10 Mayıs 2009 Pazar

TSL 31. hafta


İş dolayısıyla Ankaragücü maçında uzak kaldığımız Saraçoğlu’na gitmemeyi düşünmedim bile, hem rakip Denizlispor’du hem de orada olmayı özlemiştim. Şampiyonluktan uzak olmak beni huzurlu bir ruh haline sokuyor ama maç özeti için saatlerce diğer maçların yorumlanmasını beklemek de canımı sıkıyor. Çoğunluk için en anlamsız maçı tribünden izleyince asıl önemli maç sonuçlarını da ancak özetler ile yorumlayabiliyoruz.

Fenerbahçe kazandı. Üzerinde çok fazla durmanın bir anlamı olmayan, durağan ve dönem dönem insanı baya sıkan klasik bir Saraçoğlu maçı izledik. Uzun uzun maç yorumu yapmak içimden gelmiyor, birilerinin ilgisini çekeceğini de sanmıyorum. Alex’i özlemişim onu fark ettim, o girdikten sonra Fenerbahçe bolca pozisyon bulmaya başladı. Şaka maka iki aydır oynamıyordu, Fenerbahçe için onsuz kalmak aslında hiç kolay değil. Gökhan Gönül yine stoperdeydi ve çok iyi bir oyun çıkardı. Emre yine iyiydi, Güiza da fena değildi. Deivid’in bazı halleri ise canımı çok sıkıyor. Ali Bilgin nefret ve küfür ettiğim ilk Fenerbahçe’li futbolcu olmuştu, bugün de aynen devam etti. Canımı sıkan şey ise Semih’in oyundan çıkış şekli oldu. Alex’e yerini bırakması tribünlerden büyük tepki aldı, ben de garipsedim ama oyundan çıkarken yaptıkları beni şaşırttı. Tabelada numarasını görünce ellerini yana açması ve maç berabere olmasına rağmen yavaş yavaş oyundan çıkması ona yakışmadı. Fenerbahçe kaptanı teknik direktörünü tribünlere yem etmemeli.

Süper Lig kalitesiz diyoruz, doğrudur yanlıştır onu bilmem ama çok heyecanlı olduğu ortada. Yarıştan haftalar önce kopan Fenerbahçe Ankaraspor ve Ankaragücü kazansaydı potadaydı. Aynı senaryo Galatasaray için de geçerli. Varsayımlardan öte olan bitene bakalım, Beşiktaş liderlik koltuğuna oturdu, belki de olabilecek en doğru zamanda. Geçtiğimiz hafta her şey bitmiş gibi bir havaya giren taraftarlar bu hafta ise şampiyonluk kutlamalarına başladılar. Artıyı da eksiyi de Beşiktaş camiası çok büyütüyor. Avantaj büyük o kesin tabii ki ama kalan maçlara, özellikle 33. hafta oynanacak maça iyi bakmak lazım. Hani Süper Lig iki takıma indirgenmeye çalışılıyor ya, işte o bahsedilen büyüklerden sıralamada dördüncü olan İnönü’ye gelecek..

Sivasspor sanırım dağılıyor, sinirler de iyice bozuldu, bundan sonra işleri çok zor. Hacettepe karşılaşması onlar için bir şans ki zaten Anadolu takımları da Sivasspor’a yatıyor! Özetlerden gördüğüm kadarıyla İBB maça çok iyi başlamış, iki golü bulduktan sonra üçüncüyü de kaçırmış. Sivasspor’un da pozisyonları var, ilk devre sonunda soyunma odasına tek farkla gidebilselermiş maçı çevirebilirlermiş. Her iki devrede de direkleri dövdükleri pozisyonlar var, biraz da top onları istememiş.

Galatasaray'ı Bülent Korkmaz yönetiminde en çok pozisyon yakaladığı maçlardan birini çıkarmış gibi gördüm. Kaçan pozisyonlar var ama penaltıyı da Lincoln iyi yedirmiş. Bu adama sarı kart gösteren hakemler suçlu oluyor ya ona yanıyorum. Süper Lig’de tezgah var, ondan olsa gerek. Trabzonspor sessiz sedasız hatta pek kaale de alınmadan geldi ve zirveyi tekrar yakaladı. Bu ligde her şey olabilir, üçte üç onları şampiyon bile yapabilir ama son maç Fenerbahçe ile oynayacaklar. O maç bir ölüm kalım maçı haline gelirse bana Fenerbahçe kazanır gibi geliyor, kazanırsa da neler olur düşünemiyorum.

Hala çok zor maçlar var, hala çok şey olabilir. Uzaktan izliyorum, arada iç çekiyorum ama öyle ya da böyle bu tiyatronun sonunda ne olacağını ise çok merak ediyorum. Bir Fenerbahçe’li olarak da bir an önce bu sezon bitsin, bir an önce yenisi gelsin istiyorum.

Hiç yorum yok: