31 Aralık 2014 Çarşamba

İspanya'ya Dönüş, İspanya'yla Dönüş #1


Hem fırsatım olmuyordu, hem de hevesim kaçmıştı ve blog’u bir kenara bırakmıştım. Ama bir süredir yazmak istiyordum, Yiğit de bu seyahat hakkında yazmam konusunda beni baya ittirdi. Başlık o hissi verse de “Blog tekrar aktif, artık yazacağım” gibi iddialarım yok, şimdilik sadece bu keyifli spor turunu blog’a bol fotoğrafla not etmek istedim. Aslında sporun ötesinde de yazacak çok şey var ama burası da gezi blog’u değil. Ağırlıkla futbol ve spor yazdık, bu gezinin de sadece spor bölümlerini yazalım. 

2010’da Şampiyonlar Ligi finali için öncesine kısa bir Barcelona gezisi de ekleyerek Madrid’e gitmiştim hatta burada ve burada da yazmıştım. Ama hem yetersiz zamandan hem de Madrid’de sürekli maç ortamında olmaktan her iki şehri de adam gibi yaşamamıştım. İspanya’ya bir daha gideceksem yine her iki şehri programa dahil etmek ve bu kez her iki şehirde de maç izlemek istiyordum. Aylar öncesinden önce fikstür sonra da bilet takibine başladım ve düşündüğümden de daha güzel bir program ortaya çıktı. Önce Madrid’de Real Madrid-Celta Vigo, sonra Barcelona’da Barça-PSG ve bonus olarak da programda düşünmemiş olmama rağmen denk gelen Barcelona-Fenerbahçe Euroleague maçı..


Barça-Psg maçına biletleri Eylül’ün başında almıştık. İlginç bir şekilde her iki takımın Şampiyonlar Ligi maçlarına daha kolay bilet alınıyor. La Liga maçları ise önce üyeler, X kartı sahipleri, Y tipi üyeler gibi aşamalardan sonra genel satışa çıkıyor. Maça gelmeyeceğini bildiren kombine sahiplerinden açılan yerler de müsait alanlara ekleniyor. Real-Celta biletleri genel satışa maçtan önceki Pazartesi günü çıktı, günde belki 100 kez kontrol ederek boşa çıkan güzel bir yeri ise biz ancak Perşembe günü alabildik. Bu arada Barça-Psg bileti için 84.-Euro, Real-Celta için ise 70.-Euro verdik. Barça bileti e-mail ile geldi, Real Madrid biletini havalimanında bir bankamatikten bastırdık.

Cumartesi sabahı Madrid’e inip AirBnb’den kiraladığımız eve gittik. Sol meydanına 30 saniyelik, Gran Via’ya da 2 dakikalık yürüme mesafesinde, temiz, yeterli büyüklükte bir evdi. Seçimi doğru yapmışız. Bu arada şunu da söyleyeyim, mevsimden dolayı uçak biletleri de konaklama fiyatları da çok uygundu. Yüksek sezonda gitsem herhalde o evi tutmazdık. İki şehir hakkında da baya bir araştırma yapmıştım ama Pazartesi gününün bir dini bayram sebebiyle resmi tatil olduğunu ve İspanya içinden birçok kişinin hafta sonunu birleştirerek Madrid’e geldiğini ev sahibinden öğrendim. Şehirde inanılmaz bir kalabalık vardı, özellikle Cumartesi ve Pazar geceleri Sol ve çevresi sanki o gün yılbaşı kutlanıyor gibi kalabalıktı. 


Madrid güzel, çok güzel. Yollar, binalar, mimarisi, dev parkları, eğlencesi vb. turistik detaylara, gezilen görülen yerlere girersem yazı bitmez. Ama şunu söyleyeyim, İspanya seyahatlerini sadece Barcelona’dan ibaret görmemek, İspanya’da gidilebilecek birçok başka şehir de olmasına rağmen yanına en azından bir Madrid eklemek lazım. Ondan sonra zaten sizin de “Barcelona = İstanbul, Madrid = Ankara” diyenlere kafa atasınız gelecektir. Tek sıkıntı oldu ki o da belki herkes için geçerli olmaz, yemekler. İspanyolların yemek zevki bana göre değil, neyse ki güzel ve uygun fiyatlı bir İtalyan restoranı bulduk da iki gecemizi orasıyla kurtardık.


Cumartesi Gran Via üzerinden Plaza Espana, Debod Tapınağı tarafına bir yürüyüş yapıp Bernabeu için metroya bindik. Metro durağı tam stadın önünde ve ismini de staddan alıyor. Duraktan çıktığınız anda da o devasa stad tüm heybetiyle karşınıza dikiliyor. Stadın bitişiği içinde restoranlar ve barların olduğu ufak bir alışveriş merkezi, bunun dışında yiyip içebileceğiniz mekanlar da var. Biz öncesinde biraz turlarız diye erken gittiğimiz için stadın çevresi çok kalabalık değildi ama baya karaborsacı vardı ve bu karaborsacılar bilet gişelerinin önünde cirit atıyorlardı. Bir diğer ilgi çeken şey ise atkı, bere, forma vb. korsan ürünler satan onlarca tezgahın stadın hemen dibine kurulmuş olmasıydı. Engellemek bir yana adamlara bunun için ayrı yer ayrılmış, isteyen ürünü oradan alıyor isteyen stadın içindeki resmi mağazadan. Biz de tabii ki bu tezgahların birinden 10.-Euro’ya bir maç atkısı kaptık.


