




Bu güzel jenerasyonun sonuna kadar hak ettiği Dünya Kupası finalini getiren gol Puyol’a çok yakıştı. Mükemmel bir gol attı. Çok iyi bir koşu sonrasında kusursuz bir zamanlama ve acaip bir güçle vurduğu kafa İspanya’ya o dakikalarda çok hak etmeye başladığı golü kazandırdı. Galibiyeti ve finali İspanya’ya getirdi.
İspanya gruptan çıktıktan sonra kupa için en büyük favorim olmuştu. Almanya’yı da tam olarak böyle bir maç sonunda geçeceklerini düşünüyordum ve hatta skor tahminim de tam olarak buydu. Teknik adam tercihleri, özellikle Del Bosque’nin seçimleri de istediğim gibi olunca maç tam olarak düşündüğüm gibi geçti. Oyuna Torres’in kenarda başlaması orta saha üstünlüğünü tamamen İspanya’ya getirdi. Almanya’nın en iyi iş çıkaran bölgesi orta sahaydı ama karşılarındaki o inanılmaz orta saha karşısında çok zorlandılar, tüm etkinliklerini kaybettiler.
Almanya daha önce oynadığı maçlara hızlı başlamış ve genelde gol de bulmuştu ama İspanya maç başından itibaren topa sahip olmaya başlayınca bu tehlikeyi atlattı. Almanya üzerine gelen her takımı hızlı hücumlarla dağıtmıştı, İspanya hem topu vermeyerek hem de kaptırdığı topların sonrasında çok iyi bir pres yaparak Almanya’ya fazla hücuma çıkma şansı vermedi. Çıktıklarında ne kadar tehlikeli olabildiklerini bu maçta bile az da olsa gördük.
Maç öncesinde de Arjantin’in kazanmasına pek ihtimal vermiyordum, “Messi bir çılgınlık yaparsa belki” diyordum ama o da yapamadı. Alman orta sahasının ortasında, sürekli 4-5 kişinin içinde debelendi durdu, diğerleri de onu izledi. Top almak için neredeyse savunmaya kadar geldiği bile oldu çünkü orta saha topu ona getiremiyordu. Takımında Messi varsa onun üzerine bir şeyler kurmak zorundasın. He mükemmel işleyen bir düzenin olur, Messi’yi de o düzenin bir parçası yapabilirsin ama Arjantin’in bir sistem takımı olmadığı da çok ortada. Böyle bir düzensizliğin içinde Messi’den takımı kurtarmasını bekleyince iş böyle elde patlıyor.
Henüz maçın başında Otamendi’nin yaptığı anlamsız faulde Schweinsteiger mükemmel bir orta yaptı, aynı Otamendi adamını da kaçırınca Müller golü attı. Arjantin golü yedikten sonra bile maça ağırlığını koyamadı. Zaten Maxi, Di Maria ve Mascherano’nun oluşturduğu bir orta üçlüden de fazlası beklenemezdi. Maradona’nın bu görüntü karşısında tek yapabildiği ise Maxi ve Di Maria’nın kanatlarını değiştirmek oldu. Bu da takıma çok ufak bir hareket getirmekten fazlasını vermedi. Herhalde maçı izleyen herkes en azından bir Veron müdahelesi beklemiştir ama Maradona onu tercih etmedi. Dakikalar ilerledikçe Almanya rahatladı ve arka arkaya golleri buldu, İngiltere tarifesini Arjantin’e de uygulamış oldu.
