28 Nisan 2010 Çarşamba

José Mourinho


Herhalde Real Madrid artık ona yıllık 20 milyon € verir.
.
Lütfen hemen gitsin, bu sezon sonunda Inter'den ayrılsın.
.
O Real Madrid'e çok yakışacak.

FC Barcelona 1-0 F.C. Internazionale


Dünyanın en iyi ve en güzel takımı kaybetti..
.
Keşke bu şekilde kaybetmeseydi, keşke Inter finali ilk maçta olduğu gibi "futbol oynayarak" alabilseydi. O zaman ben de yıllardır Barcelona ile beraber en sevdiğim takım olan Inter'i o finalde daha coşkulu destekleyebilirdim..

Bir de lüften kimse bana savunma futbolu, taktik ya da deha gibi şeyler anlatmasın, ben daha önce bu kadar çirkinlik görmedim. Hakem de bu çirkinliğe çok müsade etti, oyunun tempo kazanmasına hiç izin vermedi ve bence golün iptal edilmesi de hatalı bir karardı. Inter tarafında tek takdir edeceğim savunma yetenekleri zaten çok üst düzeyde olan futbolcuların gol yememek için verdikleri insanüstü mücadeledir. Keşke biraz daha temiz kazansalardı..
.
Finale kim çıksa üzülmem diyordum ama tadım çok kaçtı. Böyle bir şans bir daha gelmez..

27 Nisan 2010 Salı

Kasımpaşaspor 0-1 Fenerbahçe

.
Fenerbahçe Pazar günü çok önemli bir galibiyet aldı ve çok kritik bir haftada liderliğe oturdu. Fenerbahçe’yi şampiyon ilan etmek büyük saçmalık ama etrafta böyle bir hava var. Artık ipler Fenerbahçe’nin elinde tamam ama biz bir 2006 yaşadık, bu kez o hataya düşmemek lazım.

Böyle bir haftada spor programlarını seyretmek, gazete okumak normalde bir Fenerbahçe’liye zevk verir ama ben 10 saniye bile dayanamıyorum. İşlerimin yoğunlaşması ve gündemi bu ara çok takip edemiyor olmam da sanırım benim şansım oldu çünkü konuşulanlar, yazılanlar gerçekten mide bulandırıcı.

Hakem ya da federasyon eleştirilene itirazım yok, bu düşünceler normal ama bazıları gerçekten hastalıklı düşünceler. Bence 2-3 hatalı kararı olan Bünyamin Gezer’in maçı berabere bitirmek için uğraştığın, bir hakemin maçı nasıl berabere bitirebileceğini anlamasam da anlamaya çalışabilirim ama aşağıdaki iddialara aklım ermiyor.

Murat Şahin gibi bir adama Zalad muamelesi yapıyorlar, Kasımpaşa’ya maç sattı diyorlar, Bobo ve Leo Franco için bile şike iması yapıyorlar. Yetmiyor, Tanjevic sonrası maçlarına bakmadan Fenerbahçe basketbol takımı Galatasaray küme düşsün diye Bornova’da maç sattı diyorlar, Galatasaray’lı futbolcular Bursaspor’a karşı golleri bilerek kaçırdı diyorlar. İşin garibi bunları sadece Ahmet Çakar, Gökmen Özdenak gibiler değil aklı başında bilinen çevremizdeki insanlar da söyleyebiliyorlar. Hepsi birer Gökmen Özdenak oluyor, Ahmet Çakar oluyor ama farkında değiller. Kazayla Keita’nın ters kafası kendi kalesine gol olsaydı neler olurdu düşünemiyorum. İnsanlar bilinçlerini kaybetmişler, acaip bir dunyada yaşıyorlar.

Bunlarla beraber Kasımpaşa karşısında 20-25 dakika Türkiye’de hiçbir takımın kolay kolay yapamayacağı bir tempo yapan ve sahanın her yerinde rakibi 3 kişi karşılayan takımı, acıyla oynayan Özer’i, haftada en fazla iki antreman yapabilen ama kendini paralayan Gökhan’ı, Selçuk’un dirilişinı, Alex’in yarattığı güzellikleri, tüm oyunculardaki istek ve kazanma azmini, golden sonra oyuncuların hırsını ve daha bir başka gol sevinçlerini, nasıl bir birliktelik içinde olduklarını göremiyorlar.

Kısa vadede amaç tadı kaçırmak, uzun vadede ise yeni bir 2006 yaşatmak. Kısa vadede başarılı oluyorlar, bazılarımızın tadını kaçırıyorlar ama futbolcuların bu mücadelesi, bu savaşı aynen devam ederse uzun vadede kazanan Fenerbahçe olacak. Şimdi kaçırdıkları tad o zaman fazlasıyla geri gelecek ve sonra da Fenerbahçe’liler için bu dünya yanacak..

22 Nisan 2010 Perşembe

Bayern Munich 1-0 Olympique Lyon


Öncelikle unutmadan şunu söyleyeyim, Allianz Arena'da tüm tribünlerin dahil olduğu muhteşem bir koreografi yapıldı, kusursuza yakın bir gösteri oldu. Bayern'in girdiği hava ile bugün rahat kazanacağını düşünüyordum. Maça da iyi başladılar, ilk yarım saati en azından 1-2 farklı skorla önde kapatabilirlerdi. Her an gol atmalarını beklerken karıştığı seks skandalı ile maç öncesindede çok konuşulan Ribery'nin gördüğü kırmızı kart işin şeklini değiştirdi. Hakemin kararının tartışılacak hiçbir yanı yok, sadece tabanıyla vursa ya da biraz basıp bıraksa anlarım ama Ribery resmen Lopez'in ayağını çiğnedi. Takımından çok kendini yaktı, turu geçtikleri takdirde büyük bir ihtimalle finalde de oynayamayacak.
.
İkinci devreye başlarken Bayern'de Olic kenara geldi. Diğer gol ayağı Muller yetenekli ve takım için çok faydalı işler yapan bir adam ama ben Bayern taraftarı olsam bugün ona çok kaptırırdım. Çok önemli pozisyonlardan yararlanamadı. Takım 1 kişi eksik oynarken benim tercihim Muller'i kenara alıp 3 ciğerli Olic'i sahada tutmak olurdu.
.
2. devrenin henüz başlarında Lyon'da da Toulalan, Sabri Ugan'ın söylemiyle "Thuğlahlağanh" ikinci sarı kartı gördü ve oyun dışında kaldı. Karar için ağır demek yetmez, bence direkt hatalı bir karar. Seyirci avantajı denen şey bunu da içine alıyor, Rosetti seviyesinde bir hakem bile etki altında kalabiliyor. Ayrıca kararda Schweinsteiger'in oynadığı tiyatronun da payı büyüktü, kurşun yemiş gibi düştü. Bu kart çıkmasaydı maç ne olurdu bilinmez, Lyon tarafı ne dese haklı.
.
Sayısal eşitlik sağlandıktan sonra oyunun kontrolü iyice Bayern Münih'e geçti. Belki bunaltıcı bir baskı kurup üst üste pozisyonlar yakalayamadılar ama her an gol atacaklarını hissediyordunuz. Hele ki takımda Robben gibi bir adam olunca her an ondan bir şeyler bekleniyor, herhalde takımının yaptığı atakların yarısından fazlası onun üzerinden gelişmiştir. 70. dakikaya girerken vurduğu şut da Muller'in kafasına da temas etti ve ağlara gitti. Robben'in futbol oynamak için inanılmaz bir isteği var, her an sanki uzun bir aradan sonra sahaya yeni çıkmış gibi oynuyor. Maçın 90. dakikası yaklaşırken kenara gelince de adeta çıldırdı. Aslında haksız da sayılmazdı ama tepkiyi biraz abarttı, Van Gaal da onun bu tavırlarına fena delirdi ki o da haklıydı.
.
Golden sonra Bayern ikinci gol için risk almadı ki ortada Şampiyonlar Ligi finali olduğu düşünülürse bu çok mantıklıydı. Deplasmana tek farkla da olsa gol yemeden alınan bir galibiyet ile gitmek büyük avantaj. Bayern Münih'in Fransa'da gol bulacağına inanıyorum ve o golü bulduktan sonra da turu vermeleri bence çok zor.

21 Nisan 2010 Çarşamba

F.C. Internazionale 3-1 FC Barcelona


Az gollü ve kısır bir maç bekliyordum. Bu sebeple maçı evde internetten ara ara takip ederim diyordum ama arkadaş çevresinin tahriklerine kapılıp D-Smart'ı ve rakısı olan bir yere kendimi attım. Bir önceki turun sonunda Mourinho'dan çekindiğimi söylemiştim, korktuğum başıma geldi. Sezon başında sorsalar ve bu kupa finalinde Barcelona olmayacaksa kim olsun deseler saniye düşünmeden Inter derdim. Bilen bilir, benim için değeri Barcelona'ya yakındır ama final Bernabeu'da olunca tercihim haliyle Barcelona oluyor.

Maçı dışarıda izlediğim için net görememiş olabilirim ama sanırım 90 dakika sonunda ekrana yansıyan istatistiklerde Barcelona lehine 518-158 gibi bir pas sayısı vardı, topa sahip olma oranında da yine %63-37 ile bir Barccelona üstünlüğü vardı. Ama ne ilginçtir ki en azından son 15 dakikayı bir kenara bırakırsak Inter de en az Barcelona kadar pozisyon buldu, gole yaklaştı. Bu noktada iki isim öne çıkıyor. İlki tabii ki Mourinho, diğeri ise Milito. Arjantinli bence kusursuz bir forvet performansı sergiledi.

Barcelona golü gelmeden önce de Inter savunma arkasına atılan toplarla gol kovalıyordu ve hatta Barcelona'dan daha net bir pozisyon da bulmuştu. Barcelona golü geldikten sonra da oyunun şekli değişmedi. Inter rakibin topla oynamasına izin verdi ama pozisyon vermedi. Hızlı çıkışlarla da gol kovaladı ve bunda da başarılı oldu.. Atıyorum sanki Fenerbahçe Eskişehir deplasmanında oynar gibiydi. Bunu ne Eskişehirspor'u ne de Inter'i ezmek için söylüyorum, oyun mantığından bahsediyorum. Inter sahasında oynamasına rağmen savunma yaptı ve kontra ataklarla gol aradı. Milito oyunda kaldığı sürece bence muhteşem oynadı. Hangi bölgeye giderse gitsin o taraftaki Barcelona'lı savunmacının başına bela oldu. Arkaya çok iyi koşular yaptı, Barcelona savunmasını çok yıprattı. 1-0 geriye düşen Inter oyun formatında çok fazla değişiklik yapmamasına rağmen üst üste 3 gol buldu. Bu arada ikinci golde ofsayt olabilir, bizdeki çizgi çekme olayları oralarda olmadığı için emin olamadım.
.
Gerek maç öncesinde gerekse maç içinde taktiksel olarak Guardiola'nın önüne geçen Mourinho'nun bence tek hatası Eto'o yerine Milito'yu dışarı almasıydı. Milito çıktıktan sonra klasik bir Barcelona baskısı başladı ama gol gelmedi ki bu da hem Inter'in hem de Mourinho'nun şansı oldu. Bu dakikalarda hakemin atladığı bir de penaltı var, Dani Alves'in düşürüldüğü pozisyon bence penaltıydı. Guardiola tek farkla gerideyken kenarda Abidal'ı hazırlamıştı ama henüz değişiklik yapılmadan Inter'in 3. golü geldi. Buna rağmen değişiklik işleme kondu ve Zlatan yerine Abidal oyuna girdi. O son 15 dakika baskısında Zlatan oyunda olsaydı belki bir gol çıkardı. Belki o değişiklik olmasaydı öyle bir baskı da kurulmayacaktı, bunu kimse bilemez ama iki farklı geriye düştükten sonra ben İbrahimovic'i oyundan almazdım.

Barcelona'nın en çok üzerinde durulan iki oyuncusu Messi ve Xavi maç boyunca neredeyse hiç gözükmedi. İkisi de hiç boş alan bulamadılar. Bu maçta ortaya çıkan skorda Barcelona'nın Espanyol maçı üzerine yaptığı uzun otobüs yolcuğunun da etkileri olabilir ama herhalde İspanya'da kimse bu sebeple sızlanmıyordur. 3-1 Inter için üzerinde saniye düşünmeden kabul edilecek bir skor. Nou Camp'da Barcelona 30 dakikada bu dezavantajı ortadan kaldıracak golleri rahatça bulabilir ama neticede rakip bir İtalyan takımı, hem de Mourinho'nun kontrolünde bir İtalyan takımı olacak.

Hayalim Madrid'de Barcelona'nın Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmasını yerinde görebilmek ama en azından Inter'in ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna şahit olmak da benim için fazlasıyla yeterli bir teselli olacak. Yine de kendimi fazla kandırmayayım ve tarafımı belli edeyim. 28 Nisan'da dualarım Barcelona ile olacak..

19 Nisan 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 1-0 Beşiktaş


Hakem işine girmiyorum, bence iki takımın aleyhine de önemli hatalar yaptı. İki tarafın da öne çıkartabileceği birçok karar var, hakem tek taraflı bir yönetim göstermedi. Sadece maçın içine etti ki bu da zaten beklediğim ve korktuğum bir şeydi. Ama 58 numaralı Fenerbahçe formasını giyen adamdan sonra hakemin ne yaptığının en azından benim için önemi kalmadı. Maç yazısı yazasım yok, kimseyle hakem ya da oynanan futbol üzerine de tartışmam. Bilica’ya bakışım zaten pek iyi değildi, bu olayı abartıyor olabilirim diye düşündüm ama etrafa biraz baktığımda gördüm ki aynı ruh halinde olan birçok Fenerbahçe’li var.

Beşiktaş’ı yenmişsin, goller kaçırmışsın ve maç sonunda belki de şampiyonluğu almışsın ama buna rağmen bugün önemli sayıda Fenerbahçe taraftarının yüzü gülmüyor. Sebebi de Bilica. Beşiktaş’lıların söyledikleri umrumda değil, zamanında Emre Nobre’ye basur ameliyatı yaparken o futbolcuyu eleştirmeyenlerin Bilica’nın yaptığı şeyi bir Beşiktaş’lı futbolcunun yapması durumunda gönerilmesini isteyeceklerinden emin değilim. Hele ki Beşiktaş’lılar kadar ses çıkaran Galatasaray’lılar var ki Keita’yı bile savunabilen güruhun konuşmaya hiç hakkı yok. Beni onların ne dediği ve ne düşündüğü ilgilendirmiyor. Beni Fenerbahçe ilgilendiriyor.

Bilica’nın yaptığı hareket üzerine söylenebilecek şeyler az çok belli, bu maçtan önce de onu Fenerbahçe formasına yakıştıramadığımı defalarca söylemiştim. Hak etmiyor bu büyük takımın formasını giymeyi, bizleri utandırıyor. Yaptıkları yüzümüzü kızartıyor. Bunların yanında takım arkadaşlarının da emeklerini çalıyor. Alex’in yarattığı güzelliklere, Özer ve Gökhan’ın fedakarlıklarına, diğerlerinin mücadelelerine ihanet ediyor. Şampiyonluğu da, galibiyeti de anlamsızlaştırıyor. Tek bir hareketiyle hepsinin üzerine gölge düşürüyor. Midemizi bulandırıyor.

