15 Aralık 2008 Pazartesi

TSL 15. hafta



Tatilde futbol olmasa da bilgisayar başına geçmek öncelik sırasında çok gerilere düşüyor. Ne yazık ki tatil bitti ve iş başladı. Blog ile ilgilenmediğimiz bu dönemde hem Türkiye’de hem Avrupa’da çok şey oldu. Barcelona ve Inter zirvede iyice rahatladı, Boca ise geçtiğimiz hafta aldığı aptal beraberlik sonrası bu hafta kazandı ve en azından şampiyonu belirleyecek final turnuvasında oynayacak. Blogun son postunda geçen Santos birader ise kefaletle serbest bırakıldı.

Süper Lig’de ilk altı sıra 3 puanlık aralığa sıkıştı ve Sivasspor lider oldu. Sivasspor için “helal olsun” dan başka ne söylenebilir bilmiyorum. Geçtiğimiz sezon ilk devre sonunda ligi bu şekilde götüremeyecekleri söylendi ama götürdüler. Lig bitti bu sezon için bir şey yapamayacakları söylendi ama yine zirvedeler ve umarım bu yarışı yine sezon sonuna kadar götürebilirler. Şampiyonluk yarışının diğer iddialı Anadolu takımı Trabzonspor ise bu hafta Bursa’da üç puanı bırakınca liderlikten oldu. Kötü oynasalar da sergiledikleri o iştahlı futbolu Bursa’da izleyemedik, son dakikalarda yan hakem açık ofsaytı kaçırınca 1 puandan da oldular. Maçtan sonra da hakemle ilgili açıklamalar normal olarak sıkça duyuldu, hatta bugün Sadri Şener de bence biraz erken davranarak hakemlerle ilgili biraz da tehdit eder gibi konuşmuş. Hakem hatalarına şimdiden bu kadar takılı kalmak Trabzonspor’a zarar verir, taraftar olarak Avni Aker’de gösterdikleri olumlu gelişimi yok edebilir.


Galatasaray ise çekindiği iki Ankara deplasmanından altı puanla döndü. Ankaragücü’ne karşı 5 dakikada 3 gol atarak kazanan Galatasaray Gençlerbirliği maçında da bu sayıya 15 dakikada ulaştı. Bu maçların her anında Galatasaray’ın harika oynadığı söylenemez ama oyun içinde parladıkları kısa zaman dilimlerinden mutlaka skor çıkıyor, kaliteli futbolcular rakibin verdiği en ufak boşluğu bile çok iyi değerlendiriyorlar. Orta sahada kaptıkları bir top 10 saniye içinde rakip kalede gol olarak değer kazanabiliyor. Lincoln’un üstün formu devam ediyor, bu şekilde ne kadar devam eder bilmiyorum ama Kewell’ın sakatlığı geçmediği sürece Galatasaray Lincoln’ün bu form durumuna daha çok ihtiyaç duyacak. Sezon başından beri Galatasaray’da farkı yaratan yani takımı bir gömlek yukarı taşıyan oyuncunun Kewell olduğunu düşünüyorum. Her iki maçı da Galatasaray rahat kazanmış olsa da göze çarpan bazı eksiklikler de var. Meira’dan bu sene beklenen verimin alındığını söylemek çok zor, Gençlerbirliği’nin attığı ilk golde asisti yapan da bu oyuncuydu. Ön tarafa Mehmet Topal’ın gelmesiyle arka ikili çok rahatladı ama Servet-Meira ikilisi yine de bana güven vermiyorlar, ikisinin de her an hata yapma potansiyeli çok yüksek gibi geliyor.

Skibbe de Berlin’de ve Ankara’da alınan galibiyetlerden sonra rahatladı ve Kalli tartışmaları da rafa kaldırıldı. Maçlar kazanıldığı sürece bu sorunlar rafta kalabilir ama ilk puan kaybından sonra aynı şeylerin konuşulacağını da herkes biliyor. Galatasaray ülkenin şu an için en iyi kadrosuna sahip ama bu tartışmaları aşamadığı ve UEFA mücadelesinin de etkisiyle her maçta aynı isteği sergileyip bir istikrar yakalamadığı sürece şampiyonluk yarışında zorlanacaktır.


Fenerbahçe çoğunluğu tahminlerinde yanıltmadı ve Kiev’e yenilerek Avrupa’ya veda etti. Bu mağlubiyet sonrasında Fenerbahçe çokça tartışıldı, haklı eleştiriler de yapıldı ama bir şeye de dikkat etmek lazım ki benzer şeyleri Metalist Beşiktaş’ı eledikten sonra da söylemiştik, Ukrayna futbolu karşısında nerede olduğumuzu Kiev’de bir kez daha gördük. Metalist iki takımımızı da yendi, ligde bu takımın altı puan önünde olan Dinamo Kiev’e karşı da Fenerbahçe iki maçta bir pozisyon bile bulamadı ve elde kalan Süper Lig mücadelesine sarıldı.

Ligde ise Fenerbahçe Denizli deplasmanından sonra Kadıköy’de Antalyaspor karşısında da kazandı ve Kayserispor mağlubiyetinden sonra oynanan 9 maçta 23 puan toplamış oldu. Dün atılan iki gol de duran toptan gelmiş olsa da bu sezon belki de en çok pozisyona girilen maç bu oldu. Emre’nin bu düzende ve bu oyuncu kadrosunda çok önemli bir yeri var. Aurelio’nun gidişiyle birlikte bir türlü kapanamayan boşluğu Selçuk ile kapatabilecek tek oyuncu Emre ama bugüne kadar devamlılık sağlayamadı, yarın gazetelerde yine sakatlandı haberini okumak kimseyi şaşırtmaz. Bu sakatlıklarda devre başı kampını kaçırmasının ve tam hazır olmadan oynamasının da payı vardır. Euro 2008’de kadroda olan oyuncuların yaşadığı sakatlıkları görünce zaten zayıf olan Emre’nin bu sakatlıkları da daha iyi anlaşılıyor. Devre arası kampı kendisini iyice toparlaması ve güçlendirmesi için büyük bir şans olacak. Fenerbahçe yorumlarken de sık sık ilk devre sonu hedefinden bahsettik, bu döneme kadar yarışlardan kopmamak gerektiğini söyledik ve bu hedef tutturulacak gibi gözüküyor. Her ne kadar transfer konusunda herkes farklı bir şeyler söylese de ben takviye yapılacağını düşünüyorum. Takviye yapılmasa bile kadronun tamamının katılacağı bir devre arası kampı takımı biraz daha yukarı taşıyacak, en azından Aragones oyun mentalitesini takıma daha iyi yerleştirecektir.


Beşiktaş ise Mustafa Denizli geldikten sonra kaybettiği puanlar sonucunda ligde altıncı sıraya kadar geriledi. Denizli geldi böyle oldu yorumlarının bu aşamada bir anlamı yok, fikstürün zor bölümü de kendisine rastladı ama ilk haftalardaki o pozitif enerjinin ve güler yüzün artık yetmediği de ortaya çıktı.

Mustafa Denizli’nin Beşiktaş teknik direktörü olarak sahaya çıktığı ilk maç olan Gençlerbirliği maçını canlı izleyememiştim. Maçı izleyen arkadaşlarıma Beşiktaş’ın nasıl bir düzende oynadığını sorduğumda ise bana tam olarak anlayamadıklarını söylemişlerdi. O gün için bu çok anormal değil belki ama haftalar geçmesine rağmen ben kendi izlediğim maçlarda bile Beşiktaş’ın nasıl bir düzende oynadığını söyleyemiyorum çünkü anlamıyorum. Oyun içinde değişken olabilmek, gidişata göre diziliş ile oynayabilmek bir takım için önemli bir özellik olabilir ama bu bir takımın oyun felsefesi olunca o takımda bir sistemden bahsetmek de kolay olmuyor. Beşiktaş’ın bu kadro yapısıyla oynaması gereken düzen belli ama “Hücumcu Hoca” Mustafa Denizli kağıt üzerine tek forvet gözüken bir sistemi ne kadar tercih eder bilinmez. Bu doğruyu Fenerbahçe maçında yanlış oyuncularla uygulamaya çalıştı ve başarılı olamadı, Galatasaray maçında ise ne göreceğimizi tahmin etmek bile kolay değil.

Beşiktaş’ın saha içi arızaları kadar saha dışı arızaları da var ve bunlar Ankaraspor maçında tekrar ortaya çıktı. 3-5 maç önce şampiyonluğun en büyük favorisini kendi takımı olarak görenler bir anda tüm umutlarını kaybettiler ve kaptanlarını protesto ettiler. Bu sadece Beşiktaş’ın değil tüm takımların derdi, en basitinden Fenerbahçe’de Alex bile protesto edildi. Saha dışı arızalarını giderecek tek şey ise başarı, saha içi düzeldiği takdirde tribünlerde de her şey tekrar değişecektir ama bu başarı da Mustafa Denizli bazı gerçekleri görmediği sürece kolay gelmeyecektir.

Önümüzdeki hafta ilk devrenin son derbisi oynanacak. Galatasaray bu şartlar altında tartışmasız favori ama ben savunmada hata yapmadıkları sürece Beşiktaş’ın bu maçı kazanmasının sürpriz olmayacağını düşünüyorum.

Hiç yorum yok: