UEFA Avrupa Ligi 09/10 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
UEFA Avrupa Ligi 09/10 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2010 Cuma

Avrupa Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri


Şampiyonlar Ligi ile beraber Avrupa Ligi'nde de çeyrek final ve yarı final eşleşmeleri belli oldu.

Çeyrek Final
Fulham - Wolfsburg
Hamburg - Standard Liege
Valencia - Atletico Madrid
Benfica - Liverpool

Yarı Final
Hamburg - Standard Liege / Fullham - Wolfsburg
Valencia - Atletico Madrid / Benfica - Liverpool


Dün oynanan maçlardan sonra Avrupa Ligi kuralarına yer vermemek olmaz. İlk bakışta dikkati nispeten daha güçlü dört takımın bir tarafta toplandığını görebiliyoruz. Diğer tarafta finale ev sahipliği yapacak Hamburg var, bu kura kendi sahalarında final oynamak için büyük bir şans. Bir önceki turda Belçika'dan Anderlecht'i kupa dışına itmişlerdi, çeyrek finalde aynı ülkeden Standard Liege ile eşleştiler. Benim çeyrek finaldeki sürpriz tahminim Standard Liege olacak, nedense Hamburg'u eleyeceklerini hissediyorum.

Geride kalan turun öne çıkan takımı Fulham da iyi bir kura çekti, Wolfsburg ile oynayacaklar. Tur atlamaları mümkün ama Wolfsburg'un da Almanya'da final oynamak için ekstra bir konsantrasyonu olacaktır. Yarı finalde iki Alman takımını kendi ülkelerinde oynanacak final için kapışırken görebiliriz.

Liverpool Benfica'yı eler demek kolay ama İngiltere'de içinde oldukları Şampiyonlar Ligi mücadelesi bence bu eşleşmeyi de sürprize açık hale getiriyor. İki İspanyol takımının mücadelesi için ne desek boş, avantajlı gözüken taraf tabii ki Valencia ama bu seviyede aynı ülkenin iki takımı eşleştiyse her şey olabilir.

Açıkçası bir tahmin yapmak kolay değil, bence her sonuca açık eşleşmeler var. Sanırım çeyrek final maçları da bir önceki tur kadar olmasa da çok zevkli ve heyecanlı geçecek.

Çeyrek finalde ilk maçlar 1-8 Nisan'da, yarı final maçları ise 22-29 Nisan tarihlerinde oynanacak. Finalin tarihi ise 12 Mayıs 2010.

Avrupa Ligi'nde Son "8"

Özetleri izlemek bile futbola doyurdu, gerçekten her açıdan çok güzel bir futbol gecesi olmuş. 8 maçta atılan 34 gol var. Hem izleyebildiğim için, hem de gecenin bence en önemli sonucu hatta belki de tarihi bir sonuç ortaya çıktığı için Fulham ile başlayalım.

Juventus'dur, İtalyan takımıdır. Yatar, kapanır ve turu bir şekilde koparıp gider diye düşünüyordum ama yanıldım. Maçın başında öne geçmek de Juventus için mükemmel olmuştu Ne durumda olursa olsun bir İtalyan takımının, Juventus'un oradan turu vereceğine pek ihtimal vermedim. Fulham beraberliği Zamora ile çabuk yakaladı. Pozisyonda Zamora'nın topu alışına faul çalınabilir, Cannavaro'yu baya bozuyor. Herhalde hakem Cannavaro'ya takıkmış, 26. dakikada yine Zamora ile girdiği bir mücadelede onu oyundan attı ama bence pozisyon faul bile değildi. Faul olsa bile kırmızı kart gösterilmezdi. Bu kırmızı karttan sonra zaten kötü gözüken Juventus iyice acizleşti. 10 kişilerdi tamam ama hiçbir şey yapamadılar. Fulham devre bitmeden öne geçince turun ibresi de iyice o tarafa döndü. Devre başında 3. gol de gelince işin rengi belli oldu. Turu getiren gol için ise tribünler 82. dakikaya kadar bekledi ama Dempsey öyle harika bir gol attı ki herhalde beklediklerine değdi. Zebina'nın uzatma dakikalarında gördüğü kartın bir anlamı yok ama o ilk kırmızı kart olmasaydı ne olurdu bilinmez. Neticede öyle ya da böyle, tribünleri dolduran taraftarlar unutamayacakları bir galibiyet yaşadılar.Bu arada Fulham'ın sol bekini,Paul Konchesky'i hiç düşünmeden transfer ederim.
.

Gecenin bir diğer muhteşem maçı da 1-1'in rövanşında Almanya'da Werder Bremen ile Valencia arasında oynandı. Gollü bir maç bekliyordum ama bu kadarını değil. David Villa'nın 2. dakikada gelen golü aslında maçın nasıl geçeceğini biraz belli etmiş, 15. dakikada da 2-0 olmuş. Ev sahibi 25. dakikada farkı bire indirmiş ama David Villa devre sonunda şık bir golle skoru 3-1'e getirmiş. İkinci devre belki de Werder Bremen'in tur atlama umutları da iyice azalmışken 55. ve 60. dakikalarda gelen gollerle maç 3-3 oluyor. David Villa durmuyor, 5 dakika sonra kendisinin 3., takımının 4. ve maçın da 7. golünü atıyor. Werder Bremen bu gole Pizarro ile cevap verebiliyor ama bu skor yetmiyor. İki takımın da gollerden başka bir kamyon pozisyonu var, gerçekten inanılmaz bir maç olmuş. İki kaleci de herhalde daha önce hiçbir maçta bu kadar yorulmamıştır.

