UEFA Kupası 08/09 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
UEFA Kupası 08/09 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2009 Çarşamba

UEFA Cup Final - İstanbul 2009


Tempo aynen devam ediyor, rahatlayacağım gün olan 18 Haziran'da büyük bir orgazm yaşayacağım. Bugünüme ise kimse dokunamaz, çok önceden futbola ayrılmış durumda. Gönül maç öncesini de Saraçoğlu çevresinde yaşamak isterdi ama yapacak bir şey yok, maça gidebileceğime şükrediyorum.

Finalde başka takımları hayal ediyorduk, olmadı. Ben yine de maçın güzel geçeceğini hissediyorum. 2005'deki efsane final gibi bir maç olması kolay değil ama son kez verilecek bu kupanın unutulmayacak bir final sonunda sahibine gitmesini çok istiyorum. Umarım ülke olarak hepimizin, bir Fenerbahçe'li olarak da benim ayrıca gurur duyacağım bir organizasyona imza atarız.

17 Nisan 2009 Cuma

UEFA Kupası Çeyrek Final Sonuçları

Yine bir UEFA Kupası akşamı, yine sinir bozukluğu ve yine "ah ulan ah" ile başlayan bir sürü cümle.. Olsun ama bizim de dünya derbimiz var..

Dynamo Kiev 3-0 PSG
Marsilya 1-2 Shakhtar Donetsk
Manchester City 2-1 Hamburg
Udinese 3-3 Werder Bremen

Hiçbir maçı izleyemedim, yayın olup olmadığını bile bilmiyorum. Gecenin sürprizi benim için Dinamo Kiev oldu. Maçın golsüz berabere biteceğini tahmin ediyordum, eşitlik bozulursa da bunu PSG'nin yapabileceğini düşünüyordum ve umuyordum ama ev sahibi maçın hemen başında golü bulmuş, 10 dakika sonra da ikilemiş. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla da tribünde de güzel bir ortam yakalamışlar, sanırım zaten zor olan deplasmanı çıkılması imkansız hale getirmişler. Diğer Ukrayna-Fransa eşleşmesinde de gülen taraf Ukrayna takımı oldu, Shakhtar sahasında 2-0 yendiği Marsilya'yı deplasmanda da 2-1 yendi. Lucescu yolunda devam etti, Gerets asıl büyük hedefinin peşinden koşmak için ülkesine döndü. İki Fransız takımının da eleneceğini tahmin etmiyordum, sanırım lig mücadelesi ağır bastı.

Hamburg da yoluna devam ediyor, ilk maçı 3-1 kazandıktan sonra bu Manchester City karşısında turu vereceklerini düşünmüyordum. Maçın başında öne geçmişler ama 2. devrenin hemen başında da skor 2-1'e gelmiş. İngiltere'nin stad atmosferinde City işleri belki değitirşebilirdi ama 76. dakikada Dunne kırmızı kart görünce zoru başaramamışlar. Diğer mücadeleyi izleyemediğim için ise çok üzgünüm. Gökhan İnler takımını öne geçiriyor ama ona cevabı Diego veriyor. Udinese maçı en azından uzatmaya götürecek 3-1'lik skoru henüz 38. dakikada yakalıyor ama işte yine Diego, bir gol daha atıyor ve Udinese'nin umutlarını iyice azaltıyor. Bir gol de Pizarro atmış ve maç 3-3 bitmiş, bu turda 4 gol atan Diego bir de penaltı kaçırmış.

Yarı finalde iki Alman ve iki Ukrayna takımı birbirleriyle karşılaşıyor. Shakhtar ve D.Kiev normal şartlarda benim için pek fark etmez ama sanırım Lucescu'nun finale gelmesini tercih ederim. Hem malzemesi bol olur hem de Shakhtar'da kalıcı olma ihtimali herhalde artar. Türkiye'de bir daha çalışmasını şahsen istemiyorum. Diğer eşleşmeden kimin geleceği de benim için çok önemli değil ama illa bir tercih yapmam gerekirse Werder Bremen'i isterim. Kadıköy'deki final pek hayal ettiğimiz gibi olmayacak, gerçi bir Ukrayna takımı geleceği için çok mutlu olan hemcinslerim var ama ben bir Alman-Fransız ya da İngiliz-Fransız finalini tercih ederdim. Kısmet diyelim, umarım en azından sıradışı, kolay kolay unutulmayacak bir maç izleriz.

10 Nisan 2009 Cuma

UEFA Kupası Çeyrek Final İlk Maç Sonuçları


Belli ki ne zaman bir Uefa kupası maçı izlersem ya da bu kupadan bahsedersem Türk takımlarını anacağım. İstanbul'da olan final için mücadele eden şu takımları gördükçe iç çekeceğim, "ah ulan ah" diyeceğim.
.
Marsilya'yı kupanın favorisi olarak görüyordum ama avantajı büyük ölçüde Shakhtar'a verdiler. Galatasaray'lıların daha bir ayrı takip ettiği eşleşmede Lucescu'nun takımı 39'da Hübschman ve 65'deJadson'un golleri ile maçı 2-0 kazandı. Dynamo Kiev PSG'yi fena kilitlemiş ve çok az pozisyon vermiş. Maç golsüz bitti ama bu Ukrayna takımı için avantaj değil, şanslar hala yarı yarıya. Galatasaray'lıların yine ayrı bir gözle takip ettiği bir diğer eşleşmede de Hamburg evinde ilk dakikada yediği golle geriye düşmesine rağmen maçı 3-1 kazandı. Trochowski maçın yıldızı olmuş, bir gol atmış iki golün de pasını vermiş. Diğer Alman takımı Werder Bremen de ilk maçı kendi sahasında aynı skorla kazandı ve avantajı eline geçirdi, maçın adamı iki gol atan Diego.
.
Yarı finale yükselecek takımlar bence Shakhtar, PSG, Hamburg ve Werder Bremen olur. Herhalde Kadıköy'deki final hayal ettiğimiz gibi olmayacak, istediğimiz takımlar gelmiyor. UEFA kupası genelde böyle ama işte Milan'ın varlığı umutlandırmıştı. Hem ülke puanı hem de maç ortamı açısından Ukrayna takımı istemiyorum ama sanırım biri İstanbul'a gelecek.
.
Shaktar Donetsk 2-0 Marsilya
PSG 0-0 Dynamo Kiev
Hamburg 3-1 Manchester City
W.Bremen 3-1 Udinese

20 Mart 2009 Cuma

UEFA Kupası Çeyrek & Yarı Final Eşleşmeleri

.
PSG - Dinamo Kiev / Shakthar - Marsilya
Werder Bremen - Udinese / Hamburg - Manchester City
.
Şu eşleşmelere ve kalan takımlara bir daha bakıyorum da, gerçekten çok yazık. Sadece Galatasaray için değil, Fenerbahçe ve Beşiktaş için de finalinin Kadıköy'de oynanacağı UEFA Kupası mücadelesinin dışında kalmış olmak çok üzücü. İddia ediyorum üç büyük takım da şu kalan takımları eleyebilecek kapasitede. Türk takımları tarihi bir fırsatı kaçırdılar, birbirimizi yemekten böyle şeyleri düşünemiyoruz, planlayamıyoruz. Üç koca Türk takımı var ve en çok yaklaşanı çeyrek finale bile çıkamadı. Bir daha böyle bir şansın elimize geçtiğini belki benim torunum görür.
.
Çeyrek finalde de tanıdıkların eşleşmesi var, bu kez Lucescu ile Gerets karşı karşıya geliyor. Bir yandan da gözler Hamburg'un neler yapacağında olacak. Yarı final eşleşmelerine de bakınca sanki finale bir Fransız gelecek gibi gözüküyor, diğer tarafta daha sert eşleşmeler var ama en azından iki Ukrayna takımından birinin finale çıkma şansının olmaması ülke puanı açısından da iyi oldu ki ben iki takımın da eleneceğini düşünüyorum.
.
Çeyrek final ilk maçları 9 Nisan'da, rövanşları da 16 Nisan'da oynanacak. Yarı finalde ise ilk maçlar 30 Nisan, rövanşlar ise 7 Mayıs'da yapılacak.
.
Finalin tarihi 20 Mayıs...

Can Bartu


Can Bartu'yu kura çekimlerinde görmüştüm ama neden onun çektiğine dair bir habere denk gelmemiştim ve sebebini bilmiyordum. Meğer UEFA finali elçisi olarak kendisi seçilmiş. Bugün de UEFA'nın sitesinde onunla ilgili bir tanıtım yazısı var. Çok büyük bir olay değil ama yine de insanın hoşuna gidiyor.

UEFA Kupası 4. Tur Sonuçları


Herhalde gecenin en güzel ve ilginç mücadelesi Ali Sami Yen'de oldu. Galatasaray elendi ve tarihi final şansını kaybetti. Maçı netten olabildiğince izledim ama yorumlamak bana düşmez, belki Şen Şef bir şeyler karalar..

Galatasaray - Hamburger SV: 2-3 (1-1)
Saint-Etienne - Werder Bremen: 2-2 (0-1)
Ajax - Marsilya: 2-2 (1-2)
Metalist Kharkiv - Dinamo Kiev: 3-2 (0-1)
Shakhtar Donetsk - CSKA Moskova: 2-0 (0-1)
Zenit - Udinese: 1-0 (0-2)
Aalborg BK - Manchester City: 5-4* (0-2)
Braga - PSG: 0-1 (0-0)

UEFA mücadelesine ve çeyrek finale yükselen takımlara baktığımda hep "Keşke Fenerbahçe geçen seneki haliyle şu an bu kupada mücadele ediyor olsaydı" diye düşündüm. Yine de Saraçoğlu'nda güzel bir final izleme şansımız devam ediyor.

Ukrayna takımları iyi gidişlerini sürdürüyorlar, iki takımları mücadeleye devam ediyor. Zico sebebiyle destekliyor olduğum CSKA elendi, Dinamo Kiev karşısında hiçbir varlık gösterememişler. Elimde bir tek PSG kaldı, Braga deplasmanında son dakikalara doğru buldukları golle kazandılar ve çeyrek finale yükseldiler. Metalist sahasında kazandı ama elendi, ben turu atlayacaklarına inanıyordum ama 79. dakikada Berezovchuk kendi kalesine atınca Dinamo Kiev tur atladı. Deplasman golü uygulamasını hiç sevmediğimi tekrar yazmak istiyorum.

Zenit Udinese'yi eleyebilir diye düşünüyordum, kazandılar ama elendiler, böylece kupada Rus takımı da kalmadı. Aalborg ise Manchester City'yi 2-0 yendi ama penaltılarda tur atlamayı başaran taraf Given'ın kurtardığı iki penaltıyla Manchester City oldu. İki Alman takımı Hamburg ve Werder Bremen de yollarına devam ediyorlar, birinden biri final yapabilir gibime geliyor.

Kuralar birazdan çekilecek, benim dileğim bu kalan takımlar arasından finale PSG ve Manchester City'nin gelmesi ama %100 Fransız bir finale de hayır demem.

13 Mart 2009 Cuma

Hamburg:1 Galatasaray:1

Her yerde yazılanları bir de buraya yazmaya gerek yok. Arkhe zaten seyretmediği ikinci yarıyı okuduklarıyla buraya taşımış. Biz pek konuşulmayan birşeyden girelim konuya o zaman.


Hakan Balta stoperde harika bir performans gösterdi. Benim için Ayhan ve De Sanctis'le beraber Galatasaray'ın ve maçın en iyilerindendi. Yer tutuşuyla, havadan ve yerden müdaheleleriyle, ayağına dolaştırmadan sakin ve basit oyuna soktuğu toplarla bence Galatasaray'ın önümüzdeki sezon sol stoperi olarak üstüne takım kurabileceği seviyede bir performans çıkardı. Halini tavrını da ben Cüneyt Tanman'a benzetiyorum.