Bilica üzerinden Fenerbahçe’ye ve Fenerbahçe taraftarına laf edenler ise sadece fırsattan yararlanıyorlar, içlerindeki nefreti kusuyorlar. Fenerbahçe Bilica değildir. Fenerbahçe hak ederek aldığı galibiyete sevinemeyen, “Şampiyonluk kaçacaksa bile Bilica bugün gönderilsin” diyen taraftardır.

Fenerbahçe yönetimi böyle bir karar aldığı takdirde birçok taraftarını şampiyon olmuş kadar sevindirecektir. Son günlerde yaptığı organizasyonlarla gücünü gösteren Fenerbahçe taraftarının bundan sonraki görevi Bilica’nın Fenerbahçe camiasından uzaklaştırılması için elinden geleni yapmasıdır.

18 Nisan 2010 Pazar

Şampiyon


Umarım bugün onlar da Saracoğlu'na gelirler ve ayakta alkışlanırlar.. Hak ediyorlar..

Falan Filan


* Dün sakat sakat oynayan 22 yaşındaki Emre Batur maçtan sonra "Bu maçta dizim kopsa yine Fenerbahçem için oynardım." demiş. Şampiyonluk böyle oyuncularla, Arslan gibi liderlerle gelince daha bir güzel oluyor. Hepsine helal olsun.

* Spor Kulübü olmak güzel bir şey, 5 dalda şampiyon olmanın hayaliyle yaşayabilmek gurur verici.

* Hava şu an kapalı, bu derbinin güneşli pırıl pırıl bir havada oynanmasını istiyordum. Saracoğlu o zaman böyle maçlarda bir başka oluyor.

* Bu kadar ağır favori gösterilmek canımı sıkıyor, içimde kötü bir his var.

* Daum'un sol, Mustafa Denizli'nin sağ kanat tercihleri maçın kaderini belirleyecek gibime geliyor.

* Dün evden çıkmak üzereyken Baros'un "Fuck Off"una denk geldim. Kazım'a 4 maç girmişti, Baros'a sarı kart yetti.

* Vatan'dan blogda çok bahsettim, ben bu kadar rezil bir gazete gördüğümü hatırlamıyorum. Şimdi de Rıdvan'a takmışlar, belli ki başka bir hesapları var. İbrahim Seten'den tiksiniyorum, bugün ölse üzüleceğimi sanmıyorum.

16 Nisan 2010 Cuma

Tv'de Futbol / 16-19 Nisan

.
16 Nisan Cuma
20:00 Bursaspor – Gaziantepspor / Lig Tv
21:30 Köln – Bochum / Trt 3
21:45 Inter – Juventus / Ntv Spor
.
17 Nisan Cumartesi
14:45 Manchester City – Manchester United / Spormax
17:00 Stoke City – Bolton / Spormax
19:00 Manisaspor – Galatasaray / Lig Tv
19:30 Tottenham – Chelsea / Spormax
19:30 Bayern Münich – Hannover / Trt Haber
21:00 Espanyol – Barcelona / Ntv Spor
22:00 Bordeaux – Lyon / Kanal A
23:00 Villarreal – A.Madrid / Ntv Spor
.
18 Nisan Pazar
13:00 Saturn – Spartak Moskova / Spormax
15:30 Wigan – Arsenal / Spormax
16:00 Sampdoria – Milan / Ntv Spor
18:00 Lille – Monaco / Kanal A
18:00 Portsmouth – Aston Villa / Spormax
19:00 Fenerbahçe – Beşiktaş / Lig Tv
19:30 Lazio – Roma / Ntv Spor
22:00 Real Madrid – Valencia / Ntv Spor
22:00 St. Etienne – PSG / Kanal A
22:00 Santos – Sao Paulo / Spormax
00:30 Santo Andre – Gremio / Spormax
.
19 Nisan Pazartesi
20:00 Trabzonspor – Kasımpaşa / Lig Tv
22:00 Liverpool – West Ham / Spormax

15 Nisan 2010 Perşembe

Víctor Valdés Arribas


Bir süredir aklımdaydı, dün Pedro’nun golünden önce attığı pası gördükten sonra blogda ona bir yer vermek istedim. Ona hep en zayıf halka dedik, özellikle geçtiğimiz sezon o muhteşem takımda çok sırıttığını söyledik ama Victor Valdes bu sezon bambaşka bir kimliğe büründü. Artık komik goller yemiyor, kalede çok daha fazla güven veren bir görüntü sergiliyor. Bunun yanında zaten ortalamanın çok üzerinde olan ayağını kullanma yeteneğini de iyice geliştirdi. Barcelona onun sayesinde pas yaparken bir kişi fazla oluyor. Savunmada top sıkıştığında saniye düşünmeden ona top atılabiliyor, en zor yerde bile topu taça atmayıp takım arkadaşını bulabiliyor, orta sahadaki adamın ayağına bile topu atabiliyor. Bu sezon ileriye taşıdığı kalecilik yeteneklerinin yanında ayaklarına bu kadar hakim olması, Victor Valdes’i Barcelona futbolunun en önemli parçalarından biri ve o takım için en uygun kaleci yapıyor.

İtiraf ediyorum, ona zamanında çok küfür ettim ama artık Barcelona kalesinde olduğu için mutlu oluyorum. Victor Valdes henüz 28 yaşında ve bir şanssızlık yaşamazsa daha uzun yıllar Barcelona kalesini koruyacak. Takımının attığı her golden sonra beni bile ekran başında hırslandıran gol sevinçlerini yaşayacak..

Karadeniz İsyanda Eski Açık Yardımda


Trabzonspor’un girdiği hidroelektrik santrali işleri ile ilgili olarak daha önce fikrimi belirtmiştim. Ben bir spor kulübünün böyle bir sektörün içine girmesini açıkçası pek anlamıyorum, hele ki yöresine zarar verecek bir hidroelektrik santrali projesinde Trabzonspor gibi gücünü o yöreden alan bir kulübün olmasını pek mantıklı bulmuyorum.

Cumartesi günü Beşiktaş taraftarları tarafından eski açıkta açılan bu pankartı görmüştüm, blogda yer vermek istiyordum ama atladım. Bugün bir yerde karşıma çıkınca blog arşivine katmak istedim. Pankart “Karadeniz İsyandadır Platformu” tarafından hazırlanmış, web sayfaları burada. Düşünenlerin aklına, pankartı açanların ellerine sağlık.

Aslında “ellerine sağlık” yerine geçmiş olsun demek daha doğru olabilir. Pankart açılır açılmaz polis saldırmış, o taraftarları baya hırpalamış ve sonra da gözaltına almış. Emir kimden geldi, hangi mantıkla bu pankarta o derece büyük bir tepki verildi bilmiyorum. Birilerine batmış işte.

Umarım benzer pankartları Avni Aker’de her maçta görürüz.

Çarşamba Akşamından






Dün iki güzel maç izledim. Arsenal azalan şampiyonluk umutlarını devam ettirmek amacıyla çıktığı Tottenham deplasmanında 2-1 kaybedince Chelsea'nin 6 puan gerisine düşmüş oldu. Keyifli bir derbi oldu, sahanın her yerinde son dakikaya kadar çok güzel bir mücadele vardı. Tottenham 3 puanı alarak 4. sıradaki Manchester City'nin bir puan arkasındaki yerini korudu, hedef Şampiyonlar Ligi. Maçtan en çok akılda kalan ise 1990 doğumlu Danny Rose'un ilk maçında attığı güzel gol oldu, video yukarıda.
:
Diğer maçta ise Barcelona sahasında Deportivo'yu kolay geçti, maçın sonunda topa sahip olmada %75-25 Barcelona üstünlüğü vardı. Kendilerini çok sıkmadan, bazen hafif şova kaçarak rahat bir galibiyet aldılar. Yukarıda görebileceğiniz ikinci gol Pedro'dan geldi. Bu çocuk bana biraz "overrated" geliyordu ama gün geçtikçe hakkında yanıldığımı ispatlıyor. Bu arada golün öncesinde Valdes'in degajı da muhteşem.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Spor Kulübü


Papazın Çayırı tarafından başlatılan güzel kampanyadan daha önce bahsetmiştim. Aradan geçen zamanda bazı gelişmeler oldu, birkaç gündür yazmak istediğim birçok şeyi yazamadığım gibi bu olaydan da hiç bahsedemedim. Takip eden zaten neler olduğunu biliyordur, bilmeyenler ise buradan neler olup bittiğini öğrenebilir.