Marsilya ve Benfica ilk maçta Portekiz'de 1-1 berabere kalmışlardı. Bu maça Benfica çok iyi başlamış ve devre boyunca üstünlüğünü korumuş. Marsilya'nın tek pozisyonu devre sonunda Lucho'nun ceza sahası dışından attığı şut, Benfica'nın ise gol olabilecek 2-3 atağı olmuş. İkinci devre de oyun aynen devam etmiş, Benfica'nın yine girdiği gol pozisyonları var ama Marsilya 70. dakikada biraz da pis bir gol ile öne geçmiş. Ama futbolun adaleti işte, önce Maxi Pereira'nın baya uzaktan köşeye giden düzgün vuruşu ile beraberlik geliyor, son 10 dakika içinde iki net pozisyondan daha yararlanamayan Benfica maç uzatmalara gidecek derken 90+1de Kardec'in çok güzel golüyle turu kapıyor. Marsilya herhalde bu şekilde kaybetmek yerine rakibin daha önce girdiği pozisyonlardan 1-2 tanesinin gol olmasını tercih ederdi, daha az üzülürlermiş.

Rubin Kazan sahasında 1-1 biten ilk maçın rövanşında deplasmanda öne geçti. Devre sonunda farkı ikiye de çıkarabilirlerdi, aynı pozisyonda iki kez gol şansını değerlendiremediler. O gol belki de işi bitirecekti ama 55. dakikada, Hasan Kabze'nin nin kaçırdığı önemli pozisyondan iki dakika sonra Wolfsburg golü geldi ve maçı uzatmaya götürecek skor da yakalanmış oldu. Aslında maç 90 dakikada bitecekmiş, 90+3de Dzeko ile Werder Bremen'in bulduğu gol ofsayt sebebiyle iptal edilmiş.102. dakikada öne geçme fırsatı yakalayan Rubin Kazan 110. dakikada 10 kişi kalmış ve uzatmanın son dakikasına gelen gole engel olamamış.
.

Liverpool da var ama gecenin en çok öne çıkan maçları sanırım yukarıda yazdığım 4 maç oldu. Gerçi bir de Anderlecht'in Hamburg'u kendi evinde 4-3 yenmesine rağmen elendiği maç var ama Star Tv o maçın özetleri vermedi, neler olduğunu bilmiyorum. Standard Liege-Panathinaikos ve Sporting Lisbon - Atletico Madrid maçlarını da göremedim, Madrid Aguero'nun iki golüyle Portekiz'den turu koparmış.

Liverpool'un ilk maç aldığı 1-0'lık mağlubiyet hele ki Lille gibi rahat gol atabilen bir takıma karşı çok tehlikeli bir skordu, kalelerinde görecekleri bir gol işi çok zorlaştırabilirdi ki her iki devrede Lille'nin bulduğu birer net gol pozisyonu var. Maçın başında Lucas'ın düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı Gerrard gole çevirdi. İkinci devrenin başında da Torres savunmadan şişirilen topu güzel aldı ve golü attı. Son vuruşu gerçekten muhteşem. Liverpool turu geçti ama maç boyunca stres yaşadılar, ancak Gerrard'ın vuruşunu takip eden Torres'in ayağından gelen gol ile 89. dakikada rahatlayabildiler.

Avrupa Ligi'nde de kuralar yarın çekiliyor. Aynı ölçüde keyif veren maçları bir sonraki turda göremeyebiliriz ama bu gecenin yarısını bile görsek yeterli olacaktır.

Fulham (1) 4 - 1 (3) Juventus
Marseille (1) 1 - 2 (1) Benfica
Standard Liège (3) 1 - 0 (1) Panathinaikos
Werder Bremen (1) 4 - 4 (1) Valencia
Anderlecht (1) 4 - 3 (3) Hamburger Sv
Liverpool (0) 3 - 0 (1) Lille
Sporting Lisbon (0) 2 - 2 (0) Atletico Madrid
Wolfsburg (1) 2 - 1 (1) Rubin Kazan

UEFA Avrupa Ligi 1/16


Bir daha böyle bir futbol gecesi ne zaman yaşanır, bu kadar heyecanlı maç aynı geceye ne zaman denk gelir bilmiyorum.
.
Haliyle Fulham - Juventus maçı dışında hiçbir maçı canlı izleyemedim. Şimdi özetler başlıyor, biraz bakalım sonra bir şeyler yazarız.

26 Şubat 2010 Cuma

Fenerbahçe 1-1 Lille OSC


Güçleri yetmedi..

20 Şubat 2010 Cumartesi

Lille OSC 2-1 Fenerbahçe



Bilgisayar başına ancak geçebildim. Maç yorumu yapmanın bu saatten sonra bir anlamı yok ama maç blogda eksik kalsın istemiyorum.

Kabus gibi bir başlangıç oldu ama Wederson’un sıradışı ve muhtemelen ayağından çıkarken çok insanın “yapma” diye bağırdığı vuruşu kuvvetli rüzgarın da etkisiyle gol olunca kendimize geldik. Fenerbahçe Lille’den kötü bir takım değil, Perşembe akşamı da deplasmanda zor durumlara düşmedi. Rakibe goller dışında sadece Lugano’nun sakatlandığı pozisyonda ciddi bir gol şansı verdi. Fenerbahçe temponun yükselmesine elinden geldiğince izin vermedi ve Alex’in Güiza ile yakalayabileceği fırsatları kovaladı. İstenen oldu da, Lille’in bulamadığı netlikte iki pozisyon Güiza ile harcandı. Deplasmanda oyunun gidişatı bundan iyi olamazdı ama o iki pozisyon ve yine Güiza yüzünden başlamadan biten ataklar ortaya bu skoru çıkardı. Güiza artık iyice bitti. Kendine güveni yok, o iki pozisyonda muhtemelen ayakları titriyordu. Her şeyi geçtim, Alex’e de üzülüyorum. Onun için de katlanması zor bir durum ve zaten ilk pozisyonda o da zıvanadan çıktı.

Deniz’e her maç beddua edenler muradına ermiştir. İşte istedikleri oldu, Allah Deniz’in belasını verdi. O pozisyona kadar kötü oynamıyordu, hiç hata yapmamıştı ve ben performansından gayet memnundum ama rüzgara karşı oynarken aldığı riskin bedelini o ve takım ağır ödedi. Gol başka bir oyuncunun hatasından gelseydi bu kadar üzülmezdim. Volkan’ın da ilk golde hatası büyük, o açıdan gol yenmez. Özer’i de beğenmedim, ikinci devreye başlamasını bile beklemiyordum. Bilica rakibe pozisyon verilmeyince belki çok göze batmadı ama ben sorumsuz futboluna dayanmakta bazen zorlanıyorum.

Ben gollü bir beraberlik çıkacağını tahmin ediyordum ama Güiza istemedi. Bundan sonra mümkünse Kadıköy’de kesinlikle forma giymesin, bu bitmiş haliyle Kadıköy’de alacağı tepkiler sonrasında sahanın ortasında ağlayacak duruma gelebilir. Rövanş kolay olmayacak, Lille mutlaka gol bulacaktır. Rakip savunmaya baskı yaparak maça başlamanın doğru olacağını düşünüyorum, Kadıköy ortamında top çıkarmakta zorlanabilirler. Çok üst düzey tekniği olan ve baskıyı kaldırabilecek savunma oyuncuları yok gibi gördüm. Saraçoğlu’nun rakipte yaratacağı şaşkınlıkla Fenerbahçe ilk 20 dakikada bir gol bulursa çok rahatlar. Tur şansı oldukça yüksek ama neticede şu an arada 1 gol fark ve dolayısıyla ufak da olsa Lille’in bir avantajı var. Umarım Fenerbahçe yoluna devam eder, Liverpool karşısında şansımızı denemeyi çok istiyorum..

18 Aralık 2009 Cuma

Avrupa Ligi Kuraları / Son 32


Rakipler belli oldu ve şeker gibi kura diyemiyoruz.

Lille'i izlemedim ama son haftalarda neler yaptıklarını biliyorum. Everton, Fulham gibi bir İngiliz takımı yerine bir Fransız takımını tercih ederdim ama yine de Lille için iyi kura diyemiyorum. Sona kalan üçlüden Hertha Berlin gelseydi havalara uçacaktım ama olmadı. Torbalar arasında çok fark olmayınca iyi bir kura için ekstra şansa ihtiyaç vardı, Fenerbahçe sanırım o hakkını grup kuralarında tüketmiş. Liverpool'dan kaçmak için taklalar attık, kurtulduk sandık ama Lille'i geçersek çok sevdiğimiz Liverpool'u çok sevdiği şehirde bir kez daha misafir edeceğiz. Tabii ki o güne kadar "umut fakirin ekmeği" diyerek Unirea için dualarımızı eksik etmeyeceğiz..

Galatasaray Avrupa'da mücadele eden İspanyol takımları arasındaki en formsuz takımı çekti. Ligde de durumları iyi değil ama bu toparlanmayacakları anlamına gelmiyor. Agüero'yu Chelsea'ye satarlarsa ibre biraz daha Galatasaray lehine döner ama şu durumda bence şanslar eşit. Galatasaray'ın hücum hattı kötü Atletico savunmasına karşı formda olursa deplasmandan iyi bir skorla dönüp, burada işi bitirebilir. Ama aynı şeyleri tam tersine çevirip de söyleyebiliriz. Atletico'nun hücum hattı malum, Galatasaray savunmasının hali de ortada. Bu arada yanılmıyorsam Galatasaray iki Atletico maçı arasında Beşiktaş ile oynayacak.

Lille - Fenerbahçe
Atletico Madrid - Galatasaray
Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv
Athletic Bilbao - Anderlecht
Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma
Ajax - Juventus
Brugge - Valencia
Fulham - Shakhtar
Liverpool - Unirea Urziceni
Hamburg - PSV Eindhoven
Villarreal - Wolfsburg
Standard Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Everton - Sporting Lisbon
Hertha - Benfica

Şöyle bir bakınca ilk göze Ajax-Juventus eşleşmesi çarpıyor. Villarreal - Wolfsburg belki biraz da Everton - Sporting eşleşmeleri dışında bu turda benim ilgimi ekstra çeken bir mücadele yok. İlk maçlar 18 Şubat tarihinde 2. torba takımlarının sahasında, 2. maçlar ise 25 Şubat tarihinde oynanacak. O günler geldiğinde ligdeki durumları ve fikstürü de düşünerek daha sağlıklı bir değerlendirme yapacağız. Şimdilik sadece uçak ve tren imkanlarına bakıp bir Fransa organizasyonu yapmaya çalışacağız.
.
Son 16 Eşleşmeleri
.
Lille - Fenerbahçe / Liverpool - Unirea Urziceni
Atletico Madrid - Galatasaray / Everton - Sporting Lisbon
Hamburg - PSV Eindhoven / Athletic Bilbao - Anderlecht
Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv / Villarreal - Wolfsburg
Hertha Berlin - Benfica / Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma / Standard Liege - Salzburg
Ajax - Juventus / Fulham - Shakhtar
Brugge - Valencia / Twente - Werder Bremen

Fenerbahçe 1-0 FC Sheriff

Dün oynanan maçın tribüne gelenler için tek anlamı Roberto Carlos’un son maçı olmasıydı. Seyircinin az olmasına üzüldüm. Maçın günü ile saati ve havanın da çok kötü olması seyirci sayısını çok etkiledi ama ben yine de daha fazlasını bekliyordum. Galiba taraftar takımını çok özlememiş, bunun üzerine düşünmek lazım. Ve sanırım kimin veda ettiğinin farkında değillerdi..

