2010 G. Afrika Elemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2010 G. Afrika Elemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2010 Perşembe

Milli Maçlar

Dünya Kupası gibi büyük turnuvalar haricindeki milli maçları pek sevmeyen biri olarak hazırlık maçlarını hiç çekemiyorum. Dün oynanan maçların da benim için tek iyi yanı liglere ara verilmemiş olmasıydı. Hoşuma giden de tabii ki yeni formalar oldu. Bir şeyler söylemek için sahada görmeyi bekledim, gerçekten de çok güzel olmuşlar. Sadece ön taraftaki numaların yerini beğenmedim, bence orada biraz emanet duruyor. Sanırım ön tarafta numara koymak zorunlu, yoksa hiç olmamasını tercih ederdim.

Tribünlerde stad sahibi takım lehine tezahurat yapılmasına alıştık, çok şaşırtıcı bir olay değil. Bu maçlar İstanbul’da oynanmaya devam ettiği sürece de bu olacaktır. Beşiktaş ve Beşiktaş’lı futbolculara yapılmış tezahuratları anladım ama Nouma tezahuratı nerden çıktı çözemedim. Herhalde maça geldi diyeceğim ama hiçbir yerde de görmedim.

Hazırlık maçlarında ilk devre haydi bir nebze çekiliyor ama oyuncu değişiklikleri ile ikinci devreyi hiç izleyesim gelmiyor. Şu işi topluca tek bir seferde ve mümkünse devre arasında yapsalar daha iyi olacak. Defalarca oyunun durması zaten sıkıcı olan maçı iyice öldürüyor. 75’de oyuna giren de oynadığından bir şey anlamıyor.

Şöyle bir bakındım, klasik olarak herkesin takıldığı ayrı bir şey var. Herkes başka bir futbolcunun kadroda olmasını ya da olmamasını eleştiriyor. Normal, ben de yeri geldiğinde aynı şeyi yapıyorum. Bu maç için de illa ki bir şey söylemem gerekirse ben de Nuri Şahin derim. Çocuk kaç senedir düzenli futbol oynuyor ama hala milli formayı alamadı. Böyle bir örnek varken Almanya’da yaşayan gurbetçileri milli forma için ikna etmek de kolay değil. Ben onların yerinde olsam bir Mesut’a bir de Nuri’ye bakarım ve kolay kolay Türkiye’yi seçmeyebilirim. Çocuğu göklere çıkartarak bir Almanya maçında oynattık, sonra unuttuk gitti. Neyse, umudumuz Hiddink.

Gecenin ara ara baktığım diğer maçlarını da kısaca not edecektim, gurbetçiler demişken ilk olarak Almanya-Arjantin maçından başlayayım. Serdar ve Mesut ilk 11’de forma giydi, haliyle özellikle kale arkası tribünlerinde bolca Türk bayrağı da gördük. Arjantin biraz toparlamış gibi geldi ama bu maç pek keyif vermeyince ben de fazla takılmadan Fransa-İspanya maçına geçtim. O tarafta biraz daha heyecan vardı. Villa ve Ramos’un golleriyle İspanya 2-0 kazandı. Güiza da son 10 dakika forma giydi, adam o formayı giyince sahada sanki daha bir dik duruyor. İngiltere-Mısır maçının ise son 15 dakikasına baktım, sadece golleri gördüm. Dünya Kupası’nın Avrupa kıtasından en büyük favorisi benim gözümde İspanya ve İngiltere. Başka bir takıma az da olsa şans vermiyorum.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Güney Afrika Öncesi Son Viraj


Milli Takım ile ilgili Şen Şef yazmış. Altına imzamı atarım, üzerine de bir şey söylemem. Türkiye ile birlikte dünyanın dört bir yanında birçok farklı ülke aynı hedef için mücadele etti, bazıları Çarşamba da bu mücadeleye devam edecek. Özetlerde gördüğüm kadarıyla diğer maçlarda olan bitenden biraz bahsedelim.

