Chelsea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Chelsea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Şampiyon

.
38 maçta atılan 103 gol ve +71 averaj. Ezeli rakipler Manchester United, Arsenal ve Liverpool ile oynanan 6 maçta alınan 6 galibiyet. Sahasında oynadığı 19 maçta taraftarlarına izlettiği 68 gol ve üç adet 7 gollü galibiyete şampiyonluk maçında eklenen 8-0’lık bir zafer. Chelsea dün sonuna kadar hak ettiği bir şampiyonluğu hak ettiği şekilde kazandı ve kupa yıl içinde yaşadığı skandallarla sarsılan John Terry’nin ellerinde yükseldi. Chelsea de bu muhteşem performansla Mourinho zamanında topladığı antipatiyi büyük oranda tersine çevirdi.

Dün erken gelen gol bütün şampiyonluk tereddütlerini ortadan kaldırdı. Kalan dakikalar ise şampiyonluk kutlamaları ve Drogba’nın krallık heyecanıyla geçti. İkinci golü getiren penaltıyı Lampard kullandıktan sonra oyundan düşen ve yokları oynayan Drogba ikinci devrede attığı 3 gol ve toplamda ulaştığı 29 golle krallığı tek başına eline geçirdi.
.
Chelsea adına yılın en iyi oyuncusu bence kesinlikle Lampard, sezonu 22 gol ve 17 asist ile bitirdi. Ancelotti’nin bu sezon gösterdiği teknik direktörlük performansına da şapka çıkarmak lazım. Her ne kadar dün yayında İbrahim Altınsay sık sık United’ın sakatlıklarına değinse de Chelsea de bu sezon önemli haftalarda önemli oyuncularından yoksun olarak oynadı. Kadrodaki her oyuncudan maksimum performans almasının yanında Terry skandalı sırasında gösterdiği yönetim ve Şampiyonlar Ligi’ne vedadan sonra takımı ayağa kaldırmasıyla büyük iş başardı. Malouda ve Alex gibi isimler belki de kariyerlerinin en iyi günlerini onunla geçirdiler. İngiltere’de geçirdiği ilk sezonunda, oyuncu tipi kendisine çok uygun bir oyuncu topluluğuyla sezon başında beklediğim şampiyonluğu kazandı.
.

Fransa ve Almanya’da da şampiyonlar belli oldu ama işlerin yoğunluğunda bu iki lige yer veremedim. Gerçi çok ilgimi çekmeyen ve fazla takip etmediğim bu iki ligde sezon başında tahmin ettiğim takımların şampiyon olmasına herhalde çok da yer vermezdim.

İngiltere ile ilgili son bir şey daha söyleyeceğim, Premier League kupası gerçekten muhteşem bir kupa. Harika bir tasarım.

17 Mart 2010 Çarşamba

"Special"



Chelsea 0-1 Internazionale


Maç yazısına Star Tv’nin kulaklarını çınlatmadan başlamak olmaz. İki yabancı takımın maçını meyhanede izlemek zorunda kaldım. Yedikleri küfürler ve beddualardan belinin doğrulabileceğini sanmıyorum. Bu kafayla devam etsinler bakalım ne olacak, ne kazanacaklar. Hatta Şampiyonlar Ligi finalini de D-Smart’dan versinler, belki o zaman alırız.

Inter’de Eto’o-Pandev-Milito-Sneijder, Chelsea de ise Drobga-Malouda-Anelka-Lampard-Ballcak gibi hücum potansiyeli yüksek oyuncular sahadaydı ama beklediğimiz hücum zenginliğini pek görmedik. Özellikle ilk devre yoğun bir Chelsea baskısı ve gol pozisyonları bekliyordum ama Inter buna hiç müsade etmedi. Sadece ilk devrenin son 10 dakikasında biraz bunaldılar ama başta Samuel olmak üzere Inter savunmasının kusursuz performansı Chelsea’ye gol şansı vermedi. Mourinho’nun Inter’i zaten istediği zaman bunu çok iyi yapıyor, dün de tur atlamayı çok istiyorlardı. İlk devre rakip kaleye onlar da pek gitmedi ama Chelsea’nin gelmesine de izin vermediler.


İkinci devre oyunun kontrolü tamamen Inter’e geçti, Chelsea rakip savunmayı hiç zorlayamadı. Julio Cesar’a adam gibi top bile gelmedi. Ballack-Joe Cole ve Zhirkov-Kalou değişiklikleri de Inter’in işine geldi, orta sahaya tamamen hükmetmeye başladılar. Düşünsenize, maç sonunda ekrana yansıyan topa sahip olma oranlarında deplasmanda oynayan Inter’in üstünlüğü vardı. Bu çok sıradışı bir olay. Oyuncu değişikliklerinden sonra oyunu tamamen kontrol etmeye başlayan Inter’de Sneijder sazı eline almaya başladı, önce Milito’yu sonra da Pandev’i pozisyona soktu ama gol gelmedi. 3. denemesinde ise Eto’o uzun pası harika kontrol etti ve çok düzgün vurdu. Golden sonra da Inter taraftarlarının kutlamaları başladı.

Hem Inter daha üstün bir oyunla kazanarak turu geçtiği için, hem de en sonunda bir İtalyan takımı bir İngiliz takımını Şampiyonlar Ligi dışına ittiği için gayet mutluyum. Bu turu geçmek adına Inter ligde çok şey kaybetti ama o kaybettiği puanların karşılığını dün akşam aldı. Real Madrid ve Chelsea kupanın dışında kaldı, hayalimdeki Barcelona-Inter finali de bir adım daha yaklaştı..

15 Mart 2010 Pazartesi

Hafta Sonu


Fenerbahçe, Formula 1 ve Diyarbakırspor’u hafta sonundan ayrı tuttuk, kalanları da yine kısa kısa not edelim. Fenerbahçe ve Diyarbakırspor’u yazdıktan sonra Süper Lig’den bahsetmek içimden gelmiyor, direkt Avrupa’ya geçeceğim.

* Pazar akşamını Barcelona ve Real Madrid renklendirdi. Barcelona Valencia karşısında ilk devre zorlandı ve kalesinde pozisyonlar da gördü ama ikinci devre sahneye Messi çıktı. Attığı 3 gol de mükemmel. İlk golde attığı son çalımı, göstere göstere attığı ikinci golü ve son goldeki vuruşunu defalarca izleyebilirim. Barcelona 1-0 öndeyken Zigic inanılmaz bir gol kaçırdı, o dakikada gelecek bir beraberlik işi çok zorlaştırabilirdi. Bu pozisyondan kısa bir süre sonra da Valencia 10 kişi kaldı ve maç da orada bitti.

* Real Madrid maçında üçü Higuain’den olmak üzere 4 gol izledik ama dikkatleri çeken futboldan çok tekmeler oldu. Hakemin bazı kararlarına sinirlenip iyice pisleşen Valladolid oyuncuları maç boyunca tekme attılar, en acımasızı da Ronaldo’ya denk geldi. Antipatik olup sürekli nefret toplayınca bazı vahşi futbolcular o şekilde ceza kesebiliyorlar. Real Madrid puan kaybetseydi çökebilirdi, çok kritik bir maç kazandılar.

