20 Nisan 2009 Pazartesi

TSL 28. Hafta

Şampiyonluktan uzak olmanın keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Ayaklarımı uzatıp Beşiktaş maçı izliyorum, Galatasaray maçını önemsemiyorum, Sivasspor’un puan kaybına sevinmiyorum. Sinir yok, stres yok. İşler de fenalaşmışken bu kopuş isabet oldu. Neyse, bundan daha fazla Polyanna olamam, Beşiktaş’dan başlayalım keza hafta sonu tam anlamıyla izleyebildiğim tek maç o oldu. Gerginlik olabilir diye maçı merak ediyordum, şansıma ofisten de erken kurtuldum ve maça yetiştim. Bursaspor ısınmaya pankartla çıkınca maça çıkarken taraftar mesajı verecekleri belli olmuştu, neyse ki abartıp sivrilik yapmadılar. 16. dakikada ise Beşiktaş taraftarının Bursa ile uğraşması, “Delikanlı Bursa neredesin”, “Ararım seni her yerde” tezahuratları yapması bence gereksizdi. Bursaspor bizim üzerimizden prim yapıyor, bizim muhattabımız olamazlar derken böyle yapınca şikayet etme hakkınız da olmuyor.

Maçı kırmızı kart öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak lazım, Beşiktaş eksik kalmadan önce maça hakim olan takım Bursaspor’du. İlk 10 dakika öne çıkarak olması muhtemel Beşiktaş baskısından kurtulmuş oldular. Sercan ve Tadeu’nun yokluğunda Romaschenko’nun da sakatlanması şanssızlıkları oldu. Buna rağmen pozisyon buldular, 10 saniye içinde 2 kez direkten dönen top gerçekten büyük talihsizlik. Mustafa Denizli kazanan takımdan vazgeçmişti ki bunun sinyallerini demeçleriyle vermişti. Ligin bitimine bu kadar kısa süre kalmışken rotasyon peşinde koşmak bence pek mantıklı değil. Buna rotasyon da demek doğru değil, bütün taşlar yerinden oynuyor. İlla ki rotasyon istiyorsam Sivok’u kenara alıp yerine adam koyarım, her şeyi ters yüz etmem. Yükselen grafiğin en önemli noktası Cisse-Ernst ikilisi bu maç bozulmuş, Sivok ön tarafa çıkmıştı. Çek futbolcu orta sahada oynayınca belki de içgüsel olarak savunma içine fazla gömülüyor. Böyle olunca da Ernst Cisse’li düzene göre nispeten daha geriye düşüyor ve kontrol etmesi gereken alan büyüyor. Bu olunca Delgado da zorlanıyor, dün gördüğümüz düzende Yusuf olsa o da çok zorlanacaktı. Delgado’ya da yazık zaten, geldiğinden beri adam gibi bir orta saha önünde hiç oynayamadı.

İlk devre sonunda çıkan kırmızı karttan sonra o dakikaya kadar hiç ortalarda olmayan Tello’nun yerine Cisse oyuna girdi. Bir oyuncu takımın performansını nasıl etkiliyor yine gördük. Trabzonspor’u sahasına hapseden Cisse-Ernst’li takım biri eksilince İBB tarafından sahasına hapsedilmişti. Dün de eksik Beşiktaş bu ikiliye kavuştuktan sonra dengeyi kurdu, maçı kazanabilecek pozisyonlar da yakaladı. Devrenin başında Bursaspor’u sahasında bekledi, kontra atak kovalıyordu. Muhtemelen Mustafa Denizli takımının kondisyonuna güvenirken maçın sonunda Bursaspor’un oyundan düşeceğini düşünmüştü ki haksız da çıkmadı. Dakikalar ilerledikçe Beşiktaş ileride daha çok gözükmeye başladı. Nobre’nin eksikliği de önemli, o varken Beşiktaş oyunu rakip sahaya yığabiliyor ama Bobo dün çok kötüydü. 90. Dakikada vurduğu kafa gol olsa yine kahraman olacaktı ama kim ne derse desin bu iki isim arasında benim tercihim Nobre olur. Dün de ben olsam Serdar’ı oyuna alırken onu çıkartıp Holosko’yu forvete yollardım. Bursaspor’lu futbolcular sayısal üstünlüğü ele geçirince belki de ilk devredeki oyunun etkisiyle sanki biraz “bu maçı nasıl olsa kazanırız” havasına girdiler. Ciddiyetsiz oynadılar, birkaç gol olabilecek pozisyonu bencillik yaparak harcadılar.