Almanya için söyleyebilecek farklı bir şeyimiz yok, makina düzeninde işleyen bir takım izliyoruz. En önemlisi de oynadıkları oyundan keyif alıyorlar. Her oyuncu düzen içerisinde üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde yapıyorlar ama bazı isimler biraz daha öne çıkıyor. Mesut bence son 2 maçtır çok etkili değil. Maç içinde bazen ortaya çıkıp skora etki ediyor ama oyunun genelinde fazla öne çıkmıyor. Oyunun her anında ışıl ışıl parlayan iki isim var, Müller ve Schweinsteiger. Müller’in mükemmel bir oyun zekası var, harika işler yapıyor. İkinci golde yerde kalmasına rağmen arkaya inen oyuncuyu görüşü, hızlı reaksiyonu ve topu yuvarlaması beni çok etkiledi. Haksız bir sarı kart gördü ve yarı finalde oynayamayacak. Almanya için önemli eksiklik. Schweinsteiger ise sanırım turnuvanın en iyi oyuncusu. Almanya’nın bu mükemmel saha içi organizasyonunda patronluğu Mesut değil o yapıyor. Aynı zamanda çok koşuyor, mücadele ediyor. Orta sahalardan bahsederken Xavi, Iniesta, Gerrard, Lampard diye giderdik ama bu turnuvayla beraber artık Schweinsteiger’i de o isimlerin arasında sayabiliriz.
Çok acaip çeyrek final maçları izledik, İspanya-Paraguay da sıradışı bir maç oldu. Aslında oynanan futbol çekici değildi, hatta sıkıcı bir maç haline geldiği de oldu ama 3 dakika arayla kaçan iki penaltı bu maçı da kolay unutulmayacak maçlar arasına soktu. Sıkıcı geçen ilk devrenin ardından çılgın bir ikinci devre izledik. Paraguay maç boyunca normal olarak kapandı ama İspanya kalesinde tehlikeler de yarattı. İlk devre bir golleri ofsayt sebebiyle sayılmadı ama bence değildi. İkinci devre de penaltıyı kaçırdılar, hatta geri düştükten sonra beraberliği yakalayacak fırsatı da buldular ama Casillas gole izin vermedi.
İspanya belki etkileyici bir futbol oynamıyor ama bana maçın her anında bir şekilde galip geleceğini hissettiriyor. Kapanan takımlara karşı zorlanıyorlardı, Paraguay karşısında da bu görüntü değişmedi ama yarı finalde rakip Almanya. Şimdi karşılarında beraber futbol oynayabilecekleri bir rakip var. Torres hala kötü ve toparlanamıyor, David Villa ise takımı sırtladı götürüyor. Ben Almanya karşısında Torres yerine Fabregas’ın oynayacağını düşünüyorum ki bence de doğrusu bu olur.
Güzel bir yarı final olacağı kesin, kim rakibe kendi oyununu kabul ettirecek merak ediyorum. Almanya’nın bu kez orta sahada üstün olamayacağını düşünüyorum. Hiç uzatmadan direkt söyleyeyim, finale bence İspanya çıkacak.
İkinci devreye verilmeyen golün getireceği hırsla İngiltere’nin hırslı başlayacağını düşünüyordum ama durağan ve Lampard’ın direkten dönen şutu haricinde efektif olmayan bir baskıdan fazlasını yapamadılar. Oyun disiplininden kopmaya başlamışlardı ve iki acaip kontra atak golüyle fişi tamamen çekmiş oldular. Kullandıkları bir serbest vuruş ve bir taç atışının dönüşünde birer gol yediler. 3. golde James’in, 4. golde de rezilleri oynayan Glen Johnson’ın ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Almanlar işi bırakmayıp biraz saldırsalardı ortaya Dünya Kupası tarihine geçecek bir skor da çıkabilirdi.
Bu maçın da o skandal hakem hatası olmasaydı nasıl gelişeceği bilinemeyecek. Şahsen Arjantin ilk golünde çalınmayan ofsaytın İngiltere’nin verilmeyen golüne göre çok daha rezil bir hata olduğu düşünüyorum. Topun Messi’nin ayağından çıktığı anı geçtim neredeyse Tevez’in topa vurduğu anda bile pozisyon ofsayt. Karar üzerine tartışıp aynı hata üzerinde ısrar etmeleri de anlaşılmaz bir olay. Neyi tartıştıklarını ve neye istinaden gol kararının arkasında durduklarını merak ediyorum.
