Arjantin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arjantin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Güney Afrika 2010 / 3 Temmuz

Maradona ve Messi’nin elinde Dünya Kupası’nın kalkması güzel bir hayaldi ama açıkçası böyle bir şeye pek ihtimal vermiyordum. Belki de birkaç farklı tercih kupayı Arjantin’e getirebilirdi ama fırsat tepildi. Maradona bir teknik direktör olarak eleme maçlarında da, kadro seçiminde de ve Dünya Kupası süresince de pek bir ışık vermemişti. Nijerya maçından sonra bazı şeyler görülmüştü ve dile getirmiştik ama Arjantin’de değişen bir şey olmadı. Sadece Veron yerine Maxi girdi ama bu da yeterli değildi. Cambiasso ve Zanetti’nin dışarıda bırakılmasında hiçbir mantık yoktu ve bu tercihlerin bedelini Maradona ile Arjantin ağır ödedi. Alman orta sahası maç boyu çok rahat oynadı, attıkları dört gol de normalde Zanetti’nin olması gereken ama bu maç Otamendi’nin doldurmaya çalıştığı boşluktan geldi. Kısaca Almanya bu Arjantin’e bir boy büyük geldi.

Maç öncesinde de Arjantin’in kazanmasına pek ihtimal vermiyordum, “Messi bir çılgınlık yaparsa belki” diyordum ama o da yapamadı. Alman orta sahasının ortasında, sürekli 4-5 kişinin içinde debelendi durdu, diğerleri de onu izledi. Top almak için neredeyse savunmaya kadar geldiği bile oldu çünkü orta saha topu ona getiremiyordu. Takımında Messi varsa onun üzerine bir şeyler kurmak zorundasın. He mükemmel işleyen bir düzenin olur, Messi’yi de o düzenin bir parçası yapabilirsin ama Arjantin’in bir sistem takımı olmadığı da çok ortada. Böyle bir düzensizliğin içinde Messi’den takımı kurtarmasını bekleyince iş böyle elde patlıyor.

Henüz maçın başında Otamendi’nin yaptığı anlamsız faulde Schweinsteiger mükemmel bir orta yaptı, aynı Otamendi adamını da kaçırınca Müller golü attı. Arjantin golü yedikten sonra bile maça ağırlığını koyamadı. Zaten Maxi, Di Maria ve Mascherano’nun oluşturduğu bir orta üçlüden de fazlası beklenemezdi. Maradona’nın bu görüntü karşısında tek yapabildiği ise Maxi ve Di Maria’nın kanatlarını değiştirmek oldu. Bu da takıma çok ufak bir hareket getirmekten fazlasını vermedi. Herhalde maçı izleyen herkes en azından bir Veron müdahelesi beklemiştir ama Maradona onu tercih etmedi. Dakikalar ilerledikçe Almanya rahatladı ve arka arkaya golleri buldu, İngiltere tarifesini Arjantin’e de uygulamış oldu.

Almanya için söyleyebilecek farklı bir şeyimiz yok, makina düzeninde işleyen bir takım izliyoruz. En önemlisi de oynadıkları oyundan keyif alıyorlar. Her oyuncu düzen içerisinde üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde yapıyorlar ama bazı isimler biraz daha öne çıkıyor. Mesut bence son 2 maçtır çok etkili değil. Maç içinde bazen ortaya çıkıp skora etki ediyor ama oyunun genelinde fazla öne çıkmıyor. Oyunun her anında ışıl ışıl parlayan iki isim var, Müller ve Schweinsteiger. Müller’in mükemmel bir oyun zekası var, harika işler yapıyor. İkinci golde yerde kalmasına rağmen arkaya inen oyuncuyu görüşü, hızlı reaksiyonu ve topu yuvarlaması beni çok etkiledi. Haksız bir sarı kart gördü ve yarı finalde oynayamayacak. Almanya için önemli eksiklik. Schweinsteiger ise sanırım turnuvanın en iyi oyuncusu. Almanya’nın bu mükemmel saha içi organizasyonunda patronluğu Mesut değil o yapıyor. Aynı zamanda çok koşuyor, mücadele ediyor. Orta sahalardan bahsederken Xavi, Iniesta, Gerrard, Lampard diye giderdik ama bu turnuvayla beraber artık Schweinsteiger’i de o isimlerin arasında sayabiliriz.

Çok acaip çeyrek final maçları izledik, İspanya-Paraguay da sıradışı bir maç oldu. Aslında oynanan futbol çekici değildi, hatta sıkıcı bir maç haline geldiği de oldu ama 3 dakika arayla kaçan iki penaltı bu maçı da kolay unutulmayacak maçlar arasına soktu. Sıkıcı geçen ilk devrenin ardından çılgın bir ikinci devre izledik. Paraguay maç boyunca normal olarak kapandı ama İspanya kalesinde tehlikeler de yarattı. İlk devre bir golleri ofsayt sebebiyle sayılmadı ama bence değildi. İkinci devre de penaltıyı kaçırdılar, hatta geri düştükten sonra beraberliği yakalayacak fırsatı da buldular ama Casillas gole izin vermedi.

İspanya belki etkileyici bir futbol oynamıyor ama bana maçın her anında bir şekilde galip geleceğini hissettiriyor. Kapanan takımlara karşı zorlanıyorlardı, Paraguay karşısında da bu görüntü değişmedi ama yarı finalde rakip Almanya. Şimdi karşılarında beraber futbol oynayabilecekleri bir rakip var. Torres hala kötü ve toparlanamıyor, David Villa ise takımı sırtladı götürüyor. Ben Almanya karşısında Torres yerine Fabregas’ın oynayacağını düşünüyorum ki bence de doğrusu bu olur.

Güzel bir yarı final olacağı kesin, kim rakibe kendi oyununu kabul ettirecek merak ediyorum. Almanya’nın bu kez orta sahada üstün olamayacağını düşünüyorum. Hiç uzatmadan direkt söyleyeyim, finale bence İspanya çıkacak.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Güney Afrika 2010 / 26-27 Haziran

Aslında üzerine tek tek yazılması gereken maçlar oynanıyor ama en başta da söylediğim gibi öncelikle arkama yaslanıp kupanın keyfini çıkarmayı istiyorum ve öyle de yapıyorum. 2. tur maçları güzel başladı ama hakemler grup maçlarında olduğu gibi büyük hatalar yapmaya devam ediyorlar. 1. turda bazı şeyler telafi edilebiliyordu ama artık yapılan hataların etkisi çok daha büyük oluyor. Maçların sonucu ve takımların kaderi direkt olarak etkileniyor, hataların dönüşü olmuyor. Kazanan tarafın galibiyeti çok hak edilmiş olsa da gölgeleniyor, kaybedene de yazık oluyor. Normal şartlarda maçların nasıl biteceği de karanlıkta kalıyor. Muhtemelen Almanya da Arjantin de rakiplerini eleyecekti ama artık hep bir “acaba” olacak. Yazık.