* Inter Muntari’nin akıl almaz aptallıkları ile Catania deplasmanında kaybettiken sonra Milan da son dakikada Seedorf’un attığı mükemmel golle kazanınca fark 1 puana indi. Chelsea eşleşmesi Inter’e çok şey kaybettirdi, Serie A’dan tamamen kopmuş gibiler. Elenirlerse çok rahat şampiyon olacaklardır ama devam ederlerse karşılarında birçok farklı güç varken işleri gerçekten zor. Inter’in şampiyonluk kaybetmesi kariyerinde önemli bir leke olacaktır ama zirveyi bırakmayacaklarına inanıyorum. Juventus ise sürünmeye devam ediyor, Siena karşısında 10. dakikada üç farkı yakaladılar ama kazanamadılar.

* İngiltere’de ilk 3 takımın şampiyonluk, arkadan gelen 4 takımın da Şampiyonlar Ligi mücadelesi aynı hızda devam ediyor ve uzaktan izleyen bizlere de keyif veriyor. Zirvedeki 3 takım da bu haftayı kayıpsız atlattı. Chelsea ve United sahalarında Rooney ve Drogba'nın ikişer gol attığı maçlarda farklı kazanırken Arsenal Hull City deplasmanından 3 puanı alarak önemli bir iş başarmış oldu. Şu an lider United’ın 2 puan gerisinde bir maçı eksik Chelsea ile aynı puandalar. Hala işleri çok zor ama Arsenal’in şampiyon olmasını çok istiyorum. Bu arada Tuncay da yine olay çıkarmış. Pulis tarafından devre başında oyundan alınınca o da direkt stadı terk etmiş. Böylece bu yaz bizim medyada çıkacak transfer haberlerinin en popüler ismi de belli oldu.

* Almanya’da Hertha Berlin sahasında kümede kalma yolundaki rakiplerinden Nürnberg’e kaybedip şansını neredeyse sıfıra indirince olaylar çıkmış. Maç bitiminde taraftarlar sahaya inmiş, kameraları kırmış ve stadlarına da zarar vermiş. Polis olayları zor kontrol edebilmiş, 30 taraftarı da gözaltına almışlar. Böylece bizdeki “
Bakın, Avrupa’da da oluyor!”culara da gün doğdu.

25 Şubat 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi / 23-24 Şubat

Belki erken gelen gol olmasaydı bambaşka bir maç izleyecektik. Terry çok kolay geçildi, Milito da yakın köşeye güzel vurdu. Inter baskı kurmadan golü buldu ve sonrasında da hakimiyet Chelsea’ye geçti. İyi bunalttılar Inter’i, Drogba’nın direkten dönen muhteşem bir serbest vuruşu vardı. Bence Inter’den daha güçlü ve daha iyi bir takım olduklarını bu dakikalarda gösterdiler. Devrenin sonunda bir de penaltıları verilmeyince soyunma odasına mağlup gittiler.

2. devrenin başında golü bulan ise Chelsea oldu. Kalou köşeye çok düzgün vurdu ama Cesar’ın çıkartabileceği bir toptu. Inter bu gole yine tam bir baskı kurmadan çok çabuk cevap verdi . Cambiasso’nun bu golü bence muhteşemdi, ikinci topa o şekilde vurabilmek büyük iş. Hiç yoktan gol çıkardı.

Golden hemen sonra gelen Balotelli-Motta değişikliği belki maç beraberliğe gelmişken işleme kondu ama gol gelmesine rağmen Mourinho vazgeçmedi. Balotelli sağa, Eto’o da sola kaydı. Milito iyice tek kaldı. Çok da kötü olmadı, Chelsea ilk devre geldiği kadar gelemedi. Lucio zaman zaman biraz pisleşerek de olsa Drogba’ya bir şekilde top göstermedi. Biraz Anelka sahneye çıktı ama o da Lampard’ın yakaladığı hazırlanış olarak çok güzel pozisyon dışında üretkenliğe yetmedi. İyi oynamayan Eto’o yerine Pandev’in oyuna girmesine rağmen Inter de etkili gidemedi.

Neticede Inter kazandı, ne olursa olsun ufak da olsa avantajı eline geçirdi. Belki muhteşem bir futbol olmadı ama bu eşleşme içindeki hikayeler maçı olduğundan çok daha güzel gösterdi, çok zevk verdi. İkinci maç bundan çok daha güzel olacaktır, öncesinde ve sonrasında ortaya harika kareler çıkacaktır. Bana Inter turu geçecek gibi geliyor, istediğim de zaten bu ama maçın uzatmaya gitmesini Inter’in turu geçmesinden bile daha çok istiyorum.
.
CSKA-Sevilla maçının özetlerini bile izleyemedim, hiçbir fikrim yok. Sevilla evine avantajla dönüyor. Bir önceki gün de deplasman takımları istediklerini aldılar. Olympiakos karşısında Bordeaux’un kazanmasını bekliyordum, gol yemeden kazandılar ve büyük bir ihtimalle turu da aldılar.

Barcelona karşısında Stuttgart ise sert ve tempolu bir ilk yarı oynamış. Her yere iki kişi koşmuşlar, hücumda da gol pozisyonları bulmuşlar. İkinci devre belki Stuttgart’ın gücünün de bitmesiyle maç klasik bir tek taraflı Barcelona maçına dönmüş, son dakikaya kadar topa hakim olarak maçı bitirmişler.

Herhalde bu 3 deplasman takımı da turu geçer.

11 Şubat 2010 Perşembe

Hafta İçi Premier League


Premier League Salı ve Çarşamba oynanan maçlarla devam etti. "28 günde 8 maç, 93 günde 38 maç var, şu takıma zorlu fikstür" gibi geyikler orada olmuyor. Adamlar boş yer bulunca hemen maç yerleştiriyor. Güzel maçlar vardı, seçme şansım zaten yoktu ama olsaydı da tabii ki Arsenal-Liverpool maçını izlerdim. Bu iki takım oynayınca yüksek olan beklentiler iyice zirve yapıyor ama dün hiç beklediğim gibi bir maç olmadı. Daha çok orta sahada geçen, fazla pozisyon çıkmayan bir maçtı. Arsenal ikinci yarıda bulduğu tek golle maçı kazandı, gol üstün insan Diaby'den geldi. Bu adama bayılıyorum, bence muhteşem bir oyuncu. Skorda geriye düşen Liverpool son 10 dakika yüklendikçe yüklendi. Bu baskıdan bir gol çıkmadı ama fotoğrafta görülen ve muhtemelen bugün İngiltere'de çok konuşulan pozisyon yaşandı. Kaptan Gerrard'ın serbest vuruşunda diğer Kaptan Fabregas ceza sahası içinde topu blokladı ama Howard Webb'den penaltı kararı çıkmadı. Haliyle benim de aklıma Vanspor-Beşiktaş maçı ve Metin Tokat geldi. Bu noktada klasik cümleyi kurmazsam olmaz: "Abi bakın işte Premier League'de bile hakemler böyle hatalar yapıyor."

Diğer maçlarda sürpriz sonuçlar vardı. Aslında Chelsea ve Manchester United'ın puan kaybedeceğini bekliyordum ama Chelsea Everton deplasmanından en azından bir beraberlikle döner diye düşünüyordum. Saha iki gol attı ve Everton kazandı. Manchester United ise kaybedebileceğini düşündüğüm çok zorlu Aston Villa deplasmanından rakibin kendi kalesine attığı bir golle beraberlik çıkardı.

Bu sonuçlarla Chelsea ve United arasındaki puan farkı 1'e indi. Arsenal ise liderin 6 puan gerisinde 3. sırada yer alıyor. Liverpool'un kaybettiği haftada Tottenham da Wolves'a deplasmanda kaybedince Manchester City bu iki takımın arasında girdi ama iki maçı da eksik. Bir maçı eksik Aston Villa'nın da Liverpool'dan sadece 2 puan gerisinde olduğunu düşünürsek bu sezon şampiyonluk mücadelesiyle birlikte Şampiyonlar Ligi'ne katılmak için yapılan mücadelenin de çok zevkli geçeceğini söyleyebiliriz. İşler kızışıyor, bizim de keyfimiz katlanarak artıyor.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Hafta Sonu



Yine önce yurt içinden başlayarak hafta sonumuzu kısa kısa not edelim;

* Tribünden izlediğim Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarını yazdım. Trabzonspor maçına bölük pörçük bakabildim, Kayserispor-Galatasaray maçının ise sadece özetlerini izleyebildim. Özetlerden sadece hakem yorumu yapabilirim çünkü maçta fazla pozisyon olmamış. Açıkçası Kayserispor’lu Hakan’a çıkan iki sarı kart da bana ucuz geldi ve bu pozisyonlar sonrasında Kadıköy’de Keita’ya su şişesi gelmediğine dair inancım arttı. Cangele’ye kalkan hatalı bir ofsayt bayrağı var, pozisyonun üzerinde fazla durulmadı ama devamı gol olabilirmiş. Mustafa Sarp’ın hareketine ise penaltı çalsa kimse bir şey diyemezdi, en azından Carlos'a çalınandan 2 kat daha fazla penaltı. Galatasaray aleyhine de hatalar olmuş olabilir, maçı izlemediğim için bilemiyorum. Özetlerden aklımda kalanlar da bunlar.

* Trabzonspor maçına ne zaman baksam tribünler oynanan futboldan memnun gözüküyordu. Atılan goller güzel, Umut’un kaptan olduktan sonra takım ile birlikte artan performansı da dikkat çekici. Umut’la birlikte Serkan Balcı’nın formunda da büyük bir yükseliş var, çok etkili oynuyor. Maçın en güzel yanı ise dolu tribünlerdi. O havada Olimpiyat Stadı’nı İstanbul’un 3 büyük takımı da o derece dolduramazdı.

* Sivasspor-Denizlispor maçı çalkantılı geçmiş ve kazanan da ev sahibi takım olmuş. Özden’in maç sonundaki görüntüleri bazılarının içini burkmuş olabilir ama ben zevk aldım. Özetlerde önce top toplayıcı ile ağız dalaşına girdiğini görmüştüm. Daha sonra da hakemin ayırdığı bir itiş kakışı tekrar alevlendirdi, tartışmanın kavgaya dönmesini sağladı ve en son da Mehmet Yıldız boğazını tuttuğu anda kendini yere attı. Mehmet Yıldız da oyundan atıldı. Denizli nefreti ve Özden’in bu hareketlerinin etkisiyle son dakikada yedikleri golden ekstra keyif aldım.


* Kasımpaşa-Antalyaspor maçı da güzel maç olmuş ve Kasımpaşa trajik bir şekilde 2 puan kaybetmiş. Maç boyu birçok pozisyon yakalamışlar, gollere kadar Antalyaspor’un pozisyonu var mıydı hatırlamıyorum ama son 5 dakikada gelen iki golle maç beraber bitti. Yılmaz Vural milli takım hayallerini bir kenara bırakıp takımına dönerse kendisi için daha hayırlı olacak, gidişat iyi değil.

* Euro 2012 grup kuraları çekildi. Ne yalan söyleyeyim pek umursamadım. Kahvaltı hazırlarken televizyon açıktı, arada kafamı uzatıyordum o kadar. Zaten nedense hep aynı takımlarla eşleşiyoruz gibime geliyor, kura sonrası yorumlar da hep aynı. Lider bile çıkabiliriz, üçüncü olmamız imkansız vs. Neyse, kuralar hayırlı olsun ama önce milli takımın bir teknik direktörü olsun. Artık kimi bulup insanlara beğendirecekler çok merak ediyorum. Trapattoni ve Hiddink isimleri geçtikten sonra burun kıvırılmayacak adam bulmaları kolay değil. Bu arada 2012 ve 2014 turnuvalarının eleme maçlarının yayın hakkı da Ntv tarafından alınmış. Sevindim.

* Chelsea-Arsenal maçını Fenerbahçe maçında olduğumdan izleyemedim, sadece evde biraz tekrarına baktım. Chelsea 25 dakikada işi bitirmiş, sonra Arsenal çok tırmalamış ama olmamış. Arsenal’in şampiyon olmasını istiyorum dediğim günden beri sanırım maç kazanamadılar ve lider Chelsea’nin 8 puan gerisinde kaldılar. Diğer derbide ise Liverpool-Everton’ı tek golle geçti. İlk 20 dakikayı izledikten sonra çıkmak zorundaydım, bir de son 15 dakikayı izleyebildim ama asıl izlenmesi gereken dakikaları kaçırmışım. Fellaini’nin atılması gerekirken Kyrgiakos atılmış ki Fellaini’nin daha öncesinde yerdeki Kuyt’un kafasına topla karışık attığı tekme de vardı. Mağlubiyeti sahada yaşamasını tercih ederdim ama o da kenara gelmek zorunda kalmış.

* Messi yine muhteşem bir gol attı. Görmeyenler buradan izleyebilir. La Liga için daha fazla bir şey söylemeye gerek yok, bu gol bana yetti.

* İtalya’da Milan Inter’e kaybettikten sonra oynadığı iki maçı da kazanamadı. Oysa ki o maç öncesinde şampiyonluk kelimesini bile telafuz etmeye başlamışlardı ama şu an fark 10 puan. Artık Roma ile ikincilik için kapışırlar.

22 Ekim 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nde Çarşamba'dan Kalanlar


Şampiyonlar Liginde Salı gollü geçmişti, Çarşamba da bol kartlı geçti. Biri Beşiktaş maçında olmak üzere sekiz maçta 6 kırmızı kart gösterildi, bunların ikisi Bordeaux – Bayern Münich maçında çıktı. Ev sahibi iki de penaltı kaçırdı, Ciani ilk golü kendi kalesine attıktan sonra beraberliği getiren isim olmuş. Grupta namağlup lider Bordeaux, Bayern Münich’in işi iyice zorlaştı.

Manchester United Beşiktaş’a çalıştı. Maçı izleyemedim ama özetlerden anladığım kadarıyla İnönü’deki maça benzer bir mücadele olmuş. Valencia’nın golü güzel ama benim aklımda daha çok yer eden pozisyon ise aynı oyuncunun direkten dönen şutu oldu. Öncesinde harika bir paslaşma var, videosunu bulursam bloga koyarım.

Gecenin bombası Bernabeu’da patladı, Milan geri düşmesine rağmen maçı Pato’nun son anlarda attığı golle kazandı. Dida’nın yediği ilk gol çok komik, jenerik olur. Casillas da ıslak zemini hesaplayamayınca boşa çıkıp hatalı bir gol yedi. Milan’ın bir de verilmeyen golü var, o pozisyon sonrası Raul’un yaptıkları ona pek yakışmamış. Maçı da Milan orta sahası çekip almış, Seedorf ve özellikle Ambrosini’nin gol paslarını bir kez daha izleyin. Muhteşem. Pirlo’nun golüne ise yorum yapmaya zaten gerek yok, sadece o golün Casillas gibi bir kaleciye atıldığını tekrar vurgulamak gerekiyor.

Chelsea Atletico Madrid’i çok rahat geçti, Lampard da attığı golle kulüp tarihinin en golcü 5 oyuncusu arasına girmiş. Kalou inanılmaz goller kaçırmış, hele boş kaleye auta attığı bir top var ki o da jenerik olabilir. Yine de ilk iki golü atıp maçı çözen isim de o olmuş.

Hulk hayallerimin Fenerbahçe forveti. Blogda daha önce kısaca ondan bahsetmiştik, bu adamı çok beğeniyorum. Dün de iki gol attı, goller dışında özetlerde gördüğüm her Porto hücumunda da onun imzası vardı.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Premier League'de Hafta Sonu


Hafta sonu Chelsea ile başladı. Rakip Manchester United ve Everton karşısında kazanarak dikkatleri üzerine çeken Burnley idi ama Chelsea 6 dakika içinde Anelka, Ballack ve Ashley Cole’ün ayağından gelen 3 gol ile maçı kazandı. Liverpool ise iki kez yenik duruma düştüğü maçta deplasmanda 82’de Kaptan’ın attığı harika golle Bolton’u 3-2 yendi. Manchester City Adebayor’un golüyle Portsmouth deplasmanından 3 puanla dönerken Tottenham da uzatma dakikalarında Aaron Lennon’un attığı golle Birmingham karşısında 2-1 kazandı. Chelsea ve Tottenham oynadıkları dört maçı da kazanan iki takım olarak zirvedeler ama Tottenham Modric’i kaybetti, fibula kemiği kırılmış. Mutlaka çok etkileneceklerdir.

Haftanın maçı ise Old Trafford’da oynandı. Ben United’ın maçı rahat kazanacağını düşünüyordum ama özellikle ilk devrede görüntü hiç öyle değildi. Topa daha çok sahip olan taraf Manchester’dı ama Arsenal’in ilk devre bulduğu pozisyonların sayısı daha fazlaydı, bir de penaltıları verilmedi. Beklemediğim kadar sakin oynadılar ve Arshavin’in attığı harika golle öne de geçtiler. Golde kaleci Foster’ın da katkısı olduğunu unutmayalım. Aslında ikinci devre de işler çok değişmedi, United rakibini bunaltamadı. Beklediğim kadar büyük bir baskı da kuramamıştı ama Rooney’in yarattığı penaltı skora beraberliği getirdi. Bence penaltı ile alakası yok, hatta Eduardo’nun olay yaratan yedirmesinden çok bir farkı da yok. Arsene Wenger de maç sonrasında bunu söylemiş ki bence de haklı. Maç sırasında da hakem ile girdiği diyalog sonrası tribüne gönderildi. Bu golden 5 dakika sonra, tam Diaby’yi ne kadar beğendiğimden, çok büyük bir oyuncu olabileceğinden bahsederken bu oyuncu kendi kalesine ilginç bir kafa golü attı ve bu iki golle de Manchester United 3 puan almış oldu.

Artık Stoke City’nin aldığı skorları da not düşmek lazım, Sunderland karşısında 1-0 kazandılar ve benim de bir kuponumu yatırdılar.Tuncay da son 5 dakika oyuna girmiş, hayırlı olsun.

25 Ağustos 2009 Salı

Premier League 09/10


Premier League başladı ama yaz sebebiyle ülke futboluna daha yeni uyum sağlarken İngiltere’de olanları izlediğim tek tük maçlar haricinde fazla takip edemedim. Ronaldo ve Tevez ayrıldıktan sonra United’ın ciddi güç kaybına uğradığını düşünenler haksız değiller. Diğer takımların şampiyonluk şanslarının arttığını söylemek yanlış olmaz, ben de Liverpool için çok heveslenmiştim ama önce Alonso’nun gidişi sonra da dün Aston Villa karşısında alınan mağlubiyet ile 3 maç sonunda kaybedilen 6 puan bütün umutlarımı kaybettirdi.

Manchester City’nin bu transfer politikasını göreceğimizi geçen sene tahmin edemezdim, beklediğimden akıllı transferler yaptılar. Forvet hattı için konuşmaya gerek yok, orta sahayı da zaten toparlamışlardı. En son yapılan Lescott ve Sylvinho transferleri ile çok iyi de bir savunma hattına sahip oldular. Normal şartlarda Arsenal’i geride bırakmaları sürpriz olmayacak ama Arsenal de sezona çok formda başladı. Yine de ligi Liverpool ve Arsenal’in üzerinde 3. olarak bitirmeleri beni şaşırtmayacak.

Manchester United’ın ne olursa olsun ilk ikiden aşağıya düşeceğine inanmıyorum, Burnley maçı Ferguson’un takımını küçük görmek için yeterli olamaz. İlk üç maçını kazanan iki takım var, Tottenham ve Chelsea. Tottenham’ın şampiyonluk olabilecek bir kadrosu yok ama ilk dört mücadelesine renk katacağı kesin. Chelsea’nin ise United’ı geride bırakabileceğini düşünüyorum. Ancelotti’nin elinde tam kendisine uygun bir kadro ve orta saha oyuncuları var. Drogba da sezona muhteşem başladı.