Belki de en heyecanlı mücadele 1. gruptaydı. Danimarka işi şansa bırakmak istemiyordu, bir önceki maçta Arnavutluk’a puan kaybetmiş olmaları da İsveç’in şanssızlığı oldu. Danimarka tek golle kazandı, Macaristan’ı yenen Portekiz de İsveç’in önünde ikinciliğe yükseldi.

Yunanistan 2. gruptaki avantajını Eylül ayında kaybetmişti, İsrail de sahasında Letonya’ya 3 puan verince ikinci sırada kalmayı başarmışlardı. Beklendiği gibi 3 takım da maçlarını kazandı ama Yunanistan zorlandı. Letonya bir şok yaşatıp son maçları çok acaip bir duruma getirebilirmiş.Yunanistan’ın attığı ilk gol ofsayt, 2. golün geldiği penaltı ise bana çok yalan geldi. Pozisyon Ali Aydın’ın Ahmed Hassan için çaldığı o olay penaltıyı hatırlatıyor. Bu penaltıyı veren de Chelsea-Barcelona maçının olay hakemi Norveçli Ovrebo. Bu sonuçlarla iş yine Çarşamba’ya kaldı ama İsviçre’ye liderlik için 1 puan yetiyor.

3. grupta sürpriz var. Slovenya deplasmanda Slovakya’yı yenerek liderlik için umutlandı, Çek Cumhuriyeti’nin ikincilik umutlarını da bitirdi. 4. grupta ise Rusya liderlik için sahasında Almanya karşısına çıktı ama son 20 dakikayı 10 kişi oynayan rakibi karşısında tek golle kaybetti.Öne geçecek pozisyonları bulmuşlar, mağlup duruma düştükten sonra da beraberlik için çok bastırmışlar ama gol gelmemiş. Bana göre verilmeyen bir de penaltıları var. Almanya’nın golü de hazırlanış olarak çok güzel, asist de Mesut’dan. Özetlerden izlediğim kadarıyla Mesut sanki iyi oynamış, her pozisyonun içindeydi. Direkten dışarı giden çok da güzel bir şutu var.

Bizim grupta İspanya süpürmeye devam ediyor, 6. grupta ise İngiltere’nin serisi son buldu. Bu maç sonrasında İngiltere’de neler konuşuldu, Hırvatistan cephesinden neler söylendi hiç bakamadım ama çok merak ediyorum. Ukrayna kazandı, Hırvatistan’ın umutları -30 averajla 0 puanı olan Andorra’ya kaldı. İngiltere 75 dakika 10 kişi oynamış, Shevchenko penaltı kaçırmış. Hırvatistan’dan alınacak bir intikam için İngiltere’nin mağlup olduğu düşüncesi saçmalık, kırmızı kart çok erken gelmiş ama yine de Hırvatistan’ın o efsane maçta Wembley’de ortaya koyduğu duruşun bu maçta İngiltere’de görülmediği ortada.

7. grupta iki maç 5-0 bitti. Fransa’nın 5 golü için normal denebilir, gerçi ben bu Fransa’nın tek farkla kazanmasına da şaşırmazdım. Sırbistan’ın ise Romanya’yı bu kadar ezeceğini tahmin etmiyordum. Liderliği garantilediler, bu gruba damgalarını vurdular. 8. grupta ise iki namağlup takım karşılaştı, İtalya ile İrlanda Cumhuriyeti berabere kaldı. Avrupa’da taraf olduğum takım İtalya’dır ama bu maçta İrlanda’ya da yazık olmuş, biraz kaleci kurbanı olmuşlar. 86. dakikada öne geçip maçtan bir puan ile ayrıldılar. İtalya bu sonuçla Güney Afrika’ya gitmeyi garantiledi. Son şampiyonun play-off oynaması yakışık almazdı.

