12 Aralık 2010 Pazar

Ve Arkhe Gider


Biraz! geç kalmış (Yaş 31'den 32'ye yürüyor) askerlik görevini yapmak üzere Kırklareli'ye.

Ne kadar ilgilenecek bilmiyorum, açıkçası ondan çok da fazla umudum yok ama blog arada buralara uğrayan, diğer patron Şen Şef'e emanet.

Aslında daha farklı bir şeyler yazmayı düşünüyordum ama ne Perşembe gününün Sinan Erdem notları için, ne de sezon sonu tahminlerimin olduğu bir gidiş yazısı için vakit yaratamadım. Gerçekten değişik bir tempo oluyormuş, son günler orada oraya koşturmakla geçip gidiyormuş.

Bir aksilik olmazsa dönüş 18 Mayıs, en azından ligin son haftasına yetişiyorum.

Takip eden, okuyan, yorumlarıyla katkı yapan ya da bir şekilde yolu buradan geçen herkese eyvallah.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Akatlar'da Iverson

Hafta sonu gidiyorum ve uzun bir zaman buralarda olmayacağım. Geldiğimde Iverson ülkesine dönmüş olabilir, neticede Beşiktaşlı arkadaşlar her ne kadar onun burada olmaktan çok mutlu olduğunu söyleseler de öyle karakterlere güven olmaz. Ben de Iverson'ı bir kez canlı izlemek için dün Akatlar'a gittim.

Bu transferin çok fazla sportif katkı sağlayamayacağı, Beşiktaş'ı zirveye taşımayacağı belliydi ki muhtemelen transferin öncelikli hedefi de bu değildi. Ama işin diğer tarafında da yani ürün, pazarlama, tanıtım, gelir vs. açısından baktığımızda da durum pek parlak gözükmüyor. NBA Tv Beşiktaş-Fenerbahçe maçını banttan verdi, Avrupa'da birçok basketbol izleyicisi Beşiktaş'ın adını öğrendi tamma ama neticede burada tribünler dolmuyor. Düşünün, ben bu transfer gerçekleştiğinde Beşiktaş'ın bundan sonra maçlarını Sinan Erdem olmuyorsa da Abdi İpekçi'de oynaması gerektiğini söylüyordum.

Normalde İnönü kapalısının yerleştiği pota arkası dün boştu ama muhtemelen bunun Bursa olayları ile ilgisi var. Zaten alınanlar olmuş, diğerleri de alınma tedirginliği ya da salona gidilmemesine dair yapılan telkinler sebebiyle Akatlar'a gelmemiş olabilir. Onlar olsaydı ortam mutlaka farklı olurdu ama ne olursa olsun, yukarıda da dediğim gibi ben daha fazlasını bekliyordum. Yanılmışım.

İstatistiklere bakmadım ama Iverson fazla oynamadı, hakemlerin saçma sapan düdükleriyle erken faul problemine girdi. Maçı da yanılmıyorsam 9 sayı ile bitirdi. Akatlar malum ufak ve basketbolcularla iç içe olunan bir salon, Iverson'ı o kadar yakından görmek de çok değişikti. Fiziğini az çok tahmin ederdik ama ben bu kadar ince ve zayıf gözüktüğünü hiç düşünmemiştim, çok şaşırdım. Sahadaki o ufak tefek çocuk zamanında korkusuzca Shaq'in üzerine giden Iverson'dı. Öyle bir fizik nasıl en iyiler arasına girmiş, nasıl bir NBA efsanesi olmuş buna inanmak çok zor ama Iverson da işte öyle büyük bir yetenekti..

Akatlar'da tribünde bir 'Murat' var, bilen zaten biliyordur. Çok normal bir adam olduğunu söylemek zor ama belli ki kötü niyetli de değil. Maçı ilk saniyesinden son saniyesine kadar yaşıyor, basketbolcularla birlikte oynuyor ve en az onlar kadar yoruluyor. İşi de biliyor. Zamanında tribünleri susturmaya çalışıyor, doğru zamanda ıslık başlatıyor. Savunmada oyunculara gerekli uyarıları da yapıyor. Bir basketbol takımına en kral amigodan daha çok faydası olur.

Maçı yorumlayabilecek kadar dikkatli izlemedim ve oynanan basketbol hakkında bir şeyler yazacak durumum yok. Zaten Akatlar'a gidiş amacım da başkaydı. Basketbol izlemek ve takım desteklemek için ise yarın Sinan Erdem'de olacağım.

7 Aralık 2010 Salı

Eren Güngör..

Eren 1988 doğumlu ve 2008-2009 yılında Kayserispor savunmasında gösterdiği performansla adından iyice söz ettirmeye başlamıştı. Milli takıma yükselmişti ve onu Fenerbahçe'de görmeyi çok istiyordum.

Eren Kayserispor ile yeni sezona hazırlanırken, 15 Temmuz 2009'da Litex Lovech ile oynanan hazırlık maçında sol diz ön çapraz bağlarını kopardı. Genç futbolcunun sahalara eskisi gibi döneceğini düşünüyordum. Ameliyat oldu ve çalışmalara başladı ama başladıktan kısa bir süre sonra, Kasım ayında bir idman sırasında aynı diz bağları ona tekrar ihanet etti.

Daha geçen gün bir arkadaş ile milli takım stoperlerinden bahsederken adını anmıştık, Eren'in dizi müsade etseydi kendine milli takımda önemli bir yer edinebilirdi. Akşam Eskişehirspor karşısında sahaya çıktığını görünce çok mutlu oldum, Eren Süper Lig'de son maçını Mayıs 2009'da oynamıştı.

Maçın ikinci devresinin büyük bir bölümünü izleyemedim ve o izlemediğim bölümde Eren ne yazık ki tekrar sakatlanmış.. Pozisyonu görmedim ama sanırım sert bir darbe almış.. Gelen haberler iyi değil, kesin sonuç MR sonrası çıkacak diyorlar ama belli ki o bağlar tekrar kopmuş..

Artık bu kadarına şanssızlık denmez, bu olanlar için hafif kalır. Çok yazık, bu genç adam için gerçekten çok üzüldüm.. Artık işi çok daha zor.. Umarım bir daha ama bu kez tam anlamıyla geri dönebilir..

Altın Çocuklar

Beşiktaş-Bursaspor


Gündüz maçına duyulan özlem ve Bursa seyircisinin İnönü'ye gelecek olması beni bu maça da götürdü. Ben bu kadar olay beklemiyordum, daha doğrusu polisin sıcak teması geçtim iki tarafın birbirine yaklaşmasına bile kesinlikle izin vermeyeceğini düşünüyordum. Olaylar hakkında bir çok sosyal içerikli tartışma yapılıyordur ama ben alınmayan önlemler ile ilgileniyorum. Yoksa buna benzer olaylar her ülkede oluyor.

İstanbul Emniyeti çok daha riskli bir karşılaşma olmasına rağmen benim şahit olduğum Fenerbahçe maçlarına göre çok daha zayıf önlemler almıştı. Ben Kabataş'a indiğimde Bursa seyircisi de stada yeni geliyordu ve çok ulaşılabilir gözüküyorlardı. Az polis vardı ve bir Beşiktaşlı kalabalığın o zayıf zinciri kırabileceği çok belliydi. Tek çözüm daha çok polis olması değil, Bursa seyircisi stada çok daha erken ya da Beşiktaş taraftarının çoğunluğu girdikten sonra, daha geç getirilebilirdi. Tam Beşiktaş seyircisi semtten stada doğru yaklaşırken Bursalılar geliyordu. Polis arada sıkışıp kaldı, çok yetersizdiler. Ben bir şekilde karambolden sıyrıldım ve kendimi stada attım. Asıl olaylar da ben girdikten sonra olmuş.

