5 Nisan 2011 Salı

Galatasaray Kaptanı Arda Turan'a Açık Mektup

Sevgili Arda,

En son söyleyeceğim şeyi en önce söyliyeyim: şu ülkede milyonlarca kişi seni gerçekten çok seviyor ve sevecek. Bunu asla unutma. Seni kardeşi gibi, abisi gibi, oğlu gibi seven yığınlarca insan. Galatasaraylılar en başta tabi, ama illa ki her kesimden. Niye anlatıyorum bunu dersen, ki görenler de ilk başta gereksiz bulacaktır, senin için, bunu unutmaman için anlatıyorum gerçekten de. Çünkü meşhur olmanın ne demek olduğunu bilmiyorum ben. İnsanın tecrübe etmeden öğrenebileceklerinin sınırının da farkındayım. Bilmiyorum insan içindeki fırtınaları nasıl idare eder, hele senin genç yaşta edindiğin şöhretin ve sorumluluğunla. Acaba 3-5 şaşkın yüzünden bu kadar insanı unutabilir misin? Normal hayatları olan bize, fazla değil tek bir kişinin bile kötü bürşey söylemesi ne acayip etki edebiliyor, ya bir-iki kişi de buna tanıklık ederse? O yüzden Antalya'daki son olaylardan sonra yazmak zorunda hissettim kendimi.

Diyorum ya bilmiyorum nasıl bir histir her daim kameraların hedefinde yaşamak. Eminim ki alışılan kısımları var, iyi ve kötü anlamda. Yani bütün o prestij, karizma, ne bileyim fors derlerdi bi ara, açılan kapılar vödövödö. Bunlara alışmak sanırım kolay ama tehlikeli. Bir de geniş anlamıyla tepkiye alışmak var. Bu eminim çok daha zor, ve aynı şekilde de tehlikeli. En son diyorlar ki birileri: "milli takımda bödübödü gassarayda bidibidi". Külliyen gerizekalı insanlar var hakikaten. Kusura bakma Ardacım ama son milli maçta oynadığın *iyi* oyun senin %60'ın bile değil. Ya seni unuttular ya da gördüğünü anlayacak halde değiller. Gol atmışın, hee maçı da aldın belki böylece, yani? Romanya Ligi gol kralının ocaktan beri kaç golü var Galatasaray'da? Stancu, garibim, ne kadar suçlu? Ya da pardon, Stancu çok kötü futbolcu da onu getiren mi suçlu, o zaman Pino'yu getiren, öbürünü götüren? Takım topu öte tarafa getirmekten aciz artık, Pato oynasa ne yazar? Yönetimden malzemeciye kadar göçük altındaki bir klüpte, yerle yeksan Galatasaraylılık hissinin üzerine işemeye gelmiş birkaç zavallı kendilerini camianın gerçek sahipleri ilan etmiş haddinizi bildirecek size işe bak. (Allahım çok korkuyorum bundan sonraki yönetim de bundan beter çıkacak diye. Ne medyayı, ne taraftarları, ne takımı, ne beklentileri, ne projeleri, ne federasyonu, ne amatör şubeleri... Bir haltı yönetemediler. Bu derece mi zor bu işler?)

Çocuktun daha, Galatasaray amblemini taşımayı hakettin. Kalbinde taşıyordun, üstüne bir tane daha kondu. Kim seni ihanetle suçluyorsa ortaya çıksın, toplamının Galatasaray sevgisinden fazladır seninki. Nasıl ölçülecekse artık, karşılaştırır olduk bunu son dönemde. Kim daha Galatasaraylı? 'Ben' yaz 9999'a gönder. (Elbette, böyle birşey bir değerlendirme yöntemi olarak, gayet yakışıksız hallerde başkan ve etrafından kullanılmış olması sebebiyle de, belki iyice abes bugün, ama derdimi nasıl anlatabilirsem anlatacağım.) Sen "öyle demiyorum" demiştin ama öyleydi Arda, hala öyle: sen sana küfredenlerden daha çok seviyorsun tabi ki Galatasaray'ı. Onlar da aslında inkar edemezler ki, kazanmayı seviyorlar aslında, Galatasaray'ı değil. Kazanmayı sevmek kendini sevmektir, kendi seçtiğinin kazanmasına vurgu. Kendini sevmek güzel ve gerekli. Lakin insanı insanlaştıran, algısını açan, sürüngen beyninin üstüne çıkaran kendisi haricinde birşeyi sevmektir.

O yüzden maça gidemiyorum ben kolay kolay. Artık iyice ayağım kesildi üstelik. Ne alaka dersen benim takımıma, kaptanıma, gencecik çocuktan kaç yıllık emektara kadar saygı göstermeyen, ulan hadi geçtim saygıyı, 'tuttuğu takım'ı sevmeyen, sevemeyecek kapasitede insanlara maruz kalıyorum sıklıkla. Fenerli ve Beşiktaşlı arkadaşlarım var. Hep aynı şeyleri konuşuyoruz. Onlar da aynı, yanlış anlama yani. Daha A takımdaki ilk sezonunda Bülent Korkmaz'ın Kayseri Erciyes'ine elenirken kupada, sen aşağıda çıldırırken yeni açığın köşesindeki grup yüzünden, ben numaralıda nara attıydım yuhalayan kodamanlara, nereme güveniyorsam.

Arda sen biliyorsun ki Fenerbahçe'den ne kadar daha nefret edersen o kadar daha Galatasaraylı olmazsın. Fener nefreti ve bunun dozajı Galatasaray sevgisinden bağımsızdır. Metin Oktay'ın kim olduğunu bilemeden anlayamadan adını ağzına alan kimi yeni yetmeler ona da gider yapardı bugün. Ne var ki son 10 yıldaki Fener maçları da taraftarını sarstı malesef. Çürük yumurtalı, ses bombalı eziyetlere göz yuman tıfıl yönetimler de bu alevi harlandırdı. Ama sana şunu da söyliyeyim, 19 Mayıs 2007'deki 'sulu maç'ın 17. dakikasında da stadı terkettim. (Bu da yurdum gerçeği; lanet okumayayım ama malesef anca o günden sonra Kadıköy'de bize insan muamelesi yapılır oldu.) Yine de, buna da rağmen asla kabul edemedim, içime sindiremedim o günü. Linç kalabalığı mıydı çocukken stadda ilk kez görüp de anında kendimi parçası hissettiğim Galatasaray taraftarı?

Öte yandan ben kendimi bildim bileli Galatasaray yekvücud olarak zaten kendi nefret ve heyecanına yenilir Fener maçlarında. Yenildikçe nefret ---> daha çok yenilmek gibi bir çıkmaza girdi Galatasaray, travma yaşıyor ezeli rekabette. 3-5 senedir bütün branşlarda önümüzde olmalarının sahaya çıkarkenki ruh haline etkisi yoktur mu dersin? Bu yumurta-tavuk hikayesinin sonunda sen de kalk, üstelik "o takım" filan diye konuşan Emre Belözoğlu'yla uluorta arkadaşlık et, Aziz Yıldırım'a saygı göster, Acun'a, Semih'e 'abi' de. Olmaz, çünkü bu yüzden sana küfredenlerin hayatlarında babalar, hocalar, komutanlar, patronlar asla Fenerli olmaz, olursa da saygı gösterilmez. Hiçbirinin ayrıca kardeşi, abisi, arkadaşı, tertibi, sevgilisi de Fenerli değildir, en azından sevilecekse. Bu mudur? Emre "o takım" dediyse sen de onlardan bahsederken "honunasokhtuumunun" filan demelisin mesela. İşi gırgıra vuruyorum Arda ama Emre konusunda seni savunduğumu da düşünme. Herhangi bir Fenerli futbolcudan bahsetmiyoruz neticede, herneyse.

E tamam hataların da vardır, olmuştur, olacaktır. Hz. İsa demiş galiba; "kim ki hiç günahı yoktur, ilk taşı atsın" (Hiç eğilme çünkü tuzaktır, günahsız insanı nereden bulacağını bırak, öyle biri olsa da kalkıp başka bir insana taş atacak biri değildir ki günahsız kalmıştır heralde, neyse)

Ama bu bazı azınlıktaki salaklar sen gittikten sonra anlayacak, zaman içinde pekiştirecek. Öyle havaalanında daha yüzünü yeni gördüğü adamlara I love you çekerken anlayacak bir kısmı. Bir kısmı bağrından çıkan ve değerini bilemediği, destek olmadığı adam uzaklarda başkalarını sevindirirken anlayacak. En kıt'ı (medya da bu grupta), yabancı taraftar, medya, camia değerini bildiği zaman anlayacak. Ah bir de sana "oraya gitti top oynamayı öğrendi" diyecekler.

"Beni Gassaray'da oynatçaklar, bi de üstüne para vercekler varr yaa.." diye konuşan zibidileri tartan piste çıkarıp: "dönün lan 20 tur Galatasaray'a 3 puan yazılacak" desem, yarısı ben kafamı döndüğümde hile yapıp kestirmeden döner, yarısı haftaya bir daha gelmez. Sen hergün koş, yediğine içtiğine dikkat et, tekme ye, sakatlan, baskı, şöhret, sorumluluk sırtlan "insan la bu da, üstelik 24 yaşında" demez hiçbiri yine de.