Beşiktaş’da maçın adamı bence Gökhan Zan oldu. Harika oynadı, birçok pozisyonu tehlikeli hale gelmeden kesti. Holosko’yu da nispeten toparlamış gördüm ama devre başında fena bir gol kaçırdı. Bursaspor’da Veli’yi oyundan çıkana kadar beğendim, Kore’li Shin Young Rok’u Noat Samisa yazdığında zaten kıllanmıştım, dün de çok beğendim. Fenerbahçe maçlarında çok dikkatimi çekmemişti, etkili değildi. Tuna çok kötüydü, 2-3 ciddi top kaybı yaptı ki biri Bobo’nun sarı kart gördüğü penaltı pozisyonuydu. Bu arada daha önce de dikkatimi çekmişti, Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’da başladığını gördüğümüz tikleri gitmiş, belli ki daha bir rahatlamış.


Cumartesi akşamı Ankara’da düşenin dostu yine sahneye çıktı ve Ankaraspor’a da el atarak 10 maç aradan sonra yüzlerini güldürdü. Fenerbahçe’li futbolcuların geçen hafta yaşananlardan sonra en azından taraftara karşı biraz sorumluluk hissedip bu maçı kazanacaklarını düşünüyordum ama sanırım düşündüğümden de fazla gamsızlar. Dün ofisten geç çıkınca ancak 2. devreye yetişebildim ki fazlası için de çok uğraşmadım. Mehmet Çakır’ın golünden sonra tepki vermedim, hatta maçı bile yarım gözle seyrettim. Beni maç kaybetmekten çok böyle bir ruh haline girmiş olmak üzüyor. Aragones benim de canımı artık iyice sıkmaya başladı. Elindeki kadro belli diye fazla eleştirmek istemiyorum, çok sakatlık yaşandığı için, geçtiğimiz senenin kadrosundan sadece Aurelio’yu değil bence Deivid ve Wederson’u da kaybettiği için anlayışlı olmaya çalışıyorum ama Deniz’i nasıl oynatmaz, girdikten sonra her hareketi olumlu olan Gökhan Emreciksin varken nasıl Kazım’ı tercih eder anlamakta zorlanıyorum. Hafta sonu skorlarından sonra bu maçta giden üç puan bence isabet oldu. Sürekli umutlanıp tekrar tekrar hayal kırıklığına uğramak beni yordu. Olacağı ne de olsa belli. Puan farkı azalır, rahat fikstür geldi derken olmayacak puanlar kaybedilir ve sinir sistemi yine alt üst olur. O yüzden bir daha umutlanmanın hiç gereği yok.

Galatasaray da bu son cümlede söylediklerimi yaşıyor. Maçı izlemedim ama futbol adına bir şey yokmuş ki zaten o stadda bir Süper Lig maçında güzel futbol gördüğümü hatırlamıyorum. Sivasspor ve Beşiktaş’ın puan kayıpları ile onlar da umutlanmışlar ama geleceklerinin Fenerbahçe’den farklı olacağını düşünmüyorum. İki ileri, bir geri formatında devam edeceklerdir. Trabzonspor Avni Aker’de galip geldi, eğer toparlanmışlarsa ligi 3. bitirirler ki bu onlar için çok önemli bir başarı olur. Sivasspor ise deplasmanda iki puan bıraktı ama Beşiktaş’ın ekstra puan kaybıyla bunu bir anlamda telafi etmiş oldu. Bu hafta taşıdıkları deplasman yükünü Beşiktaş’ın üzerine bıraktılar. Önümüzdeki hafta sahalarında Trabzonspor ile oynuyorlar, kazanırlarsa şampiyonluk yolunda dev bir adım atmış olacaklar. Beşiktaş yine ilk 8’den bir takım karşısında galip gelemedi, Kayserispor maçıyla kırdıkları zincirin bir anlamda devam ettiği gözüktü. Sivasspor’un Trabzonspor karşısında kazanması halinde bunu dev adım olarak yorumlamamdaki sebeplerden biri de zaten fikstür, Beşiktaş daha Fenerbahçe ve Galatasaray maçları oynayacak. Bu maçlardan başka iç saha maçı da yok. Yine de bir takımı nispeten daha şanslı görmüyorum, Süper Lig’de bu sene öyle şeyler gördük ki bu noktada bir yorum yapmak bana çok mantıklı gelmiyor.

1 yorum:

Pamukk dedi ki...

asıl biz beşktaşlılar her sene umutlanıp umutlanıp kaybetmekten yorulduk siz hele bi durun