Chelsea, Manchester United, Liverpool, Arsenal, Manchester City, Tottenham ve hatta belki biraz da Aston Villa bu yıl bize geçtiğimiz sezondan daha zevkli ve çekişmeli bir Premier League izletecekler gibi gözüküyor.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Chelsea 1-1 Barcelona


Iniesta'nın golü sonrasında Fenerbahçe gol atmış kadar sevindim, hatta sanırım bu sezon hiçbir gole bu kadar sevinmemiştim. Golde bağırmamın etkisiyle uzun süre başım zonkladı, evde neleri kırdığımı kontrol etmem gerekti. Bu maç özelinde olmasa bile sezonun geneline bakınca futbolun adaleti yerini buldu. Taraf tutmayan ama rezil bir hakem çıktı, Türk hakemlerinden bile beter ve eyyamcı bir yönetimle maça damgasını vurdu. Neticede oynamak isteyen kaleyi bulan ilk şutu ile güldü, oynamaktan çok oynatmamayı düşünen, rakip 10 kişiyken bile topu düşünmeyen taraf kaybetti. Öyle ya da böyle bence hak yerini buldu, olabilecek en güzel finalin adı kondu..

EDIT: İlk kez böyle birşey yapıyorum Arkhe'nin affına sığınarak ama yoruma koymak istemedim bunu. Buradaki ilk cümlenin devamı aslında...

Evimin arkasında İTÜ öğrenci yurdu var. Doğal olarak maçlarda bize ulaşan gol sevinçleri, penaltı kaçış sevinçleri, derbilerde, kilit maçlarda karşılıklı tezahüratların sesleri gelir bizim eve. CL maçlarında da digitürk yayınlarının uydudan sesinin geç gelmesi nedeniyle goller önceden duyulur. Dün gece 90+2'deki golde gelen ses geçen sene Deivid'in Chelsea'ye gol attığında veya milli takımın gollerinde gelen sesten daha güçlüydü. Dahası, durulmadı, kesilmedi golden sonra da. Sanki U2 konseri başlamış, abiler "One" çalarak sahneye çıkmış gibi uzun "auuuww"lar ve ıslıklar sürdü maç bitene kadar, kocaman bir "heeeey"le de son buldu. Böyle birşey bilmiyorum ben.

Bazı eskiden beri Barça sevenler, ve ezelden beri sevmeyen birçokları, uyuz oluyor ülkemizde bu sene zirve yapan Barcelona sevgisine. Lakin benim hoşuma gidiyor Barcelona'ya böyle bir Batman, bir Barbaros Hayrettin Paşa hayranlığı ve sevgisiyle bakılması. CL yarı finalinde Chelsea'ye karşı deplasmanda %70'le topa sahip olan takımın kazanmasını istiyor herkes, yoksa Katalanya sevgisi olamaz heralde bu hayranlığın temeli. Benim hoşuma gidiyor, kendi kısır futbol çekişmemize şifa arayan bütün Türk taraftarı kendilerini Barcelona'yla mutlu ediyor. Belki çok da mühim birşey değil, belki futbol güzelliğinden ziyade favoriye oynayan iddaa'cıların sesiydi o. Ama belki de futbolseverin bağrından fışkıran bir "OHH BEE"ydi, iyiler kazandı, yemişim hakemini... (ŞenŞef)

20 Nisan 2009 Pazartesi

Öteki Futbol

Derby d'Italia berabere bitti. Bu sonuçla Inter 10 puanlık farkı korurken Juventus ise averajla Torino’yu 5-1 yenen Milan’a geçildi. Maça Juventus iyi başladı, özellikle ilk yarım saat Inter’i bunalttı ama Balotelli ile golü bulan taraf ikinci devre biraz daha ileri çıkmaya başlayan Inter oldu. Juventus 76. dakikada Tiago’nun atılmasıyla 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında Grygera’nın kafa golü ile beraberliği yakaladı. Bu arada Juventus da taraftarlarının Balotelli ve Ibrahimovic’e yönelik ırkçı tezahuratlardan dolayı da 1 maç ceza almış. Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesinde ise Genoa ve Fiorentina kaybedince Lecce’yi 3-2 ile geçen Roma bu iki takıma bir adım yaklaştı. Önümüzdeki hafta Fiorentina ile deplasmanda oynayacaklar.

İngiltere’de hafta sonu FA Cup heyecanı vardı. Ne yazık ki iki maçı da izleyemedim. Yarı finallerin ilk maçında Chelsea 18. dakikada Walcott’un golüyle yenik düşmesine rağmen önce Malouda ile beraberliği yakaladı, 84’de Drogba’nın attığı golle finale yükselen ilk takım oldu. Diğer maçta ise Everton Manchester United’ı 120 dakikası golsüz geçen maçta penaltılarla eledi ve finalin rengini mavi olarak belirledi. Premier League’de oynanan maçlarda ise dikkat çekici bir skor görmedim, Newcastle’a Shearer da çare olmadı ve Tottenham deplasmanından puansız döndüler. Aston Villa’daki düşüş devam ediyor, sahalarında West Ham’a iki puan bıraktılar. Middlesbrough ise Riverside’da Fulham ile berabere kaldı, kazansalardı Premier League’de kalmak adına önemli bir adım atmış olacaklardı.

İspanya’da iki büyük makina düzeninde ilerlemeye devam ediyor, bu hafta da deplasmanda tek farklı kazandılar. Barcelona Getafe'yi Messi ile geçerken Real Madrid de Marcelo'nun golüyle Huelva'yı 1-0 yendi. Valencia sahasında Sevilla’yı 3-1 ile geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi verdiği Atletico Madrid ile Villarreal’in üç puan önünde kalmayı başardı. Takip ettiğimiz takımlardan Betis ise kazandı ve bir anda 11. sıraya fırladı. Gerçi bu rahatlama anlamına gelmiyor çünkü La Liga’da 10. ile 17. arasında sadece 4 puan fark var.

Fransa’da Lyon dominasyonu bitecek gibi gözüküyor. Bordeaux’a kaybedince 3. sıraya gerilediler. Marsilya ise deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta Lorient’i 2-1 yenince liderliğe yükseldi. Önümüzdeki hafta Lyon-PSG maçı var ve PSG kazanırsa o da Lyon’un iki puan önüne geçecek. Almanya’da ise 5 takımın puan aralığı biraz açıldı ama harika mücadele devam ediyor. Leverkusen’i 2-1 ile geçen Wolfsburg’un 3 puan farkla lider, onları aynı puanla Bayern Münih ve Hamburg takip ediyor. Hertha ve Stuttgart ise biraz daha geriye düştü.

Hafta içinde İtalya’da kupa, Premier League’de ise hafta sonu oynamayan takımların maçları ve İspanya'da da La Liga mücadelesi var. Yarın akşam Liverpool-Arsenal maçı oynanacak ve ben 30 Nisan’a kadar birçok maçı olduğu gibi gollü geçmesini beklediğim bu maçı da izleyemeyeceğim.

Edit: Hollanda'da Van Gaal'in AZ Alkmaar'ı sahasında kaybetmesine rağmen şampiyonluğunu rakiplerinin puan kaybı ile ilan etti. Hollanda Liginden o kadar kopuk bir adamım ki bu çok önemli ve tarihi bir şampiyonluk olmasına rağmen bahsetmeyi bile unutmuşum. PSV de Ajax'a sahasında 6 tane sallamış..

15 Nisan 2009 Çarşamba

Chelsea 4-4 Liverpool

Harika bir Şampiyonlar Ligi gecesi oldu, maçın sonunda ortaya sıradışı bir skor çıktı. Harika bir futbol izlemedik, maç daha çok iki teknik adamın savaşı gibi geçti. Benitez karşılaşma öncesinde İstanbul’u Uğur Önver kadar çok olmasa da kullanarak ve iddialı demeçler vererek sanki Chelsea üzerinde bir baskı oluşturmak istemiş. Chelsea’de belki de bu yüzden biraz çekingendi, savunma da güven vermiyordu ve bir gol paniğe yol açabilirdi ki bu sinyali daha ilk dakikada Alex vermişti. Tribünlerde de bu korku var gibiydi, maçın başından itibaren sessiz kaldılar.
.
Liverpool sahanın kayıp adamı Torres ile 10. dakikada bir pozisyondan yararlanamadı ama Cech’in hatalı barajını ve yer tutuşunu çok iyi değerlendiren Aurelio ile öne geçti. Aynı oyuncu 7-8 dakika sonra bir duran top daha kullandı, bu kez de Ivanovic hata yaptı ve penaltıya sebep oldu. Bana gol getirecek hissi vermeyen baskı bir anda iki gol getirmiş oldu. Chelsea’nin hücum tehditi yoktu, Gerrard yerine oynayan Lucas ile oluşan üçlü Chelsea orta sahasına üstünlük sağlıyordu ve bunun sonucunda da baskı geliyordu. Drogba ilk devre zaten yok gibiydi, bir pozisyonda sakatlanır gibi oldu ve sonrasında hiç gözükmedi. Liverpool bu baskının karşılığı pozisyonları bulamadan ve hatta belki de istediği oyunu oynayamadan iki farkı yakaladı. İlk devre bitmeden Hiddink Anelka hamlesini yaptı. Herhalde Aurelio ile Benayoun’un tarafını rahatsız etmek ve baskıyı azaltmak istiyordu, fazlasını aldı.


İkinci devre Chelsea o baskıyı yemedi, daha rahat oynamaya başladılar. 35'de oyuna giren Anelka sağ kanattan iyi gitti, sert ortaladı ve bu kez de Reina’nın hatası ile fark bire indi. Liverpool adına çok da fazla bir şey değişmedi, her ihtimalde zaten bir gol gerekiyordu. Bu golden 5-6 dakika sonra kazanılan serbest vuruşta topun başına Alex geçti ve adeta kustu, topa muhteşem vurdu. Devre arası bu adam için transfer haberleri çıktığında çok istemiştim, Yunanistan’a gitme ihtimalinden bahsediyorlardı. Bu golden sonra oyun iyice Chelsea’nin istediği gibi gitmeye başladı ve bir gol de Lampard ile buldular. Ivanovic’i gözüne kestiren Benitez’in Riera hamlesi işe yaramayacak gibi gözüküyordu ama işte Liverpool, tekrar geri döndüler. Önce Lucas’ın şutu Essien'e çarpıp Cech'i de yanıltarak ağlara gitti. Hemen sonrasında da Riera’nın ortasını Kuyt kafa ile gole çevirdi.


Acaba mı dedik, umutlandık ama olmadı. Lampard noktayı koydu ve Chelsea Barcelona’nın rakibi oldu. Herhalde bu turu ancak Liverpool bu kadar zorlayabilirdi. 4-4 olduktan sonra Essien çizgiden bir gol çıkardı, işin içinde Liverpool olunca o gol olsa belki bir gol daha gelirdi diyebiliyoruz. Gerrard olsa bir şeyler değişir miydi bilinmez ama kaptan riske atılmayarak belki de bu kez Premier League, Şampiyonlar Ligine tercih edildi. Kaptan ile birlikte takımı sürükleyen diğer isim Torres’den de hiç verim alamadılar. İlk maçtaki skora ve bu iki oyuncunun yokluğuna rağmen böyle bir maç izlettirmek büyük başarıdır. Bunu da Liverpool’dan daha doğrusu Benitez’in Liverpool’undan başka bir takımın yapabileceğini sanmıyorum.

9 Nisan 2009 Perşembe

Liverpool 1-3 Chelsea


İki kornerden gelen kopya iki gol ve büyük ihtimalle elden giden bir yarı final. Liverpool her iç saha maçında olduğu gibi maça hızlı başladı ve golü de erken buldu ki golden önce de pozisyona girmişti. Chelsea ilk devre daha çok Liverpool'u sahasına karşılayıp hızlı çıkmaya çalıştı ve Drogba ile başarılı da oldu ama golü bulamadı. Devre sonuna doğru kazanılan kornerde ise Bosingwa'nın yerine oynayan ve varlığını unuttuğumuz Ivanovic bomboş vurduğu kafa ile beraberliği getirdi. Golde Ivanovic'in koşusu ve rakiplerinden kurtulma çabası çok güzel ama Xabi Alonso da adamı hiç takip etmedi. Bu golden iki dakika sonra Kuyt karşı karşıya bir pozisyondan yararlanamayınca devre berabere bitti.
.
İkinci devre ise Chelsea daha etkiliydi. Takımdaki bu olumlu değişimde Hiddink faktörü tabii ki geri plana atılamaz ama Essien'in dönüşünü de atlamamak lazım. O, Lampard ve Ballack orta saha üstünlüğünü tamamen Chelsea'ye getirdiler. Topa daha çok hakim oldular, çok iyi pas yaptılar. Gerrard'a etkili olabileceği alan bırakmadılar. Chelsea önce Drogba ile bir pozisyon buldu sonra da yine bir korner sonrasında Ivanovic ile 2-1 öne geçti. Golde ceza sahasında 7-8 Liverpool oyuncusu vardı ama Gerrard'ın son anda fark etmesine rağmen kafayı yine Sırp oyuncu vurdu. İşin ilginç yanı o vurmasa hemen arkasında yükselen Alex çok rahat bir kafa vuracaktı. Bu golden kısa bir süre sonra Drogba ile iki farkı yakaladılar ama skor avantajına rağmen Liverpool'dan son 10-15 dakika haricinde baskı yemediler.
.
Liverpool bir gol bulabilseydi Londra'ya daha umutlu gidecekti ama şimdi işler çok zor. Her ne kadar Liverpool'dan Şampiyonlar Liginde her şeyi beklemek gerekse de bir Hiddink takımının böyle bir avantaj sonrasında turu vereceğine inanmak çok zor. Belki de Premier League hedefi için belki de hayırlısı bu olacaktır ama yine de temkinli konuşmak lazım yoksa Liverpool adamı Fatih Terim'in 2005 finalinde düştüğü duruma düşürebilir..

