gerekiyordu, yerli oyuncu piyasasında rakamlar uçmuşken en mantıklı tercih İbrahim Kaş olurdu. Aslında Gökhan Zan'ın ayrılmasından hemen sonra bu transfer için çalışmalara başlamak gerekiyordu, geç bile kalındı. İbrahim Toraman da sakat ve bu transfere kadar Sivok-Ferrari ikilisini yedekleyebilecek bir oyuncu yoktu.

İbrahim Kaş'ı beğenirdim ama İspanya macerası onu nasıl etkiledi bilemiyorum. Olumsuz bir etkisi olduğunu sanmıyorum, en kötüsü maç eksiği olmuştur ki bu sorun bile değil. Kiralık olarak gelmiş, onun için de mantıklı bir hamle olmuş. Forma giyemeyeceği bir sezon daha geçirmek onu çok olumsuz etkileyebilirdi. Yaşı henüz 23, biraz kendine geldikten sonra Avrupa'yı tekrar deneyecek şansı var.

FC Sion 0-2 Fenerbahçe


Avrupa Ligi bu sene beni zorlayacak. D-Smart yok, maçlarda mecbur dışarıdayız ve dışarıda olunca da içki içiliyor. Ağır alkol sonrası Cuma günü de ofis hiç çekilmiyor. Derdimiz bu olsun, aylarca Perşembe günü izleyebilecek bir maçım olsun da Cuma günleri zorlanayım.

Kadrolardan haberim yoktu, Deniz’i sahada görünce herkes gibi ben de şaşırdım. Bence çok da mantıksız bir tercih değil, demek ki Önder Daum’u memnun edememiş ama Bekir için üzülüyorum. 3 gün önce İstanbul’a gelen Lugano oynarken o kenarda duruyor, Daum’un belki de en sevmediğim huyu bu.

İlk devre oyun Fenerbahçe’nin kontrolündeydi ama sıkıcı geçti. Devre sonunda Güiza’nın harika asisti ile gelen Dos Santos golü işi iyice kolaylaştırdı. Fenerbahçe ikinci devre daha çok boş alan buldu ve iyi pas yaptı ama pas temposunun biraz daha artması lazım. Gerçi bu noktada Deivid ortaya çıkıyor, gerçekten çok formsuz. Takımı bozuyor, tempoyu düşürüyor. Bu haliyle hiç hak etmediği halde formayı ona veren bir teknik direktör olmasına rağmen bir türlü toparlanamıyor. Semih de düzeldiğine göre Deivid’de ısrar etmenin bir anlamı yok, Semih’in 11’e girmesiyle birlikte Fenerbahçe’yi çok daha keyifli izleyeceğimizden eminim.

İki yeni Brezilyalıdan daha çok öne çıkan isim attığı gollerin de etkisiyle Dos Santos oldu ama ben Cristian’ı daha çok beğeniyorum. Sivasspor maçında çok iyiydi, dün de harika oynadı. Gün geçtikçe daha çok sorumluluk alıyor, oyuna daha çok giriyor. Emre ile birlikte iyi bir ikili oldular, çok daha iyi olacaklar. Dün Kazım da öne çıktı ama ben hala bir an önce Özer’in iyileşmesini ve o bölgeye yerleşmesini bekliyorum.

Sakatlıklardan bahsetmemek olmaz, dün de Deniz gitti. Sezon başı kampında ciddi bir yükleme yapıldı bunu biliyoruz ama bu kadar sık sakatlık yaşanması can sıkıyor. Elde geniş bir kadro var, eksikler takımı şimdilik çok etkilemiyor ama öyle ya da böyle bu işe bir çözüm bulunması lazım. Koch-Daum ikilisi bu konuya mutlaka kafa yoruyorlardır.

Fenerbahçe’nin yanında diğer maçlardan da beklediğim sonuçlar geldi. Galatasaray işi tek maçta bitirdi. Sivasspor’a zaten fazla şans tanınmıyordu, Fransa dördüncüsü Toulouse ise fazla küçümsendi. Trabzonspor’un belki ufak da olsa bir şansı var ama büyük ihtimalle bundan sonra Avrupa arenasında 3 takım izleyebileceğiz.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Mevlüt Erding

Mevlüt sezon başında 8 milyon € bonservis bedeli karşılığında transfer olduğu PSG forması altında ilk golünü hafta sonu Le Mans karşısında attı. Montpellier ile oynanan ilk hafta karşılaşmasında da 90 dakika forma giymiş ama gol bulamamıştı. Özetleri görmedim ama o maç net 1-2 pozisyondan yararlanamamış. Bu hafta ise takımı 1-0 mağlupken beraberliği getiren gol ondan geldi, golü de çok beğendim. PSG maçı 3-1 kazandı, Kezman da 65. dakikada oyuna girerek 3. golün pasını vermiş.