Maçın golsüz geçeceğini tahmin ediyordum ama hem oyun olarak hem de skor olarak fena yanıldım. İngiltere’nin bulduğu golün tam ortaya denk geldiği bir 10 dakikalık bölüm haricinde oynanan futbol en azından 4-1’lik skoru hak ediyordu. Almanya maça çok iyi başladı. Topa daha çok sahip oldular, uyumsuz İngiltere savunması arasında mükemmel hücum organizasyonları ile çok rahat pozisyon buldular. İngiltere karşı koyamıyordu ve ne olduğunu bile anlayamadan savunma ve kaleci hatalarıyla iki farklı geriye düştüler.
.
İki farktan sonra İngiltere biraz toparlandı, Almanya üzerine yüklenmeye başladı. Önce Lampard ile bir pozisyon buldular, hemen sonrasında da yenilen ilk golde büyük hatası olan Upson ile farkı bire indirdiler. Hemen ardından da uzun yıllar sonra bile konuşacağımız olay gerçekleşti. Bu maçtan muhteşem hikayeler çıkacağına inanıyorduk ama herhalde tarihin bu şekilde tekerrür edeceğini hiçbirimiz düşünmüyorduk. Tarihe geçen bir an oldu. O gol geçerlilik kazansaydı Gana karşısında bile bazı anlarda strese yenik düşen genç Almanlar böyle bir geri dönüşe karşılık veremeyebilirlerdi. Momentumu eline geçiren İngiltere bir anda başka bir kimliğe bürünüp Almanya’yı daha fazla boğabilirdi. O dakikadan sonra normal şartlarda ne olacağını ne yazık ki bilemeyeceğiz.
.

İkinci devreye verilmeyen golün getireceği hırsla İngiltere’nin hırslı başlayacağını düşünüyordum ama durağan ve Lampard’ın direkten dönen şutu haricinde efektif olmayan bir baskıdan fazlasını yapamadılar. Oyun disiplininden kopmaya başlamışlardı ve iki acaip kontra atak golüyle fişi tamamen çekmiş oldular. Kullandıkları bir serbest vuruş ve bir taç atışının dönüşünde birer gol yediler. 3. golde James’in, 4. golde de rezilleri oynayan Glen Johnson’ın ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Almanlar işi bırakmayıp biraz saldırsalardı ortaya Dünya Kupası tarihine geçecek bir skor da çıkabilirdi.

İngiltere kupa boyunca çok kötüydü. Bir yerde toparlanacaklarını düşündüm ama yanıldım, turnuvayı başladıkları gibi bitirdiler. Takımda formda diyebileceğimiz, sezon içi performasını Dünya Kupası’nda devam ettirebilen tek bir isim bile söylemek kolay değil. En basitinden takımın en önemli ismi Rooney’i bir daha kariyeri boyunca böyle görür müyüz bilemiyorum. Yaşanan sakatlıkların bedelini İngiltere çok ağır ödedi, bireysel olarak birçok oyuncu en dip performanslarını sergilediler. Alternatif yaratamayan, aksayan takımı bir adım yukarı taşıyacak çözümler bile bulamayan Capello da kötü bir turnuva geçirdi.

Almanya ise bizim bildiğimiz Almanya’dan farklı. Çok sevilesi, sempatik,pozitif topluluk ve hepsinden önemlisi tam bir “takım”. Onları izlemek insana keyif veriyor, daha önce onlardan haz etmeyen insanlar bu turnuvada Almanları desteklemeye başlıyor. Şu an tüm ışıklar onların üzerinde, bundan sonra da önemli olan bu baskıyı ne kadar kaldırabilecekleri. Arjantin karşısında normal şartlarda benim için favoriler ama bu kupada bu aşamalarda favori falan olmaz. O eşleşmeden de çok acaip hikayeler çıkacak gibi duruyor..

Bu maçın da o skandal hakem hatası olmasaydı nasıl gelişeceği bilinemeyecek. Şahsen Arjantin ilk golünde çalınmayan ofsaytın İngiltere’nin verilmeyen golüne göre çok daha rezil bir hata olduğu düşünüyorum. Topun Messi’nin ayağından çıktığı anı geçtim neredeyse Tevez’in topa vurduğu anda bile pozisyon ofsayt. Karar üzerine tartışıp aynı hata üzerinde ısrar etmeleri de anlaşılmaz bir olay. Neyi tartıştıklarını ve neye istinaden gol kararının arkasında durduklarını merak ediyorum.

Maça da Meksika daha iyi başlamıştı, onlar 1-2 pozisyon bulurken Arjantin istediklerini yapamıyordu. Ama o skandal golden sonra Meksika tamamen bitti ve belki de o çöküntü sebebiyle büyük bir savunma hatası sonucunda Higuain’in ayağından ikinci golü yediler. Ben de beklentilerimin çok yüksek olduğu, her türlü sonuca hazırlıklı olduğum maçı, Arjantin kazanmasına rağmen pek keyif alamadan bitirdim. İkinci devrede gördüğümüz iki mükemmel gol de günü kurtarmaya yetmedi ve Arjantin-Meksika maçı da pek iyi hatırlanmayacak şekilde arşivdeki yerini aldı.
.
Üzerinden iki gün geçtikten sonra uzun uzun maç değerlendirmek pek anlamlı değil ama kısa da olsa diğer eşleşmelerden de bahsetmek lazım. Uruguay eşleşmenin net favorisiydi ama ben bir sürprize hazırlıklıydım. Aslında maça Güney Kore fena başlamadı. Bir topları da direkten döndü ama bu pozisyondan hemen sonra kalecisinin ve defansın ortak hatasıyla kalesinde golü gördü. Uruguay öne geçtikten sonra savunmaya çekildi. İyi bir savunma kurgusuna sahip oldukları için bunu anlayabiliyorum ama oyunu kendi sahalarında kabullenmeyi özellikle ikinci devre biraz abarttılar, biraz fazla kapandılar.

Bu kadar kapanarak maçın sonunu getiremeyecekleri bence çok açık belli oluyordu. Özellikle ikinci devrenin ilk 10 dakikasını geride bıraktıktan sonra golün geleceğini iyice hissedilmeye başlamıştı. Uruguay sahasından çıkamaz oldu, Güney Kore saldırdıkça saldırdı ve hak ettiği golü bularak beraberliği yakaladı. Golden sonra Uruguay kendine geldi. Oyuncu kalitesi böyle maçlarda çok daha iyi anlaşılıyor. Bir gol için dakikalarca saldıran Güney Kore karşısında biraz kıpırdanan Uruguay Suarez’in attığı muhteşem golle tekrar öne geçti ve çeyrek finale yükselen takım oldu.

ABD-Gana maçını izleyemedim ama sanırım 2. turun şimdiye kadar oynanan en keyifli ve çekişmeli maçını kaçırmışım. Gana kaybettiği Almanya maçı da dahil olmak üzere grup maçlarında çok iyi bir performans sergilemişti ama açıkçası aksini çok istememe rağmen turu Amerika’nın geçeceğini düşünüyordum. Fiziksel üstünlükleri Amerika karşısında ortaya ancak uzatma dakikalarında çıkmış ve Asamoah’ın şık golüyle öne geçmeyi de başarmışlar. Turu geçmelerine çok sevindim Ayew’in sarı kart cezasına rağmen Uruguay karşısında şanslarının olduğu düşünüyorum. Çeyrek finalin en çekişmeli maçlarından biri bence bu olacak.

Yazıyı yazarken maç programına baktım ve çok keyif aldığım bu kupanın sonuna geldiğimiz fark ettim. Sanırım kupa bittikten sonra değerini daha da iyi anlayacağız, yaz günlerimize büyük keyif kattı. Şu an tek sorun hakemler. Umarım bundan sonraki turlarda tadımızı kaçıracak hatalar görmeyiz.

24 Haziran 2010 Perşembe

Güney Afrika 2010 / 22-23 Haziran


Gruptan çıkanlar belli olmaya başladı. Bir yandan kimin devam edeceğinin heyecanını yaşıyor ve bunun üzerine ince hesaplar yapıyoruz. Diğer taraftan da belli olan 2. tur eşleşmelerinin heyecanını ufak ufak yaşamaya başlıyoruz. Şimdiden yıllar boyunca unutulmaması mümkün bir mücadelemiz oldu bile, İngiltere-Almanya. Meksika-Arjantin maçından da beklentilerim büyük, çok keyifli ve heyecanlı geçeceğini düşünüyorum. Önümüzde heyecan dolu 8 maç daha var, bakalım daha neler göreceğiz.

Maçlara geçmeden önce başka bir şeyden bahsetmem lazım, TRT’ye lafımı etmezsem rahat edemeyeceğim. Yayın kalitelerine, spikerlerine ya da yorumcularına bir şey demiyorum. Artık onları zorla kabullendik, dalga geçerek keyif almaya çalışıyoruz. Bazı noktalarda imkanlarının yetersizliğini de anlayabiliyoruz ama bir Dünya Kupası maçı, hele ki aynı anda büyük bir sevinç ve aynı büyüklükte üzüntünün yaşandığı maçlar biter bitmez yayını kesmeyi anlayamıyorum. Yıllardır bu işi yapan insanların, bu turnuvalar boyunca meslektaşlarının nasıl iş yaptığını gören yayıncıların böyle bir anlayışta olmasına akıl erdiremiyorum. Bunlar bu kafayla finalde kupa törenini de yayınlamazlar, kendimi buna bile hazırlıyorum.


Meksika ve Uruguay’ın beraberliğe razı olacağı düşünülüyordu, bahislerde bile beraberlik oranı iki tarafın galibiyet oranından çok daha düşüktü ama diğer tarafta bir Arjantin tehdidi olunca işler değişti. Meksika liderlik istedi, Uruguay aynı kararlılıkla karşılık verdi. Böylece ortaya keyifli ve heyecanlı bir mücadele çıktı. Meksika ataklarında Uruguay savunması hata yapmadı, güzel bir hızlı hücumla da golü buldu. Liderliği hak etmişlerdi, gruptan gol yemeden çıktılar. Güney Kore’nin onlara ters gelebileceğini düşünüyorum, her türlü sürprize de açığım ama yine de ibre Uruguay’dan yana. Meksika ise çok çabalamasına rağmen Güney Afrika’ya verdiği iki puanın bedelini Arjantin ile eşleşerek ödedi. Bu iki Güney Amerika takımının mücadelesi ikinci turun en zevkli mücadelelerinden biri olacaktır.

Fransa için ise bir şey söylemeye gerek yok, onlar zaten kendilerini yeterince rezil ettiler. Ev sahibi takımın Dünya Kupası’na Fransa’yı yenerek veda etmesi de çok güzel oldu, keşke o golü de yemeselerdi.

Yunanistan’ın bu kafayla, böyle bir anlayışla gruptan çıksaydı çok yazık olacaktı. Beraberlik yetmiyorken risk almak son 1-2 dakikada akıllarına geldi, gerçekten çok çirkin bir takım. Bu duygularımda Karagounis’in de payı büyük, çok çirkef bir adam. Yüzünden pislik akıyor. Arjantin tarafında ise Maradona bazı oyuncuları dinlendirmişti ama en çok dinlendirmesi gereken adamlar sahadaydı. Messi’yi oynatmasına lafım yok, hatta işime de geliyor ama Veron’u bu kadar yıpratmak ne kadar mantıklı bilemiyorum. En azından ikinci devrenin ortasında bu iki oyuncuyu da kenara alabilirdi. Neyse, öyle ya da böyle Maradona sayesinde bir Veron resitali izleyebildik. Mükemmel bir maç çıkardı, eskiden gelen hayranlığımızı pekiştirdi. Palermo’nun gol atması da ayrıca mutlu etti.

Nijerya-Güney Kore maçını izlemeyerek yanlış bir tercih yaptığımı biliyorum, aklım başıma son 10 dakikada geldi. Harika bir maç olmuş, iki takım da gruptan çıkma umudunu son dakikaya kadar sürdürmüş. Nijerya’nın kaçırdığı çok net pozisyonlar var, hele Yakubu’nun kaçırdığı bir gol var ki muhtemelen yıllar boyu birçok jenerikte karşımıza çıkacak. Nİjerya çıksa da üzülmezdim ama tercihim ve maçlar başlamadan önce ki tahminim Güney Kore’ydi. Uruguay karşısında işleri çok zor ama hiç şanslarının olmadığını da söyleyemem.

Bu grupta oynanan 17.00 maçlarını izleyemedim, akşam oynanan maçların arasına ise sık sık Mahut-Isner mücadelesini soktum. O ayrı bir hikaye zaten ama hala bitmediği için şimdilik bir yorum yapamıyorum. Futbol kalitesi olarak çok yüksek olmasa da çok heyecanlı 2 maç oynanmış, maçların son dakikalarında bile 4 takımın da gruptan çıkma şansı devam ediyormuş. İngiltere gruptan çıkamasaydı yazık olacaktı, turnuvalara büyük keyif katıyorlar. Maçı kayıttan biraz izledim, bazı bölümlerde iyi bir futbol oynamışlar ama tabii ki tatminkar değil. Milner ve Defoe’nun girişi İngiltere’yi olumlu etkilemiş, herhalde bu düzenle devam ederler ama Almanya’yı geçmek ve daha da ilerlemek için Rooney’e çok ihtiyaçları var. Slovenya karşısında 2-3 pozisyona da girmiş ama yararlanamamış, bir gol atsa onun için çok iyi olacaktı. Slovenya’ya fazla üzülmedim, ekstra sempatimin olduğu bir takım değil. Cezayir’in kurtaracağı beraberliğe fazla güvenmişler, elenmeyi de hak etmişler.

