Özellikle dün gece benim adıma çok güzel geçti. Inter’i seven biri olarak Milan taraftarlarının haklı olarak en çok konuştukları platformda hiçbir varlık gösteremeden United’a elenmelerinden keyif aldım. İki takım arasında zaten büyük bir güç farkı var, Milan’da Pato da olmayınca hiç şansları kalmadı. Maçın başında biraz direnebildiler, bu dakikalarda Ronaldinho’nun az farkla dışarı giden bir kafa vuruşu da var ama herhalde o gol olsa da bir şey değişmezdi. Manchester United elini kolunu sallayarak Milan’a 4 atıp evine yolladı. Beckham’ın oyuna giriş anı maçın en önemli anı oldu ve mücadele Glazer protestoları ile sona erdi. İki olay da bizim ülkemizde kolay görebileceğimiz şeyler değil. İç çekerek izledik.
Keyfi katlayan ise tabii ki Madrid’den çıkan sonuçtu. Aslında ilginç bir şekilde içimde ufak da olsa bir burukluk oldu. Dün final biletleri için başvurumu yaptım ve akşam maç boyunca arkadaşlarla olası bir Real Madrid-Barcelona finalini konuştuk. Muhtemelen hayatımız boyunca izleyebileceğimiz en büyük futbol karşılaşması olacaktı ama fırsat kaçtı. Olsun, Barcelona’nın o stadda kupa kaldırması da bana fazlasıyla yetecektir. Bu gerçekleşirse La Liga’yı Real Madrid kazansa da olur, zerre umursamam.
Real Madrid maçın hemen başında biraz da beklenmedik bir anda öne geçti. 1-0’ın rövanşında ev sahibi için bundan iyisi olamaz. 3 gün önce oynanan Sevilla maçı üzerine aynı stadda Lyon karşısında hemen öne geçiyorsunuz. Taraftardan futbolcuya herkes havaya girmiş. Maçın oradan dönmesi imkansız gibi geliyor ama futbol işte, dönüyor. Hem de öyle bir dönüyor ki 3 gün önce hakkında övgüler yazılan Pellegrini’ye şimdi “Adios” deniyor.
Real Madrid ilk devre turu geçecek fırsatlar buldu, bir pozisyon haricinde Lyon’a pek top göstermedi ama ikinci gol Higuain’in yakaladığı iki net pozisyona rağmen bir türlü gelmedi. İkinci devre oyun biraz daha dengelendi, Real Madrid belki biraz da Sevilla karşısında sarf edilen eforun etkisiyle oyundan düştü. Lyon da ara ara rakip kaleye etkili gitmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Xabi Alonso’nun yokluğu da mutlaka takımı etkilemiştir ama önemli etkenlerden biri de Granero yerine Van der Vaart’ın girmesi oldu, orta saha iyice oyundan düştü. Lyon’un gol atacağı belli olmuştu ve o gol de bitime 15 dakika kala geldi. Turu getirebilecek yeterli süre vardı ama Real Madrid’in pek gücü kalmamıştı. Lyon çok da zorlanmadan, hatta maçı kazanmak için net fırsatlar da yakalayarak 90 dakikanın sonunu getirdi.
Salı günü nispeten daha az ilgi çeken maçlar oynandı. Biz Star Tv’den küfürlerimizi esirgemedik o ayrı. Arsenal’in turu çok rahat geçeceğini düşünüyordum, Fabregas’ın oynamayacak olması çok ufak bir şüphe uyandırdı ama yine de turu çok rahat geçtiler. Hafta sonu oynanan Burnley maçının yıldızı (!) Bendtner 3 gol ile öne çıkan isim oldu ama özetlerden gördüğüm kadarıyla işi bitiren isimler daha çok Arshavin ve Nasri olmuş. Diğer eşleşmede ise Fiorentina evinde 3-2 kazanmasına rağmen elendi ve Ovrebo’nun yediği küfürlere bir kamyon küfür daha eklendi. “Ofsayt gol verilmeseydi Fiorentina eliyordu” demek hiç mantıklı değil, buraya 1-1 ile gelinseydi mutlaka bambaşka bir maç izleyecektik ama yine de o ilk maça yanan Fiorentina taraftarlarını da anlayabiliyorum.
Şampiyonlar Ligi’nde 2. tur mücadelesi önümüzdeki hafta oynanacak maçlarla son bulacak. Haliyle Chelsea-Inter maçını daha ayrı bir heyecanla bekliyorum ama sanırım Star maçı yayınlamıyor. Şampiyonlar Ligi maçını izlemek için beni meyhane yollarına düşürenler utansın.
1 yorum:
Dün deniz yıldızı diyorduk şimdi meyhanemi oldu:) Aldıramıcaklar D Smartı bize en azından ben almıcam. 4 sene sonra ne olur bilmiorum ama super lig el değiştirmediği sürece D smart benim evime giremicek...
Yorum Gönder