Stad girişleri çok rahat, 100 civarında giriş kapısı olunca haliyle fazla yoğunluk olmuyor. Yerimiz güzeldi. En alt katta sahaya yakın ama 0 noktasında da değil, kale arkasında ama Saraçoğlu’nda alt katlarda sarı ve lacivert tribünlerin denk geldiği bir yerdeydik. Çevremizde bizden başka fazla turist olmaması da güzel oldu, kombineli Madrid taraftarlarının içinde maç izlemek gayet keyifliydi. CL finaline geldiğimde kale arkalarının birinin en üstündeydim, bu maçtaki yerimi onunla kıyaslamam bile.

Bernabeu insanı etkiliyor, hele alt katlarda olunca stad insanın gözüne daha bir büyük geliyor. Tribünler maçın başlamasına 3-5 dakika kala tam olarak dolduğu için çok cazip bir maç öncesi tribün ortamı yok ama zaten sahada ısınan oyuncuları düşününce maç öncesinde daha fazlasını istemeye de gerek yok.


Tribün grubu bizim karşımızda kalan kale arkası tribününde, üst taraflardaydı. Zaten sayıları da fazla değil. Tam olarak ne olduğunu anlamadığım basit bir koreografi de yaptılar. Onların haricinde 3-4 kez stadın diğer tribünlerinden tezahürat yükseldi, tv’de de gördüğümüz gibi genelde tribünler için maç sadece pozisyonlara tepki vermekle geçiyor. Ama o tepkilerde çıkan sesler de çok güzel oluyor. Real Madrid taraftarı agresif, hakeme de rakibe de ne dediklerini anlamasam da baya saydırıyorlar. Tribünler 2. devrenin ilk yarısında Real Madrid’in oynadığı futboldan memnun değillerdi, o ara kendi futbolcularına da baya bağırıp çağırdılar.


Kadrolar okunurken en son Ronaldo anons edildi ve onun anonsu diğer futbolculardan farklıydı. Normal olarak tribünlerin de onun ismine verdiği reaksiyon diğerlerine göre çok farklı. Hat-trick yaptığı maçın sonunda oyundan çıkarken de haliyle büyük alkış aldı.  Kendini bırakarak kazandırdığı penaltı sonucunda gelen ilk gol de önümüzdeki kaleye oldu.


Aklımda kalan 1-2 ufak detay, ilkini bilet işini araştırırken Ekşi Sözlük’te okumuştum, birebir şahit oldum. İlk yarının bitiş düdüğüyle beraber neredeyse 3 kişiden 2’si alüminyum folyoya sarılı sandviçlerini çıkarıp yemeye başladı, düdük çalar çalmaz saldırıyorlar. Bunun dışında bir de yağmur olayı var, ilk devre ara ara hafif bir yağmur atıştırdı. Hızlanır gibi olduğu çok kısa bir arada tribünlerden koridorlara doğru baya bir akın oldu. Yağmur durunca da geri döndüler.

Stad tamamen dolu olmasına rağmen giriş gibi çıkış da sıkıntısız, bir de biz stad içinde de turlayarak oyalanmıştık, iyice rahat çıktık. Ama çıktıktan sonra metroya inmek eziyet, biz zaman geçirerek çıkmış olmamıza rağmen metro durağına inebilmek için 10-15 dakika bekledik. Gerçi o da metroda şişme, itiş kakış olmasın diye herkesi aynı anda almamalarından dolayıymış, içeri girdikten sonra metroya binmek çok sıkıntı olmadı ama yine de baya zaman kaybettik. Bu arada stadın tamamında, hatta dışarı çıktıktan sonra bile sorunsuz çalışan bir wireless ağı var. Tribünler de Saraçoğlu'ndaki model tepeden ısıtılıyor.

Uzun zaman önceden planlayıp haftalarca beklediğin olayın 90 dakikada bitmesi insanın canını sıkmıyor değil ama yapacak bir şey yok. Keşke daha fazla imkanım olsa da fikstürde beni çeken maç oldukça uçağa atlayıp gidebilsem. Bu vesileyle buradan bekar arkadaşlara seslenmek istiyorum, kendinize bir havayolu çalışanı eş bulun.

Şöyle bir baktım da çenem düşmüş, yazı baya uzamış. Bunu burada keseyim, Barcelona tarafındaki maçlar için ayrıca bir şeyler yazarım.