Arsenal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arsenal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2010 Perşembe

Çarşamba Akşamından






Dün iki güzel maç izledim. Arsenal azalan şampiyonluk umutlarını devam ettirmek amacıyla çıktığı Tottenham deplasmanında 2-1 kaybedince Chelsea'nin 6 puan gerisine düşmüş oldu. Keyifli bir derbi oldu, sahanın her yerinde son dakikaya kadar çok güzel bir mücadele vardı. Tottenham 3 puanı alarak 4. sıradaki Manchester City'nin bir puan arkasındaki yerini korudu, hedef Şampiyonlar Ligi. Maçtan en çok akılda kalan ise 1990 doğumlu Danny Rose'un ilk maçında attığı güzel gol oldu, video yukarıda.
:
Diğer maçta ise Barcelona sahasında Deportivo'yu kolay geçti, maçın sonunda topa sahip olmada %75-25 Barcelona üstünlüğü vardı. Kendilerini çok sıkmadan, bazen hafif şova kaçarak rahat bir galibiyet aldılar. Yukarıda görebileceğiniz ikinci gol Pedro'dan geldi. Bu çocuk bana biraz "overrated" geliyordu ama gün geçtikçe hakkında yanıldığımı ispatlıyor. Bu arada golün öncesinde Valdes'in degajı da muhteşem.

7 Nisan 2010 Çarşamba

FC Barcelona 4-1 Arsenal


Artık benim söyleyebileceğim bir şey yok.

1 Nisan 2010 Perşembe

Arsenal 2-2 FC Barcelona


Ben daha önce bir takımdan böyle inanılmaz bir başlangıç görmedim. 15. dakikada Barcelona'nın attığı 5'i isabetli 9 şuta karşılık Arsenal kaleye bile gidememişti ve o şutları 5-6 tanesi de net gol pozisyonuydu. Barcelona, Arsenal gibi normalde topa sahip olan bir takıma karşı 30. dakikada %70'lik bir oran yakalamıştı. Maçın bu kadar tek yönlü oynanması yetmezmiş gibi Arsenal ilk devre Arshavin ve Gallas'ı kaybetti, Arsene Wenger iki mecburi oyuncu değişikliği yaptı. Fabregas da gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşünce Arsenal iyice dibi gördü, herhalde daha kötüsü olamazdı. Barcelona'da Iniesta da yoktu ama normalde zorlanması gerekirken fazla sıkıntı yaşamadı. Hem de bu futbolu Premier Lig'de zirveye oynayan bir takıma karşı oynadı ve bir boy da büyük geldi. Tek taraflı geçen ve 3-4 farkla bitebilecek ilk devre Almunia'nin muhteşem performansı sayesinde golsüz sona erdi.

O Almunia ikinci devrenin hemen başında kalesini gereksiz yere terk edince Zlatan onu cezalandırdı ve net bir vuruşla Barcelona'ya hak ettiği golü kazandırdı. Golden sonra oyun dengede giderken Xavi'nin kusursuz pasına yine Zlatan harika vurdu ve fark ikiye çıktı. Barcelona temposunu iyice düşürdü, Arsene Wenger ise son değişiklik hakkını Walcott ile oynadı. Onun oyuna girmesi ile birlikte maç bambaşka bir hale döndü. Walcott girer girmez sağdan bir bindirdi olmadı, ikincisinde ise Valdes'in de hatasıyla farkı bire indirdi ve hafif bir Arsenal baskısı başladı. Bu dakikalarda Henry de Emirates'e ayak bastı. Görüntüler Beckham'ın Old Trafford'a dönüşüyle neredeyse bire bir aynıydı. Evine hoşgeldin pankartları, oyuna girerken alkışlar ama daha sonra top ayağına geldiğinde bir kısım taraftartan da ıslık geldi. Bazıları affedemiyor işte..
.

Arkadaş ile sohbet ediyorduk. "Arsenal yüklenmeye çalışıyor, elinden geleni yapıyor ama topa sahip olma oranı hala %65-%35. Yapabileceklerinin en fazlası bu" derken penaltı oldu. Karar sanırım doğru ve bu karar ile birlikte Puyol da oyundan atılınca işler bir anda değişti. Fabregas penaltıyı kullanmaya gelirken çok gergin gözüküyordu. Golünü attı ama ne yazık ki sakatlandı. Arsenal'in oyuncu değişikliği hakkı da kalmadığı için takımı 10 kişi kalmasın diye Fabregas acı çekerek oyuna devam etti, belki de sakatlığı ciddileşti. Çok büyük futbolcu, sadece Fabregas ve son dakikalarda verdiği görüntü bile Arsenal'i sevmek için yeterli bir sebep. Kim ne derse desin, onun Barcelona forması altında Xavi ve Iniesta ile birlikte aynı anda sahada olmasını çok istiyorum.

Fabregas sakatlanınca Barcelona 10 kişi ile oynamanın dezavantajını yaşamadı ve pas yaparak maçı bitirdi. İlk 20 dakikada bile 3-0 olabilecek maçın bu noktaya gelebileceğini herhalde kimse tahmin etmemiştir. Arsenal mucizeye yaklaştı, bir gol çok şeyi değiştirebilirdi ama şimdi deplasmanda da ufak çaplı bir mucizeye imza atmaları gerekiyor. Barcelona'da Pique ve Puyol oynamayacak, Arsenal'de ise Fabregas cezalı ve bu maçta sakatlanan isimlerden de yararlanamayabilir. O maça kadar iki takımın verebileceği başka sakatlar birçok şeyi değiştirebilir ama ne olursa olsun herhalde yine güzel bir maç izleyeceğiz..

Bu arada Star Tv bugüne kadar Salı günleri maç yayınlamıyordu, bu maçın rövanşı da Salı günü oynanıyor. Umarım bir saçmalık yapmazlar.

Not: Fikstür için uefa.com'a girdiğimde gördüm. Fabregas'ın ayağında kırık olabileceğinden ve sezonu kapatmasından şüpheleniyorlarmış. Önümüzde Dünya Kupası varken ve Arsenal de ligde zirveyi kovalarken gerçekten çok üzücü. Umarım öyle bir şey çıkmaz.

19 Mart 2010 Cuma

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri

.
Çeyrek Final
Lyon - Bordeaux
Bayern Münih - Manchester United
Arsenal - Barcelona
Inter - CSKA Moskova
.
Yarı Final
Bayern Münih - Manchester United / Lyon - Bordeaux
Inter - CSKA Moskova / Arsenal - Barcelona


Kuralar çekildi, geçtiğimiz sezon izlediğimiz Barcelona – Manchester United finali 2010 yılı için de ufukta gözüktü.

Dün tahmin yaparken Lyon, Bordeaux, CSKA üçlüsünden ikisinin birbiriyle eşleşmesine pek ihtimal vermiyorum” demiştim ama oldu. Lyon ile Bordeaux Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde eşleşti ve yarı finalde bir Fransız takımı olması da kesinleşti. Herhalde iki takım taraftarları da mutluluktan uçuyordur, onların yerinde olmayı çok isterdim. Muhteşem bir macera yaşayacaklar. Burada Lyon’u Şampiyonlar Ligi tecrübesiyle bir adım önde görüyorum.

