Fransa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fransa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2010 Cuma

Güney Afrika 2010 / 17 Haziran

İlk maçlarda da benim bir sıkıntım yoktu ama şikayeti olan çoktu. İkinci maçların başlamasıyla birlikte kupada tempo iyice arttı. Maçlarda heyecan var, "bütün maçlar alt bitiyor" diye sızlananlar için gol var, iyi futbol var, mutluluk var, drama var yani kısaca bir Dünya Kupası'nda olması gereken her şey yavaş yavaş olmaya başladı. Vuvuzela bile insanları daha az rahatsız eder oldu.
.

Güney Kore sahaya hiç beklemediğim kadar tedirgin ve ürkek çıktı. Oyunu kendi sahalarında kabullendiler, ben biraz daha cesur oynayacaklarını tahmin ediyordum. Arjantin çok fazla pozisyon bulmamışken iki farkı yakalamıştı bile. Skor 2-0’a gelince Güney Kore biraz çıkmaya başladı ve bu kez de onlar bir hata golü buldular. Demichelis’in hatası ile gelen gol onları umutlandırdı.

İkinci devre Güney Kore elinden geldiğince rakibini zorladı, hatta çok net bir gol pozisyonundan da yararlanamadı ama Higuain bir kontra atak sonucunda, ofsayt olan bir pozisyonda attığı golle Arjantin’i rahatlattı. Golden önce Messi yine ufak çaplı bir resital yaptı. Onun iyi oyunu ile takımın en kötülerinden gibi gözüken Higuain 3 gol attı. Bu adam golü kokluyor, doğru zamanda doğru yerde oluyor tamam ama Messi’nin hakkını vermek lazım. Bugün yine büyük keyif verdi. Rakip takım onu durdurmak için o kadar büyük bir efor harcıyor ki diğerleri çok rahat oynama imkanı buluyor. Arjantin kupada ilerlerse Messi muhtemelen Higuain’i gol kralı yapacaktır. Agüero da oynadığı kısa sürede iyi gözüktü, son golün de pasını verdi. Arjantin’in aldığı skor bir önceki maçtan aklımızda kalan sorunların üzerini örtmedi, savunma hala hiç iyi sinyaller vermiyor ki bir de Samuel sakatlandı.

Arjantin bu skorla büyük bir ihtimalle gruptan çıktı. Grup maçları ile elemeler daha farklı olacaktır. Ayrı bir konsantrasyon ve Maradona’nın vereceği motivasyon ile Arjantin her türlü eksikliğine rağmen hala bu kupanın favorileri arasındadır ama Samuel’den gelecek haber çok önemli.

Afrika takımlarına çoğumuzun sempatisi var, Nijerya Afrika takımları arasında nispeten daha fazla sempati duyduğum takımlardan biri. Dün kazanacaklarını düşünüyordum ama Kaita’nın aptalca kırmızı kartı belki de onlara maçı ve gruptan çıkma şansını kaybettirdi. Öne geçmişlerdi, Yunanistan’ın bir şeyleri değiştirecek hali de yoktu ama Kaita’nın maçta hiçbir gerginlik yokken hiç olmadık bir pozisyonda yaptığı inanılmaz hareket ibreyi Yunanistan’a çevirdi. O dakikaya kadar orta sahayı bile zor geçen Yunanistan Nijerya kalesine çökmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Geleceği belli olan beraberlik golünü de devrenin son dakikasında buldu.

İkinci devre de farklı bir görüntü yoktu ama Nijerya maçı tekrar lehine çevirebilecek şansı da yakaladı. Hızlı çıktıkları bir atakta Yunanistan savunmasını az adamla yakaladılar ve biri boş kaleye olmak üzere iki vuruşu gole çeviremediler. Herhalde maçı izleyen herkes bu pozisyonun sonrasında Nijerya’nın maçı o anda kaybettiğini düşünmüştür. Öyle de oldu. Hem Arjantin maçında, hem de Yunanistan karşısında o dakikaya kadar mükemmel oynayan Enyama’nın hatası Yunanistan’a galibiyeti getirdi. Yunanistan çok kötü bir takım ve son maçı Arjantin ile oynayacaklar. Gruptan çıkmalarına ihtimal vermiyorum, umarım yanılmam. Güney Kore ile Nijerya arasından kim bir üst tura çıkarsa sevinirim.

Meksika Fransa’yı 2-0 yendi ve Fransa’nın gruptan çıkma şansı mucizelere kaldı. Fransa’nın bir şekilde gruptan çıkacağını düşünüyorduk ama böyle bir Fransa’nın Domenech ile bu şekilde başarısız olması da herhalde kimseyi şaşırtmamıştır. Meksika karşısında düzgün bir gol pozisyonu bile bulamadılar, sadece attıkları birkaç şut vardı. “Elensek de eve dönsek” der gibi bir halleri vardı. Gourcuff ve Henry’i yanında oturtan Domenech ile ilgili bir şey söylemeye ise artık gerek yok, Fransızlar ona bu kadar dayananları sorgulasınlar.

Meksika maçı kazanmayı sonuna kadar hak etti, Fransa’dan çok daha iyilerdi. Çok iyi mücadele ettiler, kazanmayı çok daha fazla istediler. Oyunu kontrol ettiler, pozisyonlar buldular ve maçı da kazandılar. Kazandıkları penaltının penaltı ile alakası yok, hatta çok komik bir aldatmaydı ama hakem bunu yedi. Belki de böylesi daha güzel oldu.

Sanırım dünya üzerinde kupayı takip edenlerin bugüne kadar en çok sevindiği akşam dün akşam oldu. Uruguay-Meksika maçında çıkacak bir beraberlik her iki takımı da gruptan çıkaracak ve muhtemelen sinir bozucu bir şekilde Fransa’yı kupa dışına itecekler. Bu durum beni de mutlu ediyor. Sebep sadece İrlanda eşleşmesi ve Euro 2016 sebebiyle değil, Fransa’yı ezelden veri sevmem.

4 Mart 2010 Perşembe

Milli Maçlar

Dünya Kupası gibi büyük turnuvalar haricindeki milli maçları pek sevmeyen biri olarak hazırlık maçlarını hiç çekemiyorum. Dün oynanan maçların da benim için tek iyi yanı liglere ara verilmemiş olmasıydı. Hoşuma giden de tabii ki yeni formalar oldu. Bir şeyler söylemek için sahada görmeyi bekledim, gerçekten de çok güzel olmuşlar. Sadece ön taraftaki numaların yerini beğenmedim, bence orada biraz emanet duruyor. Sanırım ön tarafta numara koymak zorunlu, yoksa hiç olmamasını tercih ederdim.

Tribünlerde stad sahibi takım lehine tezahurat yapılmasına alıştık, çok şaşırtıcı bir olay değil. Bu maçlar İstanbul’da oynanmaya devam ettiği sürece de bu olacaktır. Beşiktaş ve Beşiktaş’lı futbolculara yapılmış tezahuratları anladım ama Nouma tezahuratı nerden çıktı çözemedim. Herhalde maça geldi diyeceğim ama hiçbir yerde de görmedim.

Hazırlık maçlarında ilk devre haydi bir nebze çekiliyor ama oyuncu değişiklikleri ile ikinci devreyi hiç izleyesim gelmiyor. Şu işi topluca tek bir seferde ve mümkünse devre arasında yapsalar daha iyi olacak. Defalarca oyunun durması zaten sıkıcı olan maçı iyice öldürüyor. 75’de oyuna giren de oynadığından bir şey anlamıyor.

Şöyle bir bakındım, klasik olarak herkesin takıldığı ayrı bir şey var. Herkes başka bir futbolcunun kadroda olmasını ya da olmamasını eleştiriyor. Normal, ben de yeri geldiğinde aynı şeyi yapıyorum. Bu maç için de illa ki bir şey söylemem gerekirse ben de Nuri Şahin derim. Çocuk kaç senedir düzenli futbol oynuyor ama hala milli formayı alamadı. Böyle bir örnek varken Almanya’da yaşayan gurbetçileri milli forma için ikna etmek de kolay değil. Ben onların yerinde olsam bir Mesut’a bir de Nuri’ye bakarım ve kolay kolay Türkiye’yi seçmeyebilirim. Çocuğu göklere çıkartarak bir Almanya maçında oynattık, sonra unuttuk gitti. Neyse, umudumuz Hiddink.

Gecenin ara ara baktığım diğer maçlarını da kısaca not edecektim, gurbetçiler demişken ilk olarak Almanya-Arjantin maçından başlayayım. Serdar ve Mesut ilk 11’de forma giydi, haliyle özellikle kale arkası tribünlerinde bolca Türk bayrağı da gördük. Arjantin biraz toparlamış gibi geldi ama bu maç pek keyif vermeyince ben de fazla takılmadan Fransa-İspanya maçına geçtim. O tarafta biraz daha heyecan vardı. Villa ve Ramos’un golleriyle İspanya 2-0 kazandı. Güiza da son 10 dakika forma giydi, adam o formayı giyince sahada sanki daha bir dik duruyor. İngiltere-Mısır maçının ise son 15 dakikasına baktım, sadece golleri gördüm. Dünya Kupası’nın Avrupa kıtasından en büyük favorisi benim gözümde İspanya ve İngiltere. Başka bir takıma az da olsa şans vermiyorum.

2 Mart 2010 Salı

Marco Materazzi

Zidane'ın ondan özür dilemeyeceğine dair yaptığı açıklamaya Materazzi'nin kendi web sayfasından verdiği cevap.. Teşekkür etmiş ve yukarıdaki görseli kullanmış..
.
Ben bu adamı seviyorum, bence muhteşem bir karakter..
.
.
.
.

21 Ocak 2010 Perşembe

Colin Kazım Richards --> Toulouse FC


İlk geldiği günden beri ona çoğunluk ısınamadı, ülke insanını geçtim Fenerbahçe taraftarları bile onu sevemedi. Genç, oldukça yetenekli ve çok da iyi bir fiziği var ama kafa olarak çok gelişmediği hatta hala çocuk olduğu da ortada. Beni de defalarca çıldırttı, saha dışındaki rahat tavırlarını saha içinde de devam ettirdi. Hep gevşek davrandı, yaptığı işi pek ciddiye almadı. Bazı maçlarda çok önemli işler yaptı, bu sezon da Daum’un gözdesi oldu ama önce kendine sonra da Türk spor medyasına yenildi. En büyük hatası kulübüne yalan söylemesi ve kamuoyu önünde küçük düşürmesi oldu, affedilmedi.

Gitmesi Fenerbahçe için bir kayıptır, fizik ve yeteneği bir arada bulmak pek kolay değil. Kafasını biraz daha çalıştırabilseydi Fenerbahçe forması ile çok önemli yerlere gelebilirdi ama aynı şekilde devam ederse nereye giderse gitsin yükselmesi bence pek mümkün değil. Sözlükte görmüştüm, eski hocası onun için “Onu büyük bir potansiyeli olduğu için transfer ettik ama kendisi çalışılması imkansız biri” demiş. Yani orada da Kazım aynı Kazım’mış, burada yaşadıkları sadece Fenerbahçe’ye özel değil.

Gitmesinin tek sebebini adının karıştığı olaylar ve kulübün onu yollaması olarak görmüyorum. Kazım’ın da Fenerbahçe forması ile bir gelecek düşünmediği belli oluyordu. "Seviyoruz bu oyunu" isimli blogda bir röportajını görmüştüm, "Ben durmam Fenerbahçe'de, İspanya'ya gideceğim" demişti. Bu şekilde olmasını herhalde o da istemezdi ama sonunda Türkiye’den kurtuldu. Bu transfer hem Fenerbahçe hem de Kazım için hayırlı oldu. Burada hiçbir şansı yoktu, şimdi biraz büyüdüğü takdirde yükselme şansı var.

Yolu açık olsun.

