Ziraat Türkiye Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ziraat Türkiye Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ankaragücü 4-2 Fenerbahçe


Maçı izlemedim çünkü maç olduğunu geç öğrenmiştim ve rakı programım vardı. Golleri hala görmedim, düzgün bir yorum bile okumadım ki zaten üzerine çok bir şey de yazılmamış.

İşte Türkiye Kupası grup maçları bu..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Fenerbahçe 1-3 Trabzonspor

Ofisten maç için adeta kaçtım ve yakınlarda 8. sınıf bir meyhaneye kendimi attım. Maç çıkışı ofise dönerken etrafıma bakındım ve gördüm ki insanların çoğunun yüzleri gülüyor. Ofise girdiğimde de farklı bir görüntü yoktu, kapıda beni 3 haftadır takımına saydıran ve “ben ilgilenmiyorum artık” diyen Galatasaray’lı arkadaşım karşıladı. Çevrede Trabzon’lu haliyle fazla değil ama Fenerbahçe’li olmayan çok insan var ve hepsinin keyfi tavan yapmış durumda. İnsan böyle zamanlarda Fenerbahçe taraftarı olduğu için daha bir başka mutlu oluyor. Birkaç gün çok iğrenç espriler dinleyeceğiz, Trabzonspor galibiyeti ile başkalarının nasıl küçüldüğünü göreceğiz ama olsun, gülü seven dikenine katlanır..

Trabzonspor’un kupayı daha çok istemek ve daha çok konsantre olmak için Fenerbahçe’ye göre daha fazla sebebi vardı. Ligde bir iddialarının olmaması, rakibin Fenerbahçe olması ve 5 Mayıs gibi şeyler Ankaragücü maçında bazı isimlerin kulübede oturmasını bile getirdi. Fenerbahçe için 27 sene kupadan uzak kalmak normal şartlarda tabii ki bir motivasyon kaynağı ama maçtan önce bir şeyler yazma fırsatı bulabilseydim yine hiç havaya giremediğimden, benim bir taraftar olarak bile kupaya fazla konsantre olamadığımdan bahsedecektim. Maçtan önce de çok Fenerbahçe’li bu maçta bir kart cezası ya da sakatlık olmamasını, takımın çok yorulup Ankaragücü deplasmanına fazla yıpranmış olarak çıkmamasını diliyordu ve “27 sene almamışız, 1 sene daha almasak da olur, ligi alalım o bize yeter” diyordu. Kaybettikten sonra bu söylediklerim herkese inandırıcı gelmeyebilir ama umrumda değil. Düne kadar kimse bu maçı adam gibi düşünmüyordu bile, akıllar Ankara'daydı. En basitinden Emre'nin kenara gelmesinin altında bile kırmızı kart görüp hafta sonu cezalı olması vardı. Fenerbahçe kazansaydı da herhalde çılgınlar gibi sevinmezdim, en azından şu an öyle geliyor. Tabii ki mağlubiyete üzüldüm ama çok da yıkılmadım, hatta maç sonunda yüzümde manidar bir tebessüm vardı. Kupayı alamıyor olmamız artık beni bile tebessüm ettiriyor..

Bizim bu ruh halimiz futbolculara da yansımış gibiydi, son haftaların o istekli ve mücadeleci takımını mağlup duruma düştükten sonra bile sahada göremedik. Belki de son 3-5 haftada verilen toplam gol pozisyonu bu maçta verildi. Trabzonspor sonuna kadar hak etti ve kazandı. Şenol Güneş’e tebrikler, onun sevinmesi beni çok yıpratmıyor.

Bize de Alex’in, onu izleyebildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha hatırlatan harika golü kaldı. Ankaragücü maçı için sakat ya da cezalı oyuncu vermemek de teselli oldu. Umarım bu mağlubiyet lige etki etmez ve işleyen makina bozulmaz. Şampiyonluk gelirse de bizi bugün bile çok fazla yıkmayan bu mağlubiyet o zaman hiç umrumuzda olmaz..

14 Nisan 2010 Çarşamba

Manisaspor 1-1 Fenerbahçe


Dün kupa maçı olduğunu hafta sonu öğrendim, tamamen unutmuşum. O kadar değerli bir kupamız var işte. Fenerbahçe Manisaspor ile yine önemli bir derbi öncesinde karşı karşıya geldi ve sahaya yine neredeyse tam kadro çıktı. Hafta sonu hazırlık maçı oynanması gerektiğini düşünüyordum, o yüzden bu maça tam kadro ile çıkılmasını eleştirmiyorum. Günlerce maç yapmadan Beşiktaş karşısına çıkmak önemli bir dezavantaj olabilirdi.

Maç hakkında yazacak çok bir şey yok. Antreman havasında geçen ilk devre Volkan’ın eşlik ettiği topun gol olmasıyla Manisaspor’un 1-0 üstünlüğü ile sona erdi. Böylece Fenerbahçe de Bilica ve Lugano’nun beraber oynamadığı ilk maçta kalesinde uzun bir aradan sonra gol görmüş oldu. İkinci devre işi biraz daha ciddiye alan takım atacağı belli olan golü Alex’in ayağından buldu. Zaten aslında maç hakkında yazılabilecek belki de tek şey Alex’in o harika golü, sanki o kısa sürede basketbol oynadı. Önce bir crossover yaptı, üzerine yaptığı reverse’den sonra orta mesafe şutunu attı. Hayatımda hiç Fenerbahçe ile ilgili bir şey için havaalanına gitmedim, Alex ülkesine dönerken gidip bana izlettiği tüm güzellikler için ona teşekkür edeceğim.