Oradan Türk takımlarının Avrupa'da 1000. golünü atan Ayhan Akman'a gelelim. Golde, kornerden dönen topla yaptığımız kontratakta attığı depar heralde minimum 70-80 metredir. Sonra kendine güvenerek yaptığı burun-üst vuruş için de tebrik ederim kendisini. Nonda'nın ikinci yarıda benzer bir pozisyonda yaptığı vuruşun berbat sonucundan öte denediği şekil bile bu golün değerini ortaya koyar. Ayhan maç boyu kaptığı toplarla, yaptığı basit ama faydalı işlerle maç boyu disiplini bırakmadan Galatasaray'ı orta sahada rahatlatan adamdı. Bazen faul aldı, bazen Arda'ya yardım etti, hücumda da 10 kişi kalana kadar varlığını hissettirdi. Rakiple ve hakemle uğraşmadığı zaman ne kadar faydalı olabildiğini, enerjisini pozitif kullandığını bir kez daha gördük.


De Sanctis ve Arda da kendilerinden beklenenleri fazlasıyla yerine getirdi. Dünkü maçta Arda ve Lincoln için eleştiri yapmak saçma olur çünkü önlerindeki adam felaket ötesi bir durumda. Anakonda bütün kariyeriyle dalga geçiyor. Pas alıp verdiği yerler, ceza alanındaki koşuları filan ancak bu kadar faydasız olabilir bir santrforun. Kafa topu zaten alamıyor, ilk vuruşlar dökülüyor aylardır (aradaki freak golü hariç), bir de bunlara pozisyona girince en kötü kararı verme gibi bir huy ekledi ki artık sahada olması zarar veriyor takıma. Bu böyleyken 10 kişi kalınca Lincoln değil de Nonda çıkar mıydı sorusunu ele alalım. Çıkamazdı. Rakip stoperlerden biri bizim ceza alanına kamp kurardı zira son yarım saat. Benim beklentim zaten kondüsyon sebebiyle oyundan 5-10 dk. sonra çıkması beklenen Kewell'dı. Meğersem Avustralyalı'nın stoperde milyonları hayrete düşürme günüymüş. Arkhe ikinci yarıyı neden seyretmedi bilmem ama böyle bir sürprizin muadili yoktur bu seviyede müsabakalarda. Benim gözümde Kadıköy'de kaleye geçen Pancu'nun 5 dakikasına eşittir Harry'nin stoperdeki 40 dakikası. Öte yandan bir türlü sevemediğim (inkar etmediğim ama sevemediğim) Lincoln nere Kewell nere? Sahadaki duruşundan, sorumluluğu yansıyan surat ifadesinden, ciddiyetinden, dürüstlüğünden daha top ayağına değmeden Kewell Galatasaray için müthiş bir kazanımdır. Benim gibi çok kişi böyle hissediyordur. Lincoln ise artık heralde sinirimizin öte yakasında kala kaldı gariban. Ne yapsa değişmiyor hislerim fazla. Üstelik bu sezon geldiğinden beri en iyi oynadığı 2 maçı da seyredemedim. Ama oyundan çıktıktan sonra tepki vermesine ne şaşırdım ne de sorunsal bir hareket gibi gördüm. Normaldi bu maçta sahada kalmak istemesi. Bunu da o sırada sıcağı sıcağına hocasına gösterdi, ama neticede yere fırlatılmış bir forma, edilmiş bir küfür bile yok. Geçtik. Sezon sonuna kadar yapsın yapacağını sonra attaa Lincoln'üme. Zenit belki bir onluk da ona yapıştırır. What if it happens, said the hodja.

Galatasaray'ın stoper sorunsalına başka bir postta değinmeyi planlıyorum. Sakatlıklar üstüne Meira'nın gidişi yanlış geliyor hala bana. Ama eşleşmeye dönersek, önümüzdeki perşembe kimin stopere geçeceğini çok merak ediyorum gerçekten. Tabi son 5-10 dakikada oldukça şanslı olduğumuzu söylemek lazım, öyle veya böyle Hamburg 2-1'in dibine kadar getirdi oyunu, yapamadı. Oliç önce kenarda oturarak, sonra da boş kaleyi ıskalayarak Galatasaray'a bayağı faydalı oldu. Guerrero'ysa müthiş bir maç çıkaran Hakan'a tosladı maç boyu. Yalnız ikinci maçta da tehlikeli olacak bu insan azmanı Perulu.


Sonuç olarak iyi bir skor daha elde etti Galatasaray bu sezon. Tekrar tekrar aynı şeyi yazıyor olacağım ama hepimize ilaç gibi geldi bu seneki Avrupa koşusu. Kadıköy'e gider mi gitmez mi ben bilmem, ama kupadaki bütün takımlarla oynar Galatasaray, atar-yer, yener-yenilir ama kolay kolay teslim olmaz. Bunu çok özlemiştik.

Bu arada, 2008/2009 sezonunda bugün itibariyle takımların topladıkları katsayı puanları:
1.Liverpool ---------------21.4885
2 Bayern München ---21.0875
3 FC Barcelona -------19.4125
4 CSKA Moscow-------18.8500
5 Chelsea -------------18.4885
Manchester United--- 18.4885
7 Arsenal Eng ---------17.4885
8 Atlético Madrid------ 17.4125
Villarreal --------------17.4125
10 Manchester City ---16.4885
11 FC Porto -----------16.3285
12 Juventus -----------16.2250
AS Roma--------------16.2250
14 Hamburger SV ----16.0875
15 AS Saint-Étienne---16.0000
16 Galatasaray---------15.4000
17 Dinamo Kiev--------15.2250
Metalist Kharkiv -------15.2250
Udinese ----------------15.2250
20 Werder Bremen-----15.0875
21 Olympique Lyon -----15.0000
22 Real Madrid---------- 14.4125
23 Shakhtar------------- 14.2250
24 AC Milan -------------14.2250
25 Paris Saint-Germain --14.0000
26 AaB Aalborg ----------13.5600
27 Valencia --------------13.4125
28 Sporting Braga--------13.3285
29 Sporting CP Lisbon ---13.3285
30 Panathinaikos ---------13.3000
31 Ajax ------------------- 13.2330
32 Internazionale --------- 13.2250


UEFA Kupası 4. Tur İlk Maçları


Hamburg-Galatasaray maçının ilk devresini izleyebildim. İki takımda Almanya’da yaşanan okul baskını nedeniyle sahaya siyah bant ile çıktı. Daha önce Türk milli takımının, Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin bu tip isteklerinin reddedildiğini hatırlıyorum. Galatasaray bu devre gayet iyiydi, ilk 15-20 dakika Hamburg baskısı olur diye düşünürken topa daha çok sahip olan takım onlardı. Tam Hamburg ufak ufak çıkmaya başlayacakken güzel bir kontra atak ile gol geldi. 2. devre sahada yine garip ve değişik işler olmuş. Futbol ilahları bir takımı aynı anda hem lanetleyip hem de mucizevi bir şekilde nasıl koruyor anlamıyorum. Biraz bakındım, aklımda kalanlar; Kewell stopere geçmiş, Lincoln Bülent Korkmaz'a gider yapmış. Hamburg korkmuş, mesela Olic kenardaymış. Galatasaray bu zor şartlarda maçı kazanabilirmiş ama kaybetmesi hatta 2-3 fark yemesi de çok olasıymış. Okuduklarımdan anladığım ve gördüğüm kadarıyla tur atlama ve UEFA kupası hedeflerinin altını oynanan futbol yerine daha çok soyut şeyler doldurmuş.
.
Hamburg 1-1 Galatasaray
Werder Bremen 1-0 St. Etienne
Marsilya 2-1 Aja
Dinamo Kiev 1-0 Metalist Kharkiv
CSKA Moskova 1-0 Shakhtar Donetsk
PSG 0-0 Braga
Udinese 2-0 Zenit
Man. City 2-0 AaB
.
İlk maçlar sonunda deplasmanda kazanan yok, Paris'den beraberlik çıkaran Braga ve Galatasaray'dan başka beraberlik kurtaran da yok. Metalist en sonunda kaybetti, tek mağlubiyetini aldığı Beşiktaş deplasmanı ile aynı skoru aldı. İlk maçlar sonunda beni çok şaşırtan bir sonuç yok ama PSG'nin kazanmasını bekliyordum. İtalyanların Avrupa'da kalan son takımı Udinese'nin net bir skor alacağını da tahmin etmemiştim. Evinde geçtiğimiz sezonun şampiyonuna karşı ihtiyacı olan skoru aldı ama ikinci maçta her şeyi beklerim. Ukrayna ve Rus futbolundaki mücadele keyifli, iki maçta tek farklı skorlarla bitti. Yolunu gözlediğimiz Zico'nun CSKA'sı Lucescu'nun Shakhtar'ı karşısında ufak bir avantaj yakaladı. Deplasmanda da gol bulurlar gibime geliyor, bence turu atlayacaklar.

27 Şubat 2009 Cuma

UEFA Kupası 3. Tur Sonuçları


UEFA Kupasında son 16 belli oldu. Geceye Galatasaray damgasını vurdu. Ben Kocaeli mağlubiyetinin ve teknik adam değişikliğinin getireceği artı motivasyonla Galatasaray’ın tur için ekstra mücadele edeceğini ve önceliği UEFA kupası olmayan Bordeaux’u rahat geçeceğini ama defanstaki eksiklerin de baş ağrıtabileceğini düşünüyordum. Maçı izlemedim, sadece golleri görebildim o yüzden fazla yorum yapamayacağım ama turun 90. dakikada Sabri’nin ayağından gelmesi bu sıradışı maça sıradışı bir son olmuş.

Köy takımı yoluna devam ediyor, Metalist Sampdoria’yı 2-0 ile rahat geçmiş. Beşiktaş’a inanılmaz bir gol atan Jaja Samdoria filelerine de güzel bir frikik golü bırakmış. Diğer iki Ukrayna takımı da tur atladı ve eledikleri takımlar da Valencia ile Tottenham. Futbolundaki yükselişi iki temsilcilerinin sezon başında Fenerbahçe ve Beşiktaş karşısındaki performanslarıyla çok net görmüştük. Birbirleriyle oynayacak olmaları bizim şansımız oldu, şu an ülke puanı olarak onlarla mücadele ediyoruz. Geçtiğimiz yılın şampiyonu Zenit’de Stuttgart’ı her iki maçta da yenerek tur atladı.

Milan’a güvenmiyordum, elenmeleri sürpriz sayılabilir ama Serie A’da bile zorlanarak maç kazanan takımın Werder Bremen ile berabere kalması benim için sürpriz olmadı. Pizarro takımının iki farkla geriye düştüğü maçta iki gol atarak turu Bremen’e getirdi. Benim için gecenin sürprizi Aalborg’un Deportivo’yu deplasmanda üç golle yenerek tur atlaması oldu. Zico’nun CSKA’sı Aston Villa’yı tamamında üstün oynadığı ve çok gol kaçırdığı maçta 2-0 yendi ve tur atladı. Aston Villa da birçok oyuncusunu İngiltere’de bırakmış, onlar da UEFA kupasını ligden sonra düşünen takımlardan.

Özellikle büyük liglerin temsilcileri kendi liglerini UEFA mücadelesinin önüne koyuyorlar, Şampiyonlar Liginin maddi getirisi birçok takım için UEFA finali oynamaktan daha önemli bir hedef. Şu an kupada İspanyol takımı yok. İtalya’dan sadece Udinese, İngiltere’den ise sadece Manchester City yoluna devam ediyor. Bu aşamadan sonra UEFA kupasını daha çok kazanmak isteyen takımlar ilerleyecek, zaten şu an ki görüntü de bunu gösteriyor. Son 16 takıma baktığımda en güçlü kadro bence Galatasaray’da ama bu en iyi takım da onlar anlamına gelmiyor. Finale Galatasaray kalamadığı takdirde Saraçoğlu’nda beklediğimiz kadar büyük bir final izleyemeyeceğiz.
.
Galatasaray 4-3 Bordeaux
Metalist 2-0 Sampdoria
CSKA 2-0 Aston Villa
Hamburg 1-0 Nijmegen
Twente 0-1 Marsilya (Pn. 6-8)
Wolfsburg 1-3 PSG
Milan 2-2 W. Bremen
Stuttgart 1-2 Zenit
Man. City 2-1 FC Kopenhag
Standart Liege 1-1 Braga
Udinese 2-1 Lech Poznan
Ajax 1-1 Fiorentina
St Etienne 2-1 Olympiakos
Deportivo 1-3 Aalborg
Tottenham 1-1 Shakhtar Donetsk
Valencia 2-2 D. Kiev
.
UEFA Kupası 4. Tur İlk Maçları 12 Mart'da oynanacak.
.
Hamburg - Galatasaray
Werder Bremen - St. Etienne
CSKA Moskova - Shakhtar Donetsk
PSG - Braga
Manchester City - Aalborg
Udinese - Zenit St. Petersburg
Marsilya - Ajax
Dinamo Kiev - Metalist Kharkiv
.

20 Şubat 2009 Cuma

UEFA Kupası 3. Tur İlk Maçları


UEFA Kupası ilk tur ilk maçları oynandı, sonuçlar yukarıda. İlk gün AAB'nin Deportivo'yu 3-0, Braga'nın da Standard Liege'i aynı skorla yenmesi benim için sürpriz oldu. St. Etienne'de Olympiakos'u deplasmanda 3-1 ile geçti, St. Etienne'nin tur atlayacağını düşünüyordum ama işi deplasmanda bitirebileceğini tahmin etmiyordum. "Köy takımı" Metalist deplasmanda Sampdoria'yı alıştığı skor 1-0 ile geçti ve büyük avantaj yakaladı. Ukrayna takımları iyi Avrupa performanslarına devam ediyorlar. Ukrayna'da Dynamo Kiev Valencia ile 1-1 berabere kaldı ama Shakhtar Tottenham'ı 2-0 geçerek büyük avantaj yakaladı.

Zorlu eşleşmelerden Werder Bremen-Milan maçı Almanya'da 1-1 biterken, Zenit kendi sahasında Stuttgart'ı 2-1 ile geçti, Ajak ise deplasmanda Fiorentina'yı Kennedy Bakırcıoğlu'nun golüyle 1-0 yendi. Aston Villa Zico'nun CSKA'sı ile sahasında berabere kaldı ve avantajı Rus ekibine bıraktı, bu skor bana da derin derin "Ah Zico ah" diye iç çektirdi. Villa için o havada Moskova'dan çıkmak kolay olmayacak.

Bizi en çok ilgilendiren maçta ise Galatasaray Fransa deplasmanından 0-0 ile döndü. Şen Şef uzun uzun ve çok güzel yorumlamış, üzerine çok da bir şey söylememe gerek yok. Maçın ilk 10-15 dakikasında Bordeaux çok daha iyi bir takım görüntüsü verdi ve pozisyonlar da buldu. Maçın başındaki düzensizlikten çabuk sıyrılan Galatasaray dengeyi yakaladı ve öne geçecek fırsatlar da yakaladı. 2. devre ise daha çok orta sahada geçti ve maç golsüz bitti. Çok denk bir eşleşme olmuş gibi ve bu skor bir avantaj da, dezavantaj da değil. Sami Yen'de diken üstünde oynayacak takım Galatasaray olacak ama ben yine de turu geçip deplasmanda rakibini 3-0 yenen Hamburg ile eşleşeceklerini düşünüyorum.

İkinci maçlar 26 Şubat Perşembe günü oynanacak.

19 Şubat 2009 Perşembe

Bordeaux: 0 Galatasaray: 0


Çok duygusal bir maç oldu benim için. Galatasaray'ın bu sezonki Avrupa katılımına ihtiyacı vardı. Varolma felsefesi Avrupa'da (Avrupa'yla) mücadele olan bir klüp Galatasaray. 80'lerin ikinci yarısından bu yana gelen olaganüstü devinim, son birkaç senede pek bir heder olmuş, bütün camianın dengesi kaymaktayken sonunda Steaua müsibetinin arkasından gelen bir dizi tatmin edici performans ile moral bulduk. Şimdi elimden geldiğince maçla ilgili izlenimlerimi yazacağım ama şu an bunu yapmak için doğru mu emin değilim aslında.

Herneyse, 3'lüyü gördük, eyvallah. Herkes savunmanın Hakan Balta eksikliğinde 3'lü oynaması üzerinden konuşur şimdi maçı. Haksız değiller, Skibbe bile formasyonu maçtan sonra aynı şekilde yorumladı. Sanki 3 liberolu 6 orta sahalı 1 santrforlu gibiydi takım. Ama illa formatı çizgi çizgi sayarım derseniz 3-3-3-1 veya 3-2-1-3-1 veya 3-4-2-1 veya 1-3-2-1-3-3-1-1-3-2-1-3 ehehehehe...

3 stoper-libero tamam. Ama ben 3-4-3 veya 3-5-2 olarak okumadım, nitekim Barış'la Arda aynı çizgide değillerdi. Arda solda tek adam değildi ama çizgide Kewell'la Barış arasında bir yeri vardı. Diziliş kesinlikle simetrik değildi benim gördüğüm.