3. grup haricinde liderler belli oldu, play-off’a katılmak için mücadele Çarşamba günü devam edecek. Kuzey Amerika’dan kimlerin geldiğini bile bilmiyorum, hiç ilgimi çekmedi. Maradona ve Arjantin’in damga vurduğu Güney Amerika elemelerinde ise nokta Çarşamba günü konacak. Arjantin-Peru maçını hafif alkollü bir şekilde yarım yamalak izleyebildim, son 10 dakikayı ise kaçırdım. Meğer tarihe geçen bir maç kaçırıyormuşum da haberim yokmuş, Tanrı Maradona’ya elini tekrar uzatmış. Ekvador da Forlan’dan son dakikada yediği penaltı golüyle umutlarını Uruguay’a devretti. Çarşamba günü bu iki takımdan yine tarihe geçecek bir maç çıkabilir..

12 Eylül 2009 Cumartesi

Kısa Kısa


* Bosna Hersek’i yenemedik, Güney Afrika’ya bir “mucize” olmazsa gidemeyeceğiz. Dünya Kupası bu spor dalının en büyük organizasyonu ve biz bu organizasyona 8 yıldır uzağız, en iyi ihtimalle bir 4 sene daha uzak kalacağız. Çok yazık.. Futbola bu kadar bağlı bir ülke için gerçekten çok üzücü.. Peki sorumlu kim? Herhalde bu tablo da İstanbullunun tedbirsizliğinin sonucu..
.
* Hiç beklemediğimiz yerden seviniyoruz, iyi ki basketbol var. Muhteşem oynuyoruz, kusursuza yakın. Tanjevic’in takımı hep doğruları yapıyor, oyuncular da bireysel olarak kapasitelerinin en üst seviyesinde. İzlediğimiz en iyi milli takımlardan biri, hatta belki de en iyisi. Böyle bir çizginin yakalandığı turnuvada bazı zirve takımların içinde bulunduğu durum bizim için büyük bir şans. Aynen devam..
.
* Tekrar futbola dönelim, Arjantin Brezilya’dan sonra Paraguay’a da yenildi. Arjantin’siz Dünya Kupası olur mu? Lütfen olmasın. Hala gideceklerine inanıyorum ya da inanmak istiyorum ama eğer oldu ki gidemezlerse bir teknik direktörün sahip olabileceği en büyük krediye sahip olan Maradona işine ne kadar devam eder bilinmez. E zaten bir zahmet devam da etmesin..
.
* İngiltere-Hırvatistan maçını Türkiye maçının izin verdiği ölçüde izleyebildim. Capello’lu İngiltere benim için Dünya Kupası’nın en büyük favorilerinden biri, hatta Brezilya ile birlikte en büyük favorisi. İzlemek keyif veriyor.
.
* Zico’nun görevine son verildi. Spor Bakanlığı yapmış, Japonya’da futbolu yapılandırmış bu güzel insan bizim Milli Takımın başına geçse güzel olmaz mı? Bence harika olur. Ama diyelim böyle bir şey oldu, medya orada kalmasına ne kadar izin verir bilemiyorum. Onların sesi sadece İmparator’a çıkmıyor ya da daha doğrusu çıkamıyor..
.
* Ntv Spor sevgimiz katlanarak artıyor, geç bile kalmışlardı ama zararın neresinden dönülse kardır. Bir Milano derbisi kaçırdık ama buna da şükür, Serie A sonunda Ntv Spor’da..
.
* Geçenlerde İtalya Ligi özetlerini izliyordum, o ara aklıma geldi. Rezalet zeminlerde futbol oynuyorlar, neredeyse bizden bile kötü. Stadların hali de pek iç açıcı değil, tribünlerin de dolu olduğunu söyleyemeyiz. İtalya futbolunun kurtulması için bence acil olarak bir büyük organizasyon düzenlemeleri lazım. Almanya örneği karşımızda duruyor, İtalya’nın da baştan sona bir elden geçmesi Serie A’yı kurtarabilir.
.
* Akşam Derbi var. Çok yakından takip edemedim ama sanırım maç kadar yağmurluk meselesi konu olmuş. Bana deplasman tribünün yetişmemesi inandırıcı gelmiyor, önce bunu bir belirteyim. Galatasaray yönetiminin yağmurluk fikri ise güzel ama sanırım Beşiktaş yönetimi taraftarına siyah-beyaz yağmurluk dağıtacakmış.
.
* Galatasaray’ın düşünüldüğü kadar kolay kazanacağına inanmıyorum, Ayhan oynamıyorsa işler iyice zorlaşacaktır. Hatta Beşiktaş’ın kazanarak çok kişiyi şaşırtabileceğini de düşünüyorum ama günün Galatasaray için özel bir gün olması, Metin Oktay’ın anılacak olması işleri biraz değiştirebilir. Bu tip tiyatrolar Sami Yen’de çok seviliyor, takımı da olumlu etkiliyor.
.
* Sanırım Ekim ortası rahatlayacağım. Yani umuyorum.