Önemsiz bir maçtı hatta bir anlamda jübile maçıydı. Uzun zamandır izlemediğimiz oyuncuların bir Avrupa maçında sahaya çıkması da iyi oldu. Uğur’u bu sezon ilk defa istekli, Santos ile Semih’i biraz kendine gelmiş, Bekir’i yine biraz toparlamış, Deniz ile Özer’i de gayet iyi görmek beni memnun etti. Çok güzel bir golle gelen galibiyet de gecenin sonunu daha bir keyifli hale getirdi. Ama gecenin olayı ne bu gol, ne oynanan futbol ne de oyuncuların performansıydı. Gecenin olayı o güzel ve gözleri dolduran vedaydı..


Geldiğinde dünyanın belki de en “ünlü” 5 futbolcusundan biriydi, hatta belki de en kariyerli 5 futbolcusundan biri.. Bunlar tartışılabilir ama gelmiş geçmiş en iyi sol bek olduğunu en azından ben tartışmam.. O bir efsane olarak geldi, efsane olarak gidiyor..

İlk sezonunda takıma sınıf atlattı.. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde büyük katkıları oldu.. Ciddi bir sakatlık geçirdi, o sakatlıktan önce saha içi performansı da gayet iyiydi ama onu çok haksız eleştirdiler.. Sakatlıktan sonra belki kendini tam olarak toparlayamadı ama bence aldığı paranın hakkını öyle ya da böyle verdi.. Tek üzüldüğüm şey şampiyonluk göremeden gitmesi oldu..

Roberto Carlos’a bu ülkede Fenerbahçe formasını giymek yakışırdı.. Ve evet, çok yakıştı.. Kim ne derse desin, iyi ki gelmiş, iyi ki o formayı giymiş..

Bu ülkeden Roberto Carlos geçti..

Ve dün fark ettik ki biz bu güler yüzlü adamı çok sevmişiz..

Yolu açık olsun..

Onu unutmayacağız..

3 Aralık 2009 Perşembe

FC Twente 0-1 Fenerbahçe


Twente iyi bir takım ve bu galibiyet de önemli bir başarı. 3 deplasmandan alınan 3 galibiyet var ve Fenerbahçe artık gruptan lider olarak çıkmayı da garantilemiş durumda. Gruplar belli olduğunda Fenerbahçe’nin altıda altı yapmasının mümkün olduğunu söylemiştim. Bu aşamada alınacak puanların UEFA sıralaması için büyük kar olacağını düşünüyordum. Son maçta rehavet kaynaklı bir puan kaybı olmazsa ki olmasına şaşırmam, grupları Fenerbahçe her açıdan çok karlı kapatmış olacak.

Takım dün top oynamak için istekliydi, beni en çok sevindiren nokta da bu oldu. Twente maçı çevirebilecek pozisyonlar yakaladı ama Fenerbahçe daha fazla pozisyon buldu. Bilica’nın bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu dün gördük, takımın çehresini değiştiriyor. Cristian dün şimdiye kadar izlediğimiz görüntüsünden farklıydı. Emre olduğu zaman savunmanın hemen önünde hatta bazen içinde oynuyordu ama dün onun bu görevi Selçuk’a verilmişti. Cristian’ı ise ileride daha çok gördük ve iyi işler yaptı. Hatta bence takımın en iyisiydi. Savunma görevlerini de aksatmadı, çok önemli bir pozisyonu kendini topun önüne atarak engelledi.

Mehmet Topuz’u sağ kanatta iki Kazım’a tercih ederim, dün fena değildi. Volkan’da ise bozulma var. Bu sezon geçtiğimiz yıllara göre en büyük farkı konsantrasyonunu kaybetmiyor olmasıydı ama 2-3 maçtır bu özelliğini yitirmiş gözüküyor. Gökhan’daki savunma arızaları da devam ediyor. Yine bir pozisyonda arkasına adamı çok kötü kaçırdı ama gol olacak topu çizgiden Carlos çıkardı.

Güiza’nın oyundan çıkarken sergilediği tavır sinir bozucu. Kredisi zaten yok, bu hareketlerle kendini tamamen bitiriyor. Zaten bir futbolcunun tepki gösterme amacıyla olmasa da oyundan çıktıktan sonra maçı izlemeden soyunma odasına gitmesi bana hep garip gelmiştir. Ben hayatta yapamazdım, arkadaşlara destek vermeyi de geçiyorum, hiçbir şey olmasa sahada olan biteni merak ederdim. Nasıl rahat ediyorlar, akılları hiç mi sahada kalmaz anlamıyorum.
.
Ligde kötü giden Fenerbahçe’yi belki de bu Avrupa maçı kendine getirecek. Cumartesi Eskişehir deplasmanından 3 puanla dönüldüğü takdirde camia da kendine gelecektir.

6 Kasım 2009 Cuma

Fenerbahçe 3-1 Steaua Bükreş


Maç geç bir saatte başlıyordu ve televizyon yayını da vardı. Bilet fiyatları pahalı tamam ama kombine sahiplerinden bu kadar fire vermiş olmak üzücü. Karşıdan gelen biri için maça gelip dönmek gerçekten işkence ama dün aynı saatte bir Süper Lig maçı başlıyor olsaydı o stad daha dolu olurdu. Daum’a “Avrupa’yı önemsemiyor” diye sallamayı herkes çok seviyor ama önce bir aynaya bakmak lazım.

Güzel vakit geçirdiğimi söyleyemem, hatta sıkıcıydı bile diyebilirim. Bu maçlar bazen hazırlık maçına dönüyor, eğer o noktaya ulaşabilirsek çeyrek final öncesi ya da en azından gruptan çıkana kadar bu turnuva pek heyecan vermeyecek. Böyle gecelerin sonunda insanın aklında da fazla bir şey kalmıyor.

Fenerbahçe’yi konsantre görmek güzeldi ama öne geçtikten sonra ağır çekime dönen takım uyuttu. Steaua Bükreş bence gayet iyi oynadı, özellikle geri düştükten sonra Fenerbahçe üzerine çok iyi geldiler. İyi top yaptılar, iyi alan kapattılar. İkinci devrenin başında Andre Santos’un düşürüldüğü bir pozisyona hakem devam dedi, Bükreş’li oyuncu son adamdı ve kırmızı kart çıkmalıydı. Bu karardan sonra tribünler işin içine girdi, hakem ve rakip üzerine kabus gibi çöktü. Fenerbahçe de tribünler ile birlikte hareketlendi, kısa bir süre içinde de ikinci gol geldi.

Mehmet Topuz’da düşüş var, çok çabuk yorulmaya başladı. Gökhan bir pozisyonda Antalyaspor maçında yenen golde olduğu gibi yine arkasına adam kaçırdı, Daum’un ciddi olarak uyarması lazım. En iyi olduğu maçta bile bunu yapabiliyor. Dos Santos’un golü çok güzeldi, az biraz toparlamış gibiydi ama özellikle son yarım saat saklandı, hep toptan kaçtı. Fenerbahçe’nin fiziksel olarak düşüşe geçtiği bir gerçek, Kayseri ve Antep deplasmanlarında kaybedilen puanlarda ve oynanan futbolda bunun da ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu ara bizi üzüyor ama takıma iyi gelecektir.

Maç çıkışı arkadaşlarla Avrupa Liginde bu seviye maçların ne kadar sıkıcı olduğundan konuşuyorduk. O adam olmasa maç ile ilgili aklımızda güzel bir şey kalır mıydı diye düşünüyorduk, belki Santos’un golü işte. Dün yine gecemizi aydınlattı Alex de Souza, onun hakkında benim söyleyebilecek güzel sözüm artık kalmadı.. Bu adamı izleyebildiğimiz için çok şanslıyız.. Tadını çıkarmak, kıymetini bilmek lazım..

23 Ekim 2009 Cuma

Steaua Bükreş 0-1 Fenerbahçe

Dsmart-Digitürk ikilisi hakkında bir şey söylemek istemiyorum, zaten bütün maç küfür ettim. Saat de geç oldu, artık rahatladım. Sadece yasalar ve kurallar bu kadar mı anlaşılmaz ki iki kuruluş da ayrı telden çalabiliyor, birinden biri kafasına göre iş yapabiliyor anlayamıyorum. Bir şekilde ses yükseltmek lazım, tepki vermek lazım. Aptal yerine konmak da bir yere kadar. Neyse yine darlanıyorum, bunu geçtim..

Aslında oyun ne kadar farklı gelişse de çok zor bir maçtı. Kritik eksikler var ve daha da önemlisi hafta sonu bir Galatasaray maçı var. Ben bile Bükreş maçı bir an önce geçsin de Pazar günü gelsin diye düşünüyordum, bütün hafta aklım oradaydı. Bir futbolcu da ne kadar profesyonel olursa olsun buna benzer şeyler düşünür. Hiçbir şey olmasa mücadeleden kaçar, sakatlanmaktan çekinir. Bu açıdan baktığımda Bükreş deplasmanında oynanan futbol beni fazlasıyla mutlu etti.
.
Fenerbahçe’nin geniş bir kadrosu var, bence Türkiye’nin en geniş kadrosu. Alex, Güiza, Semih ve Deivid oynamıyorken sahaya çıkan kadro yine de oldukça kaliteliydi. Kalitenin yanında aynı zamanda mücadele gücü de yüksek bir takım vardı. Maçın başlamasıyla birlikte oyunun kontrolü Fenerbahçe’ye geçti ve pozisyonlar da geldi. Top hep Fenerbahçe’de kaldı, kaybedildiğinde de takım halinde pres yapıldı. Steaua Bükreş Volkan’ı ilk devre hiç rahatsız edemedi.
İki forvetin sakatlığında en uca Kazım geçmişti. Bu takıma ilk geldiğinden beri forvette çok daha verimli olacağını düşünüyorum. Fiziği iyi, süratli, şutu var, dripling yapıyor ve adam eksiltebiliyor. Orada istedği kadar çalım denesin, topla gitsin ya da şut atsın fark etmez. O mevkinin gerekleri zaten bunlar ama sağ kanatta aynı işleri yapınca olmuyor. Forvetlerin şımarmasına izin var ama orta sahada yapamaz. Bu akşam da gayet faydalı oynadı. Topu sakladı, pas dağıttı ve golünü de attı. Kazım’ın forvete geçmesi ile sağ kanata Mehmet Topuz geçti. Bu da takımı çok olumlu etkiliyor. Mehmet yeri gelince ortayı üçleyip Cristian-Emre ikilisiyle pres yapıyor ve bu da ortaya pres gücü çok yüksek bir takım çıkartıyor. Arkasında Gökhan Gönül’ün de olduğunu düşünürsek bu ikilinin karşısında sol kanat oynamak hiç kolay değil. Gökhan’ı da toparlamış gördüm, Kazım’ın önünden çekilmesi onu rahatlatmıştı. Hücuma iyi çıktı, iyi savunma yaptı. Diri ve konsantreydi. Mesela çok önemli bir müdahelesi vardı, net bir gol pozisyonunu kesti. Rakip oyuncuyu çok geriden gelerek yakaladı ve topu kornere attı.
.

Dün akşam sahada Özer’i gördüğü için galibiyet kadar mutlu olan çok Fenerbahçe taraftarı vardır. Özer de ilk sınavı geçti. Atılan gol muhteşem ve en büyük pay Özer’in. Ondan fazla bahsetmek istemiyorum, nazar değmesinden korkuyorum ama tek bir şey söyleyeyim, 20 numara ona çok yakışıyor.. Golden sonra kısa bir süreliğine Steaua Bükreş iyi geldi, tüm güçleriyle Fenerbahçe’yi zorladılar ama fazla pozisyon bulamadılar. Bu kısa süreyi atlattıktan sonra kontrolü tekrar Fenerbahçe aldı ve maç da böyle bitti. Rahat demek doğru değil ama rakipten çok üstün oynarak kazanılan bir maç olduğunu söyleyebiliriz. Maç sonu istatistiklere baktım, topa sahip olma oranında üstünlük 64-36 ile Fenerbahçe’deydi. Takım rakibin iki katı pas yapmış, iki katından fazla şut çekmiş ve daha da önemlisi iki kat fazla top çalmıştı.