ABD-Gana maçını izleyemedim ama sanırım 2. turun şimdiye kadar oynanan en keyifli ve çekişmeli maçını kaçırmışım. Gana kaybettiği Almanya maçı da dahil olmak üzere grup maçlarında çok iyi bir performans sergilemişti ama açıkçası aksini çok istememe rağmen turu Amerika’nın geçeceğini düşünüyordum. Fiziksel üstünlükleri Amerika karşısında ortaya ancak uzatma dakikalarında çıkmış ve Asamoah’ın şık golüyle öne geçmeyi de başarmışlar. Turu geçmelerine çok sevindim Ayew’in sarı kart cezasına rağmen Uruguay karşısında şanslarının olduğu düşünüyorum. Çeyrek finalin en çekişmeli maçlarından biri bence bu olacak.
Meksika ve Uruguay’ın beraberliğe razı olacağı düşünülüyordu, bahislerde bile beraberlik oranı iki tarafın galibiyet oranından çok daha düşüktü ama diğer tarafta bir Arjantin tehdidi olunca işler değişti. Meksika liderlik istedi, Uruguay aynı kararlılıkla karşılık verdi. Böylece ortaya keyifli ve heyecanlı bir mücadele çıktı. Meksika ataklarında Uruguay savunması hata yapmadı, güzel bir hızlı hücumla da golü buldu. Liderliği hak etmişlerdi, gruptan gol yemeden çıktılar. Güney Kore’nin onlara ters gelebileceğini düşünüyorum, her türlü sürprize de açığım ama yine de ibre Uruguay’dan yana. Meksika ise çok çabalamasına rağmen Güney Afrika’ya verdiği iki puanın bedelini Arjantin ile eşleşerek ödedi. Bu iki Güney Amerika takımının mücadelesi ikinci turun en zevkli mücadelelerinden biri olacaktır.
Fransa için ise bir şey söylemeye gerek yok, onlar zaten kendilerini yeterince rezil ettiler. Ev sahibi takımın Dünya Kupası’na Fransa’yı yenerek veda etmesi de çok güzel oldu, keşke o golü de yemeselerdi.
Yunanistan’ın bu kafayla, böyle bir anlayışla gruptan çıksaydı çok yazık olacaktı. Beraberlik yetmiyorken risk almak son 1-2 dakikada akıllarına geldi, gerçekten çok çirkin bir takım. Bu duygularımda Karagounis’in de payı büyük, çok çirkef bir adam. Yüzünden pislik akıyor. Arjantin tarafında ise Maradona bazı oyuncuları dinlendirmişti ama en çok dinlendirmesi gereken adamlar sahadaydı. Messi’yi oynatmasına lafım yok, hatta işime de geliyor ama Veron’u bu kadar yıpratmak ne kadar mantıklı bilemiyorum. En azından ikinci devrenin ortasında bu iki oyuncuyu da kenara alabilirdi. Neyse, öyle ya da böyle Maradona sayesinde bir Veron resitali izleyebildik. Mükemmel bir maç çıkardı, eskiden gelen hayranlığımızı pekiştirdi. Palermo’nun gol atması da ayrıca mutlu etti.
Nijerya-Güney Kore maçını izlemeyerek yanlış bir tercih yaptığımı biliyorum, aklım başıma son 10 dakikada geldi. Harika bir maç olmuş, iki takım da gruptan çıkma umudunu son dakikaya kadar sürdürmüş. Nijerya’nın kaçırdığı çok net pozisyonlar var, hele Yakubu’nun kaçırdığı bir gol var ki muhtemelen yıllar boyu birçok jenerikte karşımıza çıkacak. Nİjerya çıksa da üzülmezdim ama tercihim ve maçlar başlamadan önce ki tahminim Güney Kore’ydi. Uruguay karşısında işleri çok zor ama hiç şanslarının olmadığını da söyleyemem.
