13 Mart 2015 Cuma

İspanya'ya Dönüş, İspanya'yla Dönüş #3 - Barcelona


Üzerinden zaman geçince heves kaçıyor, ülke gündemi de insanın şevkini alıp götürüyor. Ofiste de işler karışık olunca burayı unuttuk. Ama bir işe başladık, yarım bırakmak olmazdı. Barcelona hakkında fikir sahibi olabileceğiniz onlarca blog yazısı var, o yüzden burası için de turistik detaylara girmeyeceğim. Kısa notlar ve bol fotoğrafla gezinin Barcelona bölümüne denk getirdiğimiz iki maçı da bloga koyup seriyi sona erdireceğim.

Futbol maçına biletleri çok önceden almıştık fakat Barcelona resmi sitesinin sürekli hata vermesinden dolayı basketbol için biletleri Barcelona’ya geldiğimiz ilk gün merkezdeki Tourist Info’dan aldık. Bu arada Madrid’den Barcelona’ya Vueling ile uçtuk, tek yön bilet 34.-Euro’ya, hızlı trene göre çok daha ucuza geldi.

Baya yoğun gezmeyle yorucu geçen ilk günün akşamında, bizim buralardan gelen alışkanlıkla içkimizi alarak içe içe Barcelona-Psg için stada yol aldık. Nou Camp Bernabeu'ya kıyasla çok daha eski, imkanları kısıtlı ve vasat bir stat. Vasat derken tabii ki çok güzel ve etkileyici ama Bernabeu'nun bir tık altında kalıyor. Zamanında boşken gezmiş ve notları şurada yazmıştım, tekrarlamayayım.

 
Stada çok da erken girmemiş olmamıza rağmen tribünlerde boşluklar görünce bir an şüpheye düştük, hatta seremonide bile hala tribünde boşluklar görülebiliyordu ama 1-2 dakika içinde hiç boş yer kalmadı. Yerimiz iyiydi, Bernabeu'da da hemen hemen benzer bir lokasyondan yer seçmiştik. Tam kale arkası olmuyor, fiyatı da yan tribünlere göre daha uygun. Sahaya yakın, ama maçı izleyemeyecek kadar da değil. 

 
Neymar ve Messi'nin golleri bizim taraftaki kaleye oldu. Bu arada PSG'yi 1-0 öne geçiren golden sonra bizim tribünde baya bir PSG taraftarı hiç çekinmeden bağıra çağıra sevindi ve o anda olay olmadı. Ama sanırım bir kısım Barcelona'lı onları not etmiş ve Barcelona 3'ü bulduktan sonra Fransız taraftarlara yönelik bir şeyler oldu, ufak da bir gerginlik çıktı. Barcelona gollerinden sonra benim yanımda oturan 80'in de üzerinde yaşı olan teyzenin gol sevinci mükemmeldi. Zaten Camp Nou tribünlerinde fazla tezahurat olmamasına şaşırmamak lazım, yaş ortalaması baya yüksek.


 Bernabeu'da sigara sorun değildi ama burada içilmiyor. Devre arasında stadın dışına çıkıyorsunuz, çıkarken bilet gibi ufak bir kağıt veriyorlar. Sigara sonrası da kağıdı kapıdaki görevliye verip tekrar içeri giriyorsunuz.


Maçtan sonra yine güvenliklerin zoruyla stattan zorla ayrıldık, insanın çıkası gelmiyor. Nou Camp'a ulaşım Bernabeu kadar kolay değil, neyse ki ekstra otobüs koymuşlardı da onunla merkeze gidebildik. Biraz Türk işi yapmışlar, normal otobüs ücretinin %50 fazlasını alıyorlar ama yine de süper oldu. Ertesi gün basketbol maçında böyle bir hizmet yoktu ama futbol kadar kalabalık olmadığından onun sonrasında rahatça taksi bulabildik.


Ertesi gün aynı yolları bu kez Barcelona-Fenerbahçe Euroleague maçı için teptik. Palau Blaugrana ile Camp Nou yan yana, aralarında sadece Barcelona Store ve birkaç restoran var. Nou Camp'ın diğer yanında La Masia, Palau Blaugrana'nın diğer yanında da Barcelona B takımının maçlarını yaptığı 15.000 kişilik "Mini Estadi" yer alıyor. Kulüp her şeyiyle bu bölgeye yerleşmiş.