24 Mart 2009 Salı

Öteki Futbol


İşler iyice yoğunlaşıyor, öteki futbolu takip etmek ve bloga not düşmek de iyice zorlaşıyor. İngiltere'de Liverpool fırtınası esiyor, herhalde an itibariyle Avrupa'da yüzü Liverpool taraftarından daha çok gülen bir topluluk yoktur. Real Madrid ve Manchester United'a atılan dörder gol, Rafa ile uzatılan sözleşme, 2009 başına kadar fırtına gibi esen ama şu an form durumuyla dibe vurmuş olan Aston Villa karşısında alınan 5-0'lık galibiyet ve bir maç fazlasıyla United ile olan puan farkının bire düşmüş olması moralleri sezon başındaki durumuna getirdi. Manchester United'da ilk Inter maçı sonrasında bir düşüş olduğu hissediliyordu. Geçtiğimiz hafta Liverpool'a kaybettikten sonra bu hafta da Fulham deplasmanından puansız döndüler. İlk golün geldiği penaltıyı yaratan Scholes 18. dakikada kırmızı kart gördü, 89. dakikada da Rooney oyundan atıldı. Ben yine de United'ın ne yazık ki şampiyon olacağını düşünüyorum. Chelsea Hiddink ile ilk kez kaybetti, Anelka da sakatlanmış ve 3 hafta oynamayacak. 1-0 kazanan Tottenham'ın sezona 8 maçta iki puanla başladığına inanmak çok zor. Aston Villa'nın yine kaybettiği haftada Arsenal kazanınca 3 puan farka 4.lükteki yerini sağlamlaştırdı. Middlesbrough bu hafta da kaybetti, ligde kalmaları imkansız gözüküyor.
.
La Liga'da Barcelona özüne döndü. Lig 6. sına karşı 56 dakikada 6 gol buldular ve toplamda 84 gole ulaşarak maç başına üç gol ortalamasını tekrar yakaladılar. Messi'nin yine muhteşem bir golü var. Iniesta ve Xavi sakatlandı ama milli maç arasına gelmesi iyi oldu, sanırım maç kaçırmayacaklar. Real Madrid iyi oynamadığı maçta Almeria'yı rahat geçti, iki gol Huntelaar'dan geldi. Fikstür Madrid için artık daha zor, Barcelona'yı takip ettikleri için ilk lig maçında Barcelona'dan 6 gol yemiş bir Malaga deplasmanına çıkacaklar. Sezonun ilk devresinde Madrid'in Almeria maçı öncesinde iki takım arasında 1 puan fark vardı. Sevilla ve Villareal yerlerini sağlamlaştırdılar, La Liga bu sıralamayla bitecek gibi duruyor.
.
Serie A'da Inter kazanırken Zlatan hafta içinden sonra hafta sonuna da takımı adına damga vurdu, yine muhteşem bir golü var. Hafta içinde gidebileceğine dair açıklamalar yaptı, Moratti de hafta sonu ona gideri yapmış. Sıradışı ve üstün yetenekli bir oyuncu olduğuna dair kimsenin şüphesi yok ama ben buna rağmen giderse çok üzülmem, konuşulduğu gibi Barcelona'ya gelmesini ise hiç istemem. Gamsız tavırları özellikle mağlup olunan maçlarda beni çileden çıkartıyor. Inter'in umutlu açıklamalar yapan takipçisi Juventus Roma deplasmanından dört gollü bir galibiyetle döndü, en azından ikincilikleri için artık garanti denebilir. Milan ufak bir hakem yardımıyla Napoli deplasmanından 1 puan çıkardı, maç çıkışı da Napoli'li taraftarlar Galliani'yi taşlamışlar. Serie A'da en keyifli mücadele ligde kalma ve Şampiyonlar Ligi'ne katılım için devam ediyor, Roma kaybedince Genoa ve Fiorentina bir adım önde kaldılar.
.
Fransa'da Bordeaux, Lyon ve Marsilya'nın kazandığı hafta PSG kaybedince dördüncülüğe düştü, bunun haricinde bir değişiklik yok. Bundesliga'da ise Hertha Berlin kaybedince dört takım yine bir puanlık aralığa sıkıştı. Milli maçlar yüzünden gerçek futboldan bir süre uzak kalacağız. Milli maçlardan kupa zamanları haricinde haz almıyorum. Süper Ligi değil ama Avrupa Liglerini bu hafta sonu izleyememek bir boşluk yaratacak.

16 Mart 2009 Pazartesi

Öteki Futbol



Bu hafta en azından Avrupa'da yüzüm güldü. Inter ve Barcelona kazandı, Liverpool kazanmaktan da öte bir şey yaptı. Real Madrid'e uyguladığı tarifeyi Manchester United'a da uyguladı. Old Trafford'a favori çıkan tabii ki United'dı ama maçın başından itibaren daha iyi oynayan ve topa daha çok sahip olan taraf Liverpool oldu. Ferguson'un Anderson tercihini Inter maçında da anlamıştım ama o oyuna girdikten sonra Manchester United topu kontrolüne alıp oyunu istediği gibi yönlendirmeye başlamıştı. Cumartesi günü ise kenarda Giggs ve Scholes'un oturduğu takımının orta sahası, üstünlüğü Liverpool orta sahasına kaptırdı. Buna rağmen Reina'nın gereksiz çıkışı ile bir penaltı kazandılar ve öne geçtiler. Ne yalan söyleyeyim golden sonra pek umudum kalmamıştı, oyun da tersine döner sanıyordum ama Liverpool çok bozulmadı, Torres'in Vidic'e yaptırdığı hata ve sonrasında attığı golle beraberliği yakaladı. Evra da Reina'nın hareketine çok benzer bir zamanlama hatası ile penaltıya sebep oldu ve Liverpool öne geçti. 2. devre Liverpool normal olarak bir baskı yedi ama bu sezon İngiltere'nin hatta belki Avrupa'nın en iyi performansını sergileyen Vidic'in yine bir hata sonucu gördüğü kırmızı kart maçı hemen hemen bitirdi, kazanılan serbest vuruştan Aurelio'nun attığı gol ise kazananı kesin olarak ilan etti. Dossena ise hafta içinde olduğu gibi Torres'in açtığı perdeyi kapatan isim oldu.

Premier League'de şampiyon bence zaten belli. Liverpool'un Chelsea'yi geçebileceğine de ne yazık ki inanmıyorum. Chelsea Hiddink ile yine kazandı, gol yine Essien ama Deco sanırım sezonu kapatmış, he çok şey fark etmez o ayrı. Aston Villa tepetaklak gitmeye devam ediyor, son dört maçta üç mağlubiyet bir beraberlik aldılar ve bu hafta Arshavin'in biri çok güzel iki gol attığı maçta Blackburn'ü 4-0 ile geçen Arsenal'e yakalandılar. Big Four yerini aldı, dördüncülük mücadelesinin de çok fazla süreceğinden emin değilim. Ufak ufak sakatlarına kavuşan Arsenal yerini korur gibime geliyor. Middlesbrough sahasında berabere kalınca taraftarlarından protesto yemiş, hızlı bir alt lige gidiyorlar. Herkes ıslıklanırken tek alkışlanan ve "We've got only one player" diye adına tezahurat yapılan isim ise Tuncay olmuş..