Bu grupta oynanan 17.00 maçlarını izleyemedim, akşam oynanan maçların arasına ise sık sık Mahut-Isner mücadelesini soktum. O ayrı bir hikaye zaten ama hala bitmediği için şimdilik bir yorum yapamıyorum. Futbol kalitesi olarak çok yüksek olmasa da çok heyecanlı 2 maç oynanmış, maçların son dakikalarında bile 4 takımın da gruptan çıkma şansı devam ediyormuş. İngiltere gruptan çıkamasaydı yazık olacaktı, turnuvalara büyük keyif katıyorlar. Maçı kayıttan biraz izledim, bazı bölümlerde iyi bir futbol oynamışlar ama tabii ki tatminkar değil. Milner ve Defoe’nun girişi İngiltere’yi olumlu etkilemiş, herhalde bu düzenle devam ederler ama Almanya’yı geçmek ve daha da ilerlemek için Rooney’e çok ihtiyaçları var. Slovenya karşısında 2-3 pozisyona da girmiş ama yararlanamamış, bir gol atsa onun için çok iyi olacaktı. Slovenya’ya fazla üzülmedim, ekstra sempatimin olduğu bir takım değil. Cezayir’in kurtaracağı beraberliğe fazla güvenmişler, elenmeyi de hak etmişler.
Amerika herhalde hiçbir platformda bu kadar sempati ve destek bulamaz. İngiltere karşısında gösterdikleri direnç, Slovenya karşısında geriden gelip beraberliği yakalamaları ve hatta hakem sebebiyle galibiyeti kaçırmaları ile takdir topladılar. Cezayir karşısında da bir golleri verilmedi, neredeyse iki hakem hatasıyla turnuvaya veda edeceklerdi ama Donovan buna izin vermedi. İkinci uzatma dakikasında yakaladıkları bir kontra atağı gol ile sonuçlandırdı ve Amerika’yı hak ettiği liderliğe taşıdı.
D grubunda her takım bir maç kazandı, Gana karşısında ikinci galibiyetini alan Almanya gruptan lider olarak çıktı. Avustralya-Sırbistan maçına hiç bakmadım, hiç yorum yapamayacağım. Avustralya’nın kazanması beklenmiyordu ama Sırbistan’ı kupa dışına ittiler. Bu skorla Gana da mağlup olmasına rağmen gruptan çıkmayı başardı, beni de mutlu etti. Amerika’yı eleyip bir üst tura da çıkmaları mümkün. Amerika sempatimizi kazandı dedik ama Gana’yı elemelerini isteyecek kadar da değil.
Alman oyuncuların üzerinde belli ki büyük bir baskı vardı. Bunu normal karşılamak lazım, genç bir takım ve tam bir liderleri de yok. Gana karşısında zor anlar yaşadılar, Gana öne geçebilecek 1-2 pozisyon buldu. Almanya geriye düşseydi geri dönemeyebilirdi ama sahneye Mesut çıktı ve çok şık bir gol atarak takımını rahatlattı. Aslında çok da iyi oynamıyordu, ilk yarı çok net bir gol de kaçırmıştı ama yeteneği ortaya çıktı ve Almanya’yı gruptan lider olarak bir üst tura taşıdı. Kim ne düşünüyor bilmiyorum, bu konuda tartışmanın da çok bir anlamı olmadığını düşünüyorum ama ben Mesut böyle ışıldadıkça mutlu oluyorum, gurur duyuyorum.
Turnuvanın ilk maçları sonunda öne çıkan takım Almanya olmuştu ama o Almanya sonrasında hakemin konuşulduğu maçta Sırbistan’a kaybedince gruptan çıkma şansını da tehlikeye atmış oldu. Maçın henüz 40. dakikasında 6 sarı bir de kırmızı kart gördük. Bu yönetimden zararlı çıkan taraf ise Almanya oldu. Önce Klose’yi kaybetti, bir dakika sonra da kalesinde golü gördü. Bu noktada Klose’yi de eleştirmek lazım, hakemin nasıl bir yönetim gösterdiğinin farkında olup biraz daha dikkatli olmalıydı.
Almanya eksik kalmasına rağmen etkisiz kalmadı ve rakip kalede özellikle Podolski ile net pozisyonlar buldu. Aynı Podolski, Vidic’in yaptığı saçma sapan bir elle müdahele sonucunda kazanılan penaltıyı da gole çeviremedi. Aslında izlediğim oyun bana penaltı kaçmasına rağmen Almanya’nın beraberlik golünü bir şekilde bulacağını hissettiriyordu ama Löw’ün oyuncu değişiklikleri ibreyi Sırbistan’a çevirdi. Mesut iyi bir gününde değildi ama ne olursa olsun ben onu kenara almazdım. Müller de mutlaka sahada tutacağım oyunculardan olurdu. Değişiklikler sonrasında Sırbistan yediği baskıdan kurtuldu ve hatta oyunun kontrolünü de eline aldı. Farkı arttıracak pozisyonlar da buldular fakat yararlanamadılar.