Açıkçası finale çıkmak çok umrumda değil. Geçen sene de burada çok yazdım, benim için Türkiye Kupası sadece şampiyonluk ile beraber geldiğinde bir şey ifade ediyor. Bu yüzden dün beni en çok sevindiren şey de Pazar günü öncesinde bu kez bir sakatlık verilmemesi oldu.

24 Mart 2010 Çarşamba

Fenerbahçe 2-0 Manisaspor


Takımı eksiksiz görünce yüzüm biraz düştü, strese girdim. Zaten bütün maçı da birine bir şey olacak korkusuyla izledim. Bazı oyunculara bu maçta oynamak hiçbir şey katmazdı. Mesela Emre, zaten hep iyi ve hazır. Ya da Alex, Pazar günü bir şey yapacağı varsa zaten yapar. Bu maçın belki de geri kalan oyuncuların hepsine bir faydası olabilir ama en azından bu iki isim dinlendirilebilirdi. Hatta belki Lugano ve Gökhan Gönül de. Eksiksiz bir kadroyla sahaya çıkmak Daum'un korkusudur, üzerindeki baskıyı gösterir. Bugün kaybetmek medya ve taraftarın olası reaksiyonu sonrasında hafta sonuna da etki edebilirdi. Daum risk alamadı, herkesi oynattı ve belki de Pazar günü için Emre'yi kaybetti. Geçtiğimiz haftalarda kanat oyuncularına olmuştu, bu dönemde de sakatlıklar cımbızla çekilmiş gibi yine aynı mevkiden çıktı. Baroni ve Deniz'den sonra şimdi de Emre. Umarım yetişir ama kısmet artık, olmazsa da Pazar günü maçı Cüneyt Çakır'ın yöneteceğini hatırlayıp "Belki de hayırlısı olmuştur" diyeceğiz.
.
İlk gol kaleci hatasından, ikinci gol de korner sonrasında geldi. Oyuncular fazla gevşek değildi, hatta bazı pozisyonlarda "Girme oraya! Sokma ayağını!" diye kızdığım anlar da oldu. Sahada ciddiyet görmek insanı teselli ediyor ama çok da keyifli bir maç olmadı. Fenerbahçe yine fazla pozisyona girmedi ama kalesinde de yine gol görmedi. Andre Santos'un yapamadıkları var ama sol bekte yapabildiği şeyler benim hoşuma gidiyor. Deivid'i daha iyi, Alex'i de kıpırdanmış gördüm. Mehmet Topuz belki üretken olamıyor ama ben isteğinden ve kuvvetinden memnunum. Emre'nin yerini doldurabilecek tek isim de zaten o. Güiza ise yine iyiydi, ikinci devre yerde kaldığı pozisyonlarda korkuttu. Daum'un maça tam kadro çıkmasını bir şekilde anlamaya çalışırım ama son iki oyuncu değişikliğinin 73. ve 86. dakikalarda gelmesini anlamamın imkanı yok.

Bugün Kadıköy'de çok güzel bir an yaşandı, ben öyle bir alkış beklemiyordum. Bunu çok abartmayacağım, tabii ki bundan sonra herkes bir anda çiçek çocuk olmayacak. Sami Yen'de bu hareketin devamını beklemiyorum, zaten Kadıköy'de de devamı olmazdı. Belki en fazla maçın başında biraz bir şeyler ama işin normale dönmesi hakemin bir düdüğüne ya da futbolcunun minik bir hareketine bakar. Yine de ne olursa olsun bütün bunlar maçın başındaki o görüntünün güzelliğini, bugün tesislerdeki bayrakların yarıya inmesindeki anlamı değiştirmez. Rekabet, mücadele ya da savaş artık adı her neyse bir yere kadar, ölüm bir anda her şeyin önüne geçiyor. Ben bu akşam Fenerbahçe taraftarı ile gurur duydum, herhalde Galatasaray'lılar da Özhan Canaydın ile gurur duymuşlardır.

Bir de "Saygı duruşunda durulur, alkış olmaz" diyenler var, demesinler. O işleri bir kenara bırakıp böyle az görülen güzelliklerin tadını çıkarsınlar.
.
En azından Pazar gününe kadar..
.

12 Şubat 2010 Cuma

Bursaspor 3-1 Fenerbahçe

Fenerbahçe'nin bu akşam elenmesi yıllarca unutulmazdı, iyi kurtardılar. Bir ara bu kupayı hayatımın sonuna kadar göremeyeceğimi düşündüm.

Önce şunu söyleyeyim, ben de bu maça böyle bir kadroyla çıkardım. Bugün sahaya çıkan takımın Bursaspor'dan kötü olduğunu, en azından fark yiyecek kadar zayıf olduğunu söyleyemeyiz. Sorun kafada, ilk maçın skoru herkesi fazla rahatlatmış. Canımı sıkan oyuncuların performansından çok bu kafa yapısı. Daha 1. dakikada Volkan zaman geçiriyor. 30. dakikada skor 2-0'ken bir başkası zaman geçiriyor. Sen sahaya öyle bir kafayla çıkarsan böyle bir kabus görürsün. Bugün oynayan oyuncular bile ilk maçta takımın göstermiş olduğu isteği ve arzuyu gösterseydi iş hiç buralara gelmezdi, herkes için rahat bir gece geçerdi.

Fenerbahçe ayağında hiç top tutamıyordu, zaten kadro buna müsait değildi. Top daha çok Bursaspor'da kalacak, geride pozisyon vermeyerek kontra atak kovalanacaktı. İlk 15 dakikada önce Gökhan Gönül, sonra da Güiza'nın güzel pasıyla Gökhan Ünal birer net fırsattan yararlanamadılar. Biri gol olsaydı maç o dakikada bitecekti. Bursaspor da bu dakikalarda istediği çoğu şeyi yapamıyordu, sadece orta sahadan bile olsa Ali Tandoğan'ın ceza sahasına kullandığı serbest vuruşlarla gol kovalıyordu ama Wederson'un gevşekliği hiç olmayacak bir pozisyonda Bursaspor'u öne geçirdi. Fenerbahçe'nin fazla adamla hücuma çıktığı nadir ataklardan birinin dönüşünde ise Bilica'nın yaptığı penaltı sonucunda Bursaspor iki farkı yakaladı. Bilica artık iyice canımı sıkmaya başladı, Lugano yanında Bekir deneseler sanırım hayır demeyeceğim. Bu dakikadan sonra Bursa'lı futbolcular da turu geçebileceklerine inandılar ve çok iyi mücadele etmeye başladılar. İlk maçta Volkan Şen'i sahada görmeyince rahatlamıştım, bu maçta ne kadar bela yaratabileceğini gösterdi. Fenerbahçe sağ kanadını Bekir ve Gökhan iyi kapadı ama Ali Tandoğan ile Volkan sol kanadı ciddi hırpaladılar.

İkinci yarıda oyunda kalması durumunda büyük ihtimal atılacak olan Bilica yerine Emre sahadaydı, Deniz de stopere geçmişti. Bu değişiklikle oyun biraz daha Fenerbahçe'ye döndü, top Fenerbahçe'de kalmaya başladı. Bursaspor 60. dakikaya kadar rakip kaleye neredeyse hiç gidemedi ve Fenerbahçe Güiza ile net bir pozisyondan yararlanamadı. Ama yine rakip kaledeyken ve ne olduğunu anlayamadan Fenerbahçe çok acemice bir gol yedi. Trt sağolsun, çok da anlayamadık ama bir baktım ki Fenerbahçe stoperleri buhar olmuş. Orta bomboş, iki Bursa'lının peşinde Wederson var. Bu golden sonra da Fenerbahçe hakimiyeti devam etti ve Bursa'da tribünler de sustu. Alex oyuna girdi, Fenerbahçe gol atabilecek hissini vermeye başladı. Oyunun ikinci devre Fenerbahçe'nin kontrolünde geçmesinde Bursa'lı oyuncuların fizik olarak düşmesinin de etkisi var, istedikleri farkı yakalayana kadar büyük efor sarf ettiler. Maç uzatmaya gidecek derken de Gökhan'ın güzel pası sonrasında Güiza'dan gelen biraz kısmete bir gol vuruşu ile de kupaya dramatik bir şekilde veda ettiler. Bu Güiza gerçekten ilginç bir adam. Yine bolca küfür yediği maçta çok kritik bir gole imza attı.


Ertuğrul Sağlam'ı severdim ama Bursa'da ona bir haller oldu. Saha kenarında sürekli tribünlere oynuyor, taraftarları da hakemin üzerine salmak için elinden geleni yapıyor. Maç sonrası söylediği şeyleri de, saha içinde yaptığı hareketleri de onda eskiden görmezdik. Cüneyt Çakır iki takım aleyhine de hatalı düdükler çaldı, çok basıt fauller verdi. Deniz'in topa başka türlü yükselme şansı yok, ben penaltı vermezdim. Beşiktaş'ın Antalyaspor karşısında bulduğu penaltıya benziyor, ona da vermem demiştim. Tam bir karambol. Rakip oyuncunun eline mi yoksa başka bir yerine mi çarptı bilmiyorum ama neticede değdiği yer ile Deniz'in eli arasında 10-15 cm. mesafe var. Ağır çekim yanıltıcı oluyor, normal oynatarak üst üste izledim ve bence oynama değil çarpma var. Bunun dışında Bilica'yı atabilirdi ama Ali Tandoğan ve İglesias da atılabilirdi. Hatta sarı kartlı Turgay'ın abartılı itirazlarına ikinci sarı kartı çıkarsa hakem Cüneyt Çakır olduğu için buna hiç şaşırmazdık. Art niyetli olsaydı 3. golden önce Emre'ye yapılan harekete de faul verebilirdi. Bu maçta Cüneyt Çakır hatalar yaptı ama kasıtlı olduğu ima etmek saçmalık. Ertuğrul ile başladık, bu bölümü onunla bitirelim. Sakatlığı tam geçmemiş Sercan'ı sahaya sürmesini de yadırgadım. Yazık işte adama, yine sakatlandı. Gerçekten üzüldüm.