Mevlüt milli maçlarda fazla parlamadı ama Fransa’da aynı başarılı çizgisine devam edecek gibi gözüküyor. Ukrayna maçı aday kadrosuna çağırılmış ama sakatlığı sebebiyle kadrodan çıkartılmıştı.Hafta sonu bu performansını gören Fatih Terim umarım ona kafayı takmaz, geçmişteki örnekleri düşününce insan çekiniyor. Mevlüt 1987 doğumlu, Milli Takıma verebilecek çok şeyi var.

Başlık yanlış değil, Fransa’da soyadı Erding olarak geçiyor. PSG resmi sitesinde de, forma arkasında da bu şekilde yazılmış. Bu işler sadece Türkiye’de olur sanıyordum ama Avrupa’da da olabiliyormuş, zamanında nüfus memuru soyadını kayıtlara yanlış geçirmiş.


Rezillik


Midem bulandı.

18 Ağustos 2009 Salı

Usain St. Leo Bolt


Doğum Tarihi: 21 Ağustos 1986


Bakalım daha neler göreceğiz..

Beşiktaş & Türk Kızılayı


Beşiktaş dün ilk kez sırtında Türk Kızılayı reklamının olduğu formaları giydi. Bence samimi bir hareket değil, Demirören Ülker’den istediği rakamı alamayınca “Halkın Takımı” tiyatrosunu oynamaya başlamış. Bu tip değerlere bağlılığı yüksek olan taraftarları karşısında prim yapmaya çalışıyor, popülist davranıyor. Seneye Ülker 10 milyon € verip de Kızılay ile devam ederlerse tamam derim. Yine de yaptığı işleri düşününce buna şükretmek lazım, forma arkasını boş da bırakabilirlerdi. Böyle bir şeyi düşünmeleri ekstra olmuş. Benim tercihim yolsuzluk iddialarına karışmış Kızılay yerine başka bir kurum da olabilirdi ama bu da kötü bir tercih değil.

Bütün bunları bir kenara bırakıyorum, söyleyeceğim şey başkaydı. Türk Kızılayı bence formada çok güzel durmuş. Beşiktaş taraftarı olsam forma tasarımlarını beğenmemiş olmama rağmen her formadan alırdım. Arşivlik olur, yıllarca saklanır.

TSL 2. Hafta


Cennetten dünyaya hızlı bir düşüş yaptım. Pazar günü Sivasspor maçına gidebildim, dün de Beşiktaş maçını izleyebildim ama uzun ayrılıktan sonra yığılan işler bloga bir şeyler karalamaya ancak müsade etti. İlk haftayı geçiyorum, geride bıraktığımız haftadan aklımda kalanları yazıyorum.

* Fenerbahçe’yi herkes gibi ben de beğendim. Takım Alex’in çıkmasından sonra üretken olamasa da sergilenen mücadele ve gol isteği beni memnun etti. Kanatlar, bekler, Emre ve hatta bazen Bilica sık sık ceza sahası içinde gözüküyorlar. Geçtiğimiz yıla göre fizik güç ile birlikte takımdaki en büyük değişim bu oldu.

* Lugano ile tekrar anlaşma sağlandı. Kadro derinliği iyice arttı, Süper Lig'de ilk 3'e oynayabilecek iki dengeli 11 çıkarma şansı var. Yabancı kontenjanı da sorun değil, her yabancının kesilebileceği çeşitli alternatifler yaratmak mümkün. Deivid’in yanında kimi oturtursanız oturtun sahaya çıkardığınız kadro fazla zayıflamıyor. Wederson da bu sene toparlamış gibi, artık Carlos’u kenara alma şansı da var.

* Yazılan çizilenin aksine bu sezon Fenerbahçe’nin Avrupa’da da ilerleyebileceğini düşünüyorum. Çok zor biliyorum ama bir Fenerbahçe-Galatasaray finali hele ki geçen sezonun UEFA finalini düşündüğümüzde çok da ütopik bir hayal değil.

* Galatasaray maçını izlemedim, yorum da yapamayacağım ama herhalde bu sezon Galatasaray taraftarları her iki kalede de bol gol izleyecek. Denizlispor karşısında da savunma dörtlüsü tamamen değişmiş, rotasyon mu arayış mı bilemedim. Rijkaard yapınca sorgulamak yasak, ben de fazla düşünmüyorum.

* Beşiktaş çok da iyi oynamadan kazandı ama seyircisiz maçlarda iyi oynamak da hiç kolay değil. Ben muhteşem bir futbolun oynandığı, çok çekişmeli geçen bir seyircisiz maç hatırlamıyorum. Beşiktaş’ın zaten bir tempo sorunu vardı, seyircisiz maçta tempo yapmakta iyice zorlandılar. Kağıt üstünde çok etkili hücum oyuncuları olan bir takımın bu kadar etkisiz hücum etmesi garip, ilk devre Nobre’nin kafa pozisyonundan başka organize bir atak geliştiremediler. Catania, Lyon, Porto, Fenerbahçe ve Belediye maçlarında Beşiktaş toplam 3 gol bulabildi. Hatlar birbirinden çok kopuk, sistemin gerektirdiği kompakt yapı ortada yok. Bu oyuncu yapısıyla 4-3-3’e gelene kadar tercih edeceğim 2-3 farklı diziliş var.

* Maç sonunda Rıdvan anlatıyordu: “Holosko’nun oynaması, Bobo’nun ise forvete geçmesi gerekiyor” Evet, bence de iyi olur ama iş dönüyor dolaşıyor yabancı kontenjanına geliyor. Dün Fink kenara geldi, herhalde sezon boyunca yabancı rotasyonu da Fink-Bobo-Holosko arasında olacak. Sivok-Ferrari-Ernst-Tello arasından birini kenara almak pek mümkün değil.

* Tello ikinci devre ortaya çıktı ve 3 puanı aldı. İlk golde pozisyonun içindeydi, maç berabere giderken birkaç kez sinyallerini verdiği golü de serbest vuruştan buldu. Öne geçtikten sonra Beşiktaş iyi oynamaya başladı. Bol pas yaptı, topa sahip oldu, oyunun kontrolünü elinde tuttu.

* İbrahim Üzülmez tercihini Ali Ziotuni’nin varlığına bağlıyorum, milli maç yorgunu İsmail bu oyuncu karşısında çok zorlanabilirdi. Nihat ise hala hazır değil, hazır olabileceğinden de şüpheliyim. Yine de ben olsam asist yapmışken ve oyun onun için biraz daha kolaylaşmışken Nihat’ı sahada tutardım, gol bulabilirdi.

* Ferrari İtalyan bir stoper olduğu için savunmaya bir kaya, takıma seviye atlatacak bir oyuncu transfer edildiği gibi bir izlenim vardı, en azından konuşulanlar böyleydi ama bana pek öyle gelmedi. Kötüydü demiyorum, Veysel’in kafasına giden ve büyük ihtimal gol olacak bir pozisyonu kesmesi haricinde rakip de onu fazla zorlamadı ama ben ayağına ilk top alışında ya da ilk müdahelesinde onun farklı olduğunu hissederim sanıyordum, öyle olmadım.

* Antalyaspor küme düşmenin en büyük adayı gibi, gerçi geçtiğimiz yıl da hiçbir maçta Beşiktaş’a karşı bir varlık gösterememişlerdi. Dün sahada Veysel, Balili ve Ziotuni’ye yer vermelerine rağmen Beşiktaş’ı 1-2 cılız pozisyon haricinde zorlayamadılar. Ömer Çatkıç’ın pembe formasını görünce maçın seyircisiz oynandığına bir kez daha üzüldüm, İnönü dolu olsa herhalde skor avantajından sonra Ömer ile büyük makara yaparlardı.

* İlk hafta Sivasspor’u deplasmanda yenen Trabzonspor bu hafta sahasında Diyarbakırspor’a yenildi. Gerçekten çok ilginç bir takım.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

'O' Tatil


Bugünü 4 aydır bekliyordum, sonunda geldi. Internet olacak ama kullanmayı düşünmüyorum. Blog bir süre kapalı, dönünce devam..