Grubun diğer maçının sadece ikinci devresini izleyebildim ama o bile bana yetti, çok keyifli bir maçtı. Avustralya öne geçti ama Kewell gol çizgisinde topa elle müdahe edince Gana penaltı kazandı ve Kewell da normal olarak kırmızı kart gördü. Avustralya henüz ilk yarıda 10 kişi kalınca maç tek taraflı bir hale döndü. Gana kurduğu yoğun baskıdan gol çıkaramadı, maçın sonlarına doğru Avustralya da maçı kazandırabilecek posiyonlar buldu ama yararlanamadı. Son maçlarda Almanya ile Gana’ya bir beraberlik yetiyor. Gönlümden geçen iki maçın da berabere bitmesi Almanya ile Gana’nın gruptan beraber çıkması.
Kupanın en büyük favorilerinden olan İngiltere şu ana kadar beklentilerin çok altında kaldı. Favoriler puan kaybedebilir, Amerika karşısında olduğu gibi bir oyuncunun hatası 3 puanı alıp götürebilir ama olay sadece bu değil. İngiltere kötü oynuyor, hiçbir şekilde tempo yapamıyor. Bunun sadece taktiksel bir sorun olduğunu sanmıyorum. İngiltere’yi elemelerde defalarca izlemiş bir adam değilim, o yüzden saha içi düzende nelerin yolunda gitmediği konusunda ukalalık yapamayacağım ama oyuncuları hepimiz izledik, neler yapabildiklerini biliyoruz. Sanki hepsi bireysel olarak çok formsuzlar, çok basit pas hataları yapıyorlar. Cezayir karşısında çok az pozisyon buldular. Maç sonrasında en büyük tepkiyi alan Rooney ayakta duramıyor, ayağında top tutamıyor. Slovenya karşısında kazanmaktan başka çareleri yok. Farklı bir galibiyet onları kendine getirecektir ama elenme stresi iki takım arasındaki büyük güç farkına rağmen maçı sürprize açık bir hale getiriyor.
Ne Slovakya-Paraguay maçını, ne de İtalya-Yeni Zelanda maçını izledim. İki maç hakkında skorlar dışında hiçbir bilgim yok, golleri bile göremedim. Honduras ve Kuzey Kore ile birlikte turnuvanın en zayıf takımlarından biri olarak gösterilen Yeni Zelanda iki maçında da yenilmedi. Bu grupta 4 takımın da gruptan çıkma şansı var. Kazayla İtalya’nın çıkamadığı gruptan Yeni Zelanda çıkabilirse acaip bir olay olur ve kupa tarihine geçerler.
Güney Kore'nin bu kupada ilerleyebileceğini düşünüyordum, Nijerya ve Yunanistan'a gruptan çıkma şansı tanımıyorum. Cumartesi gününün ilk maçında tribünlerde önemli boşlukların olduğu maçta Güney Kore Yunanistan'ı 2-0 ile çok rahat geçti. Golü maçın başında buldular, oyunun kontrolünü de hep ellerinde tuttular. Yunanistan bu grupta puan alamazsa şaşırmam, hiçbir şey yapamadılar. Sadece rakip iki farkı yakaladıktan sonra biraz da şişirme toplarla yalancı bir baskı kurdular ama bu baskıdan gol çıkmadı. Güney Kore fizik olarak çok iyi durumda gözüktü, çok koştular ve Yunanistan'a hiç alan bırakmadılar. Oyunun her anında çok üstünlerdi. İstedikleri zaman tempo yaptılar ve saldırdılar, istedikleri zaman da oyunu yavaşlattılar. İyi pas yaptılar ama neticede rakip Yunanistan'dı. Nijerya onlara ters gelebilir ama bu maçtaki gibi topa sahip olurlarsa o maçı da kazanacaklarını düşünüyorum. Bir de Ji Sung Park gerçekten çok çok iyi oyuncu, bu turnuvada beklentilerin de üzerinde iş yapacağını düşünüyorum.