Arsenal – Barcelona eşleşmesine üzülmedim dersem yalan olur, keşke bir tur daha sonra eşleşebilselerdi ama bir taraftan da mutluyum. Seyir zevki en yüksek iki takımın arasında oynanacak iki muhteşem maç izleyeceğiz. Tabii ki favorim Barcelona ama ne yalan söyleyeyim Arsenal tur atlarsa çok büyük bir şaşkınlık içine girmeyeceğim.

Inter bir önceki tur şanssız bir kura çekmişti, CSKA eşleşmesi ile onu telafi etti. Arsenal-Barcelona gibi daha önce Şampiyonlar Ligi finalinde karşılaşan Manchester United ve Bayern Münih de bu kez çeyrek finalde eşleşti. Bu da benim dün yaptığım tahminlerden tek tutturduğum eşleşme oldu.

Umarım Star Tv yediği küfürlere dur diyecek ve Şampiyonlar Ligi keyfini yaşamamıza müsade edecektir. Özellikle Arsenal-Barcelona maçlarından biri bile kaçarsa televizyon binalarının önünde eylem yapmaya gidebilirim.

Yukarıda yazdığım eşleşmelerde önce yazılan takım ilk maçı kendi sahasında oynanacak. İlk maçlar 30-31 Mart, rövanşlar ise 6-7 Nisan tarihlerinde oynanacak. Yarı final tarihleri ise 20-21 Nisan ve 27-28 Nisan 2010.

18 Mart 2010 Perşembe

Son "8"


Barcelona – Inter – Manchester United – Arsenal – Bayern Münih – Lyon – Bordeaux – Cska Moskova

Çeyrek finale kalan 8 takım bunlar oluyor ve yarın İsviçre’de çekilecek kura sonucunda birbirleriyle eşleşecekler. Bu seviyede genelde 4 İngiliz takımı görmeye alışmıştık ama Liverpool’un gruptan çıkamamasından sonra Chelsea de kupaya veda edince çeyrek finalde 6 farklı ülkenin takımını izleyeceğiz. Pek ihtimal vermiyorum ama Lyon,Cska ve Bordeaux takımlarından ikisi birbiriyle eşleşirse bu takımlardan birini yarı finalde görmek daha bir ilginç olacak.

Yarın aynı zamanda yarı final eşleşmeleri de belli olacak ve bizler de final tahminlerini daha net bir şekilde yapmaya başlayacağız. Tahmin yapmak zevkli, bu yüzden finalden önce yarın çekilecek kuralar için de bir tahmin yapayım;

Barcelona – Lyon
Manchester United – Bayern Münih
Inter – Bordeaux
Arsenal – Cska Moskova

15 Mart 2010 Pazartesi

Hafta Sonu


Fenerbahçe, Formula 1 ve Diyarbakırspor’u hafta sonundan ayrı tuttuk, kalanları da yine kısa kısa not edelim. Fenerbahçe ve Diyarbakırspor’u yazdıktan sonra Süper Lig’den bahsetmek içimden gelmiyor, direkt Avrupa’ya geçeceğim.

* Pazar akşamını Barcelona ve Real Madrid renklendirdi. Barcelona Valencia karşısında ilk devre zorlandı ve kalesinde pozisyonlar da gördü ama ikinci devre sahneye Messi çıktı. Attığı 3 gol de mükemmel. İlk golde attığı son çalımı, göstere göstere attığı ikinci golü ve son goldeki vuruşunu defalarca izleyebilirim. Barcelona 1-0 öndeyken Zigic inanılmaz bir gol kaçırdı, o dakikada gelecek bir beraberlik işi çok zorlaştırabilirdi. Bu pozisyondan kısa bir süre sonra da Valencia 10 kişi kaldı ve maç da orada bitti.

* Real Madrid maçında üçü Higuain’den olmak üzere 4 gol izledik ama dikkatleri çeken futboldan çok tekmeler oldu. Hakemin bazı kararlarına sinirlenip iyice pisleşen Valladolid oyuncuları maç boyunca tekme attılar, en acımasızı da Ronaldo’ya denk geldi. Antipatik olup sürekli nefret toplayınca bazı vahşi futbolcular o şekilde ceza kesebiliyorlar. Real Madrid puan kaybetseydi çökebilirdi, çok kritik bir maç kazandılar.

* Inter Muntari’nin akıl almaz aptallıkları ile Catania deplasmanında kaybettiken sonra Milan da son dakikada Seedorf’un attığı mükemmel golle kazanınca fark 1 puana indi. Chelsea eşleşmesi Inter’e çok şey kaybettirdi, Serie A’dan tamamen kopmuş gibiler. Elenirlerse çok rahat şampiyon olacaklardır ama devam ederlerse karşılarında birçok farklı güç varken işleri gerçekten zor. Inter’in şampiyonluk kaybetmesi kariyerinde önemli bir leke olacaktır ama zirveyi bırakmayacaklarına inanıyorum. Juventus ise sürünmeye devam ediyor, Siena karşısında 10. dakikada üç farkı yakaladılar ama kazanamadılar.

* İngiltere’de ilk 3 takımın şampiyonluk, arkadan gelen 4 takımın da Şampiyonlar Ligi mücadelesi aynı hızda devam ediyor ve uzaktan izleyen bizlere de keyif veriyor. Zirvedeki 3 takım da bu haftayı kayıpsız atlattı. Chelsea ve United sahalarında Rooney ve Drogba'nın ikişer gol attığı maçlarda farklı kazanırken Arsenal Hull City deplasmanından 3 puanı alarak önemli bir iş başarmış oldu. Şu an lider United’ın 2 puan gerisinde bir maçı eksik Chelsea ile aynı puandalar. Hala işleri çok zor ama Arsenal’in şampiyon olmasını çok istiyorum. Bu arada Tuncay da yine olay çıkarmış. Pulis tarafından devre başında oyundan alınınca o da direkt stadı terk etmiş. Böylece bu yaz bizim medyada çıkacak transfer haberlerinin en popüler ismi de belli oldu.

* Almanya’da Hertha Berlin sahasında kümede kalma yolundaki rakiplerinden Nürnberg’e kaybedip şansını neredeyse sıfıra indirince olaylar çıkmış. Maç bitiminde taraftarlar sahaya inmiş, kameraları kırmış ve stadlarına da zarar vermiş. Polis olayları zor kontrol edebilmiş, 30 taraftarı da gözaltına almışlar. Böylece bizdeki “
Bakın, Avrupa’da da oluyor!”culara da gün doğdu.

11 Mart 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İkinci Maçlar


Özellikle dün gece benim adıma çok güzel geçti. Inter’i seven biri olarak Milan taraftarlarının haklı olarak en çok konuştukları platformda hiçbir varlık gösteremeden United’a elenmelerinden keyif aldım. İki takım arasında zaten büyük bir güç farkı var, Milan’da Pato da olmayınca hiç şansları kalmadı. Maçın başında biraz direnebildiler, bu dakikalarda Ronaldinho’nun az farkla dışarı giden bir kafa vuruşu da var ama herhalde o gol olsa da bir şey değişmezdi. Manchester United elini kolunu sallayarak Milan’a 4 atıp evine yolladı. Beckham’ın oyuna giriş anı maçın en önemli anı oldu ve mücadele Glazer protestoları ile sona erdi. İki olay da bizim ülkemizde kolay görebileceğimiz şeyler değil. İç çekerek izledik.