Bu kadar büyük olaylar olunca maç geri planda kaldı, benim de söyleyecek fazla bir şeyim yok. Maç yazısı olmasın diye de başlığa skor yazmadım. Ortada giden tipik bir beraberlik maçıydı ama Bursaspor'un eksik kalması işi değiştirdi. Volkan'ın karakterinin o kırmızı kartı sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum ama Fırat Aydınus da kırmızı kartını sanki o hareketi bekliyormuş gibi bir hızla çıkardı. Ben tribünden bir şey anlamadım, ikinci sarı kart çok ani çıkınca Volkan'ın küfür ettiğini düşündüm ama sonra gördüm de çok ufak bir tepkiymiş, sanki kart biraz kolay çıkmış. Bursaspor 10 kişi kaldıktan sonra Beşiktaş'a belki fazla pozisyon vermedi ama çıkarken kaptırılan bir topun sonrasında kalesinde golü gördü. Bu galibiyet ile iki hafta önce yarışta çok zor bir durumda olan Beşiktaş, muhtemelen birçok taraftarının da beklemediği bir şekilde iki maçtan altı puan alarak üst gruba tutunmayı başardı.

Bu saatten sonra iki takım taraftarları arasında neler olur bilemem. Bursa'da oynanacak maça Beşiktaş taraftarının gidebilmesi bence mümkün değil, hatta çift taraflı yasağın çok daha uzun süre devam edeceğini düşünüyorum. İki tarafın bu kadar olaydan sonra bu savaşa son vermesini de beklemiyorum. Muhtemelen biri ölene kadar kimse akıllanmayacak ve bu iş böyle devam edecek. Ondan sonra belki gazetecileri çağırıp onların önünde birbirlerine çiçek falan verirler.

Fenerbahçe 2-1 Karabükspor

Pazar günü İnönü'de gündüz maçı keyfini kaçırmak istemedim, oradan da Saraçoğlu'na geçtim. Çalkantılı ve yorucu bir gün oldu, özellikle İnönü bölümü. Seyircinin tribünleri baya doldurmuş olduğu Saraçoğlu'na gelince ise huzur buldum, maçın sonunu da aynı şekilde getirdim.

Maçın gidişatı hakkında yazacak fazla bir şeyim yok, biraz futbolculardan bahsederiz. Aslında Fenerbahçe maç başında iyi bir baskı kurmamıştı, iki farkı getirecek pozisyon zenginliği de yoktu ama işte Fenerbahçe'nin Alex'i vardı. Sahneye çıktı, bir şeyler yaptı ve takımını 2-0 öne geçirdi. Fenerbahçe ilk devre sonuna kadar beni tatmin eden bir futbol oynadı. Neticede Karabükspor iyi bir takım, Pazar günü belki hücumda Emenike'nin üstün özellikleri dışında bir etkinlik sağlayamadılar ama diğer yandan maçın genelinde Fenerbahçe'ye de fazla alan bırakmadılar. Zaman zaman önde bastılar, Niang da yine kötü oynayıp ileride top tutamayınca Fenerbahçe'yi baya tehdit ettiler. Emenike ise gerçekten çok acaip bir adammış, canlı izleyince insan daha iyi anlıyor. Oyunlarda yarattığımız hileli adamlara benziyor, çok hızlı ve çok güçlü. Topa da vuruyor. Yobo'nun hiçbir forvet oyuncusu karşısında bir daha bu kadar zorlanacağını sanmıyorum.

Yobo için Emenike ile olan karşılaşmasından sonra, bazı pozisyonlarda arkasında kaldığı için çatlak sesler çıkarmaya çalışanlar var. Geniş alanda yakalanınca zorlanıyormuş, o kadar hızlı değilmiş, kiralık sözleşmesi bitince alınması gereksiz olurmuş gibi saçmalıklar. Yobo'nun Fenerbahçe'de oynadığı maçları nereleriyle izlediklerini merak ediyorum. Yobo bugüne kadar sergilediği performans ile benim gözümde Türkiye'nin en iyi stoperidir. Fenerbahçe için onun varlığı Lugano'nun varlığından çok daha önemlidir. Öyle bir adamdır ki Bekir bile yanında iş görebilir. Ama işi zor çünkü sol stoper oynuyor ve bir yandan da sol bekin arkasını topluyor. Emenike gibi bir oyuncu da sol bekin savunma yapamadığı kanadı kullanarak Yobo'yu böyle hırpalayabiliyor.

Sol kanatta sıkıntı var ama sağ kanat kusursuz işliyor. Mehmet Topuz'un bu sezon oynadığı futboldan çok memnun olduğumu hep söylüyorum, Pazar akşamı da çok iyiydi, Alex'in golünde yaptığı orta harikaydı. Her ne kadar hücumda sağ iç gibi oynayıp Gökhan Gönül'ün önünü açıyor olsa da Karabükspor karşısında etkili bindirmeleri de oldu. Orada Gökhan ile birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar. Gökhan'ın performansının bu kadar artmasında Mehmet Topuz'un da payı var. Zico'nun Fenerbahçe'sinde Deivid ile oynayan Gökhan Gönül nasıl farklıysa, Mehmet Topuz ile oynayan Gökhan Gönül de öyle farklı.

Kısa bir süre önceye kadar bir diğer sıkıntılı bölge de orta sahaydı ama son üç maçta izlediğimiz Cristian performansı, Emre ve Selçuk'un iyileşmesi ve Gökay alternatifinin ortaya çıkması ile buradaki sorun şimdilik çözülmüş gibi gözüküyor. İlk golde Cristian geçtiğimiz hafta İBB karşısında yaptığı gibi bir pres başlattı ve devamında kapılan topta Niang golü getiren faulü aldı. Cristian'a tekrar güvenmek kolay değil ama devre sonuna kadar böyle devam ederse ona karşı olan bakış değişebilir.

Stoch ilk yarıda bazı anlarda potansiyelini gösterdi ama bir türlü tam olamıyor, o patlamayı hala yapamadı.Sanki takımdan biraz kopuk bir hali var. Hala çok heyecanlı ve istediklerini bir türlü yapamıyor. Bu yüzden oyundan da genelde mutsuz bir çocuk olarak çıkıyor. Üst üste 1-2 maçta gol ya da asist ile skora etki edebilirse o da kendine gelecektir. Dia ise oynadığı sınırlı dakikalarda yaptıkları ile taraftarı çok daha fazla etkilemiş durumda. Çok rahat adam eksiltiyor, mutlaka bir şekilde kaleye iniyor. Son vuruş eksikliği fazla ama bu da üzerinden gelebileceği bir şey. Dia ve Stoch gibi iki oyuncunun forma savaşı vermesi, Fenerbahçe'de oyuna girerken heyecan veren böyle iki oyuncunun olması keyif verici.

Niang'da birden çok acaip bir düşüş oldu, arkasında başka bir şeyler varmış gibi geliyor. Bucaspor maçı çok geride kalmadı ve o maçta gayet iyiydi ama Karabükspor karşısında İBB maçında olduğu gibi yine çok kötü bir günündeydi. Kötü oynayınca keyfi de kaçıyor ve iyice yok oluyor. Aykut Kocaman da kör değil, Niang'ın bu durumunu görmüştür ama onu özellikle oyunda tuttuğunu ve belki rahatlar diye sola çektiğini düşünüyorum. Stoch yerine oyuna Selçuk girip de orta sahayı üçledikten sonra Alex merkezde kaldı ve Niang sola geçti. Ama ne yazık ki burada da etkili olamadı. Umarım bir an önce kendine gelir. Alex önderliğinde Fenerbahçe ilerliyor ama bu yolda Niang'a da çok ihtiyaç var.

Karabükspor maçının kalan üç maçın en zoru olduğunu düşünüyordum. Fenerbahçe galip geldiği diğer maçlara kıyasla çok da etkili bir futbol oynamadan üç puanı aldı. Maçın Fenerbahçe adına en sevindirici yanı ise maçı uzun süre tek farklı götürürken rakibe pozisyon vermemiş olmak, belki de bu sezon ilk kez. Özellikle ikinci devre Karabükspor sonuna kadar zorlamasına rağmen gol pozisyonu bulamadı. Halledilmesi gereken en önemli sorunda bu maç böyle bir gelişim görmek güzel, devamını bekliyoruz.