Gördüğüm kadarıyla Arjantin buralarda en çok desteklenen takım. Normal, işin içinde hem Maradona hem de Messi var. Ben bir Dünya Kupası'nda sahaya Brezilya çıkarken daha çok heyecanlanıyorum ama Maradona ve Messi gerçekten insanı Arjantin'e çok çekiyor. Sanırım bu Dünya Kupası'nı Brezilya ve İtalya değil de onlar kazanırlarsa yine çok sevineceğim.
Maçın zevkli ve bol pozisyonlu geçmesini bekliyordum, aslında öyle de oldu denebilir. Arjantin Nijerya karşısına Messi-Higuain-Tevez üçlüsü ile çıktı ve maça da çok iyi başladı. Özellikle Messi çok etkiliydi, ilk 5 dakikada bir kez Higuain'i gol ile burun buruna getirdi, bir kez de kendisi gole çok yaklaştı. O şutun sonrasında kazanılan korner de gol oldu. Messi bu kupayı çok istediğini belli ediyor ama üzerinde de büyük bir baskı var. Herkesin gözü onun üzerinde. Turnuvaya golle başlayabilseydi onun için çok iyi olacaktı ama kaleci Enyeama inanılmaz toplar çıkardı, mükemmel oynadı. O olmasaydı Messi belki de sadece bu maç ile gol krallığını garantileyebilirdi.
Şu takımda Cambiasso ve Zanetti’nin nasıl olmadığını hala anlayabilmiş değilim, her iki oyuncuyu da çok arayacaklar. Gutierrez-Zanetti kıyaslaması yapmaya gerek bile duymuyorum, Veron’un da turnuvanın tamamını aynı dirilikte çıkarması çok zor. Nijerya maçında bile oyundan düştü ve o dönemde Arjantin her an gol yiyebilecek bir görüntü verdi. Son 10 dakikada ise halı saha takımı gibi bir halleri vardı, pozisyon buldular ama pozisyon da verdiler.
Neticede Arjantin ilk maçını kazandı, bu çok önemliydi. Hücum performansı yani kısaca Messi ile beni etkiledi ama bu halleriyle kupa yolunda işleri bence zor. Bu görüntülerini ilk maç stresine bağlamak çok yanlış olmaz, açılış maçları büyük takımlar için hep zor olmuştur. Önümüzdeki maçlarda daha iyi bir Arjantin izleyebiliriz.
Maçın İngiltere için çok zor geçeceğini düşünüyordum, Amerika da bu turnuvada ilerlemesini beklediğim takımlardandı. Beraberlik ihtimali yüksekti ama o beraberliği böyle bir kaleci hatası ile gelmesi İngiltere için daha kötü oldu. Barry gerçekten İngiltere için çok önemliymiş, tam Türk işi bir cümle olacak ama Lampard ve Gerrard yan yana çok uyumsuz gözüktüler. Buna rağmen maçı kazanacak pozisyonları da yakaladılar ama Howard yine çok iyi bir gününde olunca galibiyet golünü bulamadılar.
Bu beraberlik sonrasında birçok kişinin görüşleri değişmiş olabilir ama ben hala İngiltere’yi kupanın çok önemli bir favorisi olarak görüyorum. Öncelikle Amerika iyi bir takım. Konfederasyon Kupası’nda İspanya’yı yenmişlerdi, burada da İngiltere ile berabere kaldılar. İngiltere’nin kağıt üzerinde çok iyi bir kadrosu ve teoride iyi olanı pratiğe dökebilecek bir Capello var. İtalyan teknik adam bu maç özelinde iyi bir performans sergilememiş olabilir ama önümüzdeki maçlarda işler İngiltere için mutlaka değişecektir.