Bu güzel takıma kupa çok yakıştı, bugün sevinmek haklarıydı. Ofisten çıktığım saatte başlayan maçın sonuna yetiştim, sadece izlediğim son iki setin ışığında bile muhteşem bir maç olduğunu söyleyebilirim. İlk kez şahit olduğum altın set ile Türkiye Kupası'nı Fenerbahçe Acıbadem kazandı. İki takımı da tebrik etmek lazım, kazanmak için çok çaba harcadılar. Ama anlatılanlardan öğrendiğimiz kadarıyla bir önceki maç çirkin işler yapan Neslihan'a selam göndermeyi de unutmamak lazım, o tip şeylere gerek yokmuş. Bir de federasyon başkanı varmış, yoğun fikstür ve başka garip uygulamaları nedeniyle kendisine kafayı takan Fenerbahçe taraftarları görmüştüm. Bu akşam o başkanın kupa törenindeki yüz halini görünce haklı olabileceklerini düşündüm, adam kupayı verirke baya mutsuzdu. Neyse, daha fazla futbol taraftarlığı yapmayayım da kızların hakkını vereyim. Bugün maçın son anlarında protokol tribünü de dahil tüm salon tarafından ayakta alkışlandılar, umarım daha çok alkışlanacaklar. Hepsine çok teşekkürler.

Türkiye'de düzenlenen Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonası'nda da ülkede bu spora olan ilgi artmıştı. Hatırlarım, hiç alakası olmayan annem bile deli gibi kızların maçını izliyordu. Bu yıl da Fenerbahçe Acıbadem aynı heyecanı en azından Fenerbahçe taraftarlarına yaşatıyor, en azından kendi taraftarlarının ilgisini bu spora çekiyor. Voleybolu gerçekten takip edenler son zamanlarda gelen başarı sonucunda ortaya çıkan bu ilgiye arada laf ediyolar ama bence mutlu olmalılar. İlgisizlikten yakınırlardı, şimdi bu güzel takım sayesinde artık insanlar voleybol takip ediyor.

Herhalde Spor Kulübü dedikleri böyle bir şey olsa gerek..
.
.
Fenerbahçe Acıbadem 3 - 2 Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom
.
Setler: (25-18, 25-17, 14-25, 24-26, 15-12)
Altın Set: 15-5

Manisaspor 1-1 Fenerbahçe


Dün kupa maçı olduğunu hafta sonu öğrendim, tamamen unutmuşum. O kadar değerli bir kupamız var işte. Fenerbahçe Manisaspor ile yine önemli bir derbi öncesinde karşı karşıya geldi ve sahaya yine neredeyse tam kadro çıktı. Hafta sonu hazırlık maçı oynanması gerektiğini düşünüyordum, o yüzden bu maça tam kadro ile çıkılmasını eleştirmiyorum. Günlerce maç yapmadan Beşiktaş karşısına çıkmak önemli bir dezavantaj olabilirdi.

Maç hakkında yazacak çok bir şey yok. Antreman havasında geçen ilk devre Volkan’ın eşlik ettiği topun gol olmasıyla Manisaspor’un 1-0 üstünlüğü ile sona erdi. Böylece Fenerbahçe de Bilica ve Lugano’nun beraber oynamadığı ilk maçta kalesinde uzun bir aradan sonra gol görmüş oldu. İkinci devre işi biraz daha ciddiye alan takım atacağı belli olan golü Alex’in ayağından buldu. Zaten aslında maç hakkında yazılabilecek belki de tek şey Alex’in o harika golü, sanki o kısa sürede basketbol oynadı. Önce bir crossover yaptı, üzerine yaptığı reverse’den sonra orta mesafe şutunu attı. Hayatımda hiç Fenerbahçe ile ilgili bir şey için havaalanına gitmedim, Alex ülkesine dönerken gidip bana izlettiği tüm güzellikler için ona teşekkür edeceğim.

Açıkçası finale çıkmak çok umrumda değil. Geçen sene de burada çok yazdım, benim için Türkiye Kupası sadece şampiyonluk ile beraber geldiğinde bir şey ifade ediyor. Bu yüzden dün beni en çok sevindiren şey de Pazar günü öncesinde bu kez bir sakatlık verilmemesi oldu.

11 Nisan 2010 Pazar

Real Madrid C.F. 0-2 FC Barcelona


Maça yetişemeyeceğimi söylemiştim, planım dünya ile bağlantımı kesip maçı gece kayıttan izlemekti. Aslında başarılı oldum ama kendi mallığımı hesaba katmamıştım. Maç yayını bitti mi diye Ntv'ya açtığım anda Barcelona'nın kazandığını gösteren alt yazı suratımda patladı ve benim de skoru bilmeden maçı izleme planlarım suya düşmüş oldu. Kendi kendime golü kimin attığına dair sahte bir heyecan yaratıp, Messi olmasını dileyerek maçı izledim.

Beklendiği gibi iyi ve heyecanlı bir maç olmadı, Barcelona oyuna çok kolay hükmetti, rahat bir galibiyet aldı ve Real Madrid'in 15 maçlık Bernabeu serisine son verdi. Bu kadar rahat bir galibiyet beklemiyordum, Real Madrid'in hem 2-6 hem de geçen sezondaki ezici Barcelona performansı sebebiyle çok hırslı ve saldırgan bir futbol oynayacağını düşünüyordum ama bu saldırganlığı sadece maçın sonlarına doğru sürekli tekme atarken ve çirkeflik yaparken görebildik. Barcelona ise sanki bir orta sıra takımına karşı oynar gibi rahattı. Iniesta ve Zlatan gibi iki önemli isim olmamasına ve Real Madrid'in dinlendiği günlerde iki Arsenal maçı oynamasına rağmen Bernabeu deplasmanında kendi futbolunu hiç zorlanmadan oynayabildi.
.

Guardiola'nın tercih ettiği kadro beni şaşırttı, daha önce buna benzer bir diziliş gördüğümü hatırlamıyorum ama kazanan o oldu. Real Madrid'in iki kanadını da tamamen etkisiz hale getirdi, özellikle ilk devre neredeyse hiç pozisyon vermedi. Belki takım hücumda o kadar etkili değildi ama maçı izlerken Barcelona'nın her an golü bulabileceğini hissediyordunuz. Golün öncesinde Messi'ye bir faul yaptılar, maç içinde birkaç kez yaptığı gibi hemen ayağa kalktı, topu aldı ve oyuna çok hızlı başladılar. Xavi'nin muazzam pası sonrasında da Messi golünü attı ve bana büyük keyif veren o mükemmel gol sevincini izletti.