Amerika herhalde hiçbir platformda bu kadar sempati ve destek bulamaz. İngiltere karşısında gösterdikleri direnç, Slovenya karşısında geriden gelip beraberliği yakalamaları ve hatta hakem sebebiyle galibiyeti kaçırmaları ile takdir topladılar. Cezayir karşısında da bir golleri verilmedi, neredeyse iki hakem hatasıyla turnuvaya veda edeceklerdi ama Donovan buna izin vermedi. İkinci uzatma dakikasında yakaladıkları bir kontra atağı gol ile sonuçlandırdı ve Amerika’yı hak ettiği liderliğe taşıdı.

D grubunda her takım bir maç kazandı, Gana karşısında ikinci galibiyetini alan Almanya gruptan lider olarak çıktı. Avustralya-Sırbistan maçına hiç bakmadım, hiç yorum yapamayacağım. Avustralya’nın kazanması beklenmiyordu ama Sırbistan’ı kupa dışına ittiler. Bu skorla Gana da mağlup olmasına rağmen gruptan çıkmayı başardı, beni de mutlu etti. Amerika’yı eleyip bir üst tura da çıkmaları mümkün. Amerika sempatimizi kazandı dedik ama Gana’yı elemelerini isteyecek kadar da değil.

Alman oyuncuların üzerinde belli ki büyük bir baskı vardı. Bunu normal karşılamak lazım, genç bir takım ve tam bir liderleri de yok. Gana karşısında zor anlar yaşadılar, Gana öne geçebilecek 1-2 pozisyon buldu. Almanya geriye düşseydi geri dönemeyebilirdi ama sahneye Mesut çıktı ve çok şık bir gol atarak takımını rahatlattı. Aslında çok da iyi oynamıyordu, ilk yarı çok net bir gol de kaçırmıştı ama yeteneği ortaya çıktı ve Almanya’yı gruptan lider olarak bir üst tura taşıdı. Kim ne düşünüyor bilmiyorum, bu konuda tartışmanın da çok bir anlamı olmadığını düşünüyorum ama ben Mesut böyle ışıldadıkça mutlu oluyorum, gurur duyuyorum.

18 Haziran 2010 Cuma

Güney Afrika 2010 / 17 Haziran

İlk maçlarda da benim bir sıkıntım yoktu ama şikayeti olan çoktu. İkinci maçların başlamasıyla birlikte kupada tempo iyice arttı. Maçlarda heyecan var, "bütün maçlar alt bitiyor" diye sızlananlar için gol var, iyi futbol var, mutluluk var, drama var yani kısaca bir Dünya Kupası'nda olması gereken her şey yavaş yavaş olmaya başladı. Vuvuzela bile insanları daha az rahatsız eder oldu.
.

Güney Kore sahaya hiç beklemediğim kadar tedirgin ve ürkek çıktı. Oyunu kendi sahalarında kabullendiler, ben biraz daha cesur oynayacaklarını tahmin ediyordum. Arjantin çok fazla pozisyon bulmamışken iki farkı yakalamıştı bile. Skor 2-0’a gelince Güney Kore biraz çıkmaya başladı ve bu kez de onlar bir hata golü buldular. Demichelis’in hatası ile gelen gol onları umutlandırdı.

İkinci devre Güney Kore elinden geldiğince rakibini zorladı, hatta çok net bir gol pozisyonundan da yararlanamadı ama Higuain bir kontra atak sonucunda, ofsayt olan bir pozisyonda attığı golle Arjantin’i rahatlattı. Golden önce Messi yine ufak çaplı bir resital yaptı. Onun iyi oyunu ile takımın en kötülerinden gibi gözüken Higuain 3 gol attı. Bu adam golü kokluyor, doğru zamanda doğru yerde oluyor tamam ama Messi’nin hakkını vermek lazım. Bugün yine büyük keyif verdi. Rakip takım onu durdurmak için o kadar büyük bir efor harcıyor ki diğerleri çok rahat oynama imkanı buluyor. Arjantin kupada ilerlerse Messi muhtemelen Higuain’i gol kralı yapacaktır. Agüero da oynadığı kısa sürede iyi gözüktü, son golün de pasını verdi. Arjantin’in aldığı skor bir önceki maçtan aklımızda kalan sorunların üzerini örtmedi, savunma hala hiç iyi sinyaller vermiyor ki bir de Samuel sakatlandı.

Arjantin bu skorla büyük bir ihtimalle gruptan çıktı. Grup maçları ile elemeler daha farklı olacaktır. Ayrı bir konsantrasyon ve Maradona’nın vereceği motivasyon ile Arjantin her türlü eksikliğine rağmen hala bu kupanın favorileri arasındadır ama Samuel’den gelecek haber çok önemli.

Afrika takımlarına çoğumuzun sempatisi var, Nijerya Afrika takımları arasında nispeten daha fazla sempati duyduğum takımlardan biri. Dün kazanacaklarını düşünüyordum ama Kaita’nın aptalca kırmızı kartı belki de onlara maçı ve gruptan çıkma şansını kaybettirdi. Öne geçmişlerdi, Yunanistan’ın bir şeyleri değiştirecek hali de yoktu ama Kaita’nın maçta hiçbir gerginlik yokken hiç olmadık bir pozisyonda yaptığı inanılmaz hareket ibreyi Yunanistan’a çevirdi. O dakikaya kadar orta sahayı bile zor geçen Yunanistan Nijerya kalesine çökmeye ve pozisyonlar bulmaya başladı. Geleceği belli olan beraberlik golünü de devrenin son dakikasında buldu.

İkinci devre de farklı bir görüntü yoktu ama Nijerya maçı tekrar lehine çevirebilecek şansı da yakaladı. Hızlı çıktıkları bir atakta Yunanistan savunmasını az adamla yakaladılar ve biri boş kaleye olmak üzere iki vuruşu gole çeviremediler. Herhalde maçı izleyen herkes bu pozisyonun sonrasında Nijerya’nın maçı o anda kaybettiğini düşünmüştür. Öyle de oldu. Hem Arjantin maçında, hem de Yunanistan karşısında o dakikaya kadar mükemmel oynayan Enyama’nın hatası Yunanistan’a galibiyeti getirdi. Yunanistan çok kötü bir takım ve son maçı Arjantin ile oynayacaklar. Gruptan çıkmalarına ihtimal vermiyorum, umarım yanılmam. Güney Kore ile Nijerya arasından kim bir üst tura çıkarsa sevinirim.

Meksika Fransa’yı 2-0 yendi ve Fransa’nın gruptan çıkma şansı mucizelere kaldı. Fransa’nın bir şekilde gruptan çıkacağını düşünüyorduk ama böyle bir Fransa’nın Domenech ile bu şekilde başarısız olması da herhalde kimseyi şaşırtmamıştır. Meksika karşısında düzgün bir gol pozisyonu bile bulamadılar, sadece attıkları birkaç şut vardı. “Elensek de eve dönsek” der gibi bir halleri vardı. Gourcuff ve Henry’i yanında oturtan Domenech ile ilgili bir şey söylemeye ise artık gerek yok, Fransızlar ona bu kadar dayananları sorgulasınlar.