Palau Blaugrana 7.500 kişilik ufak bir salon. Yerimiz futbol maçlarındaki gibi yine alt çaprazda kalıyordu. Fenerbahçe taraftarlarına salonun yan tribününde en tepeyi ayırmışlardı. Biz Fenerbahçe formasıyla Barcelona taraftarlarının içindeydik ve tabii ki herhangi bir sıkıntı olmadı. Maç sırasında istediğim zaman istediğim tepkiyi verdim. Ben Barcelona taraftarı olsam oradaki ben model taraftara kesin saldırırdım. 

Yaş ortalaması burada da gayet yüksekti, iki tane 60-65 yaşındaki kombineleri olan teyzenin yanlarında kimse olmadan gelip tribünde yerlerini alırken görünce insan şaşırıyor ama onlar gibi baya taraftar vardı. Farklı bir ortam, sahada bir mücadele değil de sanki bir gösteri olacakmış gibi geliyorlar. 80 yaşında teyze de var, 1-2 aylık bebeğiyle saha içi pota arkasında yerini alan da.


Barcelona basketbol takımının "Dracs 1991" isimli ufak bir tribün grubu var, bildiğim kadarıyla futbolla işleri olmuyor. Yerleri belli, full dolduruyorlar ve baya bizim futboldaki tribün grupları gibi sahada olan bitenle pek ilgilenmeden bütün maç bağırıyorlar. Onlar dışında kalan tribünler en fazla 2-3 tezahurata eşlik etmişlerdir ki en çok eşlik edilen birinin içinde "Liberta" geçiyordu ve maçla pek alakası yoktu. Ama tabii ki benim de olması istediğim şekilde maça etki etmeyi, yeri geldiğince hakemin yeri geldiğinde rakip oyuncunun üzerinde baskı kurmayı çok iyi biliyorlar.



Sahada taraftarı olduğun takım oynayınca haliyle maç dışında diğer şeylerle fazla ilgilenilmiyor. Güzel başladı, güzel devam etti. Maç uzatmaya gitti ve Bjelica'nın son saniye basketiyle de harika bitti..

   
Madrid ve Barcelona, toplam 6 gece, yürünen onlarca kilometre ve gidilen 3 harika maç.. Beklediğimden, planladığımdan da güzel bir tur oldu. 5 günde önce Ronaldo’nun 3 golünü daha sonra da Messi, Neymar, Suarez ve Zlatan’ın gollerini canlı izledim. Yetmezmiş gibi bir de Fenerbahçe ile Barcelona deplasmanında Euroleague zaferi yaşadım. Yurt dışı gezilerinde eşiyle gidip de maç konusunda iknaya zorlananlar ısrarcı olsun, aslında hem turistik bir aksiyon hem de gidilen şehrin insanlarıyla beraber olabileceğiniz bir eğlence. Etrafı izleyip insanları gözlemlemek, ne kadar turist olursa olsun lokal bir ortamda olmak gayet keyif veriyor.

Bundan sonra daha güzel yerler gezebilirim, daha çok eğlenebilirim ama sportif anlamda bundan iyisinin denk gelmesi hiç kolay değil..


12 Ocak 2015 Pazartesi

İspanya'ya Dönüş, İspanya'yla Dönüş #2 - Vicente Calderón


En son Barcelona tarafını yazarım demiştim ama Madrid bitmemişti. Gerçi gündem böyle şeylere dikkat verip gezi ve futbol üzerine yazmaya pek müsaade etmiyor ama niyetlenmiştik, yarım kalmasın ve bol fotoğrafla Vicente Calderón turunu da buraya koyalım.

Oraya kadar gittikten sonra yakında tarihe karışacak Vicente Calderon’da maç izleyemesek bile en azından gezmeden dönmek olmazdı. Madrid’i gezmek için dolu dolu 2 günümüz vardı, Vicente Calderon’u da 2. gün araya sıkıştırdık. Atladık metroya, nispeten şehir dışında kalan stat için Piramides metro durağında inip 10 dakika kadar yürüdük. O çevre fazla turistik değil, daha çok yerleşim yeri ama stadın yanına kurulduğu Manzaneras nehri ve etrafındaki parklar çok keyifli yerler. Bu çevrede bakkal tadında yerler olması ve bunların birinden cep viskisi stoklayabilmem de ayrı bir güzellik oldu.