Bursaspor için gerçekten çok dramatik bir maç oldu, neredeyse imkansızı başarıyorlardı ama olmadı. Bu şekilde elenmenin de etkisi olabilir ama Bursaspor taraftarları için de bir ufak şey söylemezsem rahat edemeyeceğim. Yanlış hatırlamıyorsam yakın zamanda Galatasaray taraftarlarına saldırdılar. Beşiktaş ile durumlar zaten ortada, şimdi de sanki Fenerbahçe'yi karşılarına almak için çaba gösteriyorlar. Nefret ile beslenir bir halleri var ama bence yanlış yapıyorlar. Geçen hafta Kadıköy'de ufak gerginlikler olmuştu, bu maç sonrasında da bir şeyler olmuş. 2 haftaya tekrar Kadıköy'e gelecekler, umarım orada da özellikle maç öncesinde aynı kafayla devam etmezler.

Kuralar çekildiğinde turun ortada olduğunu düşünüyordum, ilk maçta büyük bir avantaj elde eden Fenerbahçe son dakikada bulduğu tek golle turu aldı. İki maçı da düşündüğümde hak etmediklerini söyleyemem. Bu maçta bile pozisyon, topa sahip olma gibi istatistikler neredeyse eşit ama yine de böyle olmamalıydı. Neticede Fenerbahçe'nin 3-0'lık bir avantajla gittiği bir deplasmandan turu son dakikada bulduğu bir golle geçmesinden kimse mutlu olmaz. Futbolcular Bursaspor ile oynanan iki maça da baksınlar ve nelerin farklı olduğunu düşünsünler. Zaten Volkan bir kısmını maçtan sonra söylemiş, "onların yarısı kadar koşmadık" demiş.

Umarım bu maç herkese iyi bir ders olmuştur. Biz bir süredir izlediğimiz istekli ve mücadeleci takımdan çok memnunduk. Kazanırken bile mutlu etmeyen Fenerbahçe'ye bu saatten sonra tekrar dönmesinler.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Galatasaray 3-2 Antalyaspor


Keyifli ve heyecanlı bir maç oldu. Aslında Galatasaray eksiği bol Antalyaspor karşısında kötü oynamadı. Hücumda etkili ve istekli bir Galatasaray vardı ama oynadıkları futbolun karşılığı kadar pozisyon bulamadılar. Elano'nun iyi futboluna rağmen Keita'nın formsuzluğu, Dos Santos'un etkisiz oyunu ve Mustafa Sarp'ın çok kötü performansı sebebiyle Galatasaray istediği skoru bir türlü yakalayamadı. Neill geldi, Emre toparlandı, savunma düzeliyor diye düşünülürken de kalesinde 2 gol gördü ve Ziraat Türkiye Kupası'na veda etti. Necati'yi tebrik etmek lazım, sadece gollerde değil oyunun her bölümünde çok iyi oynadı. Savunmadan top aldı, orta sahada pas yaptı ve attığı iki golle eski takımını kupa dışında bıraktı.

Mustafa Sarp ve Mehmet Topal beraber görev aldığında Galatasaray'ın çok vasat ve kısır bir orta sahası oluyor. Maçları orta sahalar kazanıyor, bir takımın en önemli bölgesi orta saha ama Galatasaray'da bu bölgenin şu haliyle Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın orta sahalarına göre daha zayıf olduğunu söyleyebiliriz.

İki senedir iyi transferler yapılıyor, Galatasaray'a çok kaliteli isimler geliyor ama geçtiğimiz sezon Hamburg karşısında Kewell stoper oynamak durumunda kalırken bu sezon da Servet forvet olarak sahaya sürülüyor. Bir yerlerde bir yanlışlık olmalı, topu sağlık kuruluna atmak galiba işin biraz kolayına kaçmak oluyor.

Maçı anlatan Okay Karacan'a tepki var, çok da haksız bir tepki sayılmaz. Bazen gerçekten maçı GS Tv'den anlatır gibi anlattı. Bu tip şeyleri konu etmeyi sevmem ama şaşırdım. Bence Antalyaspor taraftarlarına biraz ayıp oldu.

Beşiktaş'dan sonra Galatasaray da elendi. Kupa mücadelesi zaten zevk vermiyordu, derbi izleme şansı kalmayınca iyice tadı kaçtı. Galatasaray mücadele ettiği 3 kulvarın birinde artık yok. Çok önemsenmeyebilir ama transferlerin getirdiği hava sonrasında Antalyaspor'a elenmiş olmak mutlaka keyif kaçırmıştır, kaçırmalıdır da..
.
Edit: Okay Karacan'a verilen tepkiler için haklı demiştim ama işin boku çıkmış, kast ettiğim tepkiler onlar değildi. Okay Karacan bu ülkede en çok sevdiğim spor spikeridir. Aynı zamanda çok kaliteli ve çok da bilgili bir insandır. Uzak kaldığı bir işte vasat bir performans sergilemiştir o kadar ve onun kalitesini bilen benim gibileri şaşırtmıştır. Eleştirilemez diye savunmaya geçmenin de, eleştirinin bokunu çıkarmanın da anlamı yok. Okay Karacan iyidir, güzel insandır. Severiz, beğeniriz.