Barcelona 2. devre de maçı istediği gibi götürdü. Belki ilk devredeki kadar üstün değildi ama rakibe ne topu verdi, ne de bir fırsat. Maç oldukça düşük tempoda devam ederken ve Barcelona bol bol pas yaparken sahneye yine Xavi çıktı, savunma arkasına yine muhteşem bir top attı ve bu kez golü çok şık bir plase ile Pedro attı. Golden sonra Real Madrid maç boyunca yakaladığı en ciddi fırsatı buldu. Oyuna yeni giren Guti'nin harika ara pasında Van der Vaart kaleciyle karşı karşıya kaldı ama bu net pozisyondan yararlanamadı. O pozisyon gol olsa belki Real Madrid biraz dirilip Barcelona üzerinde baskı kurabilirdi ama olmadı ve maç aynen devam etti. Sonrasında Messi'nin kaçırdığı ya da Casillas'ın kurtardığı net pozisyonlar var, Barcelona Bernabeu'dan yine farklı bir skorla çıkabilirdi.


Maçın sonuna doğru Real Madrid'in tekme atmaya başlayacağını tahmin ediyordum. Ramos gerçekten vicdansız bir katil, son 10-15 dakika yaptığı çirkefliklerle kendini iyice rezil etti ve işin garibi bu adam atılmadan oyunu bitirebildi. Aslında tekmeler maçın sonunda başlamadı, buna sadece mağlubiyet siniri de denemez. Daha 30. dakikada faullerde 11-3 Real Madrid üstünlüğü vardı. Sadece işini yapıp futbol oynayan Barcelona yerine tekme atan, rakibini sakatlamak için faul yapan oyuncular bu sezonu mutlu bitirirse zaten çok yazık olur.

Ronaldo rezilleri oynadı, belki 20'ye yakın top kaybı vardır. Pique her pozisyonda onu bitirdi, hiç fırsat vermedi ama Ronaldo'nun da saçları kaşları falan güzeldi. Messi de beklediğim gibi çok öne çıkmadı ama golünü attı ve hatta hat-trick bile yapabilirdi. Maçın oyuncusu ise tabii ki Xavi, hakikaten bambaşka bir adam. Çok acaip bir futbol kafası ve o kafaya uyum sağlayabilen mükemmel ayakları var. Onu izlemek çok büyük bir zevk.
.

Bu maçta alınacak bir beraberlik bile Real'in işine yarayabilirdi. İkili averajda üstünlük Barcelona'da kalacaktı ama Real Madrid'in de ciddi bir fikstür avantajı vardı. Şimdi ise Barcelona'nın puan kaybetme kredisi var ki bu moral bozukluğuyla Real Madrid'in daha puan kaybetmesi de kimseyi şaşırtmaz. Maç öncesinde umarım 10 Nisan'da olacaklar 22 Mayıs'da olacakların teminatı olur demiştim, ilk görev başarıyla tamamlandı. La liga için tamam diyebiliriz, şimdi sırada Şampiyonlar Ligi var..

9 Nisan 2010 Cuma

Tv'de Futbol / 9-12 Nisan


9 Nisan Cuma
20:00 Gaziantepspor – Manisaspor / Lig Tv
21:30 Mönchengladbach – Frankfurt / Trt 3

10 Nisan Cumartesi
15:15 Spartak Moskova – Terek / Spormax
17:00 Hull City – Burnley / Spormax
19:00 Beşiktaş – Trabzonspor / Lig Tv
19:00 Aston Villa – Chelsea / Ntv Spor
19:30 Bayer Leverkusen – Bayern Münih / Trt Haber
21:45 Fiorentina – Inter / Ntv Spor
22:00 PSG – Bordeaux / Kanal A
23:00 Real Madrid – Barcelona / Ntv

11 Nisan Pazar
15:00 Gençlerbirliği – Bursaspor / Lig Tv
15:30 Blackburn – Manchester United / Spormax
16:00 Milan – Catania / Ntv Spor
16:30 Bochum – Hamburg / Trt 3
17:00 Liverpool – Fulham / Spormax
18:00 Man. City – Birmingham / Spormax
18:00 Tottenham – Portsmouth / Ntv Spor
18:00 Lyon – Lille / Kanal A
18:30 Nürnberg – Wolfsburg / Trt 3
19:00 Galatasaray – Diyarbakırspor / Lig Tv
22:00 Marsilya – Nice / Kanal A

12 Nisan Pazartesi
20:00 Kayserispor – Sivasspor / Lig Tv

Real Madrid C.F. - FC Barcelona

.
Biz çok uzaklarda bile maçı bu kadar heyecanla bekliyorsak, gündemde bu kadar fazla yer ayırıyorsak İspanyol taraftarların ne halde olduğunu düşünemiyorum. Muhtemelen Madrid tarafında bu heyecan daha fazladır. Geçtiğimiz sezon yaşadıkları hezimet ve Barcelona’nın geçirdiği olağanüstü sezon onların bu maça daha iyi konsantre olmalarını ve daha hırsla çıkmalarını sağlayacaktır. Özellikle Ronaldo’nun son günlerdeki “Messimania” etkisiyle sınırlarını zorlayacağını düşünüyorum, sağa geçtiğinde karşısında Abidal yerine Maxwell’i bulacak olması da onun avantajı. İşin taraftar boyutunda olsun, futbolcu tarafında olsun bu maçı kazanmayı daha çok isteyecek taraf Real Madrid olacaktır ama Barcelona karşısında bu ne kadar yeterli olur göreceğiz

Barcelona geçen sezon kadar dominant değil, neticede averajla da olsa La Liga’da 2. sırada ama Şampiyonlar Ligi’nde ikinci bölümün başlamasıyla beraber takım formunu buldu ve geçtiğimiz sezon çok sık izlediğimiz o inanılmaz performansları tekrar sergilemeye başladı. Son 2 ayda bize çok acaip maçlar izlettiler. Tabii bir de işin Messi boyutu var, yarın da ne olduğunu anlayamadan skoru 2-0’a getirse herhalde kimse şaşırmaz. Madrid tarafında onu durdurmak için mutlaka bir şeyler düşünülüyordur. İnsanı futbola bağlayan o adamı tekme atarak sindirmeye çalışmalarından korkuyorum. Nou Camp’da bu yola başvurdukları oldu, sevdikleri hakem ile Bernabeu’da çok daha saldırgan olabilirler. İçimden bir ses maçı Barcelona kazanırsa ön planda Messi’den başka bir oyuncunun olacağını söylüyor.

Barcelona’nın alacağı bir galibiyet geçtiğimiz sezon yaşatılan 2-6 üzerine muhteşem bir tokat olacaktır ama ben maçtan gollü beraberlik bekliyorum. Ne yazık ki yarın maçı canlı izleyemiyorum, şehir dışında katılmam gereken bir düğün var ve eve geldiğimde muhtemelen maç bitmiş olacak. O yüzden saat 23:00’da telefonumu kapatıp dış dünyayla bağlantımı keseceğim ve gece maçı kayıttan izleyeceğim. Umarım Bernabeu sessizliğe gömülmüşken ben evde gol sevinçlerimle insanları uyandırırım. Umarım yarın Madrid’de olacaklar, 22 Mayıs’da olacakların teminatı olur..
.
.
El Clasico
Real Madrid C.F. - FC Barcelona

10.04.2010 - Estadio Santiago Bernabéu
23:00@Ntv
.

8 Nisan 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nde Yarı Final


Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nin her aşamasında olduğu gibi çeyrek finalde de sürpriz yaşadık, dün akşam Bayern Old Trafford’dan turla döndü ve United’ın elenmesiyle yarı finalde İngiliz takımı da kalmamış oldu. Ferguson’un sahaya çıkardığı kadro şaşırttı. Ben de en büyük şaşkınlığı Rooney’i sahada görünce yaşadım, adama boşuna domuz gibi demiyormuşuz. Bunun yanında Gibson ve Rafael de benim sahada görmeyi beklemediğim isimlerdi. Bayern ise 1 gol avantajla gittiği Manchester deplasmanına Robben, Ribery, Olic ve Müller ile çıkma cesaretini göstermişti. Ferguson’un ilk maçta yaptığı değişiklikler maçı Bayern’e çevirmişti, dün yaptığı tercihler de turu kaybettirdi.