Cezayir-Slovenya maçının tamamını takip edebilmek pek kolay olmadı, gerçekten çok sıkıcı bir maçtı. Futbol ile alakasız görüntü veren iki takımın mücadelesinde Ghezzal’ın gördüğü kırmızı kart maçın kaderini etkiledi ve Slovenya 80’de bulduğu Jabulani tartışmalarını alevlendiren gol ile maçı kazandı.
Sırbistan-Gana maçından büyük keyif aldım, bence harika bir maç oldu. Maçın başından sonuna kadar karşılıklı ataklar izledik. Gana inanılmaz koştu, çok iyi mücadele etti. Kazanmayı sonuna kadar hak ettiler ama Lukovic’e çıkan kırmızı kart bence çok ağırdı. Sırbistan 10 kişi kaldıktan sonra 1-2 pozisyon buldu ama Kuzmanovic’in yaptığı aptalca penaltı 3 puanı Gana’ya getirdi. Tribünlerin golü ve galibiyeti kutlarken verdiği görüntüler mükemmeldi. Gana zaten sempatim olan bir takımdı, biraz daha sevmeye başladım. Umarım bu kupaya damga vururlar. Bu arada Appiah’ı yıllar sonra sahada görmek de çok güzeldi, özlemişim.
Kupayı takip edenlerin en çok zevk aldığı maç Almanya-Avustralya maçı oldu. Almanya gerçekten göze çok hoş gelen bir futbol oynadı, pas trafikleri harikaydı. Çok organize ataklar yaptılar ve bol pozisyon buldular, ortaya çok daha farklı bir skor da çıkabilirdi. Klose ve onu destekleyen Podolski-Muller-Mesut üçlüsü ile ortaya çok iyi bir hücum hattı çıkıyor. Gerçi Almanya hakkında net bir şeyler söylemek ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü karşılarında gerçekten çok kötü bir Avustralya buldular. Rakip bir kişi eksilince de işler iyice kolaylaştı. Cahill’e çıkan kırmızı kart bence biraz ağırdı. Yazık, böyle bir adam belki de kupayı kapattı. Gruptan çıkmaları zaten çok zordu, artık imkansıza yaklaştı. Almanya ise favoriler arasında adının geçmediği turnuvadaki rakiplerine bu maçta oynadığı futbol ile mesaj gönderdi.
Gecenin hatta belki de bugüne kadar kupanın en çok konuşulan adamı ise Mesut oldu. Ayağına topu her alışında olumlu işler yaptı, yaratıcılığı, oyun zekası ve tekniği ile Almanya milli takımına renk kattı. Neredeyse eksiksiz bir orta saha oyuncusu, insan gerçekten imrenerek izliyor. Nuri Şahin herhalde bu maçı ağlayarak izlemiştir. Ben Türk milli takımını seçmediği için Mesut’a kızmıyorum, sadece onu Türkiye'ye kazandıramayanları anıyorum. Keşke Türkiye adına oynasaydı ama sanırım böylesi çok daha hayırlı olmuş. Belki bizim olsaydı böyle bir Mesut izleyemeyecektik. O sanırım en doğru kararı vermiş.
Gecenin ara ara baktığım diğer maçlarını da kısaca not edecektim, gurbetçiler demişken ilk olarak Almanya-Arjantin maçından başlayayım. Serdar ve Mesut ilk 11’de forma giydi, haliyle özellikle kale arkası tribünlerinde bolca Türk bayrağı da gördük. Arjantin biraz toparlamış gibi geldi ama bu maç pek keyif vermeyince ben de fazla takılmadan Fransa-İspanya maçına geçtim. O tarafta biraz daha heyecan vardı. Villa ve Ramos’un golleriyle İspanya 2-0 kazandı. Güiza da son 10 dakika forma giydi, adam o formayı giyince sahada sanki daha bir dik duruyor. İngiltere-Mısır maçının ise son 15 dakikasına baktım, sadece golleri gördüm. Dünya Kupası’nın Avrupa kıtasından en büyük favorisi benim gözümde İspanya ve İngiltere. Başka bir takıma az da olsa şans vermiyorum.