8 Eylül 2009 Salı

Kısa Kısa..


Ofiste sakin günler geçirirken bir anda ortaya hiç hesapta olmayan bir iş çıktı ve ciddi bir yoğunluk başladı. Herhalde 1 ay kadar böyle gider ve Ekim ortası gibi normale dönmüş olurum. Muhtemelen o zamana kadar bloga fazla ilgi gösteremeyeceğim ama şimdilik akılda kalanları bir not edelim;
:
* Basketbol ile başlayalım, zaten bu dönemde en fazla üzüleceğim şeylerden biri şampiyonanın hakkını verecek kadar maç izleyemeyecek olmamdır. Galibiyetle başladık, bu çok önemli. Mental olarak çok güçlü bir takım değiliz, mağlubiyet ile başladıktan sonra ayağa kalkmamız çok zor olabilirdi. Maçın sadece son 6-7 dakikasını izleyebildim, özellikle Ender’in basketbolu beni etkiledi. Zor olan bu gruptan çıkamamak, önemli olan ise bir sonraki tur ama bu galibiyet çok önemliydi. Litvanya’yı yendiğimize göre diğer gruba 2 galibiyetle gitmemek için hiçbir sebep yok.
.
* Futbolda da kazandık ki zaten bunun aksine ihtimal veren de yoktu. Yediğimiz gollerden sonra bile puan kaybedeceğimizi hiç düşünmedim, rahat pozisyon buluyorduk. Estonya’ya karşı 4 kişinin oynaması yetti. Başta tabii ki Arda ve Tuncay, bu iki isme Emre ve zaman zaman Hamit de eşlik edince rahat kazandık ama Bosna Hersek karşısına bu orta saha ile çıkmamak lazım. Kazım zaten sakatlanmış, normalde olması gereken olacak ve Hamit sağ tarafa geçecektir diye düşünüyorum. Emre’nin yanına da Terim herhalde Ceyhun’u yerleştirecektir.
.
* Çarşamba günü Milli Takım Bosna Hersek karşısında hayati bir maç oynayacak. Ben kazanacağımıza fazlasıyla inanıyorum. Bu tip ölüm kalım maçlarından hep bir şekilde mutlu çıktık, yine çıkarız. Ondan sonrası bizi aşıyor, Bosna Hersek’in yapabileceklerine kalıyor ama ben İspanya’yı yenmelerine pek ihtimal vermiyorum. Euro 2008 öncesinde böyle değildim, Güney Afrika’ya gidemezsek çok üzüleceğim. Böyle bir şey olursa Fatih Terim eleştirilir mi ya da en azından birazcık sorgulanır mı merak ediyorum. Bosna Hersek ile bu hesaplara girmek durumunda kaldığımız için kimse sorgulamıyor, belki o zaman biraz ses çıkartırlar. Yerse..
.
* Portekiz ve Fransa kazanamadı. Fransa bir şekilde Güney Afrika’ya gelecektir ama Portekiz’in işi çok zor. İşin ilginç tarafı ise Portekiz’i dışarıda bırakacak takım İsveç değil, onların da önünde Macaristan yer alıyor. Ne yalan söyleyeyim Ronaldo’nun Dünya Kupasında forma giyemeyecek olması beni sevindirecek.
.
* Ama Messi’yi Dünya Kupası’nda izleyemessek çok üzüleceğim. Brezilya’nın kazanacağını tahmin ediyordum, bahislerim de bu yöndeydi. Sadece ilk yarıyı izleyebildim, devre arasında uyumuşum. Brezilya iyi bir futbol takımı, sadece üstün yeteneklerin topun peşinde koşturduğu bir grup değil. Dunga çok eleştirildi ama yarattığı takımı ben beğeniyorum. Maradona da işi Dunga gibi toparlayabilir mi emin değilim, onun yanlışları doğrularından fazla. Yanında Carlos Bilardo gibi bir futbol adamı varken bu durumda olduklarına inanmak güç, oysa ben bu kadro ve teknik yönetim ile 2010’dan Arjantin adına çok umutluydum.
.
* Adana’dan Livorno geçti ama ne yazık ki maçı sadece tribündekiler izleyebildi. Fotoğraflara biraz baktım, çok güzel bir organizasyon olmuş. Bu fikri yaratanların ve emeği geçenlerin ellerine sağlık. Bu klişeyi kullanmayı hiç istemezdim ama başka çarem yok, geceyi en iyi bu cümle özetliyor; Futbol asla sadece futbol değildir.
.
* Rezilliğe TFF müdahele etmişti, bir de uyarı gönderildi ama ben bu saatten sonra bir şeylerin gerçekten değişebileceğine inanmıyorum. Sadece işin şekli biraz değişip kılıfına uydurulacaktır. Bir de bu yüzsüzler utanmadan TFF’yi gönderdiği uyarıdan dolayı eleştiriyorlar.
.
* Galatasaray-Beşiktaş derbisinin Galatasaray biletleri bugün satışa çıktı. Blogda daha önce bahsettiğimiz artık klasikleşen sahneler tekrarlanmış. Sahurdan beri sırada bekleyenler bilet alamazken karaborsacılar onlarca bilet almış, polis ise onlara değil sırada bekleyenlere müdahele etmiş. Biletix, polis ve karaborsacılar zaten güzel bir ekiptiler, gün geçtikçe daha iyi işlere imza atıyorlar.