1 Aralık 2009 Salı

Bayram Sonrası

Bayramda evde kalmadım, yanıma bilgisayar da almadım. Tatillerde blog önceliğini kaybediyor, alkol ön sıralara geçiyor. Gittiğim yerde Spormax de olmayınca derbi haftasında sadece El Clasico’yu izleyebildim. Fenerbahçe’nin götürdüğü morali az da olsa bu maç yerine getirdi. Aklımda kalanları kısa kısa yazalım;
.
.
.
* Fenerbahçe fiziksel olarak da mental olarak da yoruldu, erken sezon açmanın acısı Galatasaray’dan da Fenerbahçe’den de çıkıyor. Sakatlıkların ve cezaların da bu döneme denk gelmesi de bonus oldu. Bilica ve Emre en az Alex kadar önemli oyuncular. Bunlar yetmezmiş gibi Daum da kendi yolundan çıktı, söylenenlerin etkisiyle doğru bildiğinden şaştı.
.
* Seyircisiz maç izlemek bile insana zor gelirken oynaması da pek kolay olmasa gerek. Şahsen ben seyircisiz maçların karşısına 1 puan yazarım. 12. Hafta sonrasında koyduğum hedef 5 maçta 9-10 puandı. Kalan 3 maçı da kazanmak gerekiyor ama çok zor. Tek hedef bir şekilde devreyi lider ya da en fazla 1-2 puan farkla geride bitirmek. Sonra da belki bir forvet transfer etmek.
.
* Maraton Alt’a Fenercell ve Fenerbahçe Kart pankartlarını akıl edenlere “selam olsun”.
.
* Kazım’a geçmiş olsun. Tirajik’de gördüm, sinirim bozuldu. Bu şey gibi “Allah cezasını verdi” diyenlere Allah cezanın en büyüğünü versin.
.
* Kazım dedim, aklıma geldi. Dün Kırmızı Çizgi isimli programda Mehmet Arslan bir fikir verdi. Kazım 4 maç ceza aldı ama sakatlandı. Cezasını iyileştikten sonra çekmesi daha doğru olurmuş. Nba’de bu böyleymiş. Konu Fenerbahçe olunca bazılarının zihinleri ne güzel açılıyor.
.
* Galatasaray da kaybederken Beşiktaş kazandı. Biraz bakındım, bazı Beşiktaşlı arkadaşların spor sayfalarından farkı yok. Bol bol “Hani bu takım şampiyon olamazdı? Hani diğer iki takımı yakalayamazdı? Hani kadrosu yetersizdi? ” kıvamında cümleler var ama bunları en az diğer takım taraftarları kadar Beşiktaş taraftarları da söylüyordu. Medya da aynı, sanki zamanında Fenerbahçe ile Galatasaray'ı göklere çıkarırken Beşiktaş'ı yerin dibine sokan Avrupa basınıydı.
..
* Beşiktaş maçını izlemedim, bir şey söyleyemeyeceğim ama Galatasaray da neredeyse Fenerbahçe kadar kötüydü. Baros dönmeden toparlanmaları zor. Gerçi ben o varken de abartıldığı kadar iyi oynamadıklarını düşünüyor ve yazıyordum. Bakalım Rijkaard’a gösterilen sabır ne zaman taşacak.
.
* Futbol iyi oyuncularla oynanır. İyi futbolcun yoksa sistem denen şeyin içi boş kalır.
.
* El Clasico'da Real Madrid yapabileceğinin en iyisini yaptı, o da kendilerine 1-2 gol pozisyonu olarak döndü. Iniesta-Xavi’nın ayrı düştüğü rakip orta sahayı iyi bozdular. Sadece Alves’in ilk devre birkaç bindirmesi oldu ama onlarda da çok kötü ortalar yaptı. Hepsinde Sabri diye makara yaptım ama ikinci devre verdiği harika pas ile bana güzel bir kapak taktı. Messi’nin kaçırdığı net pozisyonda pası atan da yine Alves’di.
.
Barcelona’nın Real Madrid’den ne kadar üstün bir takım olduğu 10 kişi kaldıktan sonra ortaya çıktı. Barcelona karşısında Real Madrid 10 kişi kalırsa en az beş olur ama Barcelona maçın sonunu çok da zorlanmadan getirebildi. Real Madrid’in en iyisi Kaka’ydı, Lass’ı da özellikle ilk devre beğendim. Barcelona’nın ve maçın tartışması en iyi ismi ise, 3-4 voleybol bloğunu andıran kritik müdahele yapan Puyol'du.
.
* Herhalde Manchester United ünvanını Chelsea’ye devredecek. Bir aksilik ya da sakatlık belası olmadığı takdirde Chelsea rahat şampiyon olacak gibi gözüküyor. Liverpool zaten bitik, Arsenal'in de kadro yetersiz. Manchester City ise iyi başladığı ligde üst üste 7. beraberliğini aldı, ilginç.
.
* Jimmy Bullard gerçekten muhteşem bir adammış, her takıma lazım. City deplasmanında attığı golden sonra sevincini hocasının taklidini yaparak yaşıyor. Noat Samisa’nın bu yazısını da okumanızı tavsiye ederim.
.
* Inter kazandı, Juventus kaybetti ve böylece Milan ikinciliğe yükselirken Inter de en yakın rakibiyle puan farkını 7’ye çıkarmış oldu. Belki bu sene biraz zorlanır diyorduk ama görüntü pek öyle değil. Bu rakipsizlik beni bile Serie A’dan soğutuyor.
.
* Coupet’nin ayak çok kötü kırılmış, çok üzüldüm. Herhalde artık futbola dönemez.
.
* Şen Şef yine gitti. Bu kez önce Amsterdam, sonra da belki Paris ve Hannover. Belki maçlara gittikçe oralardan bir şeyler yazar ama benim pek umudum yok..
.
.
.
Aklımda kalanlar bunlar. Dediğim gibi yoğun alkol vardı, bu yüzden birçok şeyi atlamış olabilirim.
.
Yazıyı da Puyol'a saygılarımızı bir kez daha sunarak bitirelim. Ayaklarına sağlık Büyük Kaptan..
.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Mevlüt Erding

Mevlüt sezon başında 8 milyon € bonservis bedeli karşılığında transfer olduğu PSG forması altında ilk golünü hafta sonu Le Mans karşısında attı. Montpellier ile oynanan ilk hafta karşılaşmasında da 90 dakika forma giymiş ama gol bulamamıştı. Özetleri görmedim ama o maç net 1-2 pozisyondan yararlanamamış. Bu hafta ise takımı 1-0 mağlupken beraberliği getiren gol ondan geldi, golü de çok beğendim. PSG maçı 3-1 kazandı, Kezman da 65. dakikada oyuna girerek 3. golün pasını vermiş.

Mevlüt milli maçlarda fazla parlamadı ama Fransa’da aynı başarılı çizgisine devam edecek gibi gözüküyor. Ukrayna maçı aday kadrosuna çağırılmış ama sakatlığı sebebiyle kadrodan çıkartılmıştı.Hafta sonu bu performansını gören Fatih Terim umarım ona kafayı takmaz, geçmişteki örnekleri düşününce insan çekiniyor. Mevlüt 1987 doğumlu, Milli Takıma verebilecek çok şeyi var.

Başlık yanlış değil, Fransa’da soyadı Erding olarak geçiyor. PSG resmi sitesinde de, forma arkasında da bu şekilde yazılmış. Bu işler sadece Türkiye’de olur sanıyordum ama Avrupa’da da olabiliyormuş, zamanında nüfus memuru soyadını kayıtlara yanlış geçirmiş.


20 Nisan 2009 Pazartesi

Öteki Futbol

Derby d'Italia berabere bitti. Bu sonuçla Inter 10 puanlık farkı korurken Juventus ise averajla Torino’yu 5-1 yenen Milan’a geçildi. Maça Juventus iyi başladı, özellikle ilk yarım saat Inter’i bunalttı ama Balotelli ile golü bulan taraf ikinci devre biraz daha ileri çıkmaya başlayan Inter oldu. Juventus 76. dakikada Tiago’nun atılmasıyla 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında Grygera’nın kafa golü ile beraberliği yakaladı. Bu arada Juventus da taraftarlarının Balotelli ve Ibrahimovic’e yönelik ırkçı tezahuratlardan dolayı da 1 maç ceza almış. Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesinde ise Genoa ve Fiorentina kaybedince Lecce’yi 3-2 ile geçen Roma bu iki takıma bir adım yaklaştı. Önümüzdeki hafta Fiorentina ile deplasmanda oynayacaklar.

İngiltere’de hafta sonu FA Cup heyecanı vardı. Ne yazık ki iki maçı da izleyemedim. Yarı finallerin ilk maçında Chelsea 18. dakikada Walcott’un golüyle yenik düşmesine rağmen önce Malouda ile beraberliği yakaladı, 84’de Drogba’nın attığı golle finale yükselen ilk takım oldu. Diğer maçta ise Everton Manchester United’ı 120 dakikası golsüz geçen maçta penaltılarla eledi ve finalin rengini mavi olarak belirledi. Premier League’de oynanan maçlarda ise dikkat çekici bir skor görmedim, Newcastle’a Shearer da çare olmadı ve Tottenham deplasmanından puansız döndüler. Aston Villa’daki düşüş devam ediyor, sahalarında West Ham’a iki puan bıraktılar. Middlesbrough ise Riverside’da Fulham ile berabere kaldı, kazansalardı Premier League’de kalmak adına önemli bir adım atmış olacaklardı.

İspanya’da iki büyük makina düzeninde ilerlemeye devam ediyor, bu hafta da deplasmanda tek farklı kazandılar. Barcelona Getafe'yi Messi ile geçerken Real Madrid de Marcelo'nun golüyle Huelva'yı 1-0 yendi. Valencia sahasında Sevilla’yı 3-1 ile geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi verdiği Atletico Madrid ile Villarreal’in üç puan önünde kalmayı başardı. Takip ettiğimiz takımlardan Betis ise kazandı ve bir anda 11. sıraya fırladı. Gerçi bu rahatlama anlamına gelmiyor çünkü La Liga’da 10. ile 17. arasında sadece 4 puan fark var.

Fransa’da Lyon dominasyonu bitecek gibi gözüküyor. Bordeaux’a kaybedince 3. sıraya gerilediler. Marsilya ise deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta Lorient’i 2-1 yenince liderliğe yükseldi. Önümüzdeki hafta Lyon-PSG maçı var ve PSG kazanırsa o da Lyon’un iki puan önüne geçecek. Almanya’da ise 5 takımın puan aralığı biraz açıldı ama harika mücadele devam ediyor. Leverkusen’i 2-1 ile geçen Wolfsburg’un 3 puan farkla lider, onları aynı puanla Bayern Münih ve Hamburg takip ediyor. Hertha ve Stuttgart ise biraz daha geriye düştü.

Hafta içinde İtalya’da kupa, Premier League’de ise hafta sonu oynamayan takımların maçları ve İspanya'da da La Liga mücadelesi var. Yarın akşam Liverpool-Arsenal maçı oynanacak ve ben 30 Nisan’a kadar birçok maçı olduğu gibi gollü geçmesini beklediğim bu maçı da izleyemeyeceğim.

Edit: Hollanda'da Van Gaal'in AZ Alkmaar'ı sahasında kaybetmesine rağmen şampiyonluğunu rakiplerinin puan kaybı ile ilan etti. Hollanda Liginden o kadar kopuk bir adamım ki bu çok önemli ve tarihi bir şampiyonluk olmasına rağmen bahsetmeyi bile unutmuşum. PSV de Ajax'a sahasında 6 tane sallamış..

6 Nisan 2009 Pazartesi

Öteki Futbol


Fulham deplasmanında Liverpool'un puan kaybına kendimi hazırlamıştım. Milli maç ertesi olması, Liverpool'un daha önce de okyanusu geçip derede boğulmuş olması beni korkutuyordu ama uzatmada Benayoun galibiyeti getirdi. Maçı izleyemedim ama özetlere baktığımda "galiba bu iş bu sene olacak" hissini çok güçlü almışken ertesi gün Manchester United'ın son dakika golü hevesimi kursağımda bıraktı. Golü atan Macheda 1991 doğumlu bir İtalyan, Lazio'nun altyapısından bulup almışlar. Bir yerde bu sezon gol atan en genç oyuncuların listesini gördüm, ilk üçte iki 17 bir de 18 yaşında oyuncu var ve üçü de Manchester United oyuncusu. Arsenal ve Chelsea de kazanarak takiplerini sürdürdüler, Arsenal'de Fabregas ve Walcott da geri döndü, artık yüzler gülüyor. Premier League'de yapabilecekleri fazla bir şey yok ama bu dönüşler Şampiyonlar Ligi için çok önemli.
.
La Liga'da Barcelona ve Real Madrid yine kazandılar. Barcelona maçını izleyemedim, fazla yorum yapamayacağım ki zaten şampiyonluktan bir an bile zerre şüphe duymadım, hala da çok eminim. Real Madrid'i izledim, ilk devre ortada yoklardı ama 2. devrenin başında buldukları golden sonra fena oynamadılar. Ben yine de El Classico öncesinde Real Madrid'in puan kaybedeceğini düşünüyorum, kaybetmezlerse de tek ufak umutları Barcelona'nın Şampiyonlar Liginde sonuna kadar yürümesi olabilir.
.
Juventus cephesinden şampiyonluk için az da olsa umutlu demeçler okuyorduk ama herhalde artık pek görmeyeceğiz. Bu hafta Chievo'ya sahalarında son dakika golüyle 2 puan bıraktılar ve Inter de Udinese deplasmanında bir şans golüyle kazanınca fark 9'a çıktı. Inter artık sezon bitsin diye bekliyor, Adriano da sıkılmış olacak ki Brezilya'dan geri dönmedi, gündeme de biraz hareket katmış oldu. Sezon başında Adriano'nun sezon sonunu göremeyeceğini söylediğimde Mourinho'nun onu kazanacağını söyleyenler vardı, sezon içinde her gol attığında da kulaklarımı çınlattılar, onlara selam olsun. Şampiyonlar Ligine katılmak için mücadele eden dört takım da bu hafta maçlarını kazandı. Milan biraz daha rahat gözüküyor ama benim Şampiyonlar Ligi için gönlümden geçen iki takım Genoa ve Fiorentina.
.
Almanya'da mücadele aynı güzellikte devam ediyor, Wolfsburg bu hafta Bayern'i beşledi. Klinsmann'ın önümüzdeki sezon takımın başında kalma şansı iyice azalıyor. Hep ilk dört takımın puan aralığından bahsediyorduk, bu hafta da ilk dört üç puan aralığına sıkışmış durumda ama bu takımların 3 puan arkasından Stuttgart, onun da arkasından Hoffenheim geliyor. Gerçekten muhteşem. Fransa'da da buna benzer bir görüntü var. Lyon Şampiyonlar Liginden elendi, ligi kaybedeceğini düşünenlerin sayısı herhalde çok azdır ama burada da ilk 5 takım 4 puan aralığında sıkışmış durumda. Fransa ve Almanya'da mücadele, daha sert geçmesi beklenen diğer büyük liglere kıyasla çok daha heyecanlı geçiyor ama benim onları her hafta takip edecek duruma gelmem için bu bile yeterli olmuyor.

16 Mart 2009 Pazartesi

Öteki Futbol



Bu hafta en azından Avrupa'da yüzüm güldü. Inter ve Barcelona kazandı, Liverpool kazanmaktan da öte bir şey yaptı. Real Madrid'e uyguladığı tarifeyi Manchester United'a da uyguladı. Old Trafford'a favori çıkan tabii ki United'dı ama maçın başından itibaren daha iyi oynayan ve topa daha çok sahip olan taraf Liverpool oldu. Ferguson'un Anderson tercihini Inter maçında da anlamıştım ama o oyuna girdikten sonra Manchester United topu kontrolüne alıp oyunu istediği gibi yönlendirmeye başlamıştı. Cumartesi günü ise kenarda Giggs ve Scholes'un oturduğu takımının orta sahası, üstünlüğü Liverpool orta sahasına kaptırdı. Buna rağmen Reina'nın gereksiz çıkışı ile bir penaltı kazandılar ve öne geçtiler. Ne yalan söyleyeyim golden sonra pek umudum kalmamıştı, oyun da tersine döner sanıyordum ama Liverpool çok bozulmadı, Torres'in Vidic'e yaptırdığı hata ve sonrasında attığı golle beraberliği yakaladı. Evra da Reina'nın hareketine çok benzer bir zamanlama hatası ile penaltıya sebep oldu ve Liverpool öne geçti. 2. devre Liverpool normal olarak bir baskı yedi ama bu sezon İngiltere'nin hatta belki Avrupa'nın en iyi performansını sergileyen Vidic'in yine bir hata sonucu gördüğü kırmızı kart maçı hemen hemen bitirdi, kazanılan serbest vuruştan Aurelio'nun attığı gol ise kazananı kesin olarak ilan etti. Dossena ise hafta içinde olduğu gibi Torres'in açtığı perdeyi kapatan isim oldu.

Premier League'de şampiyon bence zaten belli. Liverpool'un Chelsea'yi geçebileceğine de ne yazık ki inanmıyorum. Chelsea Hiddink ile yine kazandı, gol yine Essien ama Deco sanırım sezonu kapatmış, he çok şey fark etmez o ayrı. Aston Villa tepetaklak gitmeye devam ediyor, son dört maçta üç mağlubiyet bir beraberlik aldılar ve bu hafta Arshavin'in biri çok güzel iki gol attığı maçta Blackburn'ü 4-0 ile geçen Arsenal'e yakalandılar. Big Four yerini aldı, dördüncülük mücadelesinin de çok fazla süreceğinden emin değilim. Ufak ufak sakatlarına kavuşan Arsenal yerini korur gibime geliyor. Middlesbrough sahasında berabere kalınca taraftarlarından protesto yemiş, hızlı bir alt lige gidiyorlar. Herkes ıslıklanırken tek alkışlanan ve "We've got only one player" diye adına tezahurat yapılan isim ise Tuncay olmuş..


Inter Şampiyonlar Liginden elendikten sonra elde bir tek Serie A kaldı. Şampiyonluğu bırakmaları zaten çok zordu, şimdi hiç bırakmazlar. Dördüncülük kovalayan takımlardan Genoa'dan sonra Fiorentina'yı da yenerken iki gol de Zlatan'dan geldi. İkinci gol muhteşem, yine acaip bir vuruş çıkartıyor. Umutsuz takiplerine devam eden iki takımdan Juventus geriye düştüğü maçta Bologna'yı 4-1 yenerken Milan da deplasmanda Siena'yı 5-1 ile geçti. Serie A'da tek büyük mücadele Şampiyonlar Ligi vizesi için devam ediyor, Genoa deplasmanda kazanınca bir adım öne fırladı ve Fiorentina ile Roma'nın iki puan önünde dördüncülüğe oturdu.


Barcelona Almeria deplasmanında rahat kazandı. Maç zaten daha çok Barcelona ile Almeria kalecisi Diego arasında geçti, olmayacak topları çıkardı. Alves de çok iyiydi ama Iniesta başka bir adam, onu izlemek büyük zevk. O olunca Barcelona'nın pas trafiği de çıldırıyor, ara ara 3-4 dakika Almeria'nın topa değmesine izin vermeden pas yaptıkları oldu ki Henry ve Eto'o rotasyona girmiş, kulübede oturuyorlardı. İki gol de Krkic'den geldi ama asıl güzel olan gollerin öncesi, o daracık alanlarda o kadar çabuk düşünüp o paslaşmaları yapmaları muhteşem. Real Madrid'in Bilbao deplasmanını izleyemedim, beş golle kazandılar. Real Madrid 2-0 öne geçtikten sonra Bilbao 10 kişi ile beraberliği yakalamış ama dayanamamış. Kırmızı kart pozisyonunda Yeste Casillas'ı itiyor ama o da kendini çok kötü atmış, yüzünü tutmalar falan yakışmamış ki onu severim. Belki herkes itilince kendini bırakır ama Casillas'lar öyle şeyler yapmaz, yapmamalı. Sanırım hakem de biraz Madrid'i kollamış, maça baya gerilmiş, tribünler de çıldırmış.
.
Almanya'da şampiyonluk kovalayan takımlardan sadece Hoffenheim puan kaybetti. Hertha hala lider, onları dörder puan geriden bu kez üç takım takip ediyor. Benim için Almanya'da haftanın olayı Ümit Özat'ın futbolu bırakması ama o zaten blogda kendine ayrı bir yer hak ediyor. Fransa'da Lyon kaybedince PSG için bir anda liderlik umudu doğdu ama Marsilya deplasmanda kazanarak yarışın içine girdi. Maç berabere giderken Camara kırmızı kart görmüş, kart sonrası kullanılan serbest vuruşdan da PSG çok şanssız bir gol yemiş. İki takım da Lyon'un bir puan arkasında yer alıyor.

9 Mart 2009 Pazartesi

Öteki Futbol


İspanya'da hevesler bu hafta kırıldı. Barcelona sahasında Kral Kupası finalinde karşılaşacağı Atletico Bilbao'yu kendini fazla sıkmadan 2-0 ile geçerken Madrid derbisinde beraberliği ofsayt bir golle kurtaran taraf Real Madrid, farklı bir galibiyeti kaçıran taraf ise Atletico Madrid oldu ve fark 6 puana çıktı. Agüero ve Forlan çok etkili kontra ataklar buldular, aslında ikisi de iyi oynadı ama gol pozisyonlarında Barcelona maçındaki kadar yüzdeli değilllerdi. Eğer daha ciddi ve dikkatli olabilselerdi çok rahat 3-4 farkı yakalayabilirlerdi. Real Madrid'de Barcelona maçına kadar puan kayıplarının devam etmesi sürpriz olmaz. Barcelona'nın ise bu hafta öncesinde 5 maçta 15 puan yapacağını düşünüyordum, üçü alındı ve devamı da gelecektir. Sanırım İspanya'da heyecan çok kısa sürmüş olacak ve Barcelona La Liga'yı bir kenara koyarak Şampiyonlar ligine daha iyi konsantre olabilecek.
.
Inter ve Mourinho için çok zorlu bir haftaydı. Arkada Roma beraberliği ve Sampdoria hezimeti, önde ise zorlu Genoa ve Manchester deplasmanları vardı. Zlatan ile gol erken geldi. Sonrasında da rahat götürdüğü maçta Balotelli'nin golüyle iyice rahatladı ve üç puanı kazandı. Juventus Torino derbisinde tek golle kazandı ve umutsuz takibine devam etti. Milan ise üç takipçisi Fiorentina, Roma ve Genoa'nın toplam 8 puan kaybettiği haftada hiç haz etmediğim İnzaghi'nin üç golüyle kazandı ve üçüncülük mücadelesinde rahatladı. Serie A'da bundan sonra puan farkında ufak oynamalar olabilir ama Roma'nın bir sıra yükselmesi haricinde bu sıralamanın değişeceğini sanmıyorum.
.
İngiltere bu hafta FA Cup ile geçti. Manchester United Fulham deplasmanında farklı kazandı. Bu sezonu beş kupayla kapatmayı kafaya koymuşlar, hiçbir maçı riske atmıyorlar. Chelsea de Hiddink ile kazanmaya devam ediyor. Coventry deplasmanında 2-0 kazanarak tur atladılar. Arsenal de Burnley'i 3-0 ile geçti ve tur atladı. Ligde pek heyecan kalmadı, FA Cup'da bir Manchester-Chelsea finali güzel olabilir.
.
Almanya ve Fransa'da ise çekişme devam ediyor. Lyon bu hafta Paris'de Lille'e kaybetti ve PSG deplasmanda Lorient'i geçince fark bir puana indi. Bu arada Paris'de maç sonunda Lille taraftarlarına tren çarpmış ve şimdilik 2 ölü var, yazık.. Lig mücadelesi yüzünden UEFA'yı önemsemeyen Bordeaux ise hızla düşmeye devam ediyor, Toulouse'dan üç gol yediler ve liderin Lyon'un 6, PSG'nin de 5 puan gerisine düştüler. Almanya'da ise Hertha lider, dört puan geriden gelen dört takım ise aynı puanda. Galatasaray'ın rakibi Hamburg ise ligin dibindeki M.Gladbach'a dört golle kaybetti.
.
Hafta içi Şampiyonlar Ligi ve UEFA kupası maçları oynanacak. Bu yazıda adı geçen takımlardan birçoğu önümüzdeki hafta lig mücadelesine ellerinde kalan tek hedef olarak daha sıkı sarılmaya başlayacak.

2 Mart 2009 Pazartesi

Öteki Futbol


Sempatimiz olan takımlar bu hafta dibe vurdular, Avrupa’da yüzüm gülmedi. Bir tek Arjantin’de Boca kazanmış, River kaybetmiş o kadar ki o tarafı artık çok takip edemiyorum, çok etkilemiyor. Liverpool kaybetti, Tuncay’ın gol atması ise tesellimiz oldu. Birkaç hafta önce yazdığımız öngörüler yerini buluyor, gerçi onları yazmak için dahi olmaya gerek de yoktu. Chelsea yine bir son dakika golüyle üç puanı aldı ve Liverpool’un averajla önüne geçti, muhtemelen ligi de şu an olduğu yerde bitirecek. Aston Villa da sahasında iki puan kaybetti hem de son 5 dakikada yediği iki golle ama Arsenal de Emirates’de Fulham’a gol atamayınca değişen bir şey olmadı. Arsenal’in durum kötü, Aston Villa ile fark şu an 6 ve işin kötüsü arkadan bir de Everton geliyor. Sanırım uzun zaman sonra Arsenal’i seneye UEFA kupasında izleyeceğiz. Erken şampiyon Manchester United ise Carling Cup finalinde Tottenham ile oynadı ve penaltılarla kupaya uzandı. Bu sene İngiltere’de onlardan başka kupa alan takım olacağını sanmıyorum çünkü her kupayı ciddiye alıyorlar.

İtalya’da hafta harika bir maçla sona erdi ve Inter iki kez iki farkla geriye düştüğü maçta Roma ile berabere kaldı. İlk devrenin bir bölümünü Barcelona maçı yüzünden kaçırdım ama ikinci devre de yeterli oldu. Maçın ilk bölümünde neredeyse yuhalanan Balotelli attığı iki golle Inter’i geri getirdi, uzun zamandır göremediğim Crespo ise harika bir kafa golü ile Inter’e 1 puan kazandırdı. Bu adamı seviyorum, en azından Cruz’dan önce tercih edilmesini isterim. İtalya’da da tesellim Milan’ın yine kaybetmesi oldu. Artık Inter ile olan puan farkını söylemeye gerek yok, sadece mastürbasyon amacıyla bazen dile getirebilirim ama asıl güzeli arkadan gelenlerin de Milan’a yetişiyor olması. Fiorentina, Genoa ve Roma 3. sıraya iyice yaklaştılar. Juventus ise bir şans golüyle kazandı ve farkı 7 puana indirdi.