Herkes skordan ve oynanan futboldan memnun, üzerine bir de liderlik geldi. En sonunda Steaua Bükreş maçı da geçti ve şimdi sıra gönül rahatlığıyla Pazar gününü düşünmeye geldi..

1 Ekim 2009 Perşembe

FC Sheriff 0-1 Fenerbahçe


Üzerine çok konuşulacak bir maç değil, tam böyle geçmesini bekliyordum. Golü yedikten sonraki dakikalar hariç..

Konrtol hep Fenerbahçe’de kaldı. Belki çok pozisyon gelmedi ama bir ara bir şekilde gol bulacağımız belliydi. İkinci devreye gol atmak için daha istekli başlayan takım golü de buldu..

Sonrası ise can sıkıcı. Yetenekleri kısıtlı bir takıma karşı bütün maç elinde tuttuğun kontrolü öne geçtikten sonra kaybediyorsun. Topa sahip olup maçı rahat rahat bitirmek varken anlamsız bir şekilde rakibe gelme şansı veriyorsun. Çok bir şey yapacak güçleri yok ama futbol bu, salak bir şut birine çarpıp gol olur, sonra da çıkarmak için uğraşırsın. Şu maçın son dakikaları tırnak yiyerek geçmemeliydi. Neyse, neticede kazanmak güzel..
.
Şimdiye kadar pek Daum eleştirisi yapmadım. Kendisinden de dile getirmeye değecek bir memnuniyetsizliğim yok ama bir şeyi de artık söylemeden geçemeyeceğim..
.
Özer yahu!

18 Eylül 2009 Cuma

Fenerbahçe 1-2 F.C. Twente


Hiç maç havasında değildim, sanırım pek ciddiye almamışım. Maç sonrası kızgındım ama ilginçtir çok da üzülmemiştim. Futbolcuların da benden farkı yoktu. Hiç maç havasında değillerdi ve maçı ciddiye almamışlardı. Benim buna hakkım var ama futbolcuların yok. Bana her yıl milyon Euro’lar ödemiyorlar. Sion maçından sonra ikinci kez geçtiğimiz sezonun vurdumduymaz ve maç seçen takımını gördük. Mağlubiyeti önemsemiyorum, çok da üzülmedim. İlla ki gruptan çıkılacaktır ama her galibiyetin takım puanına katkı yaptığı bilincinde olmayan futbolcular ve teknik heyet sinirleri bozuyor.

Standartının altında olan Emre haricinde göze çarpan, biraz iyi oynadı diyebileceğimiz bir oyuncu bile yok. Sadece Bilica beni rahatsız etmedi. Gökhan Gönül yorgun, düşüşe geçti. Carlos sanki gitmek istiyor, dün zaten kötü olan ve sadece gezinen Santos’u da ekstra bozdu. Cristian geldiğinden beri en kötü futbolunu oynadı, Kazım sabırları bu maç ile taşırdı. Güiza bir tane top tutamadı, Alex’in sahadaki varlığını unuttuk. Ciddiyetsizlikten korkuyordum ama bu kadar dağınık, herkesin kendi kafasına göre takıldığı bir takım görmeyi beklemiyordum.

Kötü oyun kabul edilir ama Sion maçından sonra ikinci kez sahada mücadele etmeyen bir takım gördük. Bariz bir yorgunluk vardı. Ne kanatlar işledi, ne pas trafiği sağlandı. İkinci yarı biraz daha isteklilerdi ama nasıl kaçar diyebileceğimiz bir pozisyon hatırlamıyorum, belki bir tek Alex’in kafası. Buna rağmen Fenerbahçe golü buldu ama Gökhan’ın tedavi olduğu bir pozisyonda yerini kimse doldurmadı, onun boş bıraktığı alandan gelişen atakta Volkan uzun süredir unutturduğu gollerden birini yedi, kısa bir süre sonra da ikinci gol geldi. Berabereyken kenarda oyuna girme fırsatı bulamayan Semih ve Deivid’in ikinci golden sonra oyuna girmesi ise pek bir şeyi değiştirmedi ama Semih’in kanatlara açtığı iki pozisyon ile yarattığı farkı umarım Daum bu kez görmüştür.

Kazım sezon başındaki çizgisini kaybedeli çok oluyor, ısrar etmenin alemi yok. Onun yerine Mehmet Topuz ile başlanmalıydı. Özer’i de artık bu takımda ciddi dakikalar alırken görmek istiyorum, en azından ilk devre sonunda Carlos ve Kazım yerine bu iki isim girebilirdi. Ya da en önemlisi Güiza-Semih değişikliği yapılabilirdi. Teknik ekip de herhalde maçı ciddiye almıyordu ve bir şekilde kazanacaklarını düşünüyordu ama olmadı.

Bu aralar bir mağlubiyet bekliyordum, bu maç takıma güzel ve fazla zarar vermeyen bir tokat oldu. Standart oyunuyla gruptaki tüm takımları ikişer kez yenebilecek güçte olan Fenerbahçe lige puansız başladı. Kaybedilen fazla bir şey yok, önemli olan gerekli derslerin çıkartılması. Bir mağlubiyetle “takım yetersiz, Daum Aragones’i aratır, bu takımdan hiçbir şey olmaz” çığlıkları atmak çok anlamsız ama başta teknik heyetin, sonra da futbolcuların taraftar tepkisi üzerine iyice düşünmeleri lazım.

Taraftar Süper Lig’de olduğu kadar Avrupa’da da başarı istiyor. Bu kupada final oynamanın imkansız olmadığını biliyor ve futbolcusundan ciddiyet bekliyor.