24 Aralık 2008 Çarşamba

İspanya-Türkiye @ Santiago Bernabeu


İspanya Futbol Federasyonu 23 Mart 2009'da oynanacak maçın Madrid'de oynanmasına karar verdi. Aslında Sevilla'da oynamamız planlanıyordu, İngiltere ile oynayacakları hazırlık maçı ise Bernabeu'da oynanacaktı fakat İngilizler daha önce bu stadda oynadıkları maçta maruz kaldıkları ırkçı saldırılar nedeniyle stadın değişmesini istemişler. İngiltere ve Türkiye'nin maçlarını oynayacakları stadyum da bu istek doğrultusunda yer değiştirmiş.
.
Bence daha iyi oldu, Sevilla'da çok daha ateşli bir ortam var. Ne kadar iyi olmuş olabilir o ayrı, sonuçta burası da Bernabeu ve rakip İspanya..

13 Ekim 2008 Pazartesi

Yuuu!.....

Yuhalamak. Yuhlamak, yuulamak.

Yuha nedir? Yuh nedir? Yuuuu ne?

Neyse, severiz. Bizim millet atiktir, birşeyin yuhalanma ihtiyacı görülürse, en çabuk karar verip harekete biz geçeriz. Rakip takım sahaya çıkarken başlar. Hakeme maç başlayıp da ilk aleyhte kararını çalana kadar zaman verilir. Ayrıca tribün içi kavgadan, sevilmeyen basın mensuplarına, rakip kulübeden, tezahürata karşılık vermeyen karşı tribüne kadar yuhalarız. Ama bitmez, maç başlamış harını almıştır. Karşı takımdan bir oyuncuya takabiliriz. Belki sert faulü, belki afra tafrası olmuştur, ya da önceki maçlardan sabıkası, buna da peki.

(Bunların bazılarını ben de yapıyorum maça gidince, içimden fışkıran yuh'lar oluyor tabi, artiz'lik etmiyorum yani burada)

Gelmek istediğim nokta ise farklı. Ne zaman ki taraftar kendi oyuncusunu yuhalamaya başlıyor, ben orada patlıyorum. Zira bu konuda doluyuz, fakat bir post'ta değil de seri halde uğraşmak istiyoruz bu konuyla.

