15 Haziran 2010 Salı

Güney Afrika 2010 / 14 Haziran

Tamam kabul, bu maçlar pek keyifli değildi ama ben hala kupada izlediğimiz maçlara bu kadar laf edilmesine anlam veremiyorum. Herhalde herkes turnuvanın başından itibaren dörder beşer gollü maçlar izlemeyi bekliyordu. Meğer gol olmayan futbol maçının keyif verme ihtimali de yokmuş. Mücadele, savunma futbolu gibi şeyler çok anlamsızmış. Buna da saygı duyacağım ama aynı insanlar daha 1-2 ay önce Mourinho’nun dehasını ballandırarak anlatıyorlardı, o günden bugüne değişenin ne olduğunu anlamıyorum. Ayrıca henüz ilk karşılaşmalar oynanıyor, bunlar kimsenin risk almadığı maçlar. Hele ikinci maçlar bir başlasın, dananın kuyruğunun kopacağı son maçlara gelelim, ondan sonra daha net bir şeyler söyleriz. Sıkıcı, uykum geliyor, kalitesiz, gol olmuyor, bık bık bık. Gerçekten çok daraldım..

Gruptan beraber çıkacaklarını düşündüğüm iki takım günün ilk maçında karşılaştı, biz de fırsatını bulunca ofiste bu maçı izledik. Hollanda ilk maçında beklenen hücum etkinliğini gösteremedi. Robben’in yokluğu tabii ki çok önemli, bunu söylemeye gerek bile yok. Van Persie de sakatlıktan sonra eski formunu yakalayamamış, birkaç pozisyonda bu çok net gözüktü. Topu ayağından açtığı, dönemediği oldu. Kuyt sağ çizgiye çok yanaşıp Van der Vaart da sol kanatta işