Bayern Munich etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bayern Munich etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2010 Cuma

Finalden #2

Üzerinden günler geçti, final diye sayıklamıyorum ama bir işe başlayıp ilk bölümü yazdıktan sonra yarıda bırakamam. Blogda eksik kalmasını istemiyorum. Bol fotoğrafla yolculuğun Madrid bölümünü de kısaca yazayım ve sonra da ufak ufak Dünya Kupası havasına artık gireyim.
.
Madrid sokaklarında Inter taraftarlarının şehirde bariz bir üstünlüğü vardı. Daha kalabalık olmalarının yanı sıra Almanlara göre biraz da daha genç bir yaş ortalamasına sahip olduklarından sesleri daha çok çıktı, çok daha iyi eğleniyorlardı. Yoldan geçen İspanyol kızlarına hafif takılıp hemen Inter tezahuratlarına geri dönüyorlardı. Çok eğlendiler. Sırasıyla en çok Milito, Mourinho ve Zanetti tezahuratları duydum. Nispeten yaşı geçmiş bazı İtalyanlarda Facchetti forması vardı ama formaya isim basılmışsa büyük farkla Zanetti tercih edilmiş. E normal, ben de onu bastırırım.

Genelde iki takım taraftarları aynı yerlerde eğleniyorlar ve bazen karşılılık atışıyorlardı ama büyük bir olaya ben şahit olmadım, bir şey de duymadım. Sadece ihtiyaç molası için otele girdiğimizde bizim sokakta ufak bir kavga çıktı. Biraz daha kalabalık olan Alman grup İtalyanları püskürttü ama fotoğraftaki şişman karizmatik arkadaşın olay yerine intikali ortalığı sakinleştirdi. Zaten 5 dakika içinde de polis geldi. Arkasında ACAB yazılı t-shirt giyen İtalyan elemanın varken polislerle diyaloğa girmesi de ortaya güzel bir kare çıkardı.


Taraftarlar için hazırlanan alanlara hiç gitmedim, şehir merkezinde eğlenen taraftarlarla zaman geçirmeyi tercih ettik. Şehirde karşılaştığım Türkler genelde Fenerbahçe taraftarıydı, Plaza Mayor’un yan sokaklarından birinde köşeyi dönünce bir grupla karşılaşınca ufaktan Fenerbahçe tezahuratı da yaptık. Sonradan öğrendim ki o grup Flying Dutchman tayfasıymış. :) Tribünde de Fenerbahçe formalı bir çift ile yan yana düşmüştük. Sadece Alman taraftarlara ayrılan tribünün arkasındaki sokakta bir Galatasaraylı gördüm. Beni Fenerbahçe formasıyla gören bazı yabancı gruplar takılmak için “Beşiktaş” diye tezahurat yaptılar. Herhalde bu yıl Şampiyonlar Ligi’nde oynamaları bu tercihte etkili olmuştur.

Metro ile maça giderken Bayern taraftarı bir grupla aramızda kendi adıma güzel bir diyalog geçti. Bir kısmı bana şampiyonluğun kaçması ile ilgili takılırken Hırvatistan-Olic formalı 2-3 kişi de hem konuyu tam anlamadan gülüyor, hem de formamın hangi takıma ait olduğunu “İstanbul he?” diyerek çözmeye çalışıyordu. “120. dakikayı, o golü hatırlıyor musun? O golü atan adam var ya Semih, onun takımı işte” derken “Lütfen sus, o maçtan bahsetme, kapat konuyu” diyerek arkalarını döndüler. Büyük zevk aldım.

Dönüşte normal olarak bazı spor yazarları ve federasyon yetkilileriyle aynı uçaktaydık. Adını vermeyeyim, bir gazeteci bir ara tam önümüzdeki yolcu ile sohbet etmeye geldi. Van Gaal’ı bokluyordu. Üç oyuncuya bel bağladığını, hiçbir taktik alternatifi olmadığını, zaten genelde düz bir teknik direktör olduğunu söylüyordu. Önce güldüm ama sonra sinirlerim bozuldu. Bu adamların çoğunu, özellikle bu sehayatları federasyona ve gazetelerine ödeten adamları Türk futbolu üzerinde yaşayan asalaklara benzetiyorum. Hiçbir şeyden haberin olmadan git istediğin yeri bedavadan gez. Çoğu önce Barcelona’ya inmiş, oradan Madrid’e geçmişler. Gelmeyene “Vuu Barcelona süperdi abi, keşke gelip 1-2 gün de orada kalsaydın” diyorlar. Bir şeyler bilseler gezmeleri bu kadar dokunmaz ama hem bilmezler, hem de niye geldikleri, meslekleriyle ilgili ne kazandıkları, ne öğrendikleri belli değil. Aileleri de yanlarında, bir güzel bronzlaşmışlar, uçakta Van Gaal’a bile sallayabiliyorlar. Hayat onlara güzel.


