F.C. Porto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
F.C. Porto etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2010 Salı

Givanildo Vieira de Souza



Adam neredeyse birebir aynıymış, o lakabı boşuna almamış.. Yuh..

22 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaş 1-3 F.C. Porto

Beşiktaş’da cicim ayları bitti. Dün oynanan Porto maçı mağlubiyet serisini üçe çıkardı ve Beşiktaş bu 3 maçta 7 gol yemiş oldu. Beşiktaş çok eksik bir kadro ile sahaya çıktı, zaten çoğunluk da maçı Porto’nun kazanacağını düşünüyordu. Takımda bu kadar eksik oyuncu varken “şu oynasaydı, bu oynasaydı” diyerek Schuster’e yüklenecek bir durum yok, belki sadece İsmail düşünülebilirdi. Schuster’e yüklenenlerin asıl dayanak noktası ise Hakan tercihi ki çok da haksız sayılmazlar. Hakan’ın durumuna ben bile üzülüyorum, sahaya çıkarken ayaklarının titrediğini hissedebiliyorsunuz ama olmuyor işte. Yetersiz ve gelişmiyor.

Beşiktaş maça ev sahibi takım agresifliği ile başlamadı ki bu bir tercihse bence yanlış bir tercih değil. Üzerine gelen Beşiktaş’ı Porto çok daha erken cezalandırabilirdi. Gole kadar topa daha çok Porto hakimdi, durgun tribünler önünde istediklerini yaptılar ama Beşiktaş’a pozisyon da verdiler. Gerçi maçın başında önce Nihat’ın sonra da Bobo’nun gol yapamadığı pozisyonda Beşiktaş skor avantajını eline geçirseydi de maçı kazanması çok zordu. Çünkü Beşiktaş’ın çok kötü bir savunması var. Herkes Schuster’in Beşiktaş’ını Mustafa Denizli’nin takımına tercih eder tamam ama geçen sezon izlediğimiz savunma özelliğinin bu kadar çabuk ortadan kaybolması da şaşırtıcı. O takımı tamamen çöpe atmak yerine bu yeni takım ile harmanlamak bence daha doğru olacaktı. Beşiktaş çok kolay gol yiyen bir takım ve bu golleri çıkartacak kadar da skorer değil.
.
Dün Quaresma ve Guti olsaydı da Beşiktaş’ın maçı kazanması çok zordu, neticede bu iki yıldız takımın gol yemesini engellemiyor. Bu maçta kabak ağırlıkla Hakan ve Zapo’nun başına patladı ama bence bu sezon İbrahim Toraman da çok kötü oynuyor. Yenen 3 golde de hatası var, sayılmayan Porto golünde de Hulk’a paspas oldu.

Sezonu erken açan Beşiktaş’ın bu dönemlerde düşüşe geçeceğini tahmin ediyordum ama sonuç anlamında beklediğimden de sert bir düşüş yaşadılar. Bu hafta Kayseri deplasmanı var ve oradan 3 puanla dönmeleri hiç kolay olmayacak. Malum, dengesiz bir milletiz. İyi giden şeyleri abartmayı çok seviyoruz, işler kötü gitmeye başlayınca da eleştirinin cılkını çıkartıyoruz. 1 ay öncesine kadar fazlasıyla göklere çıkartılan Schuster 3 maç ile bu kadar eleştiriliyorsa Kayserispor karşısında alınacak bir mağlubiyet işleri onun için iyice zorlaştıracaktır.

Son cümle Hulk için olsun. O iki senedir hayalini kurduğum forvet.

11 Mart 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İkinci Maçlar


Özellikle dün gece benim adıma çok güzel geçti. Inter’i seven biri olarak Milan taraftarlarının haklı olarak en çok konuştukları platformda hiçbir varlık gösteremeden United’a elenmelerinden keyif aldım. İki takım arasında zaten büyük bir güç farkı var, Milan’da Pato da olmayınca hiç şansları kalmadı. Maçın başında biraz direnebildiler, bu dakikalarda Ronaldinho’nun az farkla dışarı giden bir kafa vuruşu da var ama herhalde o gol olsa da bir şey değişmezdi. Manchester United elini kolunu sallayarak Milan’a 4 atıp evine yolladı. Beckham’ın oyuna giriş anı maçın en önemli anı oldu ve mücadele Glazer protestoları ile sona erdi. İki olay da bizim ülkemizde kolay görebileceğimiz şeyler değil. İç çekerek izledik.


Keyfi katlayan ise tabii ki Madrid’den çıkan sonuçtu. Aslında ilginç bir şekilde içimde ufak da olsa bir burukluk oldu. Dün final biletleri için başvurumu yaptım ve akşam maç boyunca arkadaşlarla olası bir Real Madrid-Barcelona finalini konuştuk. Muhtemelen hayatımız boyunca izleyebileceğimiz en büyük futbol karşılaşması olacaktı ama fırsat kaçtı. Olsun, Barcelona’nın o stadda kupa kaldırması da bana fazlasıyla yetecektir. Bu gerçekleşirse La Liga’yı Real Madrid kazansa da olur, zerre umursamam.