Stat uzaktan göründüğünde haliyle Bernabeu gibi bir etki yaratmıyor. Calderon için Nou Camp ve Bernabeu’daki gibi bir tur düzeni de yok. Genelde günde 1-2 kez, tatil günlerinde ise günde 4-5 kez rehberli bir tur yapıyorlar. Tur yaklaşık 1 saat sürüyor ve fiyat 10.-Euro. Turun başlangıç yeri olan müzeye girişte keyifli bir restoran&bar var. Bileti aldıktan sonra turun başlangıç saatine kadar müzeyi geziyorsunuz sonra da rehber sizi yeni stat maketinin oradan alıyor.


Müze çok etkileyici değil, kupalar dışında Atletico forması giyen bazı oyuncuların forma, krampon vb. eşyaları sergileniyor. Belki de nispeten yakın zamanda maç yaptıkları için müzede bir de Beşiktaş forması vardı. Müzede bunlar dışında heykellerle yapılmış 1-2 canlandırma yer alıyordu ama İngilizce açıklamalar olmadığı için hikayenin ne olduğunu da anlayamadım.

Neyse ki rehber kızımız turu İngilizce ve İspanyolca yaptı, bu arada hevesli bir Türk olarak Arda cevabı bekleyerek sordum ama kendisinin takımda en sevdiği oyuncu Griezmann’mış, Tura bizi yanından aldığı yeni stat maketini anlatarak başladı. Havalimanı tarafına yapılıyormuş, olimpiyatları Madrid’e alırlarsa bu yeni Calderon da kullanılacakmış. Var olan stadın tarihçesinden de bahsettikten sonra ziyaretçi kartlarımızı dağıttı ve tribünlere giriş yaptık.




Vicente Calderon belki de 3 tribünün üstü açık olduğu için kapasitesinden daha ufak hissi veriyor. Çok eski, konforsuz, koltuklar kötü, betonlar kırık dökük ama belki de bu hali sebebiyle maç izlemek için insanı çok çekiyor. Kendine özgü bir havası var.





Rehberin verdiği kısa bilgiler eşliğinde tribünleri, basın odasını, şeref tribünü ve VIP bölümleri gezdikten sonra soyunma odasına iniyorsunuz. Soyunma odasını tamamen gezmenize izin vermiyorlar, hemen girişte durdurup anlatılacaklarını oradan göstererek anlatıyorlar. Futbolculara ait yerler kendi fotoğraflarıyla belirlenmiş, bir köşede de dua için yer ayırmışlar. Soyunma odasının içi de stat gibi baya eski, orada da hiçbir yenileme yapılmamış.



Soyunma odasından sonra tünelden sahaya çıkıyorsunuz, yürürken tünele Atletico marşını veriyorlar ki bunu maç öncelerinde de yaparlarmış. Neden bilmem burada video çekmemize izin vermediler ama ben gerçek bir Türk insanı olarak yamuk yumuk da olsa bir kayıt alabildim.

Ve tabi ki sahaya çıkıp, yedek kulübelerini gezdikten sonra yine Türklüğümü gösterip üzeri kapatılmış çimlerin açıkta kalan bir kısmından hatıra olarak bir tutam çim yolabildim. Stat bugün var yarın yok, fotoğrafların dışında da bir hatıramız olsun. Bu arada yedek kulübeleri iyi sayılabilir ama saha görevllileri, doktor vb. yetkililerin oturduğu yerler bizim 3. Lig maçları oynanan statlar ayarında, adamlar için eski püskü ahşap banklar ayırmışlar.





Saha içinde biraz gezindikten sonra  turu başladığı yerin hemen yanında, resmi ürünlerin satıldığı mağazada bitiriyorlar. Şu mağazalarda bir de stat bibloları satmaya başlasalar harika olacak ama yok, burada da sadece lego vardı.

Bernabeu yerine burada maç izlemeyi tercih eder miydim emin değilim, ilk olacağı için sanırım Vicente Calderon derdim ama neticede denk getiremedik. Buna da şükür diyelim, zaten bu tura bir de Atletico maçı denk gelseydi çevremden baya küfür yerdim. Bu arada Euroleague Final Four bu sene Madrid’de, ona gitmek için plan program yapan arkadaşların aklında bulunsun aynı hafta sonu Vicente Calderon’da Atletico-Barcelona maçı var.