5 Şubat 2010 Cuma

Fenerbahçe 3-0 Bursaspor

Bu takım ilk devre maçlarını kazanırken bile daha boş tribünlere oynadığı oluyordu. Dün ise bir kupa maçı oynanmasına, hafta içi ve soğuk hava olmasına rağmen tribünlerde ortalamanın üzerinde bir seyirci vardı. Taraftar artık takımını seviyor çünkü bu takım ilk devre birçok kişiyi kazanırken bile mutlu etmezken şimdi kaybedince bile keyif verebiliyor.

Aslında Fenerbahçe maça iyi başlamadı, daha doğrusu Bursaspor iyi başladı ve orta sahada üstünlüğü ele geçirdi. İlk 10 dakikadan sonra ise Antalya deplasmanından beri görmeye başladığımız hırslı ve istekli Fenerbahçe’yi görmeye başladık. Ligin en formda ve en diri takımlarından Bursaspor devre sonuna kadar Sercan’ın tek başına götürdüğü top dışında bir pozisyon yakalayamadı, Fenerbahçe baskısına ve presine cevap veremedi, adeta sahadan silindi. Fenerbahçe hücumda da pek alışık olmadığımız bir şekilde hızlı ve yüksek yüzdeyle pas yaptı. Bu kısa pasları izlemek çok büyük keyif veriyor, tribünleri çok mutlu ediyor. Özellikle 3. golde bunu çok net gördük, final paslarından önce top 1-2 dakika Fenerbahçe’de kaldı. Pas trafiğinin böyle iyi işlemesinde Semih’in payı büyük, 2008’deki haline dönmüş gözüküyor. Bu iyi futbol sonucunda ilk devre 3-0 bitti ama 3 gol daha olabilirdi.

Aslında ikinci devreye de Fenerbahçe kötü başlamadı, 5-10 dakika Bursaspor’u yine sahasından çıkarmadı ama daha sonra oyunun kontrolü Bursaspor’a geçti. Tur için yeterli skoru yakalamışken bunu anlayabilirim, kenardan oyunu rölantiye alma direktifi gelmemiş olsa bile üç farkla öndeyken bu ağır zeminde aynı mücadeleye devam etmek kolay değil. Uğur’un sakatlanmasından sonra oyuna giren Wederson’un da bunda etkisi olabilir, çok kötüydü. Uğur oyunda kalabilseydi maç tam ona uygun bir hale gelmişti ama Wederson çok dağınık ve ne yaptığını bilmez bir haldeydi. Devre arasından sonra performasını yükseltemeyen hatta geriye giden tek isim belki de o. Bunun dışında Emre-Cristian ikilisi de oyundan biraz düştü, zaten dün bir de Cristian’ı beğenmedim. Çok durgundu, savunmada bile alıştığımız agresifliğini göremedim. İkinci devre 20-25 dakika kadar oyun Bursaspor’un kontrolünde geçti ve rakip kalede pozisyonlar buldular. Hatta ofsayt diye bir de golleri verilmedi ama Daum oyuna Selçuk ve Gökhan’ı aldıktan sonra oyun tekrar dengelendi. Fenerbahçe de her an gol atabilecek gibiydi ama çok zorlamadılar.



Oyuncuların performansına bakarsak “iyi değildi” diyebileceğim fazla isim bulamam. Alex de biraz durgundu ama ilk iki golün duran toplarını yine çok iyi kullandı. Takımın artık ondan bağımsız olarak iyi oynaması çok güzel. Gökhan Gönül kendine geldi, dün çok iyi oynadı, beni çok etkiledi. Diğer bek Andre Santos’un yükselişi de muazzam ve Fenerbahçe için çok önemli. Dün harika bir kanat performansı sergiledi. Özer çok özel ve çok yetenekli bir oyuncu, onu izlerken insan heyecanlanıyor, büyük keyif alıyor. Çok akıllı, mücadelesi ve yaratıcılığı ile de takımı çok olumlu etkiliyor. Şu an tek eleştirebileceğim özelliği ara ara maçtan kopması, biraz konsantrasyon problemi yaşaması. Bursaspor’da ise Sercan tam etkili olmaya başlarken ve biz tribünde onu övmeye başlamışken sakatlandı. Volkan Şen de oyuna girdikten sonra çok etkili oldu, ben ilk 11’de olmamasına sevindim. Krita ise bildiğimiz kasap futboluna aynen devam etti. Bir de sonradan eve gelince öğrendim Mustafa Keçeli’ymiş. Bir pozisyonda Özer’in dizini götürüyordu, oyunda kalması da hakem hatası. Sarı kartı olmasa eminim kart görürdü ama kırmızıya döneceği için görmedi.

Devre arasından sonra gördük ki Fenerbahçe iyi çalışmış, iyi bir takım haline gelmiş. Gol sonrası sevinçleri izlemek bile insana keyif veriyor, takımda çok güzel bir hava var. 1-2 isim haricinde herkesin performansı arttı. Semih, Gökhan Gönül, Özer ve tabii ki Santos bu noktada öne çıkıyorlar. İlk 8 maçı kazanırken bile taraftarını mutlu etmeyen takım artık sergilediği mücadele ve kazanma isteği ile Antalya deplasmanında kaybederken bile keyif veriyor. Böyle devam ettiği sürece Saraçoğlu her geçen gün daha fazla dolar çünkü bu takım güzel bir takım, sevilesi bir takım. Bu Fenerbahçe 2007-2008’deki şampiyonluğu kaybettiğinde bile taraftarının sevdiği takıma benziyor. Uğur’un sakatlığı çok üzdü ama onun dışında şu an her şey çok iyi gidiyor. Nazar değmesin..