28 Ağustos 2009 Cuma

UEFA Avrupa Ligi Grup Kuraları


Şampiyonlar Liginden sonra UEFA Avrupa Ligi kuraları da çekildi ve Fenerbahçe ile Galatasaray'ın rakipleri belli oldu.

F Grubu: Galatasaray - Panathinaikos - Dinamo Bükreş - Sturm Graz

H Grubu: Fenerbahçe - Steaua Bükreş - Twente - Sheriff

Haliyle dünden sonra bugün çekilen kuralar biraz basit kaçıyor, insanın içinden üzerine çok fazla konuşmak da gelmiyor. Önemli olan ilk torbadan çekilecek takımdı, diğer iki torbada ise gelmesi tercih edilmeyecek en fazla 3-4 takım vardı. Her iki takımın da bu aşamada kura çekimi üzerine fazla kafa yormasına zaten gerek yoktu, Fenerbahçe de Galatasaray da diğer takımların üzerinde düşünmesi gerektiği, eşleşmek istenmeyecek kapasiteye sahipler.

Fenerbahçe ilk torbanın en zayıf takımını çekti, diğer torbalardan da kötü bir sürprizle karşılaşmadı. Tartıya koyduğunuzda Galatasaray'ın grubu Fenerbahçe'ye kıyasla biraz daha zor gibi gözükse de bence iki takımın da 18 puan ile gruptan çıkma şansı bile var. Bu aşamada kafayı biraz çalıştırıp önümüzdeki seneler için maksimum puanları toplamak lazım. Fikstürü göremedim, zaten çok da önemli değil. Diğer gruplar için ise görsele tıklamak yeterli.

21 Ağustos 2009 Cuma

FC Sion 0-2 Fenerbahçe


Avrupa Ligi bu sene beni zorlayacak. D-Smart yok, maçlarda mecbur dışarıdayız ve dışarıda olunca da içki içiliyor. Ağır alkol sonrası Cuma günü de ofis hiç çekilmiyor. Derdimiz bu olsun, aylarca Perşembe günü izleyebilecek bir maçım olsun da Cuma günleri zorlanayım.

Kadrolardan haberim yoktu, Deniz’i sahada görünce herkes gibi ben de şaşırdım. Bence çok da mantıksız bir tercih değil, demek ki Önder Daum’u memnun edememiş ama Bekir için üzülüyorum. 3 gün önce İstanbul’a gelen Lugano oynarken o kenarda duruyor, Daum’un belki de en sevmediğim huyu bu.

İlk devre oyun Fenerbahçe’nin kontrolündeydi ama sıkıcı geçti. Devre sonunda Güiza’nın harika asisti ile gelen Dos Santos golü işi iyice kolaylaştırdı. Fenerbahçe ikinci devre daha çok boş alan buldu ve iyi pas yaptı ama pas temposunun biraz daha artması lazım. Gerçi bu noktada Deivid ortaya çıkıyor, gerçekten çok formsuz. Takımı bozuyor, tempoyu düşürüyor. Bu haliyle hiç hak etmediği halde formayı ona veren bir teknik direktör olmasına rağmen bir türlü toparlanamıyor. Semih de düzeldiğine göre Deivid’de ısrar etmenin bir anlamı yok, Semih’in 11’e girmesiyle birlikte Fenerbahçe’yi çok daha keyifli izleyeceğimizden eminim.

İki yeni Brezilyalıdan daha çok öne çıkan isim attığı gollerin de etkisiyle Dos Santos oldu ama ben Cristian’ı daha çok beğeniyorum. Sivasspor maçında çok iyiydi, dün de harika oynadı. Gün geçtikçe daha çok sorumluluk alıyor, oyuna daha çok giriyor. Emre ile birlikte iyi bir ikili oldular, çok daha iyi olacaklar. Dün Kazım da öne çıktı ama ben hala bir an önce Özer’in iyileşmesini ve o bölgeye yerleşmesini bekliyorum.

Sakatlıklardan bahsetmemek olmaz, dün de Deniz gitti. Sezon başı kampında ciddi bir yükleme yapıldı bunu biliyoruz ama bu kadar sık sakatlık yaşanması can sıkıyor. Elde geniş bir kadro var, eksikler takımı şimdilik çok etkilemiyor ama öyle ya da böyle bu işe bir çözüm bulunması lazım. Koch-Daum ikilisi bu konuya mutlaka kafa yoruyorlardır.

Fenerbahçe’nin yanında diğer maçlardan da beklediğim sonuçlar geldi. Galatasaray işi tek maçta bitirdi. Sivasspor’a zaten fazla şans tanınmıyordu, Fransa dördüncüsü Toulouse ise fazla küçümsendi. Trabzonspor’un belki ufak da olsa bir şansı var ama büyük ihtimalle bundan sonra Avrupa arenasında 3 takım izleyebileceğiz.

31 Temmuz 2009 Cuma

Fenerbahçe 5-1 Honved F.C.

Ölçü olmaz evet ama ben keyiflendim. Bazı temel şeylerin düzgün yapılması rakibin gücünden bağımsız olarak da yorumlanabilir. Ben dün sahada güzel bir “takım” gördüm. Böyle bir rakibe karşı özellikle Fenerbahçe gibi bir takımın ciddi oynaması çok olumlu bir nokta. Dün fark yakalanmışken bile rakip sahada yapılan presi, kanat değiştiren uzun pasları gördük. Durgun değil hareketli bir takım gördük. Arkadaşı ne yapacak diye izlemek yerine ona yardıma giden oyuncuları, bazen hızı biraz düşse de rakip sahada güzel bir pas trafiği gördük. Mücadele ve ciddiyet Fenerbahçe’li taraftarların bir süredir çok uzak olduğu iki kavram, bilet fiyatlarına rağmen tribünleri beklediğimden daha fazla dolduran taraftarlar Saraçoğlu’ndan mutlu ayrıldılar.
.
Güiza’nın gezginliği işe yarıyor. Boluspor maçında Deivid’in forvet oynamasıyla gördüğümüz birbirine yakın hatları bu maçta da gördük. İspanyol dün geçtiğimiz sezonun başındaki gibi istekli ve çalışkandı. Doğru yerlere gitti ve bu sayede kolay 3 gol attı. Roberto Carlos’un sakatlanması ise talihsizlik oldu. Andre Santos’un onun yerine sol beke, Santos’dan boşalan yere de Deivid’in geçmesi sol kanat etkinliğini çok azalttı. Oysa gole kadar geçen kısa zaman diliminde bu kanat çok iyi işliyordu. Deivid takımın en zayıf halkası gibi gözüktü, Andre Santos da bütün etkinliğini kaybetti.