Giderken biraz buruktum, Inter’i ezelden beri çok seven biri olmama rağmen Barcelona'yı orada göremeyecek olmaya takılmıştım. Ama her şeye rağmen çok güzel geçti, keyif veren bir tecrübe oldu. Şampiyonlar Ligi finaline hangi takım çıkarsa çıksın o maç öncesi ortamı, sahanın içi, tribünlerdeki görsellik, şehrin hazırlığı gibi şeyler olayı bambaşka bir hale getiriyor. Ortada olan ünvanı her iki taraf da çok istiyor, neticede işin ucunda Avrupa'nın en büyüğü olmak var. Onların bu tutkusunu dışarıdan biri olarak izlemek bile çok güzeldi. Mümkün oldukça gitmek ve o coşkuyu yaşamak lazım. Umarım kıçımı kaldırıp devamını getirebilirim.

FC Bayern München 0-2 F.C. Internazionale

22.05.2010 / Estadio Santiago Bernabeu


25 Mayıs 2010 Salı

Dönüş

.
Döndük, dolaştık kürkçü dükkanımıza geri döndük. Burada futbolla ilgili neler olduğuna dair çok bir fikrim yok ve kendimi bunun için şanslı hissediyorum. Buradaki finalden düşüncelerimi uzun uzun yazıp kaçmıştım, daha fazla üzerine düşünmek istemiyorum. Zaten ortam hala içimi sıkıyor. Herhalde Daum'u taraftarın da isteği doğrultusunda gönderecekler, yeni teknik direktör aranacak, transferler gecikecek vs. Biraz sessiz kalıp neler olacağını görmek bu günlerde benim için daha sağlıklı.

Öteki futbolda ise keyfim yerinde. Her ne kadar Mourinho'nun bu kupa üzerindeki büyük payı beni hala biraz rahatsız etse de bir Inter sever olarak 45 yıl sonra kupanın gelişini ve büyük kaptan Zanetti'nin ellerinde yükselişini yerinde izlemek, kısa ama keyifli bir Barcelona gezisi sonrası Madrid'de özellikle İtalyanlarla iki gün aynı futbol ortamını paylaşmak harikaydı. Maçtan önce sokaklarda Mourinho ve Zanetti ile birlikte en çok Milito adına tezahurat yapılıyordu, o Milito attığı iki mükemmel golle hem kupayı getirdi hem de ne kadar mükemmel bir forvet olduğunu gösterdi. Üst düzey forvetler arasında adı hiç geçmiyordu, hakkını vermiyorlardı, o zorla aldı.

Barcelona gerçekten bambaşka bir şehirmiş, hayran kaldım. Nou Camp'da renovasyon sebebiyle müzenin bazı bölümlerini ve soyunma odalarını gezememek içimde kaldı ama yine de çok etkilendim. Madrid'de futbol yaşamaktan şehri gezecek fırsat bulamadım ama iyi bir tercih yaptığımı düşünüyorum. Maç öncesi alkol ve eğlence, ufak bir taraftar kavgasına şahit olmak, Metro ile maça toplu gidiş ve maç sonrası kutlamalar bana fazlasıyla yetti. Yazmak istediğim şeyler var ama bu hafta biraz yoğunum. Belki önümüzdeki haftaya sarkar. Aklımda kalanları, bazı fotoğraf ve videoları blog arşivine mutlaka ekleyeceğim. Eksik kalmamalı, neticede her yıl Şampiyonlar Ligi finaline gitme şansım yok.


En çok da büyük kaptan için sevindim. Maç bittikten çok sonra bile hala sahadaydı, tribünleri selamlıyordu. Tarihe geçen bu kupa onun ellerinde yükseldiği için çok mutluyum.

Forza il capitano,
Forza nerazzurri,
Forza La Grande Internazionale..

22 Nisan 2010 Perşembe

Bayern Munich 1-0 Olympique Lyon


Öncelikle unutmadan şunu söyleyeyim, Allianz Arena'da tüm tribünlerin dahil olduğu muhteşem bir koreografi yapıldı, kusursuza yakın bir gösteri oldu. Bayern'in girdiği hava ile bugün rahat kazanacağını düşünüyordum. Maça da iyi başladılar, ilk yarım saati en azından 1-2 farklı skorla önde kapatabilirlerdi. Her an gol atmalarını beklerken karıştığı seks skandalı ile maç öncesindede çok konuşulan Ribery'nin gördüğü kırmızı kart işin şeklini değiştirdi. Hakemin kararının tartışılacak hiçbir yanı yok, sadece tabanıyla vursa ya da biraz basıp bıraksa anlarım ama Ribery resmen Lopez'in ayağını çiğnedi. Takımından çok kendini yaktı, turu geçtikleri takdirde büyük bir ihtimalle finalde de oynayamayacak.
.
İkinci devreye başlarken Bayern'de Olic kenara geldi. Diğer gol ayağı Muller yetenekli ve takım için çok faydalı işler yapan bir adam ama ben Bayern taraftarı olsam bugün ona çok kaptırırdım. Çok önemli pozisyonlardan yararlanamadı. Takım 1 kişi eksik oynarken benim tercihim Muller'i kenara alıp 3 ciğerli Olic'i sahada tutmak olurdu.
.
2. devrenin henüz başlarında Lyon'da da Toulalan, Sabri Ugan'ın söylemiyle "Thuğlahlağanh" ikinci sarı kartı gördü ve oyun dışında kaldı. Karar için ağır demek yetmez, bence direkt hatalı bir karar. Seyirci avantajı denen şey bunu da içine alıyor, Rosetti seviyesinde bir hakem bile etki altında kalabiliyor. Ayrıca kararda Schweinsteiger'in oynadığı tiyatronun da payı büyüktü, kurşun yemiş gibi düştü. Bu kart çıkmasaydı maç ne olurdu bilinmez, Lyon tarafı ne dese haklı.
.
Sayısal eşitlik sağlandıktan sonra oyunun kontrolü iyice Bayern Münih'e geçti. Belki bunaltıcı bir baskı kurup üst üste pozisyonlar yakalayamadılar ama her an gol atacaklarını hissediyordunuz. Hele ki takımda Robben gibi bir adam olunca her an ondan bir şeyler bekleniyor, herhalde takımının yaptığı atakların yarısından fazlası onun üzerinden gelişmiştir. 70. dakikaya girerken vurduğu şut da Muller'in kafasına da temas etti ve ağlara gitti. Robben'in futbol oynamak için inanılmaz bir isteği var, her an sanki uzun bir aradan sonra sahaya yeni çıkmış gibi oynuyor. Maçın 90. dakikası yaklaşırken kenara gelince de adeta çıldırdı. Aslında haksız da sayılmazdı ama tepkiyi biraz abarttı, Van Gaal da onun bu tavırlarına fena delirdi ki o da haklıydı.
.
Golden sonra Bayern ikinci gol için risk almadı ki ortada Şampiyonlar Ligi finali olduğu düşünülürse bu çok mantıklıydı. Deplasmana tek farkla da olsa gol yemeden alınan bir galibiyet ile gitmek büyük avantaj. Bayern Münih'in Fransa'da gol bulacağına inanıyorum ve o golü bulduktan sonra da turu vermeleri bence çok zor.

8 Nisan 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nde Yarı Final


Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nin her aşamasında olduğu gibi çeyrek finalde de sürpriz yaşadık, dün akşam Bayern Old Trafford’dan turla döndü ve United’ın elenmesiyle yarı finalde İngiliz takımı da kalmamış oldu. Ferguson’un sahaya çıkardığı kadro şaşırttı. Ben de en büyük şaşkınlığı Rooney’i sahada görünce yaşadım, adama boşuna domuz gibi demiyormuşuz. Bunun yanında Gibson ve Rafael de benim sahada görmeyi beklemediğim isimlerdi. Bayern ise 1 gol avantajla gittiği Manchester deplasmanına Robben, Ribery, Olic ve Müller ile çıkma cesaretini göstermişti. Ferguson’un ilk maçta yaptığı değişiklikler maçı Bayern’e çevirmişti, dün yaptığı tercihler de turu kaybettirdi.

Daha ne olduğunu anlayamadan skor 2-0’a geldi, ilk devrenin sonuna doğru fark 3 oldu. O dakikadan sonra işin şeklinin değişebileceğini herhalde kimse düşünmemiştir ama Olic’in golü maçı bir anda farklı bir boyuta getirdi. Bayern’in atacağı bir gol turu geçmek anlamına geliyordu ve bu ev sahibi takımda bariz bir tedirginlik yarattı. İlk devre pas vermeyerek takımını bir golden eden genç Rafael’in anlamsız kırmızı kartı sonrasında da Manchester iyice arkaya yaslandı. Birkaç etkili kontra atak buldular ama oyunun şekli Bayern golünün er ya da geç geleceğini gösteriyordu. Almanlar kontrolü ve disiplini hiç kaybetmediler, sabırla rakip kaleye yüklendiler ve aslında o dakikaya kadar çok da iyi işler yapamayan Robben’in attığı harika golle öne geçtiler. Robben’in gol sevinci de attığı gol kadar güzeldi, çok hoşuma gitti. Golden sonra da Bayern kalan zamanın nasıl öldürülebileceği dersini verdi, rakibe neredeyse hiç top göstermeden son 10-15 dakikayı yediler. Bayern Münih’e karşı ekstra bir sevgim yok ama normalde dün turu onların atlamasını isterdim. Yine de hazırlıklarını yaptığım final yolculuğunu düşündükçe Manchester’ı destekledim ama olsun, Barcelona’nın orada kupayı kaldırması da bana fazlasıyla yetecek.


Diğer eşleşmeden gelen takım ise ilk maçın getirdiği skor avantajıyla Lyon oldu. Şampiyonlar Ligi tecrübeleriyle turu geçen taraf olacaklarını zaten düşünüyordum ama dün Bordeaux da yarı finale fazlasıyla yaklaşmış.

Yarı finalde Inter-Barcelona ve Bayern Münih-Lyon eşleşmelerini izleyeceğiz. İlk maçlar 20-21 Nisan, rövanş maçları ise 27-28 Nisan tarihlerinde oynanacak. Ne yalan söyleyeyim Mourinho’nun yaratabileceği bir mucizeden çekiniyorum. Barcelona ile beraber en sevdiğim iki takımdan biri Inter, normalde finale çıkmalarını çok isterim ama bu sene değil. 22 Mayıs’da o kupayı Bernabeu’da Barcelona kaldırmalı..

19 Mart 2010 Cuma

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri

.
Çeyrek Final
Lyon - Bordeaux
Bayern Münih - Manchester United
Arsenal - Barcelona
Inter - CSKA Moskova
.
Yarı Final
Bayern Münih - Manchester United / Lyon - Bordeaux
Inter - CSKA Moskova / Arsenal - Barcelona


Kuralar çekildi, geçtiğimiz sezon izlediğimiz Barcelona – Manchester United finali 2010 yılı için de ufukta gözüktü.

Dün tahmin yaparken Lyon, Bordeaux, CSKA üçlüsünden ikisinin birbiriyle eşleşmesine pek ihtimal vermiyorum” demiştim ama oldu. Lyon ile Bordeaux Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde eşleşti ve yarı finalde bir Fransız takımı olması da kesinleşti. Herhalde iki takım taraftarları da mutluluktan uçuyordur, onların yerinde olmayı çok isterdim. Muhteşem bir macera yaşayacaklar. Burada Lyon’u Şampiyonlar Ligi tecrübesiyle bir adım önde görüyorum.

Arsenal – Barcelona eşleşmesine üzülmedim dersem yalan olur, keşke bir tur daha sonra eşleşebilselerdi ama bir taraftan da mutluyum. Seyir zevki en yüksek iki takımın arasında oynanacak iki muhteşem maç izleyeceğiz. Tabii ki favorim Barcelona ama ne yalan söyleyeyim Arsenal tur atlarsa çok büyük bir şaşkınlık içine girmeyeceğim.

Inter bir önceki tur şanssız bir kura çekmişti, CSKA eşleşmesi ile onu telafi etti. Arsenal-Barcelona gibi daha önce Şampiyonlar Ligi finalinde karşılaşan Manchester United ve Bayern Münih de bu kez çeyrek finalde eşleşti. Bu da benim dün yaptığım tahminlerden tek tutturduğum eşleşme oldu.

Umarım Star Tv yediği küfürlere dur diyecek ve Şampiyonlar Ligi keyfini yaşamamıza müsade edecektir. Özellikle Arsenal-Barcelona maçlarından biri bile kaçarsa televizyon binalarının önünde eylem yapmaya gidebilirim.

Yukarıda yazdığım eşleşmelerde önce yazılan takım ilk maçı kendi sahasında oynanacak. İlk maçlar 30-31 Mart, rövanşlar ise 6-7 Nisan tarihlerinde oynanacak. Yarı final tarihleri ise 20-21 Nisan ve 27-28 Nisan 2010.

18 Mart 2010 Perşembe

Son "8"


Barcelona – Inter – Manchester United – Arsenal – Bayern Münih – Lyon – Bordeaux – Cska Moskova

Çeyrek finale kalan 8 takım bunlar oluyor ve yarın İsviçre’de çekilecek kura sonucunda birbirleriyle eşleşecekler. Bu seviyede genelde 4 İngiliz takımı görmeye alışmıştık ama Liverpool’un gruptan çıkamamasından sonra Chelsea de kupaya veda edince çeyrek finalde 6 farklı ülkenin takımını izleyeceğiz. Pek ihtimal vermiyorum ama Lyon,Cska ve Bordeaux takımlarından ikisi birbiriyle eşleşirse bu takımlardan birini yarı finalde görmek daha bir ilginç olacak.

Yarın aynı zamanda yarı final eşleşmeleri de belli olacak ve bizler de final tahminlerini daha net bir şekilde yapmaya başlayacağız. Tahmin yapmak zevkli, bu yüzden finalden önce yarın çekilecek kuralar için de bir tahmin yapayım;

Barcelona – Lyon
Manchester United – Bayern Münih
Inter – Bordeaux
Arsenal – Cska Moskova

11 Mart 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İkinci Maçlar


Özellikle dün gece benim adıma çok güzel geçti. Inter’i seven biri olarak Milan taraftarlarının haklı olarak en çok konuştukları platformda hiçbir varlık gösteremeden United’a elenmelerinden keyif aldım. İki takım arasında zaten büyük bir güç farkı var, Milan’da Pato da olmayınca hiç şansları kalmadı. Maçın başında biraz direnebildiler, bu dakikalarda Ronaldinho’nun az farkla dışarı giden bir kafa vuruşu da var ama herhalde o gol olsa da bir şey değişmezdi. Manchester United elini kolunu sallayarak Milan’a 4 atıp evine yolladı. Beckham’ın oyuna giriş anı maçın en önemli anı oldu ve mücadele Glazer protestoları ile sona erdi. İki olay da bizim ülkemizde kolay görebileceğimiz şeyler değil. İç çekerek izledik.


Keyfi katlayan ise tabii ki Madrid’den çıkan sonuçtu. Aslında ilginç bir şekilde içimde ufak da olsa bir burukluk oldu. Dün final biletleri için başvurumu yaptım ve akşam maç boyunca arkadaşlarla olası bir Real Madrid-Barcelona finalini konuştuk. Muhtemelen hayatımız boyunca izleyebileceğimiz en büyük futbol karşılaşması olacaktı ama fırsat kaçtı. Olsun, Barcelona’nın o stadda kupa kaldırması da bana fazlasıyla yetecektir. Bu gerçekleşirse La Liga’yı Real Madrid kazansa da olur, zerre umursamam.