Emeğe saygı gösterelim ve Alex için yapılan pankarttan bahsederek bitirelim. Harika olmuş, emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Bir futbolcuya hakkını vermek, ona duyulan sevgiyi ve saygıyı bu şekilde göstermek çok güzel. Bu tüm futbolcuları motive edebilir, böyle bir yere gelmek bazılarının hedefi olabilir.

Burada bir Fenerbahçe efsanesi var ve o efsane böyle her güzel şeyi sonuna kadar hak ediyor.

2 Aralık 2010 Perşembe

Zafer


Çok acaip bir dönem geçiriyorum o ayrı ama bu zaferi bloga yazamayacak gibi de bir durumum yoktu. Ama gerek maç öncesinde, gerekse maç sonrasında sürüp giden anlamsız tartışmalar yüzünden hiçbir şey yazasım gelmedi. İnsanı şu büyük ve güzel mücadeleden bile soğuttular.

Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilim, bilen zaten biliyor ama blogdaki ilk postum da burada. 90'ların başından beri Barcelona'nın yeri bende ayrıdır ve o günden bugüne oynadıkları, beni de kendilerine aşık eden futbol nasıl değişmediyse Barcelona'nın da yeri bende değişmemiştir. İşte benim yıllar önce, futbola çok da aklımın ermediği günlerde "tık tık, çok güzel oynuyorlar" diyerek sevdiğim takım Pazartesi akşamı uzun süre unutamayacağım bir galibiyete imza attı.
İşin Mourinho ve Ronaldo tarafına ise hiç girmek istemiyorum, onlardan nefret etmek de Barcelona'yı sevmek gibi bıkbık edilen bir şey oldu. Neticede Jose'yi ve Ronaldo'yu o durumda görmek de benim için ayrı bir güzeldi.
.
Benim sevdiğim futbol ve benim sevdiğim takım kazandı. Nefret ettiğim rakip takımı ezerek ve küçük düşürerek. 10-0 bile olabilirdi ama bu kadarı da herkes için yeterli oldu.
.
Maçın üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra detaya girmenin bir anlamı yok ama öncelikli amacı arşiv ve bazen de mastürbasyon olan bu blogda böyle bir zafer de eksik kalmamalı..
.
Visca el Barça..
.

2018 & 2022


Dünya Kupası'na 2018 ve 2022 yıllarında ev sahipliği yapacak ülkeler az önce açıklandı. Turnuva 2018'de Rusya'da düzenlenecek, 2022'de ise Katar'da. Bu işlerin arkasında neler olduğunu ve bu güzel oyunu nasıl kirlettiklerini biliyoruz. Her iki ev sahibinin aynı anda açıklanmasının altında bile kim bilir neler var. O yüzden sonuçlar için yorum yaparken benim kriterim hak edip hak etmedikleri değil, hangisinin benim işime daha fazla geldiği. Zaten adaylık dosyaları ile ilgili de zerre fikrim yok.

2018'i Rusya'nın almasına sevindim. Böyle büyük bir futbol ülkesinin artık bir Dünya Kupası'na ev sahipliği yapma zamanı gelmişti. Ortak düzenlenen kupaları sevmiyorum, İngiltere de daha önce bu turnuvayı düzenledi. Bu sonucun benim için en güzel yanı ise yerinde izlemenin diğer aday ülkelere göre daha kolay olması.

2022 ise Katar'a gitti. Japonya, Güney Kore ve Amerika'nın yaptığı şımarıklık, bu kadar kısa bir süre sonra kupayı bir kez daha düzenleselerdi bence büyük rezalet olurdu. Avustralya kazansaydı saat farkı bizleri hırpalayacaktı, böyle bakınca da sanırım en iyisi Katar oldu.

Neticede sonuçlardan ben memnun oldum. 2018'e daha çok var, o zamana kadar neler olur bilinmez ama bir Dünya Kupası'nı yerinde izlemeyi çok isteyen benim gibiler için bu iki kupa büyük şans.