İspanya’da ise teselli falan yok, kalecisiz Barcelona Iniesta'nın olmadığı son üç maçta 8. puanını kaybetti. Şu Katalan kaleci inadından vazgeçilse artık iyi olacak. Gerçi sorun sadece Valdes değil dün akşam yenen diğer gollerde hep bireysel hatalar var. Başta Eto'o olmak üzere maçı kopartabilecek pozisyonları da gole çeviremediler. Atletico Madrid de kazanmayı çok istedi, zaten Barcelona ile oynayan takımlar yarım sezonda efsane olan bu takımı yenmek için ekstra efor harcıyorlar. Bu puan kaybı ile birlikte Real Madrid de şampiyonluk havasına girdi ama ben hala Barcelona'nın şampiyonluğu bırakacağına ihtimal vermiyorum. Önümüzdeki 5 maçtan 15 puan gelecektir, Real Madrid de bu dönemde puan kaybedecektir ki bu kadar maç kaybetmemesi bile büyük başarı. Bu 5 maçtan sonra oynanacak Sevilla ve Valencia maçları da belki Barcelona'yı Madrid'de yine çift haneli puan farkı ile götürebilir.

İlk defa bu sene Alman ligini takip etmediğim için üzülüyorum, harika bir şampiyonluk mücadelesi var. Lider ile 7. arasında sadece 7 puan fark var, Bayern Munich ise lider Hertha'nın 4 puan gerisinde kaldı ve 5. sırada yer alıyor. Fransa'da PSG Marsilya'nın da önüne geçti ve Lyon'un dört puan gerisinde 2. sıraya yerleşti, bunu görmeyi özlemişim. Lyon'dan başka bir takımın şampiyon olması bence imkansız ama üç puanlık bir aralığa sıkışmış dört takımın Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi keyif veriyor.

Hafta içini İngiltere yine boş geçmiyor ve Premier League fikstürünü buraya yerleştirmiş,diğer ülkelerde ise kupa maçları oynanacak.

24 Şubat 2009 Salı

Öteki Futbol

Barcelona yenildi. Aslında bu haftayı bu cümle ile bile geçebiliriz ama abartmayalım, neticede her ne kadar pek farkına varamasak da onlar da bu dünyaya ait bir futbol takımı. Çıkan kırmızı kart çok saçma bir karardı ki bugün cezaya itiraz da edilmiş, kartın skora da etkisi oldu. Bu arada okumadım ne kadar doğrudur bilemiyorum ama Ntvspor'un söylediğine göre "Marca" 12 maçta Barcelona'nın hakem kararlarından direkt olarak etkilendiğine dair bir araştırma yapmış ya neysee. Bir takımın bu kadar erken bu kadar büyük bir puan farkı yakaladıktan sonra hala hiç salmadan puan kaybetmiyor olması işe ayrı bir boyut katıyordu ki üst üste iki hafta puan kayıpları geldi. Madrid tarafı umutlandı ama bence en büyük umutları Barnebau'da Barcelona'yı alkışlamaktan kurtulmak olmalı, fazlası değil..
.
Inter yürüyor, Bologna karşısında da deplasmanda üç puan geldi. Arkadan gelenler elden geldiğince takip ediyor ama kazanırken bile ıslıklanan Milan ile Juventus'un Inter'i yakalaması pek mümkün görünmüyor. Şampiyonlar Ligi Inter'i ne kadar etkiler bilemem ama en iyi ihtimalle Serie A 2-3 maç önceden şampiyonunu belli etmez, fazlası da olmaz. Arkadan gelenler de takibe devam ediyor, Fiorentina yine Mutu ile yine son dakikada kazandı ve Milan'ın üç puan arkasında devam etti. Genoa ve Roma da 1-0 kazanarak Şampiyonlar Ligi kovalamaya devam ettiler. Milan bir sezon daha Şampiyonlar Ligi dışında kalmayı ne kadar kaldırabilir bilemiyorum.

Liverpool adına bir ara çok güçlü hissettiğimiz ama 5-6 haftadır o gücünü kaybeden "Sanırım bu sene olacak" duygusu Anfield'da Manchester City karşısında bırakılan iki puanla kendi adıma tamamen oradan kalktı, United farkı yediye çıkardı. Chelsea Hiddink ile çıktığı ilk lig maçını deplasmanda Aston Villa karşısındak azandı, bana Liverpool'u da geride bıracaklar gibi geliyor. Arsenal ise sahasında Arshavin'in siftah yaptığı maçta Sunderland karşısında golü bulamadı ve Villa ile farkı kapatma şansını kaybetti. Önümüzdeki sezon UEFA Avrupa Ligini daha anlamlı kılacak büyük takımlardan biri olma yolunda hızla ilerliyorlar.
.
Almanya ilgi alanımızın dışında ama Bayern Münich'in 5 haftada kaybettiği 11 puan ve Hamburg'un liderliği de gözleri arada o tarafa çeviriyor. Hoffenheim ve Hertha da takdir toplayan şampiyonluk mücadelelerine devam ediyorlar. Fransa'da ise heyecan en fazla bu kadar sürdü ve Lyon yine ligin rengini belli etti, fark 6 puan. Arkadan gelen PSG, Marsilya, Toulouse, Bordeaux ve hatta Rennes'in mücadelesi ise zevk vermeyen bu lige ara ara bakmak için bir sebep oluyor.

Her şey bir yana, bu liglerdeki mücadeleyi de kökten etkileyebilecek Şampiyonlar Ligi en sonunda başlıyor..

9 Şubat 2009 Pazartesi

Öteki Futbol


Avrupa liglerinde mücadele bu sene biraz farklı geçiyor. İtalya, İspanya ve İngiltere'de şampiyonluk yolunda birer takım büyük avantaj sağladı hatta bana göre sezon sonunda bu liglerin lideri de değişmemiş olacak. Genelde erken kopan Fransa'da Lyon puan farkını dörde ancak bu hafta Marsilya'nın Bordeaux'u yenmesiyle çıkartırken Almanya'da Hoffenheim'inbir puan farkla liderliği sürüyor. Arjantinde ise Clausura 2009 bu hafta başladı, Apertura şampiyonu Boca ilk maçta deplasmanda Gimnasia'yı 2-1 yendi.