Maçta gördüklerimizi madde madde sıralayalım:

1- ORTA SAHA


Çok ribaund aldı orta saha dönem dönem. Bu çok önemli. Bir ara Mehmet Topal ile Barış her yere yetiştiler, basıp aldılar. Kanatlara yardıma geldiler, mesela Barış sağ çizgide oynarken merkezde çok top kaptı, aldı verdi, sürdü, faul aldı. Maçın sonuna doğru Sabri'yle beraber iyice kendine güveni geldi, no-look pas, joga bonito hareketleri çekti. Kendisini gaza getirmesi, rakibe psikolojik ayar vermesi kötü şeyler değil de, seyrederken beni biraz korkuttu. Defansta ise Emre Aşık Barış'ın arkasını kovaladı, maç sonundaki bir-iki hatasına rağmen müthiş soğukkanlı ve verimliydi. Servet de Mehmet Topal'la beraber Arda'nın arkasını topladılar. Mehmet de bir garip sol-iç ön liberosu (o ne oldu lan öyle?!) pozisyonundaydı. Son maçlara göre daha iyi gözükmesi sevindirici. Ama Türkiye'de rakip böyle atak oynasa burada da sivrilir. Örümcek kaptığı toplarla, araya soktuğu ayağıyla gövdesiyle işini yaptı. Ayhan bu iki oyuncuyla öndeki üçlünün arasını yaptı, kimi zaman Lincoln'ün yanına sokuldu, kimi zaman Arda'nın verkaçlarına girdi. Serinkanlı, konsantre ve verimliydi. Top da kaptı, gerekli faulleri de yaptı, az daha asisti de yapıyordu. Kaptanı yine kutlarım, maçın sonuna doğru enerjisi fazla kalmadı ama bana "sanki Suat Kaya" dedirtti gene.

2-DEFANS


Çakılı 3'lüde en göze gorükmeyen Meira'ydı. Chamakh'ın üst direkte patlayan kafasının ortasını yaptırırken gördük bir. Biraz da sonlara doğru karşı sahaya topu 'dikerken'. Yalnız 'urun kavruk Portekizliye' kervanına katılmadan önce bir-iki laf etmek istiyorum. Meira defansı refleksleri ve tackling'iyle kotaran bir adam değil. Aslında sanki Ada stoperi. Ayakta kalan, rakibin hücumunu sezerek defans yapan bir adam. Bu sezon hala beklenen düzeye gelmedi, hatta inanılmaz berbat birkaç maç da oynadı. Genel itibariyle idare etti. Belki de en önemlisi transferinden sonra yaldır yaldır dudaklardan 4 bir yana yayılan "topu oyuna süper sokuyor"u henüz fazla görebilmiş değiliz. Pek hızlı değil, Lugano, Servet, Bülent Korkmaz familyasından hiç değil. Tabi ki ortalık inliyor "bu muydu ulennn?" diye. Belki benimkisi fazla optimist ama ben Meira'nın hala daha iyi olacağına, ve (polyanna şurubu içmedim) hala takıma alıştığına inanıyorum. Bakın, zekasıyla fark yaratan bir adamın bir kere çevresini çok iyi anlaması gerekiyor. Sezon başında çok doğal bir dönemdi bu herkes için, hepimiz kabul ettik. Şimdiye artık olman lazımdı diyoruz, tekrar ediyorum, haklı olarak. Ama bugün, ben O'nun yerinde Servet'in ya da Emre'lerin oynayabileceklerini düşünmüyorum, ben tercih etmezdim. Pozisyon alma becerisi ve hava toplarına (en azından Song'tan fazla) katkısıyla bugün sessiz sedasız son dönemlerin en iyi topunu oynadı. İki ısırgan savaşçı da nereyse hatasızdılar, onlar o mücadeleyi vermeseydi de Meira patlardı o ayrı. Herkes görevini yaptı. Maçın başındaki pozisyondan sonra ceza sahası içinden şut kafa filan vurdurulmadı, hele Gourcuff denilen belanın (Aynen Aceto'nun maçtan önce söylediği şekilde) altıpasa bıraktığı elbombası frikikler filan hiç kolay değildi. Bordeaux en baştaki kargaşada Barış'ın arkasına atılan toplarla hızlı hücumu becerebilecek gibi göründü ama herkes yardım etti tıkandı delikler. Çok az hata yapıldı, geriye çok koşuldu, canla başla topun arkasına geçildi. Burası önemli, buraya döneriz.

3- HÜCUM

Lincoln hayatında heralde yardım etmediği kadar yardım edince defansa, hücumda da o kadarlık atak pişirdi. Final pasından 1 önceki pasları attı ziyadesiyle, Baroş'a bir dizi derin olta da attı defansın arkasına. Ama bir adım ötesi yoktu. Yine de oyun zekası ve top tekniği Galatasaray'ın bu seneki 'olmayınca olmuyor'u.

Arda Arda gibiydi, Antalya'da kendini sakladığını hissetmiştik, haksız mı Allahaşkına çocuk? Durmadan her maç oynatılıyor, abudik gubidik zeminler, hakemler, tekmeler, bir de aptal bir kupa mesaisi kışın ortası. Şu maçtan önce yırtsa mıydı kendini Antalya'da? Bıdıbıdıbıdı şöyle hakkın yok, böyle yapamazsın, ohooo. Makina mı bu, at jetonu oynasın, at jetonu oynasın? Bugün kendisinin en iyi oyununu oynamadı ama yakındı. Akıllıydı, kıvraktı, presini de yaptı, bacak arasını da. Maçın ikinci yarısının büyük bölümünü Fransız televizyonundan seyrettim. Arda ve Ayhan'ı hak ettikleri gibi övdüler yeri gelince. Mendy'nin pozisyonuna penaltı diyecek kadar da sübjektif bu insanlar bu arada.

Kewell, başka bir klas, başka birşey. Beni aşıyor anlatması. Fizik bitik gibi ama hayranım adama. Hep istiyorum sahada olsun. Kolay değil, lükstür kendileri, gerçekten hiç mücadelesi yok. Ama zekası ve sahadaki duruşuyla mest ediyor beni. Bugün galibiyeti kaçırdık belki de ayağından, canı sağolsun.



Gelelim Baroş/Nonda 1'lisine. Baroş müthiş işler yaptı ama hakemin pisine denk geldi. Çarpışmadan dolayı rahatsızlıktan çıkmış. Ben Nonda'yı görünce "keskin sirke kırmızı görecek" diye düşündü sanmıştım Skibbe'yi. Kart da haksızdı (eğer itiraza verilmediyse), bir sürü eften püften faul de çalındı kendisine, fakat ona yapılan fauller ve/veya kartlar çalınmadı hakem tarafından. Çok mu yanlı kalmış aklımda? Şutlarına hiç bakmayın, toplu/topsuz yaptığı dik koşularla defansı fena çekiştiriyor. Bir de herif sinir harbi sürekli rakip stoper için. Azıcık kritik birkaç gol daha atsın, çok daha fazla faul çalınmaya başlanacak kendisine eminim. Hani Rivaldo'ya çalınma Hasan'a çalınmama durumları vardı bir zamanlar. Kanıtlayamayacağın ama herkesin bal gibi hissettiği çifte standart. Ben inanıyorum ki futbol kamuoyu sahada somut olarak 'becerebilen'e zaman içerisinde daha çok inanmak istiyor yere düşünce. Neyse dağıldık konudan.