Meksika maçı kazanmayı sonuna kadar hak etti, Fransa’dan çok daha iyilerdi. Çok iyi mücadele ettiler, kazanmayı çok daha fazla istediler. Oyunu kontrol ettiler, pozisyonlar buldular ve maçı da kazandılar. Kazandıkları penaltının penaltı ile alakası yok, hatta çok komik bir aldatmaydı ama hakem bunu yedi. Belki de böylesi daha güzel oldu.

Sanırım dünya üzerinde kupayı takip edenlerin bugüne kadar en çok sevindiği akşam dün akşam oldu. Uruguay-Meksika maçında çıkacak bir beraberlik her iki takımı da gruptan çıkaracak ve muhtemelen sinir bozucu bir şekilde Fransa’yı kupa dışına itecekler. Bu durum beni de mutlu ediyor. Sebep sadece İrlanda eşleşmesi ve Euro 2016 sebebiyle değil, Fransa’yı ezelden veri sevmem.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Güney Afrika 2010 / 11-13 Haziran


Dünya Kupası'nda birçok maçı izleyemeyeceğim, haliyle blogda da yer veremeyeceğim. Öğrenci değilim, çalışıyorum. Maçların tamamını takip edip yorumlarını bloglarına yazabilen arkadaşlara da özeniyorum. Ben ancak günün son maçlarını ve zaman bulursam kaydedebildiğim maçları izleme şansım olacak. Bu yüzden ancak blok halinde birkaç günlük değerlendirmeleri blog arşivine ekleyebileceğim. Aslında bazı notlar almıştım, daha önce de bir şeyler yazabilirdim ama hafta sonu maç izleme keyfi, araya giren muhteşem bir Kanada GP'si olunca birçok şey bugüne kaldı. İlla ki her şeyi günü gününe not etmenin peşinde koşmayacağım, rahat rahat maçları izlemek benim için daha önemli ve daha keyifli.

Yorumlara baktım, herkes kupanın sıkıcı olduğundan ve top oynanmadığından şikayet ediyor. Tamam gol sayısı az ama bir maçın zevkli geçmesi için illa bol gol olması gerekmiyor. Maçlar bittikten sonra Arjantin maçı için “çok zevkliydi” diyen çok kişi vardı. Sadece Messi bile keyif almaya yetti ve son dakikalarda heyecan da vardı. Kimi Meksika-Güney Afrika maçına iyi maç dedi, kimi İngiltere-Amerika maçından keyif aldı. Mesela benim tarafımda da Sırbistan-Gana maçı çok güzeldi, Almanya’ya ise zaten herkes teşekkür ediyor. Henüz 8 maç oynandı, bunların 4-5 tanesi için “güzel maç oldu” diyebilen insanlar var. E daha neyi arıyoruz? Şahsen benim keyfim yerinde. Tribündeki renkli görüntüleriyle, oynanan futboluyla, mücadelesiyle bu kupa bana şu ana kadar fazlasıyla yetti. Keşke bir ay izin alıp evde yatma şansım olsaydı.

Vuvuzela hakkında da bir sıkıntım yok, rahatsız olmuyorum. Arjantin maçında derinden taraftar seslerini duyunca ben de tribün sesini özlediğimi hissettim ama tribünden kareler ekrana geldikçe de vuvuzela sempatim arttı. Arada aklıma tribünde amaçsız bir şekilde vuvuzela öttüren Afrikalılar geliyor ve tebessüm ediyorum. Yıllar sonra bu kupa Afrika yerel çalgısı vuvuzela hatırlanacak ve bence bu çok güzel bir şey. Umarım çok iyi hatırlanacak bir kupa olur.
.
İlk iki maçı izleyemedim, yorumlarda gördüğüm kadarıyla Uruguay-Fransa maçını kaçırdığım için çok şey kaybetmemişim. Gruptan çıkacaklarını düşündüğüm iki takım skoru fazla riske etmemişler ve maç başladığı gibi bitmiş. Açılış maçı olan Güney Afrika-Meksika mücadelesi ise çok keyifli geçmiş. Ev sahibi takım sürpriz bir şekilde öne geçmesine rağmen Barcelonalı Marquez'in golüne engel olamamış. Özetlerde gördüğüm kadarıyla da Dos Santos etkili oynamış. Güney Afrika'nın alacağı puanlar gruptan çıkacak takımları belirlemede etkili olacak. Meksika kazanamadı, bu onlar için bir dezavantaj. Diğer takımların ne yapacağını göreceğiz.

Güney Kore'nin bu kupada ilerleyebileceğini düşünüyordum, Nijerya ve Yunanistan'a gruptan çıkma şansı tanımıyorum. Cumartesi gününün ilk maçında tribünlerde önemli boşlukların olduğu maçta Güney Kore Yunanistan'ı 2-0 ile çok rahat geçti. Golü maçın başında buldular, oyunun kontrolünü de hep ellerinde tuttular. Yunanistan bu grupta puan alamazsa şaşırmam, hiçbir şey yapamadılar. Sadece rakip iki farkı yakaladıktan sonra biraz da şişirme toplarla yalancı bir baskı kurdular ama bu baskıdan gol çıkmadı. Güney Kore fizik olarak çok iyi durumda gözüktü, çok koştular ve Yunanistan'a hiç alan bırakmadılar. Oyunun her anında çok üstünlerdi. İstedikleri zaman tempo yaptılar ve saldırdılar, istedikleri zaman da oyunu yavaşlattılar. İyi pas yaptılar ama neticede rakip Yunanistan'dı. Nijerya onlara ters gelebilir ama bu maçtaki gibi topa sahip olurlarsa o maçı da kazanacaklarını düşünüyorum. Bir de Ji Sung Park gerçekten çok çok iyi oyuncu, bu turnuvada beklentilerin de üzerinde iş yapacağını düşünüyorum.

Gördüğüm kadarıyla Arjantin buralarda en çok desteklenen takım. Normal, işin içinde hem Maradona hem de Messi var. Ben bir Dünya Kupası'nda sahaya Brezilya çıkarken daha çok heyecanlanıyorum ama Maradona ve Messi gerçekten insanı Arjantin'e çok çekiyor. Sanırım bu Dünya Kupası'nı Brezilya ve İtalya değil de onlar kazanırlarsa yine çok sevineceğim.

Maçın zevkli ve bol pozisyonlu geçmesini bekliyordum, aslında öyle de oldu denebilir. Arjantin Nijerya karşısına Messi-Higuain-Tevez üçlüsü ile çıktı ve maça da çok iyi başladı. Özellikle Messi çok etkiliydi, ilk 5 dakikada bir kez Higuain'i gol ile burun buruna getirdi, bir kez de kendisi gole çok yaklaştı. O şutun sonrasında kazanılan korner de gol oldu. Messi bu kupayı çok istediğini belli ediyor ama üzerinde de büyük bir baskı var. Herkesin gözü onun üzerinde. Turnuvaya golle başlayabilseydi onun için çok iyi olacaktı ama kaleci Enyeama inanılmaz toplar çıkardı, mükemmel oynadı. O olmasaydı Messi belki de sadece bu maç ile gol krallığını garantileyebilirdi.