Bu nankörlükte bir mesleğin karşılığında kazandığınız paraların değerini iyi bilin vallahi kardeşim. Antep kupa maçından sonra yazmadım hiçbirşey, ama malesef oradaydım. Ayhan'ı yuhaladıklarında içimden bir parça daha kırıldı yere düştü. Tugay, Hakan, Hasan, Bülent, Ayhan ve Arda: Galatasaray'da liderlik, kaptanlık, vefa ve saygı, dünü-bugünü-yarını, çok yakında kitapçılarda... Çok seneler ahkam kestim biliyor musun Ardacım, biz farklıyız bizde olmaz bunlar diye, gururlandım. Ben mi çok acayibim diyorum bazen ama aslında etrafımla konuştuğumda, internette yazılanları ve yorumları okuduğumda görüyorum ki benim gibi düşünen, hissedenler çoğunlukta. Statta da öyle aslında. Ama birileri on senelik emeği hiçe sayıp yuhalarken, onları onaylamayan bakışlar sessiz. Ne olabilir ki? Ben, abim, nice tanıdığım insan bu denyoluklarla kavga etmek ve sessiz kalmak arasında seçimi maça gitmeyerek atlatmaya başladık. Bilen bilir son 3-4 senede çok insan küstü, takımına değil stada, seyirciye. Neden kavgayı seçmediğimiz belli, bir yaşa kadar insanın kendine böyle bir kavga seçmesi mazur görülür. Bir noktadan sonra olacak iş değil. Nerelere geldik be Arda. Denyo Galatasaray'a küfredemesin de maçımızı seyredelim diye Galatasaraylı dövmek gerecekmiş birgün. Demek ki bunu savaşıp kazanması gerekecek taraftarın. Bu dönem onun için güzel bir fırsat aslına bakarsan. Bu mektup sağduyulu taraftara da yazılıyor demek ki. Son maç protestoya gelen gruba "yeter lan" diye başka bir grup dalsa belki takım 3 atacak yiyeceğine. Ama yanlış anlaşılmasın, takım kazansın diye olmayacak bu kavga, yeni küçük çocuklar da takımını sevebilsin diye olacak. Bu kavgayı vereceksek bunun yolu da destek, hoşgörü ve sevgidir. Yönetimin taraftar bazında bu bağlamda yapabileceği birçok şey olabilir, ama onların tek derdi kart satmak, koltuk satmak, müşteri yönetimi. Kongrede oy, kasada para, uAda desibel niceliği.

Sevgili kardeşim, inan bana tüm bunları olduğu gibi gören çok insan var. Göremeyenlerden daha fazla. Çirkefliğimiz, ratingimiz yok pek diye anlaması zor oluyor ama öyle. İnanmazsan sana ispatlayacağım. Ben taraftarlığa ilk yakalandığım yıllarda "yenilsen de bazı bazı, taraftarın buna razı, sen şampiyon olmasan da, biz çekeriz bu cefayı" söylenirdi. Hepi topu 5 şampiyonluğumuz vardı. Sonra senin doğduğun seneden itibaren başarı dönemi başladı, üzüntünle sevincinle seninle birlikte olan, sana inat ve inançla Avrupa'da finali yakıştıran ama Klinsmann'lı Monaco 3 tane attığında da yine seni alkışlayarak uğurlayan bir taraftarın parçasıydım. O zaman da tepki, protesto olan yıllar oldu elbette ama ne zaman "yenilsen de yensen de" başlasa, ne zaman yuhların arasından bir "rerere rarara" filizlense onun coşkuyla stadı kapladığına şahit de oldum defalarca. Belki kısa sürer bunlar, kapalı hazır tempo artmışken güncel hücum tezahüratına geçer çünkü ama bazen bir maçı, bazen bir maçla sezonu çevirmişliği vardır bu anların. O sessiz kalan insanların parlamalarıdır kanıdım, tecrübelerimin diken diken tüyleriyle sabittir. O parlama pragmatik "gaz vereyim de gol atsınlar" parlaması değil işte Ardacım. O parlamanın benzini "seviyoruz işte, var mı diyeceğin"dir aslında. ya da yeni modeli "asaletin bize yeter"dir. Size "biz de varız, küfreden, ıslıklayan, yuhalayan varsa biz de varız, daha da çok arkandayız" demek derdindeki insanların yırtınmalarıdır o parlama.

Sen de, aşırı fanatik bir kısmı görmezden gelirsen, genci yaşlısıyla eminim ki bu ülkede çok seviliyorsun. Ama kalmanı ne kadar istesem de senin için iyi olanın gitmek olduğunda herkes hemfikir galiba. Tugay Kaptan giderken de kabullenmiştim artık. Alınma ama, senden, herkesten çok severdim Tugay'ı. Onun gibi olmak ister, 6 numara giyer (Falco'lu yıllar), ortanın ortasında oynardım. O da altyapıdan gelmişti, 18 yaşında Monaco yarı final maç kadrosundaydı, 22 yaşında Feldkamp'ın kaptanıydı, ciddiydi, hırslıydı, teknikti. 2000 yılında gitti ve kaçırdığı o fantastik mayıs ayına rağmen doğru karardı.

Senden naçizane 2 ricam var güzel kardeşim; Neyin ne olduğunu anlayabilen ve seni, takımı seven taraftarları unutma bu bir, ikincisi de gittiğin zaman bu hesabı kapat. Yani hakikaten olabileceğin en iyi futbolcuyu olmak için herşeyi yap, potansiyelini gerçeğe dönüştür, kendine acıma. Takman gereken kapakların sayısını unutma. Dönerken de Emre abin gibi değil Tugay abin gibi dön. Hayır Fener'le alakası yok. Blackburn'le, Ewood Park'la, Turkish Delight'la alakası var.

3 yorum:

aramis dedi ki...

cok guzel bir yazi yazmissin oncelikle eline saglik..

ben de bu igrenc taraftardan GS - FB Kadin Basketbol final serisinde tiksinmistim. Inanamistim, FB'li kadin sporcularin kafasina cakmaklar paralar yagdirdiklarinda.. hem de takima tum mac boyunca adam gibi bi katki bile vermeden..Benim gordugum hep 14 -15 yasinda bilincsiz cocuklardi..

Ben de cok okuyorum; ozellikle blog yazarlari arasinda daha bilincli, daha yapici taraftarlar oldugunu ve ne yazikki hepsinin bir sekilde takimin yaninda olmaktan sogutulduklarini goruyorum.. Ama en azindan boyle bir taraftar grubunun varligi bir umut CImbom icin.. Sadece artik organize olmalari ve tek vucut olarak Cimbom'u sahiplenmeleri gerekiyor.. Stattan kacmak yerine, o tribunlerin gercek sahibinin sizler/bizler oldugumuzu gostermek gerekiyor..

tekrar yazin icin eline, agzina saglik..

Şen Şef dedi ki...

aramis

bloglar kesintilerle filan iyice zayıfladı, okuyan var yine ama artık twitter filan derken yorum görmek de bayağı zorlaştı

o yüzden teşekkür ederim yorumuna ve övgün için de ayrıca

bu organizasyon nasıl yapılır bilmiyorum da heralde ihtiyaç gittikçe somutlaşmaya başladı, devamı gelecektir

sponsorlar, açılışlar vesaireler için sporcuları kullanmayı düşünenlerin başka birşeyleri daha akıl etmeleri gerekiyor

'idol' statüsünü yeniden yapılandırmak lazım: sporcuların başarıda tapınılan, başarısızlıkta suratına tükürülen nesneler olmadıkları bir şekilde topluma anlatılabilmeli

'rakip' denilen şeyin ne olduğu, rekabetin, karşılaşmanın, yarışmanın, kısaca sporun ne olduğu anlatılmaz, tecrübe ettirilmeli, antrenman yapmadan, yenmeden yenilmeden, rakip taraftar görmeden olacak şey değil...

Ani bir toplumsal bilinç yükselmesi olmaz, olursa da mazallah çok kötü tecrübelerden gelir

falan filan hiçbirşey basit değil :)

aramis dedi ki...

kesinlikle haklisin. Cok temel bi eksikligimiz (millet olarak) ortaya cok net bir sekilde cikiyor.. o da 'SPOR' u bilmememiz.. dedigin gibi sabaha kadar oturup anlatsan da biz bilmiyorz, spor nedir, rakip nedir, rekabet nedir nasil yapilir.. rekabetle esas basariya nasil ulasilir..

EN basitine inmek gerekirse, okullarimizdaki beden derslerinin amacinin bize bu kulturu katmak olmasi lazim.. Onun yerine biz beden dersini bos ders gibi algilamaya devam edip, hocalarda sacma sapan 3 hareketle herkese 5 vermeye devam ettikce, ne bu kultur gelisir, ne bu taraftar gelisir.. Milli egitimde herseyi duzelttik bi beden derslerimi kaldi diyenler de aslinda bu kulturun insan hayatini zenginlestirmede, iyilestirmede ne kadar onemli rol oynadiginin farkinda olmayanlardir.. Beden dersi deyip gecmemek gerek.. Cok temel! CoK!