İngiltere'nin Wembley'de geçen cumartesi 5-1 kazandığı Kazakistan maçında skor 2-0 iken yaptığı hatayla gol yediren Ashley Cole'u taraftarlar yuhaladı. İlk tepkiden sonra bile, ayağına her top gelişinde, stad Bursa Atatürk, ismi de Ayhan Akman'mışçasına İngilizce boo'lanmış Cole.

"Ulen İngiltere'de bile bu iş böyleyse" diye yazmıyorum bunu. Maçın ardından hem İngiliz basını, hem Milli Takım idarecileri, hem de Ferdinand, Lampard gibi oyuncular tarafından büyük bir tepki gösterildi bu harekete. Utanmazlık, delilik, aptallık olarak değerlendirildi bu tepki. 'Honest mistake' diye bir lafları var hani, nasıl çevreceğimi bilemedim tam olarak. Kendi oyuncusunu böyle masum bir futbol hatasından sonra yuhalamak duyulmamış, görülmemiş bir şey oralarda. "Umarım biraz utanmışlardır" diyor Rio, "Herkes hata yapıyor, işini yapmaya devam etmek gerekir, böyle bir hata olduğunda seyirci ve arkadaşları oyuncuya destek vererek maça bir an önce dönmesini sağlamalı".

Kim işini yaparken yuhalanabilir futbolcudan, sporcudan başka? Kim izin verir yahu "binlerce kişi beni seyretsin, hata yapınca da yuhalasınlar" diye? Tostçu? Borsacı? Pazarlamacı? Elektrikçi? Kim?

Bilet parasını veren istediği tepkiyi verir diyenler de var, olmaz mı? Hakkın ne kadar peki arkadaşım? Yahu senin yuhalamanla takımın moralini, özgüvenini zedeleyerek benim takımıma
negatif etki etmeye ne hakkın var? Sadece sahadaki oyuncu da değil ki. Bu takım sana mı ait? Senin beğenin ve takdirin için mi orada sadece? Ben de gelip senin boğazını sıksam haklı oluyor muyum, "ben de para verdim bilete, benim de tepkim takımıma yapılan bu hıyar davranışa karşı" desem?

Yuhalanan oyuncunun aklını başına alıp hatasız oynadığı görülmüş müdür? Futbol oyununun bu seviyede en önemli parçası baskıyla mücadele etmek, bu baskı da Okan-Suat-Emre baskısı değil elbet, psikolojik. Ama destek beklediği tribünlerden küfür ve yuh alan bir oyuncunun performansının toparlamayacağı da aşikar. Yoksa Selçuk Şahin şimdiye Oğuz Çetin olmuştu.

Eğer oyuncu senin istediğin performansta değilse, en az onun kadar;
A) Yetersiz oyuncuyu seçen ve/veya yanlış oynatan hoca
B) Yetersiz kadro kuran yönetim vs.
C) Rakibin daha etkili oyuncusu ve/veya taktiği
bunda pay sahibidir.

Yuhalamakla %99 işleri daha kötü yaparsın.

Hata futbolun ana fikridir.

Rakip eğer hiç hata yapmaman gerecek kadar kötüyse, kazanmaktan ne anlarsın, niye istersin?

Televizyonda rating mating almayan programlara katılıp "çok heyecanlandım bilemiyorum, unuttum galiba" diye guburıp kalacak adamlar tribünde, üstelik de hayatlarında en çok ilgilendikleri, sevdalı oldukları takıma/oyuncusuna basıyorlar küfürü, yuuu'yu. Yahu illa bir deşarj gerekiyorsa hiç olmazsa karşı takıma dönderin oklarınızı. Dur şimdi korktum, onu da abartmayın. Unutmayın hata olmadan, rakip olmadan, hakem olmadan futbol yok!

12 Ekim 2008 Pazar

Türkiye:2 Bosna-Hersek:1

Geçmiş olsun. Öyle ya da böyle 3 puan maçı.