Şu takımda Cambiasso ve Zanetti’nin nasıl olmadığını hala anlayabilmiş değilim, her iki oyuncuyu da çok arayacaklar. Gutierrez-Zanetti kıyaslaması yapmaya gerek bile duymuyorum, Veron’un da turnuvanın tamamını aynı dirilikte çıkarması çok zor. Nijerya maçında bile oyundan düştü ve o dönemde Arjantin her an gol yiyebilecek bir görüntü verdi. Son 10 dakikada ise halı saha takımı gibi bir halleri vardı, pozisyon buldular ama pozisyon da verdiler.

Neticede Arjantin ilk maçını kazandı, bu çok önemliydi. Hücum performansı yani kısaca Messi ile beni etkiledi ama bu halleriyle kupa yolunda işleri bence zor. Bu görüntülerini ilk maç stresine bağlamak çok yanlış olmaz, açılış maçları büyük takımlar için hep zor olmuştur. Önümüzdeki maçlarda daha iyi bir Arjantin izleyebiliriz.

Maçın İngiltere için çok zor geçeceğini düşünüyordum, Amerika da bu turnuvada ilerlemesini beklediğim takımlardandı. Beraberlik ihtimali yüksekti ama o beraberliği böyle bir kaleci hatası ile gelmesi İngiltere için daha kötü oldu. Barry gerçekten İngiltere için çok önemliymiş, tam Türk işi bir cümle olacak ama Lampard ve Gerrard yan yana çok uyumsuz gözüktüler. Buna rağmen maçı kazanacak pozisyonları da yakaladılar ama Howard yine çok iyi bir gününde olunca galibiyet golünü bulamadılar.

Bu beraberlik sonrasında birçok kişinin görüşleri değişmiş olabilir ama ben hala İngiltere’yi kupanın çok önemli bir favorisi olarak görüyorum. Öncelikle Amerika iyi bir takım. Konfederasyon Kupası’nda İspanya’yı yenmişlerdi, burada da İngiltere ile berabere kaldılar. İngiltere’nin kağıt üzerinde çok iyi bir kadrosu ve teoride iyi olanı pratiğe dökebilecek bir Capello var. İtalyan teknik adam bu maç özelinde iyi bir performans sergilememiş olabilir ama önümüzdeki maçlarda işler İngiltere için mutlaka değişecektir.

Cezayir-Slovenya maçının tamamını takip edebilmek pek kolay olmadı, gerçekten çok sıkıcı bir maçtı. Futbol ile alakasız görüntü veren iki takımın mücadelesinde Ghezzal’ın gördüğü kırmızı kart maçın kaderini etkiledi ve Slovenya 80’de bulduğu Jabulani tartışmalarını alevlendiren gol ile maçı kazandı.

Sırbistan-Gana maçından büyük keyif aldım, bence harika bir maç oldu. Maçın başından sonuna kadar karşılıklı ataklar izledik. Gana inanılmaz koştu, çok iyi mücadele etti. Kazanmayı sonuna kadar hak ettiler ama Lukovic’e çıkan kırmızı kart bence çok ağırdı. Sırbistan 10 kişi kaldıktan sonra 1-2 pozisyon buldu ama Kuzmanovic’in yaptığı aptalca penaltı 3 puanı Gana’ya getirdi. Tribünlerin golü ve galibiyeti kutlarken verdiği görüntüler mükemmeldi. Gana zaten sempatim olan bir takımdı, biraz daha sevmeye başladım. Umarım bu kupaya damga vururlar. Bu arada Appiah’ı yıllar sonra sahada görmek de çok güzeldi, özlemişim.

Kupayı takip edenlerin en çok zevk aldığı maç Almanya-Avustralya maçı oldu. Almanya gerçekten göze çok hoş gelen bir futbol oynadı, pas trafikleri harikaydı. Çok organize ataklar yaptılar ve bol pozisyon buldular, ortaya çok daha farklı bir skor da çıkabilirdi. Klose ve onu destekleyen Podolski-Muller-Mesut üçlüsü ile ortaya çok iyi bir hücum hattı çıkıyor. Gerçi Almanya hakkında net bir şeyler söylemek ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü karşılarında gerçekten çok kötü bir Avustralya buldular. Rakip bir kişi eksilince de işler iyice kolaylaştı. Cahill’e çıkan kırmızı kart bence biraz ağırdı. Yazık, böyle bir adam belki de kupayı kapattı. Gruptan çıkmaları zaten çok zordu, artık imkansıza yaklaştı. Almanya ise favoriler arasında adının geçmediği turnuvadaki rakiplerine bu maçta oynadığı futbol ile mesaj gönderdi.

Gecenin hatta belki de bugüne kadar kupanın en çok konuşulan adamı ise Mesut oldu. Ayağına topu her alışında olumlu işler yaptı, yaratıcılığı, oyun zekası ve tekniği ile Almanya milli takımına renk kattı. Neredeyse eksiksiz bir orta saha oyuncusu, insan gerçekten imrenerek izliyor. Nuri Şahin herhalde bu maçı ağlayarak izlemiştir. Ben Türk milli takımını seçmediği için Mesut’a kızmıyorum, sadece onu Türkiye'ye kazandıramayanları anıyorum. Keşke Türkiye adına oynasaydı ama sanırım böylesi çok daha hayırlı olmuş. Belki bizim olsaydı böyle bir Mesut izleyemeyecektik. O sanırım en doğru kararı vermiş.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Javier Zanetti..

Milli takımlar Dünya Kupası için kadrolarını belirlediler. Bir ufak heyecan da kadrolardan kimlerin eleneceği konusunda yaşanacak ama onun biraz daha zamanı var.

Birçok yerde kadrolar detaylarıyla yer aldı, üzerine yorumlar yapıldı. Süper Lig bitmeden Dünya Kupası havasına girebileceğimi sanmıyorum, o yüzden kadrolar üzerine çok uzun şeyler yazamayacağım. Konuşulacak isimler de zaten hemen hemen belli. Dunga’nın garip kadro seçimi, De Rossi, Totti ve Del Piero’nun Lippi tarafından dışarıda bırakılması, Domenech’in Benzema ve Nasri’yi düşünmemesi vs.

İngiltere ve Almanya’da fazla sürpriz yok, İspanya’da ise dikkat çeken isim Valdes. Hak ettiğini aldı ve kadroya girdi. Belki de henüz havaya giremediğim için açıklanan kadrolar çok canımı sıkmadı. Arjantin kadrosu haricinde..

Cambiasso ve Lucho bence de kadroda olmalıydı ama yine de aksi fikirlere saygı duyarım. Dışarıda kalmasını kabul edemeyeceğim tek bir isim var, o da Büyük Kaptan Javier Zanetti.. Böyle bir sezondan sonra ne olursa olsun o kadroda olmalıydı, belki de Maradona’ya saha içinde en çok yardım edebilecek oyuncu oydu.