28 Ocak 2010 Perşembe

ZTK Çeyrek & Yarı Final Eşleşmeleri


Türkiye Kupası'nda çeyrek ve yarı final eşleşmeleri belli oldu. Saçma grup sistemi kura çekiminde de aynı saçmalıkta devam ediyor, yetkililer belli bir standart yakalamışlar. Ne grup birincileri ayrılıyor, ne seri başı sistemi var. Seri başı zaten olmasın ama en azından aynı gruptan çıkanları eşleştirmeyecek bir düzen getirmemeleri inanılmaz.
.
İBB - Trabzonspor
Antalyaspor - Galatasaray
Fenerbahçe - Bursaspor
Manisaspor - Denizli
.
Kuradan erken bir derbi çıkmadı, hatta Fenerbahçe ve Galatasaray ancak finalde karşılaşabiliyorlar. Şu eşleşmeler tek maç üzerinden oynansaydı çok daha keyifli ve sürprize açık olurdu ama bu şekilde kolay değil. Yine de İBB ve Bursaspor'un şansı var, Galatasaray ise turu rahat geçecektir. Son eşleşmeden çıkan takım da herhalde Manisaspor olur. İlk yazılan takımlar ilk maçları kendi sahasında oynayacak. Maçlar 3 ve 10 Şubat tarihlerinde oynanacak.
.
Fenerbahçe - Bursaspor / Manisaspor - Denizli
İBB - Trabzonspor / Antalyaspor - Galatasaray
.
Bunlar da yarı final eşleşmeleri. Önce çeyrek finaller bitsin, bu bölümü sonra düşünürüz.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Hafta Sonu Üzerine


* Kupa maçları çoğunluk gibi benim de ilgimi çekmiyor. Dün de Fenerbahçe maçını yarım gözle izledim, yazmış olmak için yazmayı sevmediğimden kendimi maç yorumu için zorlamadım. Zaten dün Eskişehir’de futbol adına fazla bir şey yoktu. Deivid’in ilk devre performansı ve Alex’in istekli görüntüsü dışında beni memnun eden başka bir şey olmadı. Bilica’nın gevşekliği de sinir bozdu.

* Eskişehirspor için maçın önemini biliyordum ama Rıza Çalımbay’ın bu hallere geleceğini tahmin edemezdim. O nasıl bir hırstı anlayamadım. Hakeme küfür etti, beddualar yağdırdı. Bundan sonra çıkıp hiç ahlaktan falan bahsetmesin, komik olur. Fenerbahçe’ye karşı özel konstantre olmasını anlayabiliyorum ama sanırım lig maçında bile bu kadar çirkinleşmemişti. E madem öyle, bu zerre önemsemediğim maçın skoru da ona kapak olsun.

* Aslında hafta sonunun en önemli olayı Togo otobüsünün taranmasıydı. İnsan hayatının para karşısında ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha gördük. Olan büyük bir vahşet ve büyük bir terör olayı. Bir milli takım otobüsü dakikalarca taranıyor ve işin içinde ölü de var. Bloglara çok bakmadım ama televizyonlardan izlediğim kadarıyla etrafta öyle yer yerinden oynadı gibi bir durum yok. Olay kamuoyunda olması gerekenden çok daha az yer buluyor ve turnuvanın devam ediyor olmasını geçtim tam gününde başlamasını bile kimse sorgulamıyor. Herhalde ünlü futbolculardan ölen olmadı diye böyle oldu. Fildişi Sahilleri otobüsüne bir saldırı olsaydı ve 1-2 ünlü futbolcu hayata veda etseydi herhalde o zaman ses çıkardı.

* Premier League’i vuran kar yağışı hafta sonu ekranda maç programını iyice hafifletti. Pazar akşamı tercihim ise Barcelona maçı oldu. Maça kötü başladılar ama 10 dakikada gelen 3 golle işi bitirdiler. Iniesta çok büyük adam, 3. gol öncesinde bütün Tenerife orta sahası ile resmen dalga geçti ve pozisyonu başlattı. Bu skorla Real Madrid’in dakikalar süren liderliği de tekrar gerçek sahibine geçti.

* Juventus-Milan maçına ise çok az baktım. Sanırım maç terciğim doğru olmuş, çok zevksiz bir maç geçmiş. Milan deplasmanda 3 golle kazanıp Juventus’u zirveden iyice uzaklaştırdı. Cumartesi günü yarım gözle Inter-Siena maçının son yarım saatini izledim. Golde neredeyse Mourinho kadar coştum. Bu adamı sevmeye başladığıma inanamıyorum.


