17 Haziran 2010 Perşembe

Güney Afrika 2010 / 15-16 Haziran

Kupa ritmini bulmaya başladı, özellikle dün oynanan maçlar turnuva başından beri kötü futbol diye sızlananlara ilaç olmuştur. İkinci maçlar ile birlikte çok daha heyecanlı maçlar izleyeceğimizi düşünüyorum. Belki gol sayısında ciddi bir artış olmayacak ama aldığımız keyif artacaktır.

Maçları izleyip de eş zamanlı olarak bloga aktarmak benim bu ara yapabileceğim bir şey değil, muhtemelen yazılar maçları hep geriden takip edecek.Bu iki günde oynanan maçların çoğunu izleyemedim ve üzerinden zaman geçtiği için detaylı olarak yazmak istemiyorum ama kısa kısa da olsa bloga not edeceğim.

Slovakya-Yeni Zelanda maçının birçok kişi için tek anlamı Holosko ile Stoch’du, ikisi de kulübede başlayınca maçın tüm çekiciliği gitti. Slovakya maçın favorisiydi, ben de kazanacaklarını düşünüyordum. Devre bitmeden Vittek’in ofsayttan attığı golle öne de geçtiler ama uzatmanın da son dakikasında gelen gole engel olamadılar. Oldukça sıkıcı geçen bu maçı Yeni Zelanda ofsayttan yediği golle kaybetseydi yazık olacaktı. Slovakya gruptan çıkmak için bu maçı kazanmak zorundaydı ama şimdi bütün avantajı Paraguay’a verdiler.

Gollü geçmesini beklediğimiz maçlardan biriydi ama gruptan çıkacak takımı belirleyecek olan karşılaşma olması iki takımın olabildiğince kontrollü oynamasını beraberinde getirdi. Gol çıkmadı ama bence yine de keyifli bir maç oldu. Portekiz’de Ronaldo maça istekli ve iyi başladı, bir topu da direkten döndü. Messi’nin performansı belli ki onu da etkilemişti ama bu şut haricinde çok da etkili oynadığını söyleyemeyiz. Fildişi’ni ben beğendim, Brezilya karşısında bir sürpriz yaparlarsa şaşırmayacağım. Savunmalarını da geliştirmişler ve daha bir ‘takım’ olmuşlar. En azından Portekiz’e kıyasla bu noktada daha öndeler. Portekiz’e hiç alan bırakmadılar ve gole de daha fazla yaklaştılar. Drogba’nın dönüşüyle birlikte gruptan çıkmaları ve hatta ilerlemeleri çok mümkün. Portekiz’in grup maçları sonunda evine dönmesine ise çok sevineceğim. Bunu sadece Ronaldo sebebiyle değil, takımın üzerine çökmüş genel bir çirkeflik yüzünden istiyorum.

Kuzey Kore ben de dahil birçok kişiyi yanılttı ve beklentilerin çok üzerinde bir oyun ortaya koydu. Çok insanın da sempatisini kazandı. Ellerinden geldiğince mücadele ettiler ama oyunun hiçbir anında çirkinleşmediler. Herhalde izleyen herkes bir gol atmalarını çok istiyordu, o golü de buldular. Olur da Portekiz’den bir puan alırlarsa çok sevineceğim. Brezilya’nın bu maçı farklı kazanacağı düşünülüyordu ama hepimiz biliyoruz ki bu takım geçmişten çok farklı bir görüntü sergiliyor. Yıldızı az, forvet hattı nispeten zayıf ama çok da iyi bir savunmaya sahip bir takım. Kaka’ya biraz fazla bağımlı gibiler ve Kaka da iyi durumda değil. Onun arkasında oynayan ikili de kısıtlı yetenekleri olan oyuncular olunca üretkenlik azalıyor. Her şeye rağmen Brezilya şampiyonluğun en büyük adaylarından ve ben sonuna kadar ilerleyeceklerini de düşünüyorum. Gerçi İspanya’nın mağlubiyetiyle işler karıştı, belki gruptan çıkar çıkmaz birbirleriyle eşleşecekler. Sonuç ne olursa olsun, bu takım kupayı da kazansa o bildiğimiz Brezilya futbolunu izleyebilmemiz pek mümkün değil. Bu arada Maicon’un golü yazmazsam olmaz, bence bilerek kaleye vurdu ve çok da güzel bir gol attı.