Hiç adetimiz değilse de maçtan önce birşeyler söyledik. Şimdi de utanmadan "biz söyledik, oldu", diyoruz. Evet diyoruz ne var? Hayret birşey...

Duran toplarla kazanır ya da kaybederiz dedik, ve oldu ya, artık meydan bizim, atar tutarız.
Sabri'ye özel olarak paragraf açtık, galibiyette de payı oldu, yazdıklarımızın tersine, o zaman kastırır deriz ki "biz böyle dedik, Sabri bize inat yaptı bunları". Devamını diliyoruz (böylece bitti bu arada, salağız ya, mühim değil).

İyidir 3 puan. Devam ya Fatih!

Ümit Karan Yunan vatandaşlığına geçmemiş, sordurdum.

11 Ekim 2008 Cumartesi

Bosna Sınavı


Volkan - Sabri, Servet, İbrahim, Hakan - Kazım, Aurelio, Ayhan, Arda - Mevlüt, Batuhan

Beğenmedim. Zaten beğeneceğim bir 11'le oynamadık senelerdir, bıraktım ummayı. Fatih Hoca bazen ilk 11'de feci çıldırıp sonra maç sırasında 1-2 değişiklikle cuk diye rakibe karşı oturtabilir takımı. Defalarca gördük bunu.

Yine de Mehmet Yıldız dururken Batuhan tam bir Terim klasiğidir. Sabri'yi de "ben oynatırım" demiştir zaten. Fatih Tekke persona nongrata tee ne zamandır. Neyse herkes söylüyor bunları zaten.

Al sana öngörü: Pis kontratak yapar Bosna-Hersek, defansın arkasına atılan toplar tehlike yaratır. Yusuf Kazım'ın yerine girer, duran toplarla kazanır ya da kaybederiz. Eğer kişisel hatalar çok olursa (en sevdiğim teknik direktör zırvası), yakaladığımız pozisyonları da değerlendiremezsek şok fark yiyebiliriz.

Pek net olamadı, benden bu maça bu kadar çıkıyormuş öngörü, neyse artık. TVdeki yorumcular, futbolcu ve teknik adamlar "golü bulsaydık skor farklı olurdu", "defansı boş bırakırsan tehlike yaşarsın" gibi özlü sözler söylerken benim bu öngörü zırvalamamı hoşgörün.

Al bi de kehanet: Sabri dağlara taşlara 4, kalecinin kucağına 6, yan ağlara 3 orta yapar, 2 korner kazandırır, 1 sarı kart görür. Söylemeye dilim varmıyor ama yerine dönmeye üşendiği 2 pozisyonda da büyük tehlike yaşarız. Al sana net, hemi de kehanet.

11 Eylül 2008 Perşembe

Daniele De Rossi

Oynadıkları takımın aynı zamanda taraftarı gibi düşünebilen, o duyguları hissedebilen oyuncuları hep sevmişimdir, De Rossi de bu model bir futbolcu, aynı zamanda oyunun her iki yönünü de çok iyi oynuyor.

Dün milli formayla Gürcistan'a iki gol attı, özellikle ilk golü muhteşem, topu çekişi de, vuruşu da harika..


Italie vs Georgie 2-0 Qualifs WC 2010 De Rossi x2
Yükleyen Roma-eterna


Euro 2008 elemelerinde de yine Gürcistan'a ama bu sefer sağ ayağıyla güzel bir gol atmıştı.


Euro2008 - Italia VS Georgia
Yükleyen Agrigiendo

Walcott - Capello

İngilizler geçen seneki yenilginin acısını çıkardı. Maçtan sonra Capello henüz birşey başarmadıklarını, yolun başında olduklarını, diğer rakiplerle de zorlu maçlar oynayacaklarını söylemiş. Deplasmanda 4-1 kazanılan bir maçtan sonra, tam bir Teknik Direktör orgazmı diyebiliriz Capello'nun duruşuna. "Maçı zaten aldım, bir de medyada parlatayım kendimi" söylemi.