* Pazar akşamı maç tercihimde Angola-Mali çok altlarda kalıyordu. Arada baktığımda gördüğüm skor doğru bir tercih yaptığımı düşündürdü ama tarihe geçecek bir maç olmuş. Mali 4-0 geriye düştüğü mücadelenin son 15 dakikasında bulduğu gollerle beraberliği yakalamış. Togo olayı kupadan biraz soğuttu ama bundan sonra her ihtimale karşı kupada daha çok maç takip etmeye çalışacağım.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Fenerbahçe 3-0 Altay

Türkiye Kupası'nı nasıl daha "cazip!" hale getirebiliriz diye gösterilen çabalar boşa gitmiyor. Bu maçın başını kaçırdım. İzlediğim bölümde ise arkadaşlarla sohbet ettim, basketbol ve voleybol maçlarına göz attım. İkinci devrenin başında dalmışız, açtığımda dakika 55 olmuştu. Fenerbahçe maçını bile en fazla bu kadar ilgiyle izlediğim bir durumda haliyle diğer maçları neredeyse hiç izlemedim. Galatasaray maçına 15-20 dakika bilgisayar başındayken baktım, Beşiktaş maçının ise gollerini bile henüz görmedim.
.
Aklımda kalan fazla bir şey yok. Sağ tarafta Anadolu'dan Futbol blogunda gördüm, oynayanlar ağırlıkla Altay'ın yedekleriymiş. Böyle bir maç ortamında bir değerlendirme yapmak çok anlamlı olmayabilir ama Özer'in ışıl ışıl parlaması her şeye rağmen insanı mutlu ediyor. Onun hakkında çok konuşmak istemiyorum, nazar değmesin. Çok konuşulmasını da istemiyorum, gittiği güzel yoldan sapmasın. Aynen devam etsin.
.
Saraçoğlu'nun problem olmayı aşıp rezalet boyutuna gelen zemini hakkında maç içinde konuştuk. Buraya da bir şeyler yazacaktım ki güzel bir haber okudum. Lambuja yazmış, Premier League'deki 13 takımın yanı sıra Barcelona, Real Madrid, Ajax ve Bayern Münih gibi kulüplerin, stad zeminleri için çalıştığı SGL Concept isimli firma ile anlaşılmış. Çok hayırlı bir haber. Sonunda kulüpten birileri de bu duruma dayanamamış.
.
Avrupa'dan şimdilik dikkat çekenler ise Lille ve Ajax. Fransız rakip 3-4 atarak devam ediyor, bugün de deplasmanda Nancy'i dörtlemişler. Ajax ise WHC isimli amatör takım karşısında abartmış, belki de biraz terbiyesizlik yapmış. Deplasmanda 14-1 kazanmışlar.
.
Türkiye Kupası'nı organize edenler şu altta yer alan fotoğraftan hiç mi rahatsızlık duymuyorlar merak ediyorum. Maç saatleri rezalet, özellikle seyirci sayısını düşürmek ister gibi bir halleri var. Şu saçma grup sisteminden vazgeçseler, herkesi tek bir torbaya atıp eşleştirseler ve direkt başından sonuna kadar eliminisyon ile gitseler de kupanın biraz anlamı ve heyecanı olsa. Standart bir futbol izleyicisi bile bunu düşünebilecekken futbolu yönetenlerin şu görüntüler karşısında bir şey yapmıyor olmaları inanılmaz. Allah akıl fikir versin.
.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Hafta Sonu Üzerine



Hafta sonu bilgisayardan uzak durmaya çok alıştım, herhalde bundan sonra da böyle gidecek. Sadece dün akşam maçı izlediğim yerdeki bilgisayardan bir liderlik gönderisi girdim. Ben de stres yapmışım, ilk devrenin sonu beni çok germiş. Maç bitince çok rahatladım, liderliği kutlamak içimden geldi. Neyse, ben yine kısa kısa hafta sonundan aklımda kalanları not edeyim.


* Önce Fenerbahçe. Güzel başlayıp kabus gibi devam eden ilk devre başladığı gibi iyi bitti. Ben bile çok yoruldum. Takım hem dışarıdan çok darbe aldı, hem de kendi kendine darbeler vurdu. Kopmadan az bir farkla geride bitirmeyi kabul edebilecekken devrenin liderlik ile bitmesi çok güzel.

* Fenerbahçe iyi oynadı ve kazanmayı hak etti. Özellikle rüzgara karşı oynanan ilk devrenin ilk yarım saatinde ortaya konan futbolu beğendim. Savunmada hatalı hatta rezalet bir ofsayt kararı ile kesilen pozisyon dışında ilk devre Trabzonspor’a pozisyon verilmedi, hücumda da devreyi 1-2 farkla önde kapatabilecek pozisyonlar bulundu. Kalan bölümde ise büyük maçlardaki klasik Fenerbahçe futbolunu gördük. Rakibe boş alan bırakmayan ve topa olabildiğince sahip olmaya çalışan takımı bir kez daha izledik.

* Maçın adamı yine Güiza. Maçın başında çıkardığı şuta inanamadım, kaçırdığı Youtube’luk golle kendime geldim. Genelde iyi oynadığını düşünüyorum hatta 1 gol daha atacak gibi geliyordu ama Song’un dizinin de katkılarıyla yerini Semih’e bıraktı. Takımın en zayıf halkası 2 haftada 5 puan kazandırdı ve takımına liderliği getirdi.

* Andre Santos sol bekte hoşuma gidiyor. Fiziği ve devamlılığı arkada oynamak için daha uygun. Özer ise kötüydü. Gereksiz riskler aldı, çok top kaybı yaptı. Sağ kanatta Gökhan ve Mehmet Topuz da iyiydi. Alex yine Alex’di, kafasıyla ara pası attı ve vurduğu o kafada neredeyse 1 metre sıçramıştı. Fenerbahçe adına en iyiler ise benim için önce Bilica, sonra da Cristian’dı.