Keyfi katlayan ise tabii ki Madrid’den çıkan sonuçtu. Aslında ilginç bir şekilde içimde ufak da olsa bir burukluk oldu. Dün final biletleri için başvurumu yaptım ve akşam maç boyunca arkadaşlarla olası bir Real Madrid-Barcelona finalini konuştuk. Muhtemelen hayatımız boyunca izleyebileceğimiz en büyük futbol karşılaşması olacaktı ama fırsat kaçtı. Olsun, Barcelona’nın o stadda kupa kaldırması da bana fazlasıyla yetecektir. Bu gerçekleşirse La Liga’yı Real Madrid kazansa da olur, zerre umursamam.

Real Madrid maçın hemen başında biraz da beklenmedik bir anda öne geçti. 1-0’ın rövanşında ev sahibi için bundan iyisi olamaz. 3 gün önce oynanan Sevilla maçı üzerine aynı stadda Lyon karşısında hemen öne geçiyorsunuz. Taraftardan futbolcuya herkes havaya girmiş. Maçın oradan dönmesi imkansız gibi geliyor ama futbol işte, dönüyor. Hem de öyle bir dönüyor ki 3 gün önce hakkında övgüler yazılan Pellegrini’ye şimdi “Adios” deniyor.

Real Madrid ilk devre turu geçecek fırsatlar buldu, bir pozisyon haricinde Lyon’a pek top göstermedi ama ikinci gol Higuain’in yakaladığı iki net pozisyona rağmen bir türlü gelmedi. İkinci devre oyun biraz daha dengelendi, Real Madrid belki biraz da Sevilla karşısında sarf edilen eforun etkisiyle oyundan düştü. Lyon da ara ara rakip kaleye etkili gitmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Xabi Alonso’nun yokluğu da mutlaka takımı etkilemiştir ama önemli etkenlerden biri de Granero yerine Van der Vaart’ın girmesi oldu, orta saha iyice oyundan düştü. Lyon’un gol atacağı belli olmuştu ve o gol de bitime 15 dakika kala geldi. Turu getirebilecek yeterli süre vardı ama Real Madrid’in pek gücü kalmamıştı. Lyon çok da zorlanmadan, hatta maçı kazanmak için net fırsatlar da yakalayarak 90 dakikanın sonunu getirdi.



Salı günü nispeten daha az ilgi çeken maçlar oynandı. Biz Star Tv’den küfürlerimizi esirgemedik o ayrı. Arsenal’in turu çok rahat geçeceğini düşünüyordum, Fabregas’ın oynamayacak olması çok ufak bir şüphe uyandırdı ama yine de turu çok rahat geçtiler. Hafta sonu oynanan Burnley maçının yıldızı (!) Bendtner 3 gol ile öne çıkan isim oldu ama özetlerden gördüğüm kadarıyla işi bitiren isimler daha çok Arshavin ve Nasri olmuş. Diğer eşleşmede ise Fiorentina evinde 3-2 kazanmasına rağmen elendi ve Ovrebo’nun yediği küfürlere bir kamyon küfür daha eklendi. “Ofsayt gol verilmeseydi Fiorentina eliyordu” demek hiç mantıklı değil, buraya 1-1 ile gelinseydi mutlaka bambaşka bir maç izleyecektik ama yine de o ilk maça yanan Fiorentina taraftarlarını da anlayabiliyorum.

Şampiyonlar Ligi’nde 2. tur mücadelesi önümüzdeki hafta oynanacak maçlarla son bulacak. Haliyle Chelsea-Inter maçını daha ayrı bir heyecanla bekliyorum ama sanırım Star maçı yayınlamıyor. Şampiyonlar Ligi maçını izlemek için beni meyhane yollarına düşürenler utansın.

8 Mart 2010 Pazartesi

Hafta Sonu

Hafta sonundan akılda kalanları yine kısa kısa bloga not edeceğim. Beşiktaş ve Galatasaray maç yapmadı ama boşalan gündemi Diyarbakırspor-Bursaspor maçı doldurdu. Oradan başlayalım.

* Diyarbakır’da çıkan olaylar hakkında yorum yaparsam işin içine mutlaka siyaset de girecek, o yüzden bu topa girmiyorum. Bir şeyler söyleyeceksem yetersiz güvenlik tedbirlerini söylerim, maçın o şartlar altında başlamasını eleştiririm. Tatil kararını çıkarmak için birinin bir yerine taş gelmesi gerekmiyordu. Hatta maçın bir gün öncesinde sadece Dedeman otelinde olanlardan sonra bile bu maç tarafsız bir sahaya alınabilirdi.

* Bursaspor televizyonunda yayınlanan görüntüleri yeni gördüm, gece 02.00’de arabalarıyla otelin önünden korna çalarak geçenler provakatör değil, oranın halkı. “Olay siyasidir, provakasyondur” diyerek işin içinden çıkmak da çok doğru değil, insanların o hale nasıl geldiğini düşünmek gerekir. İlk maçtan sonra basının sergilediği tavır üzerinde özellikle durmak gerekir.

* Neticede Allah korudu, çok daha büyük şeyler olabilirdi. Ölü bile çıkabilirdi. İlla ki Bursa’da Diyarbakır’lılar vardır, olay oralara da sıçrayabilirdi. Şükretmek lazım.

* Trabzonspor son dakikalarda bulduğu iki golle kazandı. Maçı izlemedim ama televizyon başına geldiğimde Trabzonspor atağı başlıyordu. O top da gol oldu. Tekrarda gördüm ki pozisyonun başında Gençlerbirliği lehine verilmeyen penaltı var, o top dönüp gol oluyor. Kasımpaşa da yine son dakikada gol yemiş ve evinde Kayserispor karşısında iki puan kaybetmiş. Yılmaz Vural’ın o haline hiç üzülmedim, ona olan sevgimi baya kaybetmişim.

* Ankaragücü yine berabere kaldı, en komiği ve bana en çok zevk veren şey de tribünde duyulan Hikmet Karaman sesleri oldu. Hikmet Karaman’ı sevdiğimden değil, Ankaragücü’nün bu yaşadıkları hoşuma gittiğinden keyif aldım. Yine de çok şanslılar, küme düşmeyecekler. Bir beraberlik de Manisa’dan çıktı, bu maçta da sahaya birçok yabancı madde atılmış ve oyun da zaman zaman durmuş. Maçın en üzücü olayı ise tabii ki genç Güray’ın ayağının 4 yerinden kırılması.

* Barcelona’nın Almeria deplasmanında 2 puan bırakmasıyla İspanya’da lider değişti. Barcelona 10 kişi kalmasına rağmen %73’lük bir topa sahip olma oranı yakaladı ama bir türlü gol gelmedi. Madrid’de Sevilla ilk 20 dakika biraz futbol oynadı ama daha sonra Real Madrid rakibini sahasından çıkarmadı. 2-2’den sonra tempoları düşmüştü, haliyle yorgunluk da başlamıştı ama biraz da hakemin itmesiyle son dakikada yine baskı kurdular ve 3. golü de buldular. Real Madrid şampiyon olmayı Barcelona’dan daha çok istiyor ama istemek Barcelona karşısında yeterli olacak mı göreceğiz.

* Bu sezon Arsenal’in şampiyonluğu istiyorum dedikten sonra üst üste puan kayıpları geldi. Nazar değmesin diye çok konuşmak istemedim ama onların da bir fikstür avantajı olduğunu söylemek lazım. Tek sorun var, hala çok sık sakatlık oluyor. Şampiyonlar Ligi mücadelesinin uzaması onları çok yıpratabilir. Porto karşısında Fabregas oynamayacakmış ama yine de turu atlayacaklarını düşünüyorum.

* Inter bu hafta da puan kaybetti. Roma-Milan maçının berabere bittiği haftada kazanmak çok önemliydi, Chelsea’yi elemeleri durumunda sonraki Şampiyonlar Ligi maçları öncesinde oyuncu dinlendirme şansları olacaktı. Olmadı, puan farkı 4’de kaldı. Takipçilerin az da olsa şampiyonluk umutları devam etti.

18 Şubat 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İlk Çarşamba

Gecenin iki maçına da hakem damgası vuruldu. “Bizim hakemlere laf ediyoruz, bak Avrupa’da neler oluyor” lafı çok klasik ama herhalde maçı izleyen çok kişi böyle düşünmüştür. Ama o tarafla aramızda bir fark var. Orada hakem hata yaptığında “hata” diyip geçebiliyoruz, burada ise teori yaratmayı çok seviyoruz. Gerçi bu iki hakem artık efsane oldular. Porto-Arsenal maçını yöneten Martin Hansson, Fransa-İrlanda Cumhuriyet maçında Henry’nin elini görmeyen hakem. Diğeri de ünlü Ovrebo.

Arsenal’in eksiklerinin olması kimseye garip gelmiyor, bu maçta da sakat oyuncu sayısı fazlaydı. Porto da çok iyi bir takım, hani lafa gelince “Porto gibi olalım” deriz ya, fersah fersah önümüzdeler. Dün maça da iyi başladılar ve Fabianski’nin hediyesiyle öne geçtiler. Arsenal bu gole bir korner sonrasında Sol Campbell ile hemen karşılık verdi. Çok tempolu ve keyifli geçen ilk devre 1-1 sona erdi. İkinci devrede de takımlar tempolarından fazla bir şey kaybetmemişlerdi ama oyunun sertlik düzeyi biraz da hakemin katkısıyla iyice arttı. Özellikle Porto sertliği biraz da pisliğe çevirdi, herhalde Fabregas hiçbir maçta bu kadar dayak yememiştir. Porto’nun ikinci golü hakkında kim neler dedi bilmiyorum, açıkçası bir kural varsa da benim haberim yok ama ne olursa olsun bence baraj beklenir ve böyle bir gole de izin verilmez. Bir de hakem Porto’lu oyuncu atışı kullandıktan sonra elini kaldırıyor, iyice saçmalıyor.

Bu gol ile maçın skoru da ortaya çıktı. Arsenal de Arshavin’in yokluğunda Nasri ve Diaby de kötü günlerinde olunca üretken olamadılar, o muhteşem pas trafikleri de bozuldu. Özellikle Diaby çok fazla top kaybetti. Artık Porto’nun ufak bir avantajı var ama Emirates’den tur ile dönmeleri benim için büyük sürpriz olacak. Bu maçta sertliği biraz abarttılar, kasıtlı tekmeler attılar ve biraz pisleştiler. Arsenal sahasındaki maça çok konsantre çıkacaktır ve Porto’yu eleyecektir.


Ovrebo’nun maçını ise çok dikkatli izleyemedim, maçın geneli hakkında fazla yorum yapmayacağım. Gerçi zaten maçın hakemi dışında çok fazla bir şeyin konuşulduğunu da sanmıyorum. Bayern’in ilk golünde çalınan penaltı verilmeyebilir ama zaten tartışılması gereken hata da bu değil. Devamında gol olan pozisyonu penaltı ile kesiyor ve penaltıyı verince kırmızı kart göstermesi gereken oyuncuyu da sahada tutuyor. Ve o atılmayan Kroldrup da Fiorentina’nın beraberlik golünü atıyor.

Gobbi’ye gösterilen kırmızı kartı çok eleştirmem, bence de verilebilir. Ama sonrasında Klose’yi atamadı, direkt bileği kırabilecek bir fauldü ama sarı kart çıktı. Son dakikada gelen gol ise skandal, iki metreden bile fazla ofsayt olabilir. Yan hakem yerinde, asıl suçlu tabii ki o ama ofsayt ilk bakışda diğer kaleden bile görülebilecek kadar net. Yan hakem kör diyelim ama bu pozisyon için Ovrebo’ya da laf edilir.

Bayern’in rahat kazanacağını düşünüyordum ama Fiorentina beni yine bir Şampiyonlar Ligi maçında yanılttı. İtalya’daki maça bu hakem kararlarının da etkisiyle daha ayrı bir konsantrasyon ile çıkacaklardır. Tur bence ortada.

11 Şubat 2010 Perşembe

Hafta İçi Premier League


Premier League Salı ve Çarşamba oynanan maçlarla devam etti. "28 günde 8 maç, 93 günde 38 maç var, şu takıma zorlu fikstür" gibi geyikler orada olmuyor. Adamlar boş yer bulunca hemen maç yerleştiriyor. Güzel maçlar vardı, seçme şansım zaten yoktu ama olsaydı da tabii ki Arsenal-Liverpool maçını izlerdim. Bu iki takım oynayınca yüksek olan beklentiler iyice zirve yapıyor ama dün hiç beklediğim gibi bir maç olmadı. Daha çok orta sahada geçen, fazla pozisyon çıkmayan bir maçtı. Arsenal ikinci yarıda bulduğu tek golle maçı kazandı, gol üstün insan Diaby'den geldi. Bu adama bayılıyorum, bence muhteşem bir oyuncu. Skorda geriye düşen Liverpool son 10 dakika yüklendikçe yüklendi. Bu baskıdan bir gol çıkmadı ama fotoğrafta görülen ve muhtemelen bugün İngiltere'de çok konuşulan pozisyon yaşandı. Kaptan Gerrard'ın serbest vuruşunda diğer Kaptan Fabregas ceza sahası içinde topu blokladı ama Howard Webb'den penaltı kararı çıkmadı. Haliyle benim de aklıma Vanspor-Beşiktaş maçı ve Metin Tokat geldi. Bu noktada klasik cümleyi kurmazsam olmaz: "Abi bakın işte Premier League'de bile hakemler böyle hatalar yapıyor."

Diğer maçlarda sürpriz sonuçlar vardı. Aslında Chelsea ve Manchester United'ın puan kaybedeceğini bekliyordum ama Chelsea Everton deplasmanından en azından bir beraberlikle döner diye düşünüyordum. Saha iki gol attı ve Everton kazandı. Manchester United ise kaybedebileceğini düşündüğüm çok zorlu Aston Villa deplasmanından rakibin kendi kalesine attığı bir golle beraberlik çıkardı.