Real Madrid maçın hemen başında biraz da beklenmedik bir anda öne geçti. 1-0’ın rövanşında ev sahibi için bundan iyisi olamaz. 3 gün önce oynanan Sevilla maçı üzerine aynı stadda Lyon karşısında hemen öne geçiyorsunuz. Taraftardan futbolcuya herkes havaya girmiş. Maçın oradan dönmesi imkansız gibi geliyor ama futbol işte, dönüyor. Hem de öyle bir dönüyor ki 3 gün önce hakkında övgüler yazılan Pellegrini’ye şimdi “Adios” deniyor.

Real Madrid ilk devre turu geçecek fırsatlar buldu, bir pozisyon haricinde Lyon’a pek top göstermedi ama ikinci gol Higuain’in yakaladığı iki net pozisyona rağmen bir türlü gelmedi. İkinci devre oyun biraz daha dengelendi, Real Madrid belki biraz da Sevilla karşısında sarf edilen eforun etkisiyle oyundan düştü. Lyon da ara ara rakip kaleye etkili gitmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Xabi Alonso’nun yokluğu da mutlaka takımı etkilemiştir ama önemli etkenlerden biri de Granero yerine Van der Vaart’ın girmesi oldu, orta saha iyice oyundan düştü. Lyon’un gol atacağı belli olmuştu ve o gol de bitime 15 dakika kala geldi. Turu getirebilecek yeterli süre vardı ama Real Madrid’in pek gücü kalmamıştı. Lyon çok da zorlanmadan, hatta maçı kazanmak için net fırsatlar da yakalayarak 90 dakikanın sonunu getirdi.



Salı günü nispeten daha az ilgi çeken maçlar oynandı. Biz Star Tv’den küfürlerimizi esirgemedik o ayrı. Arsenal’in turu çok rahat geçeceğini düşünüyordum, Fabregas’ın oynamayacak olması çok ufak bir şüphe uyandırdı ama yine de turu çok rahat geçtiler. Hafta sonu oynanan Burnley maçının yıldızı (!) Bendtner 3 gol ile öne çıkan isim oldu ama özetlerden gördüğüm kadarıyla işi bitiren isimler daha çok Arshavin ve Nasri olmuş. Diğer eşleşmede ise Fiorentina evinde 3-2 kazanmasına rağmen elendi ve Ovrebo’nun yediği küfürlere bir kamyon küfür daha eklendi. “Ofsayt gol verilmeseydi Fiorentina eliyordu” demek hiç mantıklı değil, buraya 1-1 ile gelinseydi mutlaka bambaşka bir maç izleyecektik ama yine de o ilk maça yanan Fiorentina taraftarlarını da anlayabiliyorum.

Şampiyonlar Ligi’nde 2. tur mücadelesi önümüzdeki hafta oynanacak maçlarla son bulacak. Haliyle Chelsea-Inter maçını daha ayrı bir heyecanla bekliyorum ama sanırım Star maçı yayınlamıyor. Şampiyonlar Ligi maçını izlemek için beni meyhane yollarına düşürenler utansın.

18 Şubat 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi 1/16 - İlk Çarşamba

Gecenin iki maçına da hakem damgası vuruldu. “Bizim hakemlere laf ediyoruz, bak Avrupa’da neler oluyor” lafı çok klasik ama herhalde maçı izleyen çok kişi böyle düşünmüştür. Ama o tarafla aramızda bir fark var. Orada hakem hata yaptığında “hata” diyip geçebiliyoruz, burada ise teori yaratmayı çok seviyoruz. Gerçi bu iki hakem artık efsane oldular. Porto-Arsenal maçını yöneten Martin Hansson, Fransa-İrlanda Cumhuriyet maçında Henry’nin elini görmeyen hakem. Diğeri de ünlü Ovrebo.

Arsenal’in eksiklerinin olması kimseye garip gelmiyor, bu maçta da sakat oyuncu sayısı fazlaydı. Porto da çok iyi bir takım, hani lafa gelince “Porto gibi olalım” deriz ya, fersah fersah önümüzdeler. Dün maça da iyi başladılar ve Fabianski’nin hediyesiyle öne geçtiler. Arsenal bu gole bir korner sonrasında Sol Campbell ile hemen karşılık verdi. Çok tempolu ve keyifli geçen ilk devre 1-1 sona erdi. İkinci devrede de takımlar tempolarından fazla bir şey kaybetmemişlerdi ama oyunun sertlik düzeyi biraz da hakemin katkısıyla iyice arttı. Özellikle Porto sertliği biraz da pisliğe çevirdi, herhalde Fabregas hiçbir maçta bu kadar dayak yememiştir. Porto’nun ikinci golü hakkında kim neler dedi bilmiyorum, açıkçası bir kural varsa da benim haberim yok ama ne olursa olsun bence baraj beklenir ve böyle bir gole de izin verilmez. Bir de hakem Porto’lu oyuncu atışı kullandıktan sonra elini kaldırıyor, iyice saçmalıyor.