Real Madrid maçın hemen başında biraz da beklenmedik bir anda öne geçti. 1-0’ın rövanşında ev sahibi için bundan iyisi olamaz. 3 gün önce oynanan Sevilla maçı üzerine aynı stadda Lyon karşısında hemen öne geçiyorsunuz. Taraftardan futbolcuya herkes havaya girmiş. Maçın oradan dönmesi imkansız gibi geliyor ama futbol işte, dönüyor. Hem de öyle bir dönüyor ki 3 gün önce hakkında övgüler yazılan Pellegrini’ye şimdi “Adios” deniyor.

Real Madrid ilk devre turu geçecek fırsatlar buldu, bir pozisyon haricinde Lyon’a pek top göstermedi ama ikinci gol Higuain’in yakaladığı iki net pozisyona rağmen bir türlü gelmedi. İkinci devre oyun biraz daha dengelendi, Real Madrid belki biraz da Sevilla karşısında sarf edilen eforun etkisiyle oyundan düştü. Lyon da ara ara rakip kaleye etkili gitmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Xabi Alonso’nun yokluğu da mutlaka takımı etkilemiştir ama önemli etkenlerden biri de Granero yerine Van der Vaart’ın girmesi oldu, orta saha iyice oyundan düştü. Lyon’un gol atacağı belli olmuştu ve o gol de bitime 15 dakika kala geldi. Turu getirebilecek yeterli süre vardı ama Real Madrid’in pek gücü kalmamıştı. Lyon çok da zorlanmadan, hatta maçı kazanmak için net fırsatlar da yakalayarak 90 dakikanın sonunu getirdi.



Salı günü nispeten daha az ilgi çeken maçlar oynandı. Biz Star Tv’den küfürlerimizi esirgemedik o ayrı. Arsenal’in turu çok rahat geçeceğini düşünüyordum, Fabregas’ın oynamayacak olması çok ufak bir şüphe uyandırdı ama yine de turu çok rahat geçtiler. Hafta sonu oynanan Burnley maçının yıldızı (!) Bendtner 3 gol ile öne çıkan isim oldu ama özetlerden gördüğüm kadarıyla işi bitiren isimler daha çok Arshavin ve Nasri olmuş. Diğer eşleşmede ise Fiorentina evinde 3-2 kazanmasına rağmen elendi ve Ovrebo’nun yediği küfürlere bir kamyon küfür daha eklendi. “Ofsayt gol verilmeseydi Fiorentina eliyordu” demek hiç mantıklı değil, buraya 1-1 ile gelinseydi mutlaka bambaşka bir maç izleyecektik ama yine de o ilk maça yanan Fiorentina taraftarlarını da anlayabiliyorum.

Şampiyonlar Ligi’nde 2. tur mücadelesi önümüzdeki hafta oynanacak maçlarla son bulacak. Haliyle Chelsea-Inter maçını daha ayrı bir heyecanla bekliyorum ama sanırım Star maçı yayınlamıyor. Şampiyonlar Ligi maçını izlemek için beni meyhane yollarına düşürenler utansın.

18 Şubat 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İlk Çarşamba

Gecenin iki maçına da hakem damgası vuruldu. “Bizim hakemlere laf ediyoruz, bak Avrupa’da neler oluyor” lafı çok klasik ama herhalde maçı izleyen çok kişi böyle düşünmüştür. Ama o tarafla aramızda bir fark var. Orada hakem hata yaptığında “hata” diyip geçebiliyoruz, burada ise teori yaratmayı çok seviyoruz. Gerçi bu iki hakem artık efsane oldular. Porto-Arsenal maçını yöneten Martin Hansson, Fransa-İrlanda Cumhuriyet maçında Henry’nin elini görmeyen hakem. Diğeri de ünlü Ovrebo.

Arsenal’in eksiklerinin olması kimseye garip gelmiyor, bu maçta da sakat oyuncu sayısı fazlaydı. Porto da çok iyi bir takım, hani lafa gelince “Porto gibi olalım” deriz ya, fersah fersah önümüzdeler. Dün maça da iyi başladılar ve Fabianski’nin hediyesiyle öne geçtiler. Arsenal bu gole bir korner sonrasında Sol Campbell ile hemen karşılık verdi. Çok tempolu ve keyifli geçen ilk devre 1-1 sona erdi. İkinci devrede de takımlar tempolarından fazla bir şey kaybetmemişlerdi ama oyunun sertlik düzeyi biraz da hakemin katkısıyla iyice arttı. Özellikle Porto sertliği biraz da pisliğe çevirdi, herhalde Fabregas hiçbir maçta bu kadar dayak yememiştir. Porto’nun ikinci golü hakkında kim neler dedi bilmiyorum, açıkçası bir kural varsa da benim haberim yok ama ne olursa olsun bence baraj beklenir ve böyle bir gole de izin verilmez. Bir de hakem Porto’lu oyuncu atışı kullandıktan sonra elini kaldırıyor, iyice saçmalıyor.