Bu sonuçlarla Chelsea ve United arasındaki puan farkı 1'e indi. Arsenal ise liderin 6 puan gerisinde 3. sırada yer alıyor. Liverpool'un kaybettiği haftada Tottenham da Wolves'a deplasmanda kaybedince Manchester City bu iki takımın arasında girdi ama iki maçı da eksik. Bir maçı eksik Aston Villa'nın da Liverpool'dan sadece 2 puan gerisinde olduğunu düşünürsek bu sezon şampiyonluk mücadelesiyle birlikte Şampiyonlar Ligi'ne katılmak için yapılan mücadelenin de çok zevkli geçeceğini söyleyebiliriz. İşler kızışıyor, bizim de keyfimiz katlanarak artıyor.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Hafta Sonu



Yine önce yurt içinden başlayarak hafta sonumuzu kısa kısa not edelim;

* Tribünden izlediğim Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarını yazdım. Trabzonspor maçına bölük pörçük bakabildim, Kayserispor-Galatasaray maçının ise sadece özetlerini izleyebildim. Özetlerden sadece hakem yorumu yapabilirim çünkü maçta fazla pozisyon olmamış. Açıkçası Kayserispor’lu Hakan’a çıkan iki sarı kart da bana ucuz geldi ve bu pozisyonlar sonrasında Kadıköy’de Keita’ya su şişesi gelmediğine dair inancım arttı. Cangele’ye kalkan hatalı bir ofsayt bayrağı var, pozisyonun üzerinde fazla durulmadı ama devamı gol olabilirmiş. Mustafa Sarp’ın hareketine ise penaltı çalsa kimse bir şey diyemezdi, en azından Carlos'a çalınandan 2 kat daha fazla penaltı. Galatasaray aleyhine de hatalar olmuş olabilir, maçı izlemediğim için bilemiyorum. Özetlerden aklımda kalanlar da bunlar.

* Trabzonspor maçına ne zaman baksam tribünler oynanan futboldan memnun gözüküyordu. Atılan goller güzel, Umut’un kaptan olduktan sonra takım ile birlikte artan performansı da dikkat çekici. Umut’la birlikte Serkan Balcı’nın formunda da büyük bir yükseliş var, çok etkili oynuyor. Maçın en güzel yanı ise dolu tribünlerdi. O havada Olimpiyat Stadı’nı İstanbul’un 3 büyük takımı da o derece dolduramazdı.

* Sivasspor-Denizlispor maçı çalkantılı geçmiş ve kazanan da ev sahibi takım olmuş. Özden’in maç sonundaki görüntüleri bazılarının içini burkmuş olabilir ama ben zevk aldım. Özetlerde önce top toplayıcı ile ağız dalaşına girdiğini görmüştüm. Daha sonra da hakemin ayırdığı bir itiş kakışı tekrar alevlendirdi, tartışmanın kavgaya dönmesini sağladı ve en son da Mehmet Yıldız boğazını tuttuğu anda kendini yere attı. Mehmet Yıldız da oyundan atıldı. Denizli nefreti ve Özden’in bu hareketlerinin etkisiyle son dakikada yedikleri golden ekstra keyif aldım.


* Kasımpaşa-Antalyaspor maçı da güzel maç olmuş ve Kasımpaşa trajik bir şekilde 2 puan kaybetmiş. Maç boyu birçok pozisyon yakalamışlar, gollere kadar Antalyaspor’un pozisyonu var mıydı hatırlamıyorum ama son 5 dakikada gelen iki golle maç beraber bitti. Yılmaz Vural milli takım hayallerini bir kenara bırakıp takımına dönerse kendisi için daha hayırlı olacak, gidişat iyi değil.

* Euro 2012 grup kuraları çekildi. Ne yalan söyleyeyim pek umursamadım. Kahvaltı hazırlarken televizyon açıktı, arada kafamı uzatıyordum o kadar. Zaten nedense hep aynı takımlarla eşleşiyoruz gibime geliyor, kura sonrası yorumlar da hep aynı. Lider bile çıkabiliriz, üçüncü olmamız imkansız vs. Neyse, kuralar hayırlı olsun ama önce milli takımın bir teknik direktörü olsun. Artık kimi bulup insanlara beğendirecekler çok merak ediyorum. Trapattoni ve Hiddink isimleri geçtikten sonra burun kıvırılmayacak adam bulmaları kolay değil. Bu arada 2012 ve 2014 turnuvalarının eleme maçlarının yayın hakkı da Ntv tarafından alınmış. Sevindim.

* Chelsea-Arsenal maçını Fenerbahçe maçında olduğumdan izleyemedim, sadece evde biraz tekrarına baktım. Chelsea 25 dakikada işi bitirmiş, sonra Arsenal çok tırmalamış ama olmamış. Arsenal’in şampiyon olmasını istiyorum dediğim günden beri sanırım maç kazanamadılar ve lider Chelsea’nin 8 puan gerisinde kaldılar. Diğer derbide ise Liverpool-Everton’ı tek golle geçti. İlk 20 dakikayı izledikten sonra çıkmak zorundaydım, bir de son 15 dakikayı izleyebildim ama asıl izlenmesi gereken dakikaları kaçırmışım. Fellaini’nin atılması gerekirken Kyrgiakos atılmış ki Fellaini’nin daha öncesinde yerdeki Kuyt’un kafasına topla karışık attığı tekme de vardı. Mağlubiyeti sahada yaşamasını tercih ederdim ama o da kenara gelmek zorunda kalmış.

* Messi yine muhteşem bir gol attı. Görmeyenler buradan izleyebilir. La Liga için daha fazla bir şey söylemeye gerek yok, bu gol bana yetti.

* İtalya’da Milan Inter’e kaybettikten sonra oynadığı iki maçı da kazanamadı. Oysa ki o maç öncesinde şampiyonluk kelimesini bile telafuz etmeye başlamışlardı ama şu an fark 10 puan. Artık Roma ile ikincilik için kapışırlar.

21 Ocak 2010 Perşembe

Arsenal F.C.


Türkiye'de futbolu takip edenlerin çoğu İngiliz takımları arasından Liverpool'u destekler. Sebebini, nasıl sevmeye başladığımı hatırlamıyorum ama benim de takımım küçüklüğümden beri Liverpool'dur. John Barnes hayranlığım vardı, ondan olabilir. Liverpool'u severim ama diğer İngiliz takımlarına da fazla cepheli değilimdir, sadece Manchester United'dan hiç haz etmem.

Arsenal dün sahasında ligin az gol yiyen ekiplerinden Bolton'u 4-2 yendi ve maç fazlasıyla liderliğe yükseldi. Aynı sayıda maç yaptığı United'ın ise 1 puan önünde. Sezon başında şampiyonluk için Arsenal'e fazla şans tanınmıyordu. Ne yalan söyleyeyim ben de dördüncülük için mücadele edeceklerini düşünüyordum ama sezona harika başladılar, iyi gidiyorlar. Ligin izlemesi en zevkli takımı Arsenal ama hala da şampiyon olacaklarını düşünenlerin sayısı fazla değildir. Ben de işlerinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Dzeko için çok ciddi söylentiler var, eğer bu transfer gerçekleşirse çok daha ciddi bir şampiyon adayı olabilirler.