Bu gol ile maçın skoru da ortaya çıktı. Arsenal de Arshavin’in yokluğunda Nasri ve Diaby de kötü günlerinde olunca üretken olamadılar, o muhteşem pas trafikleri de bozuldu. Özellikle Diaby çok fazla top kaybetti. Artık Porto’nun ufak bir avantajı var ama Emirates’den tur ile dönmeleri benim için büyük sürpriz olacak. Bu maçta sertliği biraz abarttılar, kasıtlı tekmeler attılar ve biraz pisleştiler. Arsenal sahasındaki maça çok konsantre çıkacaktır ve Porto’yu eleyecektir.


Ovrebo’nun maçını ise çok dikkatli izleyemedim, maçın geneli hakkında fazla yorum yapmayacağım. Gerçi zaten maçın hakemi dışında çok fazla bir şeyin konuşulduğunu da sanmıyorum. Bayern’in ilk golünde çalınan penaltı verilmeyebilir ama zaten tartışılması gereken hata da bu değil. Devamında gol olan pozisyonu penaltı ile kesiyor ve penaltıyı verince kırmızı kart göstermesi gereken oyuncuyu da sahada tutuyor. Ve o atılmayan Kroldrup da Fiorentina’nın beraberlik golünü atıyor.

Gobbi’ye gösterilen kırmızı kartı çok eleştirmem, bence de verilebilir. Ama sonrasında Klose’yi atamadı, direkt bileği kırabilecek bir fauldü ama sarı kart çıktı. Son dakikada gelen gol ise skandal, iki metreden bile fazla ofsayt olabilir. Yan hakem yerinde, asıl suçlu tabii ki o ama ofsayt ilk bakışda diğer kaleden bile görülebilecek kadar net. Yan hakem kör diyelim ama bu pozisyon için Ovrebo’ya da laf edilir.

Bayern’in rahat kazanacağını düşünüyordum ama Fiorentina beni yine bir Şampiyonlar Ligi maçında yanılttı. İtalya’daki maça bu hakem kararlarının da etkisiyle daha ayrı bir konsantrasyon ile çıkacaklardır. Tur bence ortada.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi'nde 6. Salı


Her Şampiyonlar Ligi haftasında olduğu gibi Star Tv’ye küfür etmek için yine sebebim var. Dün özetler bittiğinde saat 03.00’ü geçmişti. Neyse, bir özet yorumcusu olarak dün geceyi kısa kısa yazalım.
.
***

A Grubu:
Juventus 1-4 Bayern Munich
Maccabi Haifa 0-1 Bordeaux

Bayern Münih İtalya’da destan yazmış. Juventus Trezequet’in çok şık golüyle öne geçmesine rağmen 4-1 kaybetti. Olic bir gol ve yaptırdığı penaltı ile maça damgasını vurmuş, Tymoshchuk’ın attığı 4. gol de çok güzel. Bayern sadece skor olarak değil oynadığı futbol ile de Juventus’u ezmiş. Ferrara Inter maçı ile kazandığı krediyi bu maçta kaybetti, Van Gaal ise biraz rahatladı. Diğer iki takımdan Bordeaux deplasmanda kazandı ve böyle bir gruptan 16 puan çıkarmış oldu. Bu çok büyük bir başarı. Maccabi ise gol bile atamadan maçlarını bitirdi ve tarihe geçti.


B Grubu:
Beşiktaş 1-2 CSKA Moskova
Wolfsburg 1-3 Manchester United

Beşiktaş’ı yazdık, diğer maç için de iki cümle yazalım. United çok eksikti ama sahaya çıkan kadroda yine de çok önemli isimler varmış. Evra, Park, Carrick, Nani, Scholes, Fletcher sahadaymış. Forvetlerin yokluğunda sahaya çıkan Owen da hat-trick yapmış. Attığı 3. gol tam bir büyük golcü işi, dripling yönü ve son vuruş harika. Umarım iyice toparlar da Güney Afrika’da onu da izleyebiliriz.

C Grubu:
Marsilya 1-3 Real Madrid
Zurich 1-1 Milan

Marsilya’nın gruptan çıkması mucizelere kalmıştı, o mucize gerçekleşmedi. Ronaldo United zamanlarından kalma harika bir frikik golü atmış, diğer golü ise şans. Marsilya bir de penaltıdan yararlanamamış. Grubun diğer maçında ise Milan Zurich deplasmanından 1 puan ile döndü. Zurich öne geçmiş, baya da gol kaçırmış ama penaltı ve kırmızı kart Şampiyonlar Ligi’ne güzel bir veda şansını ellerinden almış. Bu arada Real Madrid de Milan da reklamsız formalarla mücadele ettiler ve formalar çok güzel görünüyordu.