* Gol sevincini yaşarken Güiza’nın yanında onu sürekli fırçalayan Emre ve Alex ile beraber Semih’e koşması beni etkiledi, daha doğrusu çok mutlu etti. Şampiyon olmak istiyorsan önce takım olacaksın.

* Beşiktaş-Bursaspor maçınının sadece ilk devresini izleyebildim. Öyle bir zeminde oynanan futbolu değerlendirmek doğru değil çünkü sahada oynanan futbol değil başka bir şeydi. Ben öyle bir sahada sadece mücadele gücünü ve oyuncu zekasını yorumlarım. Gördüğüm bölümde toplara korkmadan giren ve daha diri gözüken taraf Bursaspor’du.

* O zeminde topun nereye gideceğini, sahanın neresinde sekip neresinde yapışıp kalacağını görüp ona göre oynamak zeka işidir. Bursaspor bunu da daha iyi beceriyordu. Bunda futbolcunun zekası kadar teknik direktörün de payı var. Ertuğrul Sağlam zemine göre oyuncu tercihi ve oyun sistemi belirlerken Mustafa Denizli oyuncu değişiklikleri ile maça damgasını vurmuş.

* Galatasaray maçını rakı sofrasında otururken göz ucuyla takip ettim o yüzden çok fazla yorum yapamayacağım ama Gençlerbirliği’nin arka arkaya yakaladığı 3 pozisyonda golü bulamamış olması büyük şans. Galatasaray da pozisyona girdi tamam ama Gençlerbirliği’nin pozisyonlar öyle böyle değildi. Antalyaspor maçından sonra bu maçta da rakip takımın bulduğu birbirinin kopyası pozisyonlar üzerine Galatasaray’lıların çok düşünmesi lazım. Golde ise ben aslan payını Keita'ya veririm. Elano'nun pası da tabii ki güzel ama Keita koşusuyla pası çağırdı.

* Kayserispor bir maç kaybedince özüne döndü. Maç sonu vermiş oldukları görüntüler beni hiç şaşırtmadı. Boşuna bu ülkenin en çok nefret edilen takımlarından biri değiller. En komiği ise Antalyaspor’lu futbolcuların zaman geçirmek için yere yatmasından şikayet etmeleriydi. Evet evet, Kayserispor rakibin futbol dışı zaman geçirmesini eleştiriyorlardı.

* Ankaragücü’nün kaybetmesine sevindim ama Baki’ye üzüldüm. Sivassspor’un ikinci golünde hatası vardı, takımı beraberliği yakaladıktan hemen sonra kendi kalesine attığı golle maça damgasını vurdu.

* Barcelona 6. kupayı da kazandı. Bir sezonda 6 kupa. Bu takım için daha fazla söyleyebilecek bir şey kalmadı.

* Barcelona kazandığı 6. kupayı kutlarken Real Madrid de Zaragoza karşısında aldığı 6 gollü galibiyete sevindi. Higuain’in attığı 2. gol harika. Galiba bu adam Avrupa’nın en iyi forvetlerinden biri ama aynı zamanda belki de en underrated oyuncusu. Underrated demek istemezdim ama bu kelimenin Türkçe karşılığı tam olarak yok.

* Mancini kendisini Juventus’a atmaya çalışıyordu, Manchester City oldu. Mark Hughes için üzüldüm ama bu sonu sezon başında tahmin ediyordum. Arapları kesecek bir isim değildi. Aslında beklediğimden fazla bile dayandılar.

* İngiltere’de Manchester United ve Liverpool kaybederken Chelsea de West Ham deplasmanından 1 puanla döndü. Liverpool’dan umudu kestiğimize göre bu sezon Arsenal’in şampiyon olmasını istiyorum. O da olmayacaksa Chelsea olsun.

* TRT vereceğini söylediği Bundesliga maçlarını kafasına göre yayından kaldırıyor. TBMM Tv için farklı bir kanal bulamıyorlarsa maçları başka bir kanaldan verebilirler ama onlar direkt maçı vermemeyi tercih ediyorlar. Bu hafta da Bayern Münih maçı güme gitti. Hayır, her şeyi geçtim yayın hakkı için verdikleri paraya yazık.

* Hafta içi Türkiye Kupası maçları oynanacak. Değeri her gün azalan kupayı daha da değersiz hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Futbol tatile girdikten sonra maç oynatıp kendileri bile bu kupayı kaale almadıklarını gösteriyorlar. Maç saatleri ise tam facia, Fenerbahçe Saraçoğlu’nda 18.30’da oynuyor. Galatasaray ise Trabzonspor ile Sami Yen’de 21.30’da. Sanki “tribünlere ne şekilde daha az seyirci getirebiliriz” diye özellikle uğraşıyorlar.

* Süper Lig’e yine 1 aydan fazla ara veriliyor. Herhalde biz çok aptalız, bizim düşünemediğimiz şeyleri düşünüp de böyle bir takvim belirliyorlar. Bizden çok ara veren bir lig var mı merak ediyorum ama sanmıyorum. Yapacak bir şey yok, 1 ay boyunca transfer yalanları ve devam eden Avrupa Ligleri ile idare edeceğiz.