Kadro seçimlerinin benim için skandal kararı budur. Çok sevdiğim bu büyük lideri Dünya Kupası’nda izleyemeyeceğimiz için gerçekten üzüldüm..

4 Mart 2010 Perşembe

Milli Maçlar

Dünya Kupası gibi büyük turnuvalar haricindeki milli maçları pek sevmeyen biri olarak hazırlık maçlarını hiç çekemiyorum. Dün oynanan maçların da benim için tek iyi yanı liglere ara verilmemiş olmasıydı. Hoşuma giden de tabii ki yeni formalar oldu. Bir şeyler söylemek için sahada görmeyi bekledim, gerçekten de çok güzel olmuşlar. Sadece ön taraftaki numaların yerini beğenmedim, bence orada biraz emanet duruyor. Sanırım ön tarafta numara koymak zorunlu, yoksa hiç olmamasını tercih ederdim.

Tribünlerde stad sahibi takım lehine tezahurat yapılmasına alıştık, çok şaşırtıcı bir olay değil. Bu maçlar İstanbul’da oynanmaya devam ettiği sürece de bu olacaktır. Beşiktaş ve Beşiktaş’lı futbolculara yapılmış tezahuratları anladım ama Nouma tezahuratı nerden çıktı çözemedim. Herhalde maça geldi diyeceğim ama hiçbir yerde de görmedim.

Hazırlık maçlarında ilk devre haydi bir nebze çekiliyor ama oyuncu değişiklikleri ile ikinci devreyi hiç izleyesim gelmiyor. Şu işi topluca tek bir seferde ve mümkünse devre arasında yapsalar daha iyi olacak. Defalarca oyunun durması zaten sıkıcı olan maçı iyice öldürüyor. 75’de oyuna giren de oynadığından bir şey anlamıyor.

Şöyle bir bakındım, klasik olarak herkesin takıldığı ayrı bir şey var. Herkes başka bir futbolcunun kadroda olmasını ya da olmamasını eleştiriyor. Normal, ben de yeri geldiğinde aynı şeyi yapıyorum. Bu maç için de illa ki bir şey söylemem gerekirse ben de Nuri Şahin derim. Çocuk kaç senedir düzenli futbol oynuyor ama hala milli formayı alamadı. Böyle bir örnek varken Almanya’da yaşayan gurbetçileri milli forma için ikna etmek de kolay değil. Ben onların yerinde olsam bir Mesut’a bir de Nuri’ye bakarım ve kolay kolay Türkiye’yi seçmeyebilirim. Çocuğu göklere çıkartarak bir Almanya maçında oynattık, sonra unuttuk gitti. Neyse, umudumuz Hiddink.

Gecenin ara ara baktığım diğer maçlarını da kısaca not edecektim, gurbetçiler demişken ilk olarak Almanya-Arjantin maçından başlayayım. Serdar ve Mesut ilk 11’de forma giydi, haliyle özellikle kale arkası tribünlerinde bolca Türk bayrağı da gördük. Arjantin biraz toparlamış gibi geldi ama bu maç pek keyif vermeyince ben de fazla takılmadan Fransa-İspanya maçına geçtim. O tarafta biraz daha heyecan vardı. Villa ve Ramos’un golleriyle İspanya 2-0 kazandı. Güiza da son 10 dakika forma giydi, adam o formayı giyince sahada sanki daha bir dik duruyor. İngiltere-Mısır maçının ise son 15 dakikasına baktım, sadece golleri gördüm. Dünya Kupası’nın Avrupa kıtasından en büyük favorisi benim gözümde İspanya ve İngiltere. Başka bir takıma az da olsa şans vermiyorum.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Kısa Kısa


* Bosna Hersek’i yenemedik, Güney Afrika’ya bir “mucize” olmazsa gidemeyeceğiz. Dünya Kupası bu spor dalının en büyük organizasyonu ve biz bu organizasyona 8 yıldır uzağız, en iyi ihtimalle bir 4 sene daha uzak kalacağız. Çok yazık.. Futbola bu kadar bağlı bir ülke için gerçekten çok üzücü.. Peki sorumlu kim? Herhalde bu tablo da İstanbullunun tedbirsizliğinin sonucu..
.
* Hiç beklemediğimiz yerden seviniyoruz, iyi ki basketbol var. Muhteşem oynuyoruz, kusursuza yakın. Tanjevic’in takımı hep doğruları yapıyor, oyuncular da bireysel olarak kapasitelerinin en üst seviyesinde. İzlediğimiz en iyi milli takımlardan biri, hatta belki de en iyisi. Böyle bir çizginin yakalandığı turnuvada bazı zirve takımların içinde bulunduğu durum bizim için büyük bir şans. Aynen devam..
.
* Tekrar futbola dönelim, Arjantin Brezilya’dan sonra Paraguay’a da yenildi. Arjantin’siz Dünya Kupası olur mu? Lütfen olmasın. Hala gideceklerine inanıyorum ya da inanmak istiyorum ama eğer oldu ki gidemezlerse bir teknik direktörün sahip olabileceği en büyük krediye sahip olan Maradona işine ne kadar devam eder bilinmez. E zaten bir zahmet devam da etmesin..
.
* İngiltere-Hırvatistan maçını Türkiye maçının izin verdiği ölçüde izleyebildim. Capello’lu İngiltere benim için Dünya Kupası’nın en büyük favorilerinden biri, hatta Brezilya ile birlikte en büyük favorisi. İzlemek keyif veriyor.
.
* Zico’nun görevine son verildi. Spor Bakanlığı yapmış, Japonya’da futbolu yapılandırmış bu güzel insan bizim Milli Takımın başına geçse güzel olmaz mı? Bence harika olur. Ama diyelim böyle bir şey oldu, medya orada kalmasına ne kadar izin verir bilemiyorum. Onların sesi sadece İmparator’a çıkmıyor ya da daha doğrusu çıkamıyor..
.
* Ntv Spor sevgimiz katlanarak artıyor, geç bile kalmışlardı ama zararın neresinden dönülse kardır. Bir Milano derbisi kaçırdık ama buna da şükür, Serie A sonunda Ntv Spor’da..
.
* Geçenlerde İtalya Ligi özetlerini izliyordum, o ara aklıma geldi. Rezalet zeminlerde futbol oynuyorlar, neredeyse bizden bile kötü. Stadların hali de pek iç açıcı değil, tribünlerin de dolu olduğunu söyleyemeyiz. İtalya futbolunun kurtulması için bence acil olarak bir büyük organizasyon düzenlemeleri lazım. Almanya örneği karşımızda duruyor, İtalya’nın da baştan sona bir elden geçmesi Serie A’yı kurtarabilir.
.
* Akşam Derbi var. Çok yakından takip edemedim ama sanırım maç kadar yağmurluk meselesi konu olmuş. Bana deplasman tribünün yetişmemesi inandırıcı gelmiyor, önce bunu bir belirteyim. Galatasaray yönetiminin yağmurluk fikri ise güzel ama sanırım Beşiktaş yönetimi taraftarına siyah-beyaz yağmurluk dağıtacakmış.
.
* Galatasaray’ın düşünüldüğü kadar kolay kazanacağına inanmıyorum, Ayhan oynamıyorsa işler iyice zorlaşacaktır. Hatta Beşiktaş’ın kazanarak çok kişiyi şaşırtabileceğini de düşünüyorum ama günün Galatasaray için özel bir gün olması, Metin Oktay’ın anılacak olması işleri biraz değiştirebilir. Bu tip tiyatrolar Sami Yen’de çok seviliyor, takımı da olumlu etkiliyor.
.
* Sanırım Ekim ortası rahatlayacağım. Yani umuyorum.