D Grubu
Chelsea 2-2 Apoel
Atletico Madrid 0-3 Porto

Apoel Chelsea deplasmanında öne geçince “Acaba mı?” oldum ama Apoel de mucizeyi gerçekleştiremedi ve Atletico Madrid sadece 3 puan ile Avrupa Ligi'nde devam etme hakkını kazandı. Chelsea’de Terry, Carvalho, Essien, Joe Cole ve Drogba sahadaydı. Essien sakatlanınca Lampard da oyuna dahil oldu. Herhalde Apoel taraftarları Ancelotti’ye hala küfür ediyordur. Bu arada Essien’in golü harika, top inanılmaz bir falso almış. Diğer maçta ise deplasmanda oynayan Porto tribünlerde ciddi boşlukların olduğu maçta Atletico Madrid’i çok rahat geçmiş. Hulk yine çok güzel bir gol attı. Bu adam en sevdiğim ve beğendiğim forvetlerden biri oldu bile. Onu kime kaça ittireceklerini ayrıca merak ediyorum. Takımı Porto ise bende hayranlık uyandırmaya devam ediyor. Sezon başında çok önemli oyuncularını sattılar ama hala aynı şekilde devam edebiliyorlar.

***

Bu dört gruptan UEFA Avrupa Ligi’ne gelen takımlar Juventus, Wolfsburg, Marsilya ve Atletico Madrid oldu. Liverpool’un da yolu geçtiğimiz hafta belli olmuştu. Bugün diğer 3 takım da belirlendikten sonra geçtiğimiz sezon UEFA’ya gelen takımlar ile aralarında nasıl bir fark olacağına ayrıca bakacağım.

22 Ekim 2009 Perşembe

Şampiyonlar Ligi'nde Çarşamba'dan Kalanlar


Şampiyonlar Liginde Salı gollü geçmişti, Çarşamba da bol kartlı geçti. Biri Beşiktaş maçında olmak üzere sekiz maçta 6 kırmızı kart gösterildi, bunların ikisi Bordeaux – Bayern Münich maçında çıktı. Ev sahibi iki de penaltı kaçırdı, Ciani ilk golü kendi kalesine attıktan sonra beraberliği getiren isim olmuş. Grupta namağlup lider Bordeaux, Bayern Münich’in işi iyice zorlaştı.

Manchester United Beşiktaş’a çalıştı. Maçı izleyemedim ama özetlerden anladığım kadarıyla İnönü’deki maça benzer bir mücadele olmuş. Valencia’nın golü güzel ama benim aklımda daha çok yer eden pozisyon ise aynı oyuncunun direkten dönen şutu oldu. Öncesinde harika bir paslaşma var, videosunu bulursam bloga koyarım.

Gecenin bombası Bernabeu’da patladı, Milan geri düşmesine rağmen maçı Pato’nun son anlarda attığı golle kazandı. Dida’nın yediği ilk gol çok komik, jenerik olur. Casillas da ıslak zemini hesaplayamayınca boşa çıkıp hatalı bir gol yedi. Milan’ın bir de verilmeyen golü var, o pozisyon sonrası Raul’un yaptıkları ona pek yakışmamış. Maçı da Milan orta sahası çekip almış, Seedorf ve özellikle Ambrosini’nin gol paslarını bir kez daha izleyin. Muhteşem. Pirlo’nun golüne ise yorum yapmaya zaten gerek yok, sadece o golün Casillas gibi bir kaleciye atıldığını tekrar vurgulamak gerekiyor.

Chelsea Atletico Madrid’i çok rahat geçti, Lampard da attığı golle kulüp tarihinin en golcü 5 oyuncusu arasına girmiş. Kalou inanılmaz goller kaçırmış, hele boş kaleye auta attığı bir top var ki o da jenerik olabilir. Yine de ilk iki golü atıp maçı çözen isim de o olmuş.

Hulk hayallerimin Fenerbahçe forveti. Blogda daha önce kısaca ondan bahsetmiştik, bu adamı çok beğeniyorum. Dün de iki gol attı, goller dışında özetlerde gördüğüm her Porto hücumunda da onun imzası vardı.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Öteki Futbol

Derby d'Italia berabere bitti. Bu sonuçla Inter 10 puanlık farkı korurken Juventus ise averajla Torino’yu 5-1 yenen Milan’a geçildi. Maça Juventus iyi başladı, özellikle ilk yarım saat Inter’i bunalttı ama Balotelli ile golü bulan taraf ikinci devre biraz daha ileri çıkmaya başlayan Inter oldu. Juventus 76. dakikada Tiago’nun atılmasıyla 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında Grygera’nın kafa golü ile beraberliği yakaladı. Bu arada Juventus da taraftarlarının Balotelli ve Ibrahimovic’e yönelik ırkçı tezahuratlardan dolayı da 1 maç ceza almış. Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesinde ise Genoa ve Fiorentina kaybedince Lecce’yi 3-2 ile geçen Roma bu iki takıma bir adım yaklaştı. Önümüzdeki hafta Fiorentina ile deplasmanda oynayacaklar.

İngiltere’de hafta sonu FA Cup heyecanı vardı. Ne yazık ki iki maçı da izleyemedim. Yarı finallerin ilk maçında Chelsea 18. dakikada Walcott’un golüyle yenik düşmesine rağmen önce Malouda ile beraberliği yakaladı, 84’de Drogba’nın attığı golle finale yükselen ilk takım oldu. Diğer maçta ise Everton Manchester United’ı 120 dakikası golsüz geçen maçta penaltılarla eledi ve finalin rengini mavi olarak belirledi. Premier League’de oynanan maçlarda ise dikkat çekici bir skor görmedim, Newcastle’a Shearer da çare olmadı ve Tottenham deplasmanından puansız döndüler. Aston Villa’daki düşüş devam ediyor, sahalarında West Ham’a iki puan bıraktılar. Middlesbrough ise Riverside’da Fulham ile berabere kaldı, kazansalardı Premier League’de kalmak adına önemli bir adım atmış olacaklardı.