Nonda için çok fazla söze gerek yok, bir, iki ay önceki halinden bir hayli daha iyiydi şu son iki maçtır falan. Ancak tek santrfor oynayamıyor, özellikle geriye yaslanmışsa takım. Kötü değil, matah değil ama berbat halinden çok daha iyi. Bununla sevineyim mi ki ben şimdi. Boşkoyalım gitsin.

5- ÇOK ÖNEMLİ MOTİVE'MİZ VE SÜPER KONSANTRE'MİZ TAKIM SAVUNMASI
Türkiye futbol tarihinin şu en parlak 24-25 senesine tanıklık ettim. Köln'de oynanan Monaco maçını, Manchester'daki 3-3'lük maçı, Euro 96 yolunda İsveç'te 2-2'yi yakaladığımız anı, 2000'e giden yolda Hakan'ın Kahn'ı mağlup edişini, Leeds'de Kewell'ın ekibine, Parken'de Henry ve arkadaşlarına çektiğimiz nanikleri, 2001'de Hagi'nin Dida'nın üzerinden aşırışını, 2008'de Deivid'le Nihat'ın Cech'e ettiklerini 5 saniye içinde yeniden yaşayabiliyorum. Ziiyyouwww diye, hepsini. Hayır kafam güzel değil, bağlıyorum: neredeyse bütün bu zaferler ve benzeri 'üst seviyeyi tırmalamalarda' ortak bir nokta var, o da bu maçların aşağı yukarı hepsinde müthiş bir defans yapılmış olması. Yani geriye baktığımızda skorlara bakarken sanki bu unutuluyor gibi geliyor. Koyduk ya hani, öyle çatır çatır giriştik sanki heriflere. Bütün bu sonuçları kanırta kanırta aldık sanki. 2-1 koymuştuk kalıyor insanın aklında da, sahadakilerin arkasından damlayan teri unutuyoruz sanki. Oysa bir üst seviyeyi ancak savunarak zorlayabiliyorsun.

89'daki Monaco rövanşında 8-9 kişi kale sahasına yığıldığımız kareler var gözümün önünde. Amerikan Futbolundaki gol çizgisi defansı aynı. Büyük Yusuf, Cüneyt Tanman, Bülent Korkmaz(18), Erhan Önal, Semih Yuvakuran, İsmail Demiriz, arkalarında Simo. Tek tek örneklerimin kadrolarını saymak aslında keyifli olurdu da, buraya kadar okumuş olanları da artık burada kaybederdik heralde. Ama dayanamıyorum bunu da yazıyorum, Parken'de 10 kişi kalmışız, 2. uzatmalar oynanıyor. Canımız çıkmış artık. Ümit Davala orta sahada bir top kapıp fırladı driplingle Arsenal yarı sahasına, bir ara baktı daha kaleye 40 metre var, etrafında bir sarı forma, bir tane daha, bir tane daha. Şöyle bir yavaşlayıp kim geliyor diye kafayı kaldırdı etrafında 5-6 Arsenalli ve -0- Galatasaraylı kalmıştı. O da "e bari" deyip dünyanın en yalan şutunu auta yollamış ve geriye görev yerine dönmüştü daha top havadayken.

Bugün de Galatasaray'ı işte benzer bir "yemeyecem arkadaş allallaa" tadında gördük. Açık konuşuyorum, rakibim yapınca hemen burun kıvırırım. "Ee ezildiniz büzüldünüz o kadar, ayıp değil mi?" filan derim ilk reaksiyon olarak. Bünye yerli, reaksiyon yerli. (Fakat kardeşim, koskoca dev Milan'lar, Juventus'lar gelip kapanınca niye ayıp olmuyor ki?)

Neyse, bizim 'güçlü' takımlarımız şu takım savunması denilen şeyi bir sezonda ne kadar çok maçta bu ciddiyette yapmak zorunda kalırsa futbolumuz o kadar ilerler. Bugünkü ciddiyetle oynayan bir Galatasaray'ın ligde bu kadar puan kaybetmesi mümkün mü? Bir-Aurelio-gitti-bak-ne-oldu-Fenerbahçe'ye ne diyelim? İki senedir aslında. 4-2-3-1'di de, 4-1-3-2'ydi de, 3-3-5-8, evet? 4-1-11-12 bence. Yahu bırak onu. Motive et, konsantre et. Olur, öyle de olur, 3'lü de olur 5'li de olur değil mi ama? Maç seçme diyen de çok, takım arkadaşı veya antrenörle iç hesap var diyen de. Ama bu iki takım da istikrarsız ve potansiyelini çok nadiren yakalıyor, bu gerçek. Neyse çok dağıttım yine ama umarım birşeyler düşündürtür okuyana bu yazı da. Ben de düşüneyim daha.

19 Aralık 2008 Cuma

UEFA Kupası 3. Tur Eşleşmeleri

Bordeaux - Galatasaray
Paris Saint Germain - Wolfsburg
Kopenhag - Manchester City
NEC Nijmegen - Hamburg
Sampdoria - Metalist Kharkiv
Braga - Standard Liege
Aston Villa - CSKA Moskova
Lech Poznan - Udinese
Olympiacos - Saint Etienne
Fiorentina - Ajax
Aalborg - Deportivo La Coruna
Werder Bremen - AC Milan
Dinamo Kiev - Valencia
Zenit - Stuttgart
Marsilya - Twente
Shakhtar Donetsk - Tottenham Hotspur
.
Galatasaray bence iyi bir kura çekti, hatta bence Aalborg'dan sonra çekilebilecek en iyi kura buydu. İlk maçı da deplasmanda oynayacaklar, ben Galatasaray'ın turu geçeceğini düşünüyorum. Bu turu geçtiği takdirde ise Galatasaray'ın rakibi Hamburg-Nijmegen eşleşmesinin galibi olacak. O eşleşme tabii ki bundan daha zor olur ama bir Alman takımının çıkması yine de bir avantaj sayılabilir.
.
Güzel eşleşmeler oldu. Werder Bremen-Milan, Zenit-Stuttgart, Dinamo Kiev-Valencia, Fiorentina-Ajax benim için en seyredilesi mücadeleler olacak. 3. turda ilk maçlar 18-19 Şubat, rövanş maçları ise 26 Şubat'da oynanacak.