7 Temmuz 2009 Salı

Velez Sarsfield 1-0 Huracan

Herhangi bir sebeple yazmak için geç kalmış olsam da, başlığa baktıktan sonra okunmayacak da olsa aklımda kalanları bloga not etmeyi seviyorum. Madem buna günlük deniyor ve biz burada kendimize göre futbolun günlüğünü tutuyoruz, öncelik kendimizi tatmin etmede..

Velez Sarsfield - Huracan maçı muhteşem bir şampiyonluk mücadelesi oldu. Son haftaya Huracan'ın 1 puan gerisinde giren Velez Sarsfield 84. dakikada hakemin çalmadığı bir faul düdüğü sonrasında golü buldu ve şampiyon oldu. Herhalde bir maç içine ancak bu kadar şey sığabilir. Bunaltıcı bir Velez baskısıyla geçen ilk devre ama Huracan'ın ofsayt nedeniyle verilmeyen bir golü.. İnsan sağlığını tehdit edecek büyüklükte yağmaya başlayan dolu ve maça verilen ara.. Velez'in baskısı sonucu kazandığı penaltı ama bu penaltının kaçması maçı daha ilk devreden sıradışı bir hale getirmişti.
.
İkinci devre Velez biraz yoruldu, Huracan gol bulabilecek hissini vermeye başladı ama öncelik gol yememek olduğu için çok da zorlamadı. Ev sahibi takım gol atacak bir görüntü sergilemiyordu, ama savunma arasına atılan bir topta eski Huracan oyuncusu Larrivey'in genç kaleci Monzon'a yaptığı faul çalınmayınca dönen topu Moralez gole çevirdi. Golden sonra Moralez'in formasını çıkarması, 2. sarı kartı göreceği hatırlanınca takım arkadaşlarının telaşla ona formayı giydirmesi de yüzümüzü güldürdü. Golden önce de Huracan ceza sahasında olan ki bence penaltı çalınması gereken bir pozisyonda sinirler gerilmişti, golden sonra da tam olarak ne olduğunu anlayamadığım ama herhalde golden önceki hakem hatasından dolayı Huracan kulübesi etrafında olaylar çıktı ve yatışması da hiç kolay olmadı. Yaklaşık 10 dakikalık aradan sonra maça devam edildi. Huracan 10 kişi kalan Velez savunmasına yüklendi ama olmadı. Son saniyelerde yakaladıkları karambolden biraz da şanssızlıkla gol çıkartamayınca Velez Sarsfield 2009 yılı Clausura şampiyonu olarak kayıtlara geçti. Son düdük çaldığında futbolcular arasında çıkan gerginlik sebebiyle oyun yine durmuştu..
.
Maç sonunda Huracan takımı ağlarken ve taraftarlarını yaşlı gözlerle selamlarken stadın büyük bir kısmı yanıyor, Velez'li futbolcular kale direklerinin üzerinde taraftarlarıyla tezahurat yapıyordu. Her ülkede şampiyonlar çıkıyor, birileri sevinirken diğer taraf üzülüyor ama bu duyguların Arjantin'deki kadar yoğun yaşanması kolay görülmüyor..


20 Nisan 2009 Pazartesi

Boca Juniors 1-1 River Plate

En baştan unutmadan söyleyeyim, neden bilmem ama Boca forması dün gözüme daha bir muhteşem geldi, Fenerbahçe'nin benzer bir tasarım yapmasına hayır demem. Boca ilk devresi 0-0 biten maçta kaptanı ile öne geçti. Palermo’nun golü çok güzeldi ama gol sevinci daha da güzeldi. Formaya tapması, tribünlerin çıldırması, o coşku, o bütünleşme harikaydı.

Golden sonra işin rengi değişti, Boca oyundaki üstünlüğünü kaybetti ve Buonanotte’nin de oyuna girmesiyle River gelmeye başladı. Riquelme de olmayınca iyice açılan River Plate karşısında Boca işi bitirecek pozisyonlar yakalayamadı. Gallardo Palermo’ya aynı güzellikte bir serbest vuruş golüyle yanıt verdi ve maç da berabere bitti.

Çok güzel bir futbol yoktu ama zaten en azından benim beklediğim güzel futbol değil derbi duygusunu hissetmekti, bu yüzden de ben tatmin oldum. O ortam, taraftarın coşkusu, tribünlerin görüntüsü ve tabii ki Superclasico’da La Bombanera bana yetti. El Classico’dan da çok bu derbiyi tribünden izlemek isterim.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Derbi!

.
Il Derby D'Italia
Juventus F.C. - Internazionale
18.04.2009 - Stadio Olimpico di Torino
21:00@Ntv Spor
.
Del Piero 2 gol atsın, maçı Inter kazansın..
.
El Superclásico
Boca Juniors - River Plate
19.04.2009 - Estadio Alberto J. Armando "La Bombonera"
21:30@NTV Spor
.
Burada rengimizi söylemeye herhalde gerek yok..

3 Nisan 2009 Cuma

Bolivya 6-1 Arjantin


Böyle bir skoru bloga not düşmemek olmaz. Maçın başından sonuna kadar Bolivya çok üstün oynadı, daha fazlasını da atabilirlerdi. Arjantin 10 kişi kalmasa da çok farklı bir skor çıkmazdı. Maradona geldikten sonra Arjantin'de yüzler gülüyordu, iyi futbol ve iyi skorlar geldikçe sanırım biraz fazla havaya girilmiş. Rakımın etkisi ne kadar olmuştur bilmiyorum ama dün Arjantinliler sahada gezindi durdu. Rahat ve gamsız bir tavırları vardı, kendilerine sanki biraz fazla güveniyorlardı. Messi bile bir garipti, bana fazla gevşek geldi. Belki bu da biraz Guardiola-Maradona farkı oluyor.
.
Her işte bir hayır vardır diyelim, belki de bu skor doğru zamanda gelen sağlam bir tokat olmuştur. Tarihin en farklı yenilgisi ne kadar hayırlı sayılabilir o ayrı ama Maradona ve takımının ayakları herhalde artık yere basıyordur.