Sol kanatın işlerliği azaldıktan sonra yük sağ kanat üzerine bindi. Kazım’da gerçekten bir ilerleme var, kendini biraz toparlamış. Gökhan ile o kanatta çok iyi iş yaptılar, keyif verdiler. Geçtiğimiz sezon Gökhan’ın sayısız deparını öldüren, varlığıyla onun performansını da düşüren Kazım Boluspor maçından sonra bu maçta da göz doldurdu. Geçtiğimiz sezon 50 metre depar atan Gökhan’ın önüne topu yuvarlamak yerine varyete peşinde koşardı, şimdi en azından önüne yuvarlıyor. Daha basit ve daha doğru işler yapıyor. Bu sayede dün bir gerçeği de tekrar görmüş olduk, Gökhan Gönül muhteşem bir oyuncu ve bence Emre ile birlikte dün takımın en iyisiydi.

Emre geçtiğimiz sezonun ikinci devresinde çok iyi bir performans sergilemişti. Bu sezona bıraktığı yerden de değil, birkaç basamak üzerinden başlayacak gibi gözüküyor. Uzun süredir ilk kez sezon öncesi kampı yaptığını ve bunun kendisin çok olumlu etkileyeceğini sürekli söylüyordu, haklıymış. Presi başlatan, kaptığı topları olumlu kullanan ve takıma tempo kazandıran isim hep Emre oluyor. Cristian ile de iyi bir ikili olacaklar. Maldonado’nun biraz iyisi yakıştırmalarıyla gelen Brezilyalıyı ben beğendim, Emre’nin arkasını iyi toparlıyor, iyi yer tutuyor ve topu da bence çok iyi dağıtıyor. Savunma özelliklerini bu rakibe karşı göremedik ama toplu oyunda ben onu çok başarılı buldum.


Dün oyuna kenardan dahil olan isimler Deivid, Mehmet Topuz ve Deniz oldu. Daha Özer, Edu, Bekir, Wederson, Selçuk, Uğur ve Semih gibi isimler var. Geride bıraktığımız sezondan sonra buna sahip olabilmek çok önemli bir avantaj. Gecenin Fenerbahçe adına olumsuz görüntüsü ise beklendiği gibi savunma oldu. Honved gibi bir takımın pozisyon bulamaması lazımdı. Daum’un takımında oynayacak bir Önder’den çok umutluydum ama bu umudum yavaş yavaş tükeniyor. Savunma toparlanmadığı takdirde izlediğimiz kadarıyla gol bulmakta pek zorlanmayacak Fenerbahçe’nin gol yemesi de çok zor olmayacak.

17 Temmuz 2009 Cuma

Ön Eleme Kuraları


Sivasspor'u bir kenara koyarsak pek anlamı olmayan bir kura çekimiydi. Benim için tek anlamı Fenerbahçe'nin ilk maçı nerede oynayacağıydı, eğer deplasman olsaydı tatil sebebiyle Kadıköy'de oynanacak maçı kaçıracaktım ama yırttım. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın rakiplerini, oynayacağı maçları ya da bu turu yorumlamak gibi bir zevzeklik yapmayacağım. Fenerbahçe'nin çektiği Honved seneler önce adını duyuran bir takımmış, Galatasaray'ın muhtemel rakiplerinin adını ise hiç duymadım. "Rakipleri küçümsememek lazım" geyiklerine de gerek yok, bir sürpriz olursa 20 sene dalgası geçilir, en fazla bu yazı da bana kapak olur. Neticede bu maçlar benim için resmi hazırlık maçları olmaktan öteye gitmeyecek. İlk maçlar 30 Temmuz'da, rövanşlar ise 6 Ağustos'ta oynanacak.

Fenerbahçe - Honved
Tobol/Galatasaray - Sliema/Mac. Netanya
Anderlecht - Sivasspor

Sivasspor ise kötünün iyisini çekti. Herhalde Shakhtar, Celtic, Panathinaikos ve Sporting Lisbon yerine Anderlecht ile eşleşmeye kimsenin itirazı olmaz. Özellikle hazırlık maçlarında Sivasspor'un verdiği görüntüyü de düşünürsek favori Anderlecht ama Sivasspor'un bu turu geçmesi çok da büyük sürpriz olmaz. İlk maçı deplasmanda oynamaları da bir avantaj. Gruplara kalma ihtimalleri yok gibi ama en azından UEFA'da devam edebilmek de onlar için önemli bir adım olacaktır. İlk maçı 28 veya 29 Temmuz'da Belçika'da, rövanş ise 4 veya 5 Ağustos'ta Sivas'ta oynayacak.
.
.
Edit: Hem Fenerbahçe'nin hem Galatasaray'ın ilk maçlarnı İstanbul'da oynamaları mümkün değil, kararı UEFA verecek. Geçtiğimiz sezon benzer bir durum Beşiktaş ile Galatasaray için de olmuş ve Metalist Kharkiv ile eşleşen Beşiktaş'ın fikstürü değişmişti. UEFA'nın bunu da dikkate almasını ve ilk maçın yerini değiştireceği takım olarak geçtiğimiz sezon dokunmadığı Galatasaray'ı seçmesini diliyorum ki maça gidebileyim.