Daha ne olduğunu anlayamadan skor 2-0’a geldi, ilk devrenin sonuna doğru fark 3 oldu. O dakikadan sonra işin şeklinin değişebileceğini herhalde kimse düşünmemiştir ama Olic’in golü maçı bir anda farklı bir boyuta getirdi. Bayern’in atacağı bir gol turu geçmek anlamına geliyordu ve bu ev sahibi takımda bariz bir tedirginlik yarattı. İlk devre pas vermeyerek takımını bir golden eden genç Rafael’in anlamsız kırmızı kartı sonrasında da Manchester iyice arkaya yaslandı. Birkaç etkili kontra atak buldular ama oyunun şekli Bayern golünün er ya da geç geleceğini gösteriyordu. Almanlar kontrolü ve disiplini hiç kaybetmediler, sabırla rakip kaleye yüklendiler ve aslında o dakikaya kadar çok da iyi işler yapamayan Robben’in attığı harika golle öne geçtiler. Robben’in gol sevinci de attığı gol kadar güzeldi, çok hoşuma gitti. Golden sonra da Bayern kalan zamanın nasıl öldürülebileceği dersini verdi, rakibe neredeyse hiç top göstermeden son 10-15 dakikayı yediler. Bayern Münih’e karşı ekstra bir sevgim yok ama normalde dün turu onların atlamasını isterdim. Yine de hazırlıklarını yaptığım final yolculuğunu düşündükçe Manchester’ı destekledim ama olsun, Barcelona’nın orada kupayı kaldırması da bana fazlasıyla yetecek.


Diğer eşleşmeden gelen takım ise ilk maçın getirdiği skor avantajıyla Lyon oldu. Şampiyonlar Ligi tecrübeleriyle turu geçen taraf olacaklarını zaten düşünüyordum ama dün Bordeaux da yarı finale fazlasıyla yaklaşmış.

Yarı finalde Inter-Barcelona ve Bayern Münih-Lyon eşleşmelerini izleyeceğiz. İlk maçlar 20-21 Nisan, rövanş maçları ise 27-28 Nisan tarihlerinde oynanacak. Ne yalan söyleyeyim Mourinho’nun yaratabileceği bir mucizeden çekiniyorum. Barcelona ile beraber en sevdiğim iki takımdan biri Inter, normalde finale çıkmalarını çok isterim ama bu sene değil. 22 Mayıs’da o kupayı Bernabeu’da Barcelona kaldırmalı..

7 Nisan 2010 Çarşamba

FC Barcelona 4-1 Arsenal


Artık benim söyleyebileceğim bir şey yok.

6 Nisan 2010 Salı

Kampanya - Meleklere Alkış


Dün gördüm, kopyalama izninin gelmesi için bugünü bekledim. Papazın Çayırı bir kampanya başlattı. Duygularımızı, kızların neden bu kadar sevildiğini, o güzel takımın bizler için ne ifade ettiğini daha iyi anlatabileceğime inanmadığım için yazıyı aynen oradan alıntılıyorum..

***

Sportif Anlamda Bayan Voleybol takımımız hem kulübümüzün hem de ülkemizin şu güne kadar çıkabildiği en yüksek seviyeye çıktı. Ama bu kadar olmadığını hepimiz biliyoruz, esas önemli ve güzel olan şey, bunu tekrar yapabileceklerini göstermeleriydi. Bu takım seneye de Şampiyonlar Ligi finali oynasa Avrupa'da şaşıracak kimse yoktur, bu kızlar seneye kupayı kaldırsa bu bir süpriz değil beklenen bir gelişim olacak sadece. Dolayısıyla Fenerbahçe Acıbadem'in esas başardığı şey finale çıkmak filan değildir, hiç tartışmasız Avrupa'nın en iyi 2 takımından bir tanesi olduğunu herkese kabul ettirmesidir. Final bunun süsü, kupa bu başarının tescillenmesi olacaktı böyle bir noter operasyonuna ihtiyaç duymadan da onlar şahadetlerimizin zaten sahibi.

Şahsen uzun zamandır bir sportif mücadelede bu kadar heyecanlandığımı, bu kadar keyifli ve güzel bir müsabaka izlediğimi de hatırlamıyorum. Final Four'un ilk maçındaki müthiş performans bizim Fenerbahçe diyince istediğimiz her şeye tekabül ediyordu, pes etmemek, mücadele etmek, başarı için centilmence sonuna kadar savaşmak, karşıdakine hiç bir insanlık dışı hareket yapmadan yetenek ile, zeka ile, güzellikler yaratarak galabe çalmak. Fenerbahçe bir büyük isyan ruhunun, büyük hedeflere ve daha önce umulmadık başarılara ulaşmanın toplumsal sembollerinden birisiyse çubuklu forma altında bu ruhun hakkını vererek taşıyanlar şüphesiz Fenerbahçe Acıbadem'de oynuyorlar.

Bu kızlara güzel bir şey yapmak lazım. Bu kızların temsil ettiği değerlere ne derece meftun olduğumuzu göstermenin yolu ne ise ne maç primleri, ne de Başkan'ın soyunma odasına girip onlarla gurur duyduğunu söylemesi. Kurumsal değil insani, cüzdana değil yüreğe hitap eden ve onların neyin temsilcisi olduğunu onlara bir kez daha beyan eden, bu sebeple içten kutlayan insanlara ihtiyacımız var. Banka hesaplarına değil, yüreklerine unutamayacakları bir hatıra vermemiz gerekiyor.

Beşiktaş maçı bunun için harikulade bir fırsat.

İlk akla gelen sebeplerden değil, evet 18 Nisan'daki Maçta futbol takımımızın mücadele etmeye, zerafete, kazanmak için centilmence oynayıp, güzelliklerle hepimizi mest etmesine ihtiyacımız var. Şampiyon olalım olmayalım, şampiyon gibi oynamaya, kazanalım kaybedelim, hep büyük bir takım olduğumuzu göstermeye ihtiyacımız var. Ama bundan değil, en azından yalnız bundan değil.
...
Bu takımın bir spor kültürü olduğunu göstermeye de ihtiyacımız var. Çubuklunun neleri temsil ettiğini ve neleri temsil etmesinin güzel olduğunu, muteber bulunduğunu, bu kulübü tutan insanların seneleri, çağları, jenerasyonları aşan bir sosyal hareketin parçasında ne bulduğunu da bir kere daha hatırlamasına ihtiyacımız var.

Bizim istediğimiz, her branşda görmek istediğimiz, her oyunun kendi kuralları içerisinde bulmaktan haz aldığımız o duyguyu kutlamaya ve bir kere daha Türkiye'ye Fenerbahçe'nin ne olduğunu göstermeye ihtiyacımız var.

Fenerbahçe bir futbol kulübü değildir, bir voleybol kulübü, bir basketbol kulübü de değildir, Fenerbahçe bir spor kulübü dahi değildir, bu ülkenin içinde yetişmiş, seneler içerisinde oluşmuş, kırılmalar yaşamasına rağmen efsaneleriyle ayakta tutmuş bir sosyal harekettir, güzellikler rüyasıdır, fakirlerin, dışarıdan gelenlerin, mazlumların, ezilen halk kitlelerinin, itilmişlerin, mazlumların, saraya ancak uzaktan bakanların, çocuklarına güzel hikayeler ve onurlu bir geçmişten başka verecek bir şeyi olmayanların rüyalarının simgesidir. Dar sokaklarda top oynarken hülyamız, babamızın elinden tutup gösterdiği güzel bir anı, bazen şövalyelik, bazen kahramanlık bazen yalnızca hazzın kendisidir. Bu kızlar bunların hepsini simgeler, hepsini gösterir ve hepsini yaşatır.