Bu gol ile maçın skoru da ortaya çıktı. Arsenal de Arshavin’in yokluğunda Nasri ve Diaby de kötü günlerinde olunca üretken olamadılar, o muhteşem pas trafikleri de bozuldu. Özellikle Diaby çok fazla top kaybetti. Artık Porto’nun ufak bir avantajı var ama Emirates’den tur ile dönmeleri benim için büyük sürpriz olacak. Bu maçta sertliği biraz abarttılar, kasıtlı tekmeler attılar ve biraz pisleştiler. Arsenal sahasındaki maça çok konsantre çıkacaktır ve Porto’yu eleyecektir.


Ovrebo’nun maçını ise çok dikkatli izleyemedim, maçın geneli hakkında fazla yorum yapmayacağım. Gerçi zaten maçın hakemi dışında çok fazla bir şeyin konuşulduğunu da sanmıyorum. Bayern’in ilk golünde çalınan penaltı verilmeyebilir ama zaten tartışılması gereken hata da bu değil. Devamında gol olan pozisyonu penaltı ile kesiyor ve penaltıyı verince kırmızı kart göstermesi gereken oyuncuyu da sahada tutuyor. Ve o atılmayan Kroldrup da Fiorentina’nın beraberlik golünü atıyor.

Gobbi’ye gösterilen kırmızı kartı çok eleştirmem, bence de verilebilir. Ama sonrasında Klose’yi atamadı, direkt bileği kırabilecek bir fauldü ama sarı kart çıktı. Son dakikada gelen gol ise skandal, iki metreden bile fazla ofsayt olabilir. Yan hakem yerinde, asıl suçlu tabii ki o ama ofsayt ilk bakışda diğer kaleden bile görülebilecek kadar net. Yan hakem kör diyelim ama bu pozisyon için Ovrebo’ya da laf edilir.

Bayern’in rahat kazanacağını düşünüyordum ama Fiorentina beni yine bir Şampiyonlar Ligi maçında yanılttı. İtalya’daki maça bu hakem kararlarının da etkisiyle daha ayrı bir konsantrasyon ile çıkacaklardır. Tur bence ortada.

22 Ekim 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nde Çarşamba'dan Kalanlar


Şampiyonlar Liginde Salı gollü geçmişti, Çarşamba da bol kartlı geçti. Biri Beşiktaş maçında olmak üzere sekiz maçta 6 kırmızı kart gösterildi, bunların ikisi Bordeaux – Bayern Münich maçında çıktı. Ev sahibi iki de penaltı kaçırdı, Ciani ilk golü kendi kalesine attıktan sonra beraberliği getiren isim olmuş. Grupta namağlup lider Bordeaux, Bayern Münich’in işi iyice zorlaştı.

Manchester United Beşiktaş’a çalıştı. Maçı izleyemedim ama özetlerden anladığım kadarıyla İnönü’deki maça benzer bir mücadele olmuş. Valencia’nın golü güzel ama benim aklımda daha çok yer eden pozisyon ise aynı oyuncunun direkten dönen şutu oldu. Öncesinde harika bir paslaşma var, videosunu bulursam bloga koyarım.

Gecenin bombası Bernabeu’da patladı, Milan geri düşmesine rağmen maçı Pato’nun son anlarda attığı golle kazandı. Dida’nın yediği ilk gol çok komik, jenerik olur. Casillas da ıslak zemini hesaplayamayınca boşa çıkıp hatalı bir gol yedi. Milan’ın bir de verilmeyen golü var, o pozisyon sonrası Raul’un yaptıkları ona pek yakışmamış. Maçı da Milan orta sahası çekip almış, Seedorf ve özellikle Ambrosini’nin gol paslarını bir kez daha izleyin. Muhteşem. Pirlo’nun golüne ise yorum yapmaya zaten gerek yok, sadece o golün Casillas gibi bir kaleciye atıldığını tekrar vurgulamak gerekiyor.

Chelsea Atletico Madrid’i çok rahat geçti, Lampard da attığı golle kulüp tarihinin en golcü 5 oyuncusu arasına girmiş. Kalou inanılmaz goller kaçırmış, hele boş kaleye auta attığı bir top var ki o da jenerik olabilir. Yine de ilk iki golü atıp maçı çözen isim de o olmuş.

Hulk hayallerimin Fenerbahçe forveti. Blogda daha önce kısaca ondan bahsetmiştik, bu adamı çok beğeniyorum. Dün de iki gol attı, goller dışında özetlerde gördüğüm her Porto hücumunda da onun imzası vardı.