Genç Theo Walcott'ın A milli formayla attığı ilk 3 golün yanı sıra, 2 asist 1 golle Rooney de ön plana çıkanlardan. Beckham'a tercih edilen Theo için Capello'nun ricası bu kadar iyi oynamazken de desteklenmesi. Tecrübeli İtalyan çalıştırıcı özetle, henüz kariyerinin başında olan futbolcuların istikrar problemleri yaşayabildiğini, fazla baskının ters sonuç verebilecegini hatırlatmış. Micheal Owen mı? O evinde oturuyormuş...

Edit: 2 yıl oldu sanıyordum da hafızam yanıltmış beni

Keşke..

Milli takıma çok soğuktum. Hepimizin bildiği, artık bir klasik olan tartışmalar, özellikle İsviçre maçı ve Emre’nin kol hareketi beni “İzlemiyorum, pek ilgilenmiyorum” boyutundan “Bu takım benim milli takımım değil” boyutuna kadar getirmişti ama Euro 2008 giden bazı şeyleri tekrar yerine koydu.

Güzel oyuncularımız var, genç, heyecanlı, yetenekli ve ciddi potansiyeli olan oyuncular.. Belçika’ya iki puan kaybedilir, belki gruptan da çıkılamayabilir ama doğru işlerin, gelecek adına güzel adımların atıldığı görülse bu tip sonuçlar sineye çekilebilir çünkü bilinir ki doğru işler yapmaya devam ettikçe başarı er ya da geç gelecektir..

Keşke bu ülkenin potansiyeli sistemli bir şekilde yönetilebilse, keşke Dünya Kupası eleme maçlarını da 2010’da mücade edecek oyuncular oynayabilse mesela ne bileyim Gökhan Zan olmasa da İbrahim Kaş, Emre Güngör olsa, Emre Belozoğlu olmasa da Nuri Şahin olsa.. Keşke bu milli takım son döneminde 150’ye yakın oyuncu denemiş olmasa..

Keşke bu takımın kaptanı tribüne kol sokmasa, teknik direktörü 4. hakeme 2-3 metre mesafeden ana avrat küfür etmese, oyuncularına tekme at emri vermese.. Keşke Euro 2008’de düzelttiğimiz imajımız, dışarıda bize karşı oluşan tüm sempati tek bir maçla gitmese.. Keşke milli maçların öncesinde veya sonrasında sadece futbol konuşulabilse, takımı en iyi motive eden şey ona buna duyulan nefret olmasa, kişiler kuyruğuyla kavga eder duruma gelmese.. Keşke bazı kişiler bazı dönemlerde milli takımı oyuncakları yapmasa..

Keşke de keşke işte..

TÜRKİYE:1 BELÇİKA:1



Büyük sürpriz denemez. Ama, öyle veya böyle kazanmak mümkündü maçı, 'fena değil'i hakedecek kadar oynadık ama sıyırttırmalı bir golle de alıp çıksaydık 3 puanı keşke.

Emre ve Arda döktürdüler. Daha ne yapabilirlerdi bilmiyorum.

Yeniler sırıttı: Çağlar kadar sonradan giren Halil, Mevlüt ve Mehmet Topuz tutuklardı. Özellikle Topuz kafa olarak maça çok geç dahil oldu. Bir de sanki ne yapacağını çözemedi. Emre ve Mehmet Topal'ın yanına üçüncü oldu, ne rakibe basabildi ne top alabildi. 45'te soktuğu adamı çıkaramayacağı için halat Mehmet Topal'a atıldı gene. Sonrası 'çağdışı' futbolla bitti zaten.

NİHAT

Nihat olsa biraz daha dikine top sürmeyle tehlike bulur, birkaç kez daha çok şut çekerdik. Tuncay-Nihat-Arda-Semih bu takımın hücumu artık. Bir süre de böyle gider herhalde. Tek santrforcu herkes biliyorum ama bu dörtlüyü buldun mu oynatırsın. Rakibe göre Hamit-Emre-Aurelio-M.Topal 4'lüsünden de 2'sini seçersin.

(Photo from Domates Suyu)