UEFA Cup 2009




UEFA kupasında grup mücadelesi bitti ve bir üst tura çıkan takımlar belli oldu. Sürprizler var, kuıralar çekildiğinde düşünelenlerin dışında sıralamalar oldu. Favorilerden bazıları UEFA kupasına veda ettiler.
.
A grubunda Schalke son sırayı aldı, Twente son maçta PSG'e 4-0 yenilmesine rağmen gruptan çıktı, Fransız takımını da gruptan çıkarttı. Galatasaray'ın yer aldığı B grubunda ise sürpriz Benfica'nın 1 puan alarak UEFA kupasına veda etmesi oldu. "Köy takımı" Metalist ise gruptan lider çıktı, gruptan çıkacaklarını düşünen ben bile bu liderliği beklemiyordum. C grubunda ise bu kupanın favorilerinden Sevilla 4. sırayı aldı. Bu grup güçlü bir gruptu, Standard Liege daha önce gösterdiği iyi performası burada da devam ettirince gruptan lider çıkmayı başardı. D grubu ise sürpriz çıkmayan gruplardan biri oldu, belki sadece NEC ile Spartak Moskova yer değiştirebilirdi.
.
E grubunu Milan 2. sırada bitirdi ve Şampiyonlar Liginden gelecek rakibini beklemeye başladı, bununla birlikte Portsmouth'un dışarıda kalması da benim için sürpriz oldu. F grubu da sürpriz olmayan gruplardan bir diğeriydi, tahmin edilen üç takım el ele gruptan çıktılar. G grubunda sürprizi yapan ve büyük iş başaran takım Kopenhag, Brugge ve Rosenborg ise kupaya veda ettiler. H grubunu ise son sırayı 100. yılını kutlayan ve ligde de zor günler geçiren Feyenord aldı, bu takımların içinden Lech Poznan'ın kupaya devam ediyor olması büyük başarı.
.
Galatasaray fikstür avantajını da iyi kullanarak gruptan çok rahat çıktı ama 2. sırayı aldı ve bugün Şampiyonlar Liginden gelecek rakiplerini beklemeye başladı. Grubu lider bitirselerdi Aston Villa, Sampdoria ve belki de biraz PSG'den çekineceklerdi ama şimdi biraz daha dişli rakipler var. Benim tahminim ve isteğim Marsilya, Gerets'in Samiyen'e gelmesi ilginç olacaktır.

Şampiyonlar Ligi kuraları bugün 13:00, UEFA Kupası kuraları ise yine bugün saat 14:00'da çekilecek.

2 Aralık 2008 Salı

UEFA Cup Final 2009


20 Mayıs 2009'da Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanacak olan final maçının logo ve bilet tasarımı bugün Kadıköy Süreyya Operası'nda düzenlenen organizasyon ile tanıtıldı. Tasarım güzel ama tabii ki bizi tasarımdan çok bilet fiyatları ve satış prosedürü ilgilendiriyor.

Biletler 5 Aralık Cuma günü saat 12.00'den itibaren http://www.tff.org/ üzerinden satışa sunulacak. Türk seyircilere ayrılan 3 kategorideki biletlerin fiyatları 75.-€, 100.-€ ve 130.-€ olarak belirlenmiş. Aslında satışa sunulacak demek çok da doğru değil, öncelikle talepler toplanacak ve başvuru sayısından fazla talep olduğu takdirde kura çekilecek. Talepleri göndermek için son gün ise 23 Ocak 2009. Detaylar burada..

7 Kasım 2008 Cuma

Benfica:0 Galatasaray:2

Sezon başından beri yerden oynatmaya gayret eden, Meira'yı ortaya çekerek takdirimizi toplayan Skibbe bu maçla Portekiz topraklarında kariyerinin ilk galibiyetini aldı. Bırakın oynadığı futbolun kalitesini, ön elemeleri bir kenara bırakırsak Avrupa arenasında deplasmanda en son ne zaman kazandı Galatasaray? Çok ümit verdi takım, çok özlemiştik bunu hissetmeyi.

Benfica iyi değildi belki ama bunda Galatasaray'ın payını küçümsememek lazım. 35'lik Emre'den dünyanın en iyi 66 Numarası Arda'ya takır takır top oynadılar. Ayhan'ın soğukluğu, Lincoln'ün organizatörlüğü, Arda'nın Estadio do Luz'da alkışlarla kenara gelmesi beni mest etti. Genelde takım olarak soğukkanlı, disiplinli ve güven dolu bir performans gördüm.

Takımın zaman ihtiyacı vardı, hocanın zamana ihtiyacı vardı, bunları biliyorduk. Şimdi ihtiyacımız olan biraz istikrar ve biraz da kadro derinliği. Olurdu olmazdı göreceğiz, ama bu ekibin potansiyeline ulaşma ihtimali bir kat büyüdü bu gece birçok kişinin gözünde, ondan eminim. Darısı ligdeki deplasmanların başına :) Bu geceki gibi maçlar sezonlarda mihenk taşı olur bazen. Çıta belli bir noktaya gelir ve takım ile taraftar bu performansın fazla altını kolay kolay kabul edemez. Bir yandan da düşünüyorum, birçok oyuncu bu gece ligdeki görüntülerinin hayli üstündeydi, bu maç seçme konusu umarım başımızı ağrıtmaz ve belli bir istikrar yakalarız önümüzdeki iki ay içerisinde.