İspanya’da iki büyük makina düzeninde ilerlemeye devam ediyor, bu hafta da deplasmanda tek farklı kazandılar. Barcelona Getafe'yi Messi ile geçerken Real Madrid de Marcelo'nun golüyle Huelva'yı 1-0 yendi. Valencia sahasında Sevilla’yı 3-1 ile geçti ve Şampiyonlar Ligine katılma mücadelesi verdiği Atletico Madrid ile Villarreal’in üç puan önünde kalmayı başardı. Takip ettiğimiz takımlardan Betis ise kazandı ve bir anda 11. sıraya fırladı. Gerçi bu rahatlama anlamına gelmiyor çünkü La Liga’da 10. ile 17. arasında sadece 4 puan fark var.

Fransa’da Lyon dominasyonu bitecek gibi gözüküyor. Bordeaux’a kaybedince 3. sıraya gerilediler. Marsilya ise deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta Lorient’i 2-1 yenince liderliğe yükseldi. Önümüzdeki hafta Lyon-PSG maçı var ve PSG kazanırsa o da Lyon’un iki puan önüne geçecek. Almanya’da ise 5 takımın puan aralığı biraz açıldı ama harika mücadele devam ediyor. Leverkusen’i 2-1 ile geçen Wolfsburg’un 3 puan farkla lider, onları aynı puanla Bayern Münih ve Hamburg takip ediyor. Hertha ve Stuttgart ise biraz daha geriye düştü.

Hafta içinde İtalya’da kupa, Premier League’de ise hafta sonu oynamayan takımların maçları ve İspanya'da da La Liga mücadelesi var. Yarın akşam Liverpool-Arsenal maçı oynanacak ve ben 30 Nisan’a kadar birçok maçı olduğu gibi gollü geçmesini beklediğim bu maçı da izleyemeyeceğim.

Edit: Hollanda'da Van Gaal'in AZ Alkmaar'ı sahasında kaybetmesine rağmen şampiyonluğunu rakiplerinin puan kaybı ile ilan etti. Hollanda Liginden o kadar kopuk bir adamım ki bu çok önemli ve tarihi bir şampiyonluk olmasına rağmen bahsetmeyi bile unutmuşum. PSV de Ajax'a sahasında 6 tane sallamış..

8 Nisan 2009 Çarşamba

F.C. Barcelona 4-0 Bayern Munich

O nasıl bir maç başlangıcıdır, nasıl bir baş döndürücü pas trafiğidir, nasıl bir hücum etme isteğidir. Oynadıkları oyundan ne kadar çok zevk alıyorlar, ne kadar mutlular. Hepsinin yüzleri gülüyor ve en önemlisi de hepsinde ego sıfır. Bütün bunların yanında bir o kadar da hırslılar, mesela Guardiola 15. dakikada skoru 3-0 yapabilecek penaltı verilmeyince ne hale gelebiliyor.

Daha 20. dakikada 5-0 olabilirdi, Henry’nin kaçırdığı 2 pozisyon ve verilmeyen bir penaltı vardı. Butt’un Henry ile çarpışması sonrasında uzun bir süre yerde kalması Bayern’in şansı oldu, tempo biraz düştü, gol yemeden 25 dakika geçirebildiler. Bu takım başka bir dünyadan dediğimiz için La Liga’da 3 maçlık kötü gidiş sonrasında dalga geçenleri şimdi de görmek isterim. Rakip öylesine bir takım da değil ki, ne olursa olsun koca Bayern Münich. Tamam onların da eksikleri fazlaydı. Lucio, Van Buyten, Klose ve Lahm çok önemli eksikler ama ilk devre 8 olabilirdi, bu kadarı için eksikler de bahane olamaz. Bu arada Van Bommel dünyanın en haysiyetsiz (blogda ağır küfür etmek istemiyorum) futbolcularından biri, gitti bu kez de hakemin gözü önünde Messi’ye kasıtlı dirsek attı ama cezalandırılmadı.

Barcelona maçlarında ikinci devrelerin rölantide geçmesine artık alıştık. Eğer La Liga’da oynadıkları maçlarda farkı yakaladıktan sonra vites küçültmeseler ve aynen devam etseler belki de şimdi 120-130 gole ulaşmış olacaklardı. Bu maçta da aynı şey oldu, daha rahat daha yavaş oynadılar ama yine de pozisyonlar buldular. Bayern Münih’in ise koca 90 dakikada sadece bir pozisyonu var. Messi’ye ayrı bir paragraf açmaya gerek yok, onun için daha fazla ne söylenebilir ki? Her futbolsever sakatlanmaması için, ondan mahrum kalmamak için dua etmeli.


Bu maç bir kez daha gösterdi ki bu sezon Barcelona’nın kazanmak için mücadele ettiği tüm kupaları alamaması çok büyük adaletsizlik olur.