O sebeple, 55.000 kişi ile, onları alkışlayalım. Onları kutlayalım. Onların başarısını değil ama simgeledikleri şeyleri şölenleştirelim. Onlara tezahüratlarla seslenip, çiçeklerle karşılayalım, her futbolcunun onların yarısı kadar dahi emek sarfetmeden elde ettiği şeyleri değil, çok daha üstünü gösterelim bir meşale şov değil, büyüklüğün kutlamasını yapalım.

Onlar sahaya girerken ayakta alkışlandığını görmek istiyorum, tek tek isimlerinin okunup bütün stad tarafından söylenmesini, Radetzky March ile karşılanıp tempo tutarak hep beraber onların hak ettikleri gibi ağırlanmalarını. Velhasıl, Vamos Bien olsun, CK olsun eminim çok daha güzel kareografiler bulacaklardır ancak işin ruhu yukarıda söylenen gibi olmalıdır.

Yönetim bize bu fırsatı versin. 18 Nisan'da Melekleri ve onların simgeledikleri her şeyi kutlayalım, sonra hep beraber Beşiktaş maçına dönelim, bir futbol kulübünden fazlası olarak, bir halet-i ruhiye ve bir halk hareketi olarak, bir dünya görüşü ve yaşam kavrayışı olarak, Fenerbahçeli olarak çıkalım karşılarına, ruhlarında duydukları saygı ile o gün izlesinler bizleri ama bu vesileyle bir önce biz bir kere daha hatıllayalım kendimizi. Güzelliklerin peşinde boyun eğmez bir isyan ruhu olarak.

----
PS: Kampanyaya destek verelim, biz de bloglarımızda bu yukarıdaki tipinde bannerlar koyalım, bu hususta yazılar döşenelim diyorsanız papazincayiri07@gmail.com'a bir mail atın, istediğiniz boyutta banner hazırlayalım gönderelim. Münferiden, müstakilen de bannerlar hazırlanabilir, şarkılar, youtube videoları düzenlenebilir. Tek talep Yönetimin bize bu fırsatı vermesi, tek hedef Fenerbahçe Acıbadem'in taltif edilmesi.

Yine Star Tv


Beklediğimiz ve korktuğumuz gibi Star Tv bu akşam Barcelona-Arsenal maçını yayınlamıyor. Küçük beyinli yöneticiler hala bu şekilde D-Smart satabileceklerini düşünüyorlar ve herhalde bu kafayla devam ettikleri sürece sonlarının Teleon'dan farklı olmayacağını da göremiyorlar.
.
Bizler de maçlar yayınlanmadıkça orada burada küfür etmekten başka bir şey yapmıyorduk. Bloglar bunun ötesine geçemedi ama bugün Ekşi Sözlük'de bir protesto hareketi başladı ve ben de az önce bir şeyler yazıp Star Tv'ye mail attım. Sizler de küfür etmekten başka bir şeyler yapmak isterseniz bizeyazin@startv.com.tr adresine ufak bir mail atabilirsiniz. Yazmaya üşenirseniz sözlük linkinden hazır metinler de bulabilirsiniz.
.
Açıkçası benim maçın yayınlanacağına dair bir umudum yok ama en azından karşılarına aldıkları insanların koyun olmadığını anlarlar. Maçın yayınlanmaması halinde belki bu protesto devam eder ve UEFA'ya özel bir şeyler hazırlanabilir. UEFA geçtiğimiz günlerde Sırp Devlet Televizyonu'na 1 milyon € ceza vermişti. Elimizde hiçbir şey olmasa sezon başında bize yaşattıkları bir Steaua Bükreş rezaleti var. Oradan belki bir şeyler çıkartabiliriz.

Sus Be Adam!


"Oğuz Sarvan Diyarbakır düşmanlığı yapıyor. Aziz Yıldırım da Diyarbakırlıdır, Nihat Özdemir de Diyarbakırlıdır, ben de Diyarbakırlıyım ve Diyarbakırlılığımla gurur duyuyorum. Oğuz Sarvan'ı ise Allah'a havale ediyorum. Bu konuyu TFF başkanı Mahmut Özgener ile görüştük. Şikayetlerimizi, sıkıntılarımızı dile getirdik. Yapılan hatalara anlam veremiyoruz. Biz hakkımızı mecliste, UEFA'da hatta FIFA'da arayacağız."

"Eğer bizi Turkcell Süper Lig'de görmek istemiyorlarsa söylesinler, biz de bu ligin pek hastası da değiliz."

Çetin Sümer / Diyarbakırspor Başkanı

Yaşam Tarzı

5 Nisan 2010 Pazartesi

Branimir Poljac



''Poljac, bundan sonraki hayatını yüzde 90 tekerlekli sandalyeyle geçirecek. Kollarında ve göğüs kaslarında az da olsa hareketlenme var. Tekerlekli sandalye ile yaşamaya devam edecek biri için kolların çok önemli olduğunu biliyoruz. Doktorlar kollarını kurtarmaya çalışıyorlar"

Bahattin Karapınar - Konyaspor Başkanı


Poljac'ın Cuma günü geçirdiği kaza az da olsa duyulmuştur. Kontrolden çıkan araç üst geçitte bariyerlere çarparak 7 metre yükseklikten aşağıya düştü. Kaza fotoğraflarını gördüm ama bakmak kolay değil. O yüzden burada da paylaşmayacağım.

Omur iliğinde ciddi bir zedelenme varmış. Başkan %90 demiş ama Ekşi Sözlük'de belden aşağısı için yapılacak bir şey olmadığı yazılmış. İlk gün kollarda da bir hareket yokmuş ama ikinci gün hareket ettirebilmiş. Gerçekten çok üzücü, bir insanın başına gelebilecek en kötü şey.
.
Kazanın üzücülüğü bir yana ben dahil insanların duyarsızlığı da can sıkıcı. Yakın zamanda Nobre'nin çocuğunun ciddi şekilde hastalanması bile son dakika haber olmuş ve hastaneden canlı yayınlar yapılmıştı. Biraz daha popüler biri olsaydı medyada da, bloglarda da çok daha fazla yer bulacaktı ama işin içindeki Konyaspor'lu bir futbolcu olunca fazla dikkat çekmedi. Başkan Karapınar bir detay vermiş, futbolcuların morali bozuk olduğu için Hacettepe maçının ertelenmesini istemişler ama Futbol Federasyonu başvuruyu reddetmiş. Bu da ayrıca canımı sıktı, adamların arkadaşı çok büyük bir kaza geçirmiş ve yaşam savaşı veriyor ama oyuncuları zorla top peşinde koşturuyorlar.

Poljac 1984 doğumlu.. Çok zor ama umarım bir mucize gerçekleşir ve tekrar sağlığına kavuşur.. Dualar onunla..
.

4 Nisan 2010 Pazar

Fenerbahçe 2-0 Kayserispor

Maçı izlemedim. Tribündeydim ama koridorda izlediğim voleybol maçından kopamadım. O yüzden bir maç yorumu yapamayacağım ama sanırım oynanan futbol insanları mutlu etmiş.

Gaziantepspor-Galatasaray-Kayserispor üçlemesinden çıkacak 7 puana razıydım, bu puanların Ankaraspor'dan gelecek 3 puan ile birleştiğinde Fenerbahçe'yi öne atacağını düşünüyordum. Beklediğimden de fazlası oldu. Şu an ortada son 5 maçta 13 puan toplamış bir takım var, sanki o kabus Şubat ayı bir anda çok gerilerde kaldı.