Herhalde izleyemediğim için en çok üzülmem gereken maç bu olmalı, herkesin söylediği şey Şili-Honduras maçının oynanan en keyifli maç olduğu. Şili tek farklı bir galibiyet aldı ama maç boyunca birçok pozisyon bulmuş, inanılmaz goller kaçırmış. Maç çok daha farklı bir skorla bitmeliymiş. Honduras turnuvanın en zayıf takımlarından biri ve oyunu da hiç çirkinleştirmemişler ama Şili oyun felsefesi ve tabii ki Alexis Sanchez ile herkesi çok etkiledi. Bu grupta işler karıştı ve daha da karışacak. Gruptan çıkan takımlar averaj ile belirlenecek olursa ki bu gayet mümkün, Şili bu maçta kaçırdığı golleri çok arayabilir. 5 olacak maç tek farkla bitmiş.

Turnuvanın en büyük bombasını İsviçre patlattı. Aslında kenarda Hitzfeld gibi bir adam olunca her şeyi beklemek lazım ama diğer tarafta bahsettiğimiz takım da İspanya. Ben zor da olsa en azından bir gol bulup maçı kazanacaklarını düşünüyordum ama İsviçre zaten iyi becerdiği savunmayı bu maçta neredeyse kusursuz yaptı. Yedikleri baskıya rağmen İspanya’ya 1-2 pozisyondan başka gol şansı vermediler. Herkesin aklına Barcelona-Inter maçının gelmesi çok normal ama İsviçre Inter’in aksine rakip kaleyi de tehdit etti. Hatta gole İspanya’dan daha çok yaklaştılar dersek sanırım abartmış olmayız. Maçın istatistiklerine baktım, İspanya rakibinin iki katından da fazla pas yapmış ama İsviçre takım olarak 15 km daha fazla koşmuş. Bu bile maçı ne kadar hak ettiklerini gösteriyor. İspanya kazansaydı da hak etmiş olacaktı, maçı kazanmak için her şeyi yaptılar ama kilidi bir türlü açamadılar.

Bu gruptan 2. olarak çıkacak takım Brezilya’nın yer aldığı grubun lideriyle eşleşecek ama bundan önce gruptan kimin çıkacağını konuşmak lazım. Şu an Honduras’ı bir kenara koyarsak her türlü seçenek mümkün gözüküyor. İkinci turda olası bir İspanya-Brezilya eşleşmesini geçtim, İspanya’nın gruptan çıkamama ihtimali de karşımızda duruyor.

Günün son maçında Uruguay kazandı ve grupta liderliğe yükseldi. Uruguay’ı ve Lugano’yu ne yazık ki yine izleyemedim. Forlan iki gol atmış ama kimle konuştuysam Suarez’in çok iyi oynadığını söyledi. Bu grupta Güney Afrika’nın alacağı puanların gruptan çıkacak takımların belirlenmesinde çok etkili olacağını söylemiştim. Uruguay avantajı eline geçirdi, şimdi rahat rahat Fransa-Meksika maçının sonucunu bekleyecek.

Heyecan artıyor, turnuva iyice kendine geliyor. Futbolseverleri güzel günler bekliyor.

4 yorum:

Semih Tali dedi ki...

Hocam,'Günay Afrika' ne oluyor? Başlığı düzeltirsen iyi olur.

Pamukk dedi ki...

ronaldo kadar taş düşsün başına :O

Arkhe dedi ki...

Hocam "Günay Afrika" yanlış yazım oluyor. Düzeldi, iyi oldu. Sağol.

Semih Tali dedi ki...

Rica ederim, ne demek...