Inter Lecce deplasmanında golü Zlatan ile erken buldu ve üç puanı rahat kazandı, diğer goller Figo ve Stankovic'den geldi. Gündemini ligden çok önce Kaka şimdi de Beckham meşgul eden Milan sahasında Reggina ile berabere kalınca geçtiğimiz hafta yükseldiği ikinciliği, ilk golünü atan Iaquinta'nın kırmızı kart görmesiyle yaklaşık 80 dakika 10 kişi oynayan ve Catania'yı deplasmanda son dakikada Poulsen'in attığı golle yenen Juventus'a bıraktı ve Inter'in tekrar 8 puan gerisine düştü, Juventus Inter farkı ise 7 puan. Haftaya "Derby Della Madonnina" var ve Milan'da Kaka yok. Inter seyirci avantajına sahip olduğu bu maçı kazanırsa işi büyük ihtimalle bitirecek. Roma'da yükseliş devam ediyor, üç puan önündeki Genoa'yı da üç golle geçtiler ve kendilerini ilk beşe attılar. Roma'nın attığı üç gol de harika, özellikle ilk gole bayıldım. Romanista sağolsun maçın özeti de burada.

İngiltere'de Aston Villa'nın muhteşem performansı devam ediyor, bu hafta da Blackburn'ü deplasmanda iki golle geçerek 2 puan farkla üçüncülüğe yerleşti ve Tottenham ile deplasmanda golsüz berabere kalan Arsenal'in 5 puan önüne geçti. Arsenal'de Adebayor da sakatlanmış ve 3 hafta yokmuş, kadro kısıtlıyken bu kadar sakatlıkla yarışa tutunmaları zaten imkansızdı. Son yarım saatinde 5 golün olduğu maçta ise Liverpool deplasmanda maç sonunda Tony Adams ile yollarını ayıran Portsmouth'u Torres'in 90'da attığı golle 3-2 yendi. Chelsea maçından sonra Kaptan da sakatken bu maçı da kazanmak çok önemliydi. Üst üste gelen puan kayıplarından sonra Liverpool kopabilir diyordum ama lige tekrar tutundular. Şampiyonluk bence hala imkansız ama Liverpool yarışta ne kadar çok kalabilirse ve en azından ligi 2. bitirebilirse bu önümüzdeki sezon için de bir artı olacak. Chelse sahasında Hull City ile golsüz berabere kalınca büyük patron da Scolari'nin ipini çekti. Bu son bir süredir zaten bekleniyordu, Scolari'nin yeri için en güçlü adaylar Mancini, Rijkaard, Zola ve Avram Grant. Manchester ise uçmaya devam ediyor, West Ham deplasmanında da gol yemeden kazandılar. United 13 maçtır, Van der Saar ise 1212 dakikadır gol yemiyor ve Old Trafford'da oynanacak Fulham maçında da 64 dakika gol yemezse dünyanın en uzun süre gol yemeyen kalecisi olacak. Middlesbrough kazanamama serisini 13 maça çıkardı, görüntü alt lige yolculuğu gösteriyor. Küme düşerlerse Tuncay'ı kim kapacak merak ediyorum.

Barcelona Sporting Gijon karşısında 3-1 kazanarak gol sayısını 68'e çıkardı, rekor gelecek gibi ama Real Madrid'in de ciddi bir galibiyet serisi var. Çoğunlukla bu hafta sahalarında oynadıkları Santander maçında olduğu gibi tek golle kazandılar ama kazanmaya devam ederlerse en azından Barnebau'da Barcelona'yı alkışlamaktan kurtarabilirler. Sevilla derbisinde ise Betis deplasmanda kazanarak nefes aldı ve küme düşme hattından biraz uzaklaştı, Sevilla'yı da arkadan gelenlere yaklaştırdı. Atletico Madrid teknik direktör değişikliğinden sonra deplasmanda Huelva'yı üç golle geçerken Valencia deplasmanda Osasuna'ya kaybederek Numancia'yı 2-1 yenen Villarreal'in gerisine düştü. Bu dört takımın hatta hemen arkalarından gelen Malaga ve Deportivo'yu da sayarsak altı takımın girdiği Şampiyonlar Ligine katılım mücadelesi Barcelona'nın rekorları dışında bu sene La Liga'nın tek heyecanı olacak gibi duruyor.

5 Şubat 2009 Perşembe

Mateja Kezman


Belki de düşüşte olan kariyerini tekrar yukarılara çıkarmak için geldiği Fenerbahçe'de ona başta taraftar olmak üzere tüm camia normalden de fazla sabır gösterdi ama yine de olmadı. İyi bir repütasyonu varmış ki buna rağmen PSG kendisine talip oldu ve bir umut oraya gitti. Hoarau da o forma altında iyi iş yapması şanssızlığı oldu, oynadığı maçları da iyi değerlendiremedi.

En son Ajaccio'ya karşı iki gol atınca kendine geldiği ve aynen devam edeceği yönünde demeçleri çıkmıştı ama dün Bordeaux ile sahalarında oynadıkları ve 3-0 kaybedip Fransa Kupasına veda ettikleri maçta oyundan çıkarken sinirlenip formasını sahanın ortasına atmış ve soyunma odasına gitmiş. Maç sonrası bizlerin zamanında çok sık duyduğu "Başarılı olmak istiyorum, ama istediğim performansı gösteremiyorum. Benim kariyerim belli, PSG taraftarları yüzde yüz randımanlı Kezman’ı daha sahada göremedi. Onlara daha iyi oynayacağım konusunda söz veriyorum" açıklamasından da yapmış ama ben bu saatten sonra Kezman için tekrar Hollanda'ya dönmekten daha hayırlı bir yol göremiyorum.

27 Ocak 2009 Salı

Clément Pinault


Bu haberi girecektim, unutmuştum, yine karşıma çıkınca geç de olsa yazmak istedim.
.
Futbolcularda son zamanlarda sıkça görülen kalp rahatsızlıklarından burada bahsetmiştik. Fransa 2. ligi takımlarından Clermont Foot'da oynayan Clément Pinault 16 Ocak Cuma günü oynadıklar maçın ertesinde Pazar günü evinde takım arkadaşlarıyla iskambil oynarken kalp krizi geçirdi ve geçtiğimiz Perşembe 4 günlük yaşam mücadelesini kaybederek hayatını kaybetti.
.
Pinault 23 yaşındaydı..