Inter Şampiyonlar Liginden elendikten sonra elde bir tek Serie A kaldı. Şampiyonluğu bırakmaları zaten çok zordu, şimdi hiç bırakmazlar. Dördüncülük kovalayan takımlardan Genoa'dan sonra Fiorentina'yı da yenerken iki gol de Zlatan'dan geldi. İkinci gol muhteşem, yine acaip bir vuruş çıkartıyor. Umutsuz takiplerine devam eden iki takımdan Juventus geriye düştüğü maçta Bologna'yı 4-1 yenerken Milan da deplasmanda Siena'yı 5-1 ile geçti. Serie A'da tek büyük mücadele Şampiyonlar Ligi vizesi için devam ediyor, Genoa deplasmanda kazanınca bir adım öne fırladı ve Fiorentina ile Roma'nın iki puan önünde dördüncülüğe oturdu.


Barcelona Almeria deplasmanında rahat kazandı. Maç zaten daha çok Barcelona ile Almeria kalecisi Diego arasında geçti, olmayacak topları çıkardı. Alves de çok iyiydi ama Iniesta başka bir adam, onu izlemek büyük zevk. O olunca Barcelona'nın pas trafiği de çıldırıyor, ara ara 3-4 dakika Almeria'nın topa değmesine izin vermeden pas yaptıkları oldu ki Henry ve Eto'o rotasyona girmiş, kulübede oturuyorlardı. İki gol de Krkic'den geldi ama asıl güzel olan gollerin öncesi, o daracık alanlarda o kadar çabuk düşünüp o paslaşmaları yapmaları muhteşem. Real Madrid'in Bilbao deplasmanını izleyemedim, beş golle kazandılar. Real Madrid 2-0 öne geçtikten sonra Bilbao 10 kişi ile beraberliği yakalamış ama dayanamamış. Kırmızı kart pozisyonunda Yeste Casillas'ı itiyor ama o da kendini çok kötü atmış, yüzünü tutmalar falan yakışmamış ki onu severim. Belki herkes itilince kendini bırakır ama Casillas'lar öyle şeyler yapmaz, yapmamalı. Sanırım hakem de biraz Madrid'i kollamış, maça baya gerilmiş, tribünler de çıldırmış.
.
Almanya'da şampiyonluk kovalayan takımlardan sadece Hoffenheim puan kaybetti. Hertha hala lider, onları dörder puan geriden bu kez üç takım takip ediyor. Benim için Almanya'da haftanın olayı Ümit Özat'ın futbolu bırakması ama o zaten blogda kendine ayrı bir yer hak ediyor. Fransa'da Lyon kaybedince PSG için bir anda liderlik umudu doğdu ama Marsilya deplasmanda kazanarak yarışın içine girdi. Maç berabere giderken Camara kırmızı kart görmüş, kart sonrası kullanılan serbest vuruşdan da PSG çok şanssız bir gol yemiş. İki takım da Lyon'un bir puan arkasında yer alıyor.

11 Mart 2009 Çarşamba

Juventus 2-2 Chelsea


Maçın gollü geçeceğini tahmin etmiyordum. Hiddink'in Chelsea'si Juventus'u kilitler ve gol yemez hatta belki araya bir gol de sıkıştırabilir diye düşünüyordum ama ilk gol Juventus adına Iaquinta'dan geldi. İlk devre sonunda Drogba'nın bir şutunu Buffon çıkardı ama içeride mi dışarıda mı ben anlayamadım, sanki içerideydi. Chelsea'liler bu pozisyona çok itiraz ettiler ama pozisyondan 1-2 dakika sonra da Lampard'ın füzesini takip eden Essien'in ayağından beraberlik golünü buldular. İkinci devrede Juventus istediği baskıyı kuramadı, üzerine bir de Chiellini kırmızı kart görünce tur umutları iyice azaldı. Herhalde Belletti'nin gönlü buna el vermedi ki Del Piero'nun frikiğinde topa saçma sapan bir şekilde elle değince Juventus penaltı kazandı ve öne geçti. Bu arada Juve'de Giovinco diye biri varmış, hiç izlememiştim ama oyuna girdiği bu dakikalardan sonra baya etkiliydi. Yine de onun ve Del Piero'nun çabaları sonuç vermedi, 83. dakikada Drogba'nın attığı golle çeyrek finalistin adı kondu.
.
Salı akşamını İngiliz takımları firesiz kapattı. Bu sene dominasyonları ortadan kalkabilir diye düşünüyordum ama pek öyle olacak gibi gözükmüyor.

7 Mart 2009 Cumartesi

"Kaptan" #8


"John bizim kaptanımız. O Chelsea ruhu, Chelsea'nin kalbinin bir parçası."
Peter Kenyon
.
John Terry
Chelsea F.C. / 1995
393 maç / 34 gol
.
.

26 Şubat 2009 Perşembe

Chelsea 1-0 Juventus


Salı günü Premier League liderinin Serie A liderine karşı elde ettiği avantajdan sonra aynı liglerin çok geride kalmış ikincileri arasından da avantajı ele geçiren İngiliz takımı oldu. Hiddink iyi başladı, iyi devam ediyor. Drogba da onunla iyi başlamıştı, dün de golü atarak takımına ilk maç sonunda avantajı getirdi. Normal şartlarda tur için bu skor yeterli olmayabilir derdim ama Hiddink işte, istediğini alacaktır. Bence Chelsea Torino'dan turla döner.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Guus Hiddink --> Chelsea


Belki de ihtimal vermediğimden Hiddink ismi hiç aklıma gelmemişti ama Chelsea bugün resmi açıklamayı yaptı. Abramovich kendisini bizzat aramış ve teklifini iletmiş. Hiddink de Roman'ın Rus futboluna yaptığı katkıların bir karşılığı olarak ona yardımcı olmak istemiş ve teklifi kabul etmiş.

Anlaşma sezon sonuna kadar, ondan sonra ne olacak bilmiyorum. Normal şartlarda bir teknik direktörün bir şeyleri değiştirebilmesi için kısa bir süre ama bahsedilen isim Hiddink ve elindeki oyuncular bazı şeyleri daha çabuk anlayıp uygulayabilecek yetenekte isimler ise bu kısa zaman diliminde bile Chelsea'de olumlu etkiler görmemiz şaşırtıcı olmayacak. Muhtemelen sezon sonunda kontratı da uzatılacaktır. Bugüne kadar Hiddink etkisini gittiği her takımda net bir şekilde gördük, her takımında o göze hoş gelen hücum futbolunu oynattı.

İşin buradan dönmesi çok zor ama hele bir de bu kısa sürede şampiyonluk getirebilirse tam bir efsane olur. Şampiyonluk gelmese bile Chelsea taraftarları en azından son iki teknik adamın takımlarından çok daha keyif veren bir takım izleyeceklerdir.