Bu galibiyet kadar keyifli olan şe ise önümüzdeki hafta stresten uzak, rahat rahat diğer maçları izleyecek olmamız..
.

Sizi Çok Seviyoruz

.
Fenerbahçe Acıbadem 2-3 Volley Bergamo
22-25, 21-25, 25-22, 25-20, 9-15
.
.
Bu takım kaybedecekse böyle kaybetmeliydi, sonuna kadar mücadele ederek. Onlara ancak mağlubiyetin böylesi yakışırdı. Bu takım bu akşam kaybederken bile beni gururlandırdı, kupa gelmese de olur..
.
Emeği geçen, bu başarıda en ufak payı olan herkese çok çok teşekkürler..
.
Belki de bu formaya şimdiye kadar hiçbir takım daha çok yakışmadı..

.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Gurur..


Yarın Şükrü Saraçoğlu'nda koridorda yer bulmak zor olacak, belki de kızların maçı bitene kadar tribünlerde boşluklar olacak. Bu takım böyle bir takım işte, hepsinin ellerine ayaklarına sağlık.
.
Belki de Sevilla maçından beri böyle gurur duymamıştım..

2 Nisan 2010 Cuma

Tv'de Futbol / 2-5 Nisan


2 Nisan Cuma
20:00 Ankaragücü – Beşiktaş / Lig Tv

3 Nisan Cumartesi
14:45 Manchester United – Chelsea / Spormax
16:00 Inter – Bologna / Ntv Spor
16:30 Schalke – Bayern Münih / Trt 2
17:00 Arsenal – Wolverhampton / Spormax
19:00 Bursaspor – Antalyaspor / Lig Tv
21:00 Barcelona – Atletic Bilbao / Ntv
22:00 Montpellier – Monaco / Kanal A
22:00 Palmeiras – Oeste / Spormax
.
4 Nisan Pazar
17:00 Birmingham – Liverpool / Spormax
18:00 Everton – West Ham / Spormax
18:00 Marsilya – Lens / Spormax
18:00 Valencia – Osasuna / Ntv Spor
18:30 Hamburg – Hannover / Trt 3
19:00 Fenerbahçe – Kayserispor / Lig Tv
20:00 R. Santander – Real Madrid / Ntv Spor
22:00 Auxerre – PSG / Kanal A
22:00 Ituano – Corinthians / Spormax
.
5 Nisan Pazartesi
20:00 Sivasspor – Galatasaray / Lig Tv

Yolunuz Açık Olsun


Benim gibi voleybol ile ilgilenmeyenlerin bile dikkatini bu spora çektiler, kendilerini izlettiler ve bu hafta sonunu heyecanla beklememizi sağladılar. Sonunda o gün geldi ve Fenerbahçe Acıbadem Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak için Cannes'a gitti.
.
İlk maç ev sahibi takımla yarın 17:00'da oynanacak ve Trt 3'den naklen yayınlanacak, final ise Pazar günü 18.30'da.
.
Avrupa Şampiyonluğu bu takıma çok yakışacak ama sonuç ne olursa olsun ben bu güzel takım ile gurur duyacağım.
.
Yolları açık olsun..

1 Nisan 2010 Perşembe

Arsenal 2-2 FC Barcelona


Ben daha önce bir takımdan böyle inanılmaz bir başlangıç görmedim. 15. dakikada Barcelona'nın attığı 5'i isabetli 9 şuta karşılık Arsenal kaleye bile gidememişti ve o şutları 5-6 tanesi de net gol pozisyonuydu. Barcelona, Arsenal gibi normalde topa sahip olan bir takıma karşı 30. dakikada %70'lik bir oran yakalamıştı. Maçın bu kadar tek yönlü oynanması yetmezmiş gibi Arsenal ilk devre Arshavin ve Gallas'ı kaybetti, Arsene Wenger iki mecburi oyuncu değişikliği yaptı. Fabregas da gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşünce Arsenal iyice dibi gördü, herhalde daha kötüsü olamazdı. Barcelona'da Iniesta da yoktu ama normalde zorlanması gerekirken fazla sıkıntı yaşamadı. Hem de bu futbolu Premier Lig'de zirveye oynayan bir takıma karşı oynadı ve bir boy da büyük geldi. Tek taraflı geçen ve 3-4 farkla bitebilecek ilk devre Almunia'nin muhteşem performansı sayesinde golsüz sona erdi.

O Almunia ikinci devrenin hemen başında kalesini gereksiz yere terk edince Zlatan onu cezalandırdı ve net bir vuruşla Barcelona'ya hak ettiği golü kazandırdı. Golden sonra oyun dengede giderken Xavi'nin kusursuz pasına yine Zlatan harika vurdu ve fark ikiye çıktı. Barcelona temposunu iyice düşürdü, Arsene Wenger ise son değişiklik hakkını Walcott ile oynadı. Onun oyuna girmesi ile birlikte maç bambaşka bir hale döndü. Walcott girer girmez sağdan bir bindirdi olmadı, ikincisinde ise Valdes'in de hatasıyla farkı bire indirdi ve hafif bir Arsenal baskısı başladı. Bu dakikalarda Henry de Emirates'e ayak bastı. Görüntüler Beckham'ın Old Trafford'a dönüşüyle neredeyse bire bir aynıydı. Evine hoşgeldin pankartları, oyuna girerken alkışlar ama daha sonra top ayağına geldiğinde bir kısım taraftartan da ıslık geldi. Bazıları affedemiyor işte..
.

Arkadaş ile sohbet ediyorduk. "Arsenal yüklenmeye çalışıyor, elinden geleni yapıyor ama topa sahip olma oranı hala %65-%35. Yapabileceklerinin en fazlası bu" derken penaltı oldu. Karar sanırım doğru ve bu karar ile birlikte Puyol da oyundan atılınca işler bir anda değişti. Fabregas penaltıyı kullanmaya gelirken çok gergin gözüküyordu. Golünü attı ama ne yazık ki sakatlandı. Arsenal'in oyuncu değişikliği hakkı da kalmadığı için takımı 10 kişi kalmasın diye Fabregas acı çekerek oyuna devam etti, belki de sakatlığı ciddileşti. Çok büyük futbolcu, sadece Fabregas ve son dakikalarda verdiği görüntü bile Arsenal'i sevmek için yeterli bir sebep. Kim ne derse desin, onun Barcelona forması altında Xavi ve Iniesta ile birlikte aynı anda sahada olmasını çok istiyorum.

Fabregas sakatlanınca Barcelona 10 kişi ile oynamanın dezavantajını yaşamadı ve pas yaparak maçı bitirdi. İlk 20 dakikada bile 3-0 olabilecek maçın bu noktaya gelebileceğini herhalde kimse tahmin etmemiştir. Arsenal mucizeye yaklaştı, bir gol çok şeyi değiştirebilirdi ama şimdi deplasmanda da ufak çaplı bir mucizeye imza atmaları gerekiyor. Barcelona'da Pique ve Puyol oynamayacak, Arsenal'de ise Fabregas cezalı ve bu maçta sakatlanan isimlerden de yararlanamayabilir. O maça kadar iki takımın verebileceği başka sakatlar birçok şeyi değiştirebilir ama ne olursa olsun herhalde yine güzel bir maç izleyeceğiz..

Bu arada Star Tv bugüne kadar Salı günleri maç yayınlamıyordu, bu maçın rövanşı da Salı günü oynanıyor. Umarım bir saçmalık yapmazlar.

Not: Fikstür için uefa.com'a girdiğimde gördüm. Fabregas'ın ayağında kırık olabileceğinden ve sezonu kapatmasından şüpheleniyorlarmış. Önümüzde Dünya Kupası varken ve Arsenal de ligde zirveyi kovalarken gerçekten çok üzücü. Umarım öyle bir şey çıkmaz.