Liverpool'un durumu ortada, şampiyonluk şansını geçiyorum ilk dörde bile girmeleri kolay değil. Bu şartlar altında benim de İngiltere'de şampiyon olmasını istediğim ve desteklediğim takım bu sezon için Arsenal. Takımın yaş ortalaması 24 ve futbolcular arasında nefret ettiğim bir adam yok, genç ve sempatik adamlar. Harika bir futbol oynuyorlar, herhalde tüm gün sıkılmadan Arsenal maçı izleyebilirim.

Ve en önemlisi de çok sevdiğim Arsene Wenger. Sezon sonunda kupa kaldırırken çocuk gibi sevinmesini görmek beni çok mutlu edecek.

Go Gunners go!

14 Aralık 2009 Pazartesi

Hafta Sonu Üzerine


Yine bilgisayardan uzak, sofraya yakın bir hafta sonu geçirdim. Bu kadar geç kalınca kısa kısa not düşmekten başka yapacak bir şey yok.
.
.

* Seyircisiz maçlardan çok korkarım, her sonuç ihtimal dahilindedir. İzlemesi ise zulüm. Fenerbahçe-Ankaragücü maçı bir seyircisiz maçın verebileceği maksimum zevki verdi. Bol pozisyonlu, bol gollü ve heyecanlı geçti.

* Kredi 0 olduğu için takım mecburen mücadele etti ve galibiyeti de bu mücadele getirdi. Son haftalar ile kıyasladığımızda oyunun hücum tarafı oldukça tatmin ediciydi. İlk 10 dakikadan sonra Fenerbahçe oyunun kontrolünü eline aldı ve pozisyonlar buldu. Gol zor geldi ama Ankaragücü’nün cevap vermesi o kadar zor olmadı. Vassell ile buldukları gol hem pas hem de vuruş olarak harika.

* Bilica çok kötüydü, anlamsız riskler aldı ve top kayıpları yaptı. Özer ve çoğunluğun aksine Mehmet Topuz’u beğendim. Alex ise yine Alex’di. Bence Fenerbahçe adına maçın en iyisi Cristian oldu, ben çok beğendim. Arkadan yetişerek rakipten aldğı çok kritik 4-5 top var. Kim ne derse desin Cristian Fenerbahçe için çok faydalı bir oyuncu ve çok yerinde bir transfer.

* Son dakikada gelişen tartışmalı pozisyon gol“müş”. Piero topun tamamının içeride olup olmadığını ölçeme“miş” ama tuvalet kağıdı olayı tüm açıklığıyla izleyicilere göster“miş”.

* Fenerbahçe’de futbolcuların neredeyse hepsi formsuz. Bireysel performanslarında büyük düşüş var, kapasitelerinin çok altında oynuyorlar. Takımın forvetsizlikten sonra en büyük sorunu şu an için bu.

* Galatasaray yediği iki komik gole rağmen maçı kazanmasını bildi. Erken gelen 2 golden sonra beraber izlediğim arkadaşlara “Galatasaray 4-2 alır” demiştim, bir gol fazla söylemişim. Antalyaspor’un direkten dönen 3 topu ile beraber başka pozisyonları da var. Hatta bence bir de verilmeyen penaltısı. Sezon başında Galatasaray’ın savunmaya takviye yapmamış olmasını anlayamadığımı burada defalarca söyledim, devre arasında bu mevkiye transfer yapılmazsa çok şaşırırım.

* Beşiktaş’ın kazanamayacağını düşünüyordum. İlk devre beklediğimden daha etkili bir futbol oynadılar ve golü de buldular. Manisaspor kalecisi İlker Avcıbay Galatasaray karşısında çok iyi oynamıştı, Beşiktaş’a karşı da iyi bir maç çıkardı. Devre sonunda fikrim değişmişti, kazanacaklarını düşünüyordum ama o ilk devrede gördüğümüz etkili futbolu 2. devre göremedik. Ernst’de haklı bir düşüş var, CSKA maçında da beğenmemiştim. Fink de 60’dan sonra yorulunca Beşiktaş’ın şansı iyice azaldı. Mustafa Denizli Uğur İnceman tercihiyle devre arasında kimin gönderileceği yönünde bir ipucu verdi. Tabata gibi gözüküyor ama onu da devrede göndermek hiç kolay olmayacak.

* Trabzonspor Şenol Güneş ile yine kazandı ve Fenerbahçe karşısına moralli çıkacaklar. Kendi sahalarında oynuyorlar ve eller ayaklar titremezse maçın favorisi de onlar.

* Makakula atmaya devam ediyor, bu hafta attığı gol çok güzel. Mükemmel vurdu. Kayserispor da liderliğini devam ettiriyor ama ben zirveye Sivasspor kadar tutunabileceklerini sanmıyorum.

* Şanlıurfa’da yapımına 1992 yılında Süleyman Demirel’in temel atmasıyla başlanan GAP Arena stadı sonunda Şanlıurfaspor-İskenderun Demirçelikspor maçıyla açıldı. Bugüne kadar yaklaşık 50 milyon TL’nin harcandığı stad 30.000 kişilik ve tüm tribünlerin üstü kapalı. Fotoğraf stada ait, zemin bir Türkiye klasiği olarak bozuk gözüküyor.

* Berlusconi’nin ağzını burnunu dağıtmışlar. 20 gün rapor almış, partilerine rahat rahat devam eder. Bu olay onu mutlu etmiş bile olabilir. Milan’ı da Inter ve Juventus’un puan kaybettiği haftada San Siro’da dağıttılar, Palermo net bir galibiyet çıkardı.

* Liverpool – Arsenal maçının çok daha güzel geçmesini bekliyordum. 4-4 biten o maçı yaşayınca haliyle beklentiler yüksek oluyor. Liverpool geriye düştükten sonra bile hiçbir şey yapamadı. İlk devre ortada giden oyun ikinci devre tamamen Arsenal lehine döndü. 4-4’lük maçı hatırlatan tek şey de Arshavin oldu, harika bir gol attı.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Premier League'de Hafta Sonu


Hafta sonu Chelsea ile başladı. Rakip Manchester United ve Everton karşısında kazanarak dikkatleri üzerine çeken Burnley idi ama Chelsea 6 dakika içinde Anelka, Ballack ve Ashley Cole’ün ayağından gelen 3 gol ile maçı kazandı. Liverpool ise iki kez yenik duruma düştüğü maçta deplasmanda 82’de Kaptan’ın attığı harika golle Bolton’u 3-2 yendi. Manchester City Adebayor’un golüyle Portsmouth deplasmanından 3 puanla dönerken Tottenham da uzatma dakikalarında Aaron Lennon’un attığı golle Birmingham karşısında 2-1 kazandı. Chelsea ve Tottenham oynadıkları dört maçı da kazanan iki takım olarak zirvedeler ama Tottenham Modric’i kaybetti, fibula kemiği kırılmış. Mutlaka çok etkileneceklerdir.