Derby d'Italia berabere bitti. Bu sonuçla Inter 10 puanlık farkı korurken Juventus ise averajla Torino’yu 5-1 yenen Milan’a geçildi. Maça Juventus iyi başladı, özellikle ilk yarım saat Inter’i bunalttı ama Balotelli ile golü bulan taraf ikinci devre biraz daha ileri çıkmaya başlayan Inter oldu. Juventus 76. dakikada Tiago’nun atılmasıyla 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında Grygera’nın kafa golü ile beraberliği yakaladı. Bu arada Juventus da taraftarlarının Balotelli ve Ibrahimovic’e yönelik ırkçı tezahuratlardan dolayı da 1 maç ceza almış. Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesinde ise Genoa ve Fiorentina kaybedince Lecce’yi 3-2 ile geçen Roma bu iki takıma bir adım yaklaştı. Önümüzdeki hafta Fiorentina ile deplasmanda oynayacaklar.
İngiltere’de hafta sonu FA Cup heyecanı vardı. Ne yazık ki iki maçı da izleyemedim. Yarı finallerin ilk maçında Chelsea 18. dakikada Walcott’un golüyle yenik düşmesine rağmen önce Malouda ile beraberliği yakaladı, 84’de Drogba’nın attığı golle finale yükselen ilk takım oldu. Diğer maçta ise Everton Manchester United’ı 120 dakikası golsüz geçen maçta penaltılarla eledi ve finalin rengini mavi olarak belirledi. Premier League’de oynanan maçlarda ise dikkat çekici bir skor görmedim, Newcastle’a Shearer da çare olmadı ve Tottenham deplasmanından puansız döndüler. Aston Villa’daki düşüş devam ediyor, sahalarında West Ham’a iki puan bıraktılar. Middlesbrough ise Riverside’da Fulham ile berabere kaldı, kazansalardı Premier League’de kalmak adına önemli bir adım atmış olacaklardı.
İspanya’da iki büyük makina düzeninde ilerlemeye devam ediyor, bu hafta da deplasmanda tek farklı kazandılar. Barcelona Getafe'yi Messi ile geçerken Real Madrid de Marcelo'nun golüyle Huelva'yı 1-0 yendi. Valencia sahasında Sevilla’yı 3-1 ile geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi verdiği Atletico Madrid ile Villarreal’in üç puan önünde kalmayı başardı. Takip ettiğimiz takımlardan Betis ise kazandı ve bir anda 11. sıraya fırladı. Gerçi bu rahatlama anlamına gelmiyor çünkü La Liga’da 10. ile 17. arasında sadece 4 puan fark var.
Fransa’da Lyon dominasyonu bitecek gibi gözüküyor. Bordeaux’a kaybedince 3. sıraya gerilediler. Marsilya ise deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta Lorient’i 2-1 yenince liderliğe yükseldi. Önümüzdeki hafta Lyon-PSG maçı var ve PSG kazanırsa o da Lyon’un iki puan önüne geçecek. Almanya’da ise 5 takımın puan aralığı biraz açıldı ama harika mücadele devam ediyor. Leverkusen’i 2-1 ile geçen Wolfsburg’un 3 puan farkla lider, onları aynı puanla Bayern Münih ve Hamburg takip ediyor. Hertha ve Stuttgart ise biraz daha geriye düştü.
Hafta içinde İtalya’da kupa, Premier League’de ise hafta sonu oynamayan takımların maçları ve İspanya'da da La Liga mücadelesi var. Yarın akşam Liverpool-Arsenal maçı oynanacak ve ben 30 Nisan’a kadar birçok maçı olduğu gibi gollü geçmesini beklediğim bu maçı da izleyemeyeceğim.
Edit: Hollanda'da Van Gaal'in AZ Alkmaar'ı sahasında kaybetmesine rağmen şampiyonluğunu rakiplerinin puan kaybı ile ilan etti. Hollanda Liginden o kadar kopuk bir adamım ki bu çok önemli ve tarihi bir şampiyonluk olmasına rağmen bahsetmeyi bile unutmuşum. PSV de Ajax'a sahasında 6 tane sallamış..