Haftanın maçı ise Old Trafford’da oynandı. Ben United’ın maçı rahat kazanacağını düşünüyordum ama özellikle ilk devrede görüntü hiç öyle değildi. Topa daha çok sahip olan taraf Manchester’dı ama Arsenal’in ilk devre bulduğu pozisyonların sayısı daha fazlaydı, bir de penaltıları verilmedi. Beklemediğim kadar sakin oynadılar ve Arshavin’in attığı harika golle öne de geçtiler. Golde kaleci Foster’ın da katkısı olduğunu unutmayalım. Aslında ikinci devre de işler çok değişmedi, United rakibini bunaltamadı. Beklediğim kadar büyük bir baskı da kuramamıştı ama Rooney’in yarattığı penaltı skora beraberliği getirdi. Bence penaltı ile alakası yok, hatta Eduardo’nun olay yaratan yedirmesinden çok bir farkı da yok. Arsene Wenger de maç sonrasında bunu söylemiş ki bence de haklı. Maç sırasında da hakem ile girdiği diyalog sonrası tribüne gönderildi. Bu golden 5 dakika sonra, tam Diaby’yi ne kadar beğendiğimden, çok büyük bir oyuncu olabileceğinden bahsederken bu oyuncu kendi kalesine ilginç bir kafa golü attı ve bu iki golle de Manchester United 3 puan almış oldu.

Artık Stoke City’nin aldığı skorları da not düşmek lazım, Sunderland karşısında 1-0 kazandılar ve benim de bir kuponumu yatırdılar.Tuncay da son 5 dakika oyuna girmiş, hayırlı olsun.

25 Ağustos 2009 Salı

Premier League 09/10


Premier League başladı ama yaz sebebiyle ülke futboluna daha yeni uyum sağlarken İngiltere’de olanları izlediğim tek tük maçlar haricinde fazla takip edemedim. Ronaldo ve Tevez ayrıldıktan sonra United’ın ciddi güç kaybına uğradığını düşünenler haksız değiller. Diğer takımların şampiyonluk şanslarının arttığını söylemek yanlış olmaz, ben de Liverpool için çok heveslenmiştim ama önce Alonso’nun gidişi sonra da dün Aston Villa karşısında alınan mağlubiyet ile 3 maç sonunda kaybedilen 6 puan bütün umutlarımı kaybettirdi.

Manchester City’nin bu transfer politikasını göreceğimizi geçen sene tahmin edemezdim, beklediğimden akıllı transferler yaptılar. Forvet hattı için konuşmaya gerek yok, orta sahayı da zaten toparlamışlardı. En son yapılan Lescott ve Sylvinho transferleri ile çok iyi de bir savunma hattına sahip oldular. Normal şartlarda Arsenal’i geride bırakmaları sürpriz olmayacak ama Arsenal de sezona çok formda başladı. Yine de ligi Liverpool ve Arsenal’in üzerinde 3. olarak bitirmeleri beni şaşırtmayacak.

Manchester United’ın ne olursa olsun ilk ikiden aşağıya düşeceğine inanmıyorum, Burnley maçı Ferguson’un takımını küçük görmek için yeterli olamaz. İlk üç maçını kazanan iki takım var, Tottenham ve Chelsea. Tottenham’ın şampiyonluk olabilecek bir kadrosu yok ama ilk dört mücadelesine renk katacağı kesin. Chelsea’nin ise United’ı geride bırakabileceğini düşünüyorum. Ancelotti’nin elinde tam kendisine uygun bir kadro ve orta saha oyuncuları var. Drogba da sezona muhteşem başladı.

Chelsea, Manchester United, Liverpool, Arsenal, Manchester City, Tottenham ve hatta belki biraz da Aston Villa bu yıl bize geçtiğimiz sezondan daha zevkli ve çekişmeli bir Premier League izletecekler gibi gözüküyor.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Liverpool 4-4 Arsenal



Sivas’da futbol izlediğinizi düşünerek kanal değiştiriyorsunuz ve Anfield’a gidiyorsunuz, sonra adamların size sundukları şeye bakın. Bizim işimiz de zor aslında, futbolu hala seviyor olmamız takdir edilmeli. Skor aynıydı ama dün izlediğimiz futbol Liverpool-Chelsea maçı ile mukayese edilemez. Liverpool’a yazık oldu, bütün maç boyunca inanılmaz baskılı ve tempolu oynadılar ama Arsenal’in neredeyse kaleyi bulan her şutu gol oldu. Fabianski mükemmel bir maç çıkardı, o olmasa çok farklı bir skor görebilirdik.

İlk devreyi izledim, arada bir boşluktan sonra ikinci devrenin de son 20 dakikasını tekrar yakaladım. Liverpool sanki maç 2-3 dakika önce başlamış gibi oynuyordu ve daha da ilginci sanki 200 dakika daha olsa aynı tempoda oynayacaklarmış hissini veriyorlardı. Uzatma dakikalarında gol yemelerine rağmen hemen cevap verdiler, yetmezmiş gibi üzerine bir de 5. gol fırsatı yakaladılar. Liverpool’u hayranlıkla izlediğim çok maç oldu ama dün izlediğim “şey”i ayırıyorum. Bu kadarını görmemiştim, hiç bu kadar etkilenmemiştim. Arsenal’de Fabianski’nin harika performansı dışında 4 gol atan Arshavin’in iyi oynadığını söylemeye gerek yok ama ben Nasri’yi de çok beğendim. Özellikle ilk golde pozisyonu başlatan o ince pası harikaydı ve maç boyunca kendisinden beklemediğim kadar savunmasına yardım da etti.

Şampiyonluk şansı iyice azaldı ki zaten bence hiçbir zaman da United’dan fazla olmamıştı. O yüzden de dün şampiyonluk şansının iyice azalmasından çok, hak edilen bir maçın berabere bitmesine üzüldüm. Arsenal’in de hakkını yemek istemem, sıralamada rahat bir yerleri olmasına rağmen gösterdikleri karakter takdir edilmeli ama keşke o El Zhar’ın pozisyonu gol olsaydı ve ben de tarihe geçecek, yıllarca unutulmayacak bir Liverpool efsanesini daha canlı izlemiş olabilseydim..

20 Nisan 2009 Pazartesi

Öteki Futbol

Derby d'Italia berabere bitti. Bu sonuçla Inter 10 puanlık farkı korurken Juventus ise averajla Torino’yu 5-1 yenen Milan’a geçildi. Maça Juventus iyi başladı, özellikle ilk yarım saat Inter’i bunalttı ama Balotelli ile golü bulan taraf ikinci devre biraz daha ileri çıkmaya başlayan Inter oldu. Juventus 76. dakikada Tiago’nun atılmasıyla 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında Grygera’nın kafa golü ile beraberliği yakaladı. Bu arada Juventus da taraftarlarının Balotelli ve Ibrahimovic’e yönelik ırkçı tezahuratlardan dolayı da 1 maç ceza almış. Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesinde ise Genoa ve Fiorentina kaybedince Lecce’yi 3-2 ile geçen Roma bu iki takıma bir adım yaklaştı. Önümüzdeki hafta Fiorentina ile deplasmanda oynayacaklar.

İngiltere’de hafta sonu FA Cup heyecanı vardı. Ne yazık ki iki maçı da izleyemedim. Yarı finallerin ilk maçında Chelsea 18. dakikada Walcott’un golüyle yenik düşmesine rağmen önce Malouda ile beraberliği yakaladı, 84’de Drogba’nın attığı golle finale yükselen ilk takım oldu. Diğer maçta ise Everton Manchester United’ı 120 dakikası golsüz geçen maçta penaltılarla eledi ve finalin rengini mavi olarak belirledi. Premier League’de oynanan maçlarda ise dikkat çekici bir skor görmedim, Newcastle’a Shearer da çare olmadı ve Tottenham deplasmanından puansız döndüler. Aston Villa’daki düşüş devam ediyor, sahalarında West Ham’a iki puan bıraktılar. Middlesbrough ise Riverside’da Fulham ile berabere kaldı, kazansalardı Premier League’de kalmak adına önemli bir adım atmış olacaklardı.

İspanya’da iki büyük makina düzeninde ilerlemeye devam ediyor, bu hafta da deplasmanda tek farklı kazandılar. Barcelona Getafe'yi Messi ile geçerken Real Madrid de Marcelo'nun golüyle Huelva'yı 1-0 yendi. Valencia sahasında Sevilla’yı 3-1 ile geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi verdiği Atletico Madrid ile Villarreal’in üç puan önünde kalmayı başardı. Takip ettiğimiz takımlardan Betis ise kazandı ve bir anda 11. sıraya fırladı. Gerçi bu rahatlama anlamına gelmiyor çünkü La Liga’da 10. ile 17. arasında sadece 4 puan fark var.

Fransa’da Lyon dominasyonu bitecek gibi gözüküyor. Bordeaux’a kaybedince 3. sıraya gerilediler. Marsilya ise deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta Lorient’i 2-1 yenince liderliğe yükseldi. Önümüzdeki hafta Lyon-PSG maçı var ve PSG kazanırsa o da Lyon’un iki puan önüne geçecek. Almanya’da ise 5 takımın puan aralığı biraz açıldı ama harika mücadele devam ediyor. Leverkusen’i 2-1 ile geçen Wolfsburg’un 3 puan farkla lider, onları aynı puanla Bayern Münih ve Hamburg takip ediyor. Hertha ve Stuttgart ise biraz daha geriye düştü.

Hafta içinde İtalya’da kupa, Premier League’de ise hafta sonu oynamayan takımların maçları ve İspanya'da da La Liga mücadelesi var. Yarın akşam Liverpool-Arsenal maçı oynanacak ve ben 30 Nisan’a kadar birçok maçı olduğu gibi gollü geçmesini beklediğim bu maçı da izleyemeyeceğim.

Edit: Hollanda'da Van Gaal'in AZ Alkmaar'ı sahasında kaybetmesine rağmen şampiyonluğunu rakiplerinin puan kaybı ile ilan etti. Hollanda Liginden o kadar kopuk bir adamım ki bu çok önemli ve tarihi bir şampiyonluk olmasına rağmen bahsetmeyi bile unutmuşum. PSV de Ajax'a sahasında 6 tane sallamış..

16 Nisan 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Sonuçları


F.C. Porto 0-1 Manchester United
Arsenal F.C. 3-0 Villarreal C.F.
.
İşler fena yoğunlaşmaya başladı, futboldan ufak ufak kopuyorum. Dün oynanan iki maçı da izleyemedim, sadece golleri gördüm. İki maçtan çıkan skor da benim için sürpriz olmadı, zaten Arsenal maçı için herhalde farklı bir şey düşünen olmamıştır. United Ronaldo'nun muhteşem golüyle erken öne geçince oyunu istediği formata çok kolay sokmuş, sadece son 10 dakika bir baskı yemişler. Gerçi Lucho sakatlanıp çıkmış, oyunda kalsa Porto belki bir şeyler çıkartabilirdi. Arsenal de beklendiği üzere rahat kazandı, Cazorla'dan sonra Senna'nın da sakatlığı Villarreal'in zaten az olan şansını iyice azaltmıştı.
.
F.C. Barcelona - Chelsea F.C.
Manchester United - Arsenal F.C.
.
Yarı final ilk maçları 28-29 Nisan tarihlerinde, rövanşlar ise 5-6 Mayıs tarihlerinde oynanacak. Barcelona'nın elenmesi sürpriz olur ve bu kez Hiddink'in bile bu sürprize gücü yetmez gibime geliyor. Ben sürprizi diğer eşleşmede bekliyorum. Arsenal iyice toparladı, sakatlar da döndü. Şu yukarıdaki fotoğraftaki hücum gücü bile yeterince korkutucu, Adebayor, Van Persie, Nasri, Walcott ve Fabregas. United'ın düşüşü çok da fazla uzamaz herhalde ama o eşleşmeden ben her sonucu bekliyorum.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Şampiyonlar Liginde Salı


Maçları ne yazık ki izleyemedim. Villarreal-Arsenal maçının son 15 dakikasına yetiştim, özetleri izlerim diye bekledim ama Star Tv sağolsun önüme gollerin yerine Uğur Dündar’ı çıkardı. İlk maçlar sonrasında avantajı yakalayan taraf deplasman takımları oldu.

Porto gecenin sürprizine imza attı, hatta belki de bu turun sürprizine imza atacak. Barcelona-Manchester United finalinin olması gereken olduğunu söylüyordum ama ne yalan söyleyeyim United elenirse de zerre üzülmem. Bence Manchester’daki düşüş Liverpool maçı sonrasında değil 2. Inter maçı ile başlamıştı. O maçta da iyi değillerdi ama iki devrenin başında attıkları birer basit golle çok da pozisyon vermelerine rağmen turu atlamışlardı. O maçın sonrasında futbollarında belirgin bir düşüş başladığını blogda dile getirmiştik, ligde aldıkları skorlarla da bunu gösterdiler. Porto da sanırım çok iyi oynamış, yedikleri iki golü bulunduğum mekanda görebildim, çok da basit goller yediler. Daha iyi bir skorla bile ayrılabilirlermiş. Bu arada Porto’nun eski Porto olmadığını ve Fenerbahçe’nin çıkamadığı grubun da çok kolay bir grup olduğunu hatırlamakta fayda var..

Arsenal deplasmandan istediğini alıp dönüyor. Goller Senne ve Adebayor’dan, az önce internetten izledim, ikisi de çok güzel ama tabii ki Adebayorun golü ayrı bir güzel. Geriye doğru koşarken topu alışı ve vuruşu muhteşem. Almunia sakatlanmış ve çıkmış ama ciddi olup olmadığını bilmiyorum. Yetiştiğim son 15 dakikalık bölümde oyunu kontrol eden taraf Arsenal’di ve Villarreal’in pek yürüyecek hali kalmamıştı. Sakatların dönmesiyle Arsenal o bildiğimiz pas trafiğini tekrar yakalamış gözüküyor. Bu turu rahat geçeceklerdir ve hatta Şampiyonlar Liginde beklenenden ileri gitmeleri de artık sürpriz olmaz.

Asıl büyük maçlar bu akşam oynanacak. Keşke Barcelona-Bayern Münih yerine Liverpool-Chelsea maçını izleyebilseydik. O maçta fazla gol olmayacak gibi geliyor ama her ihtimalde çok zevkli geçeceği kesin. Barcelona ise sanırım beklenenden rahat kazanacak, Bayern Münih’de eksikler fazla. Özellikle savunmada ciddi sıkıntı yaşıyorlar. Dün akşamı kaçırdım, bu akşam izlediğim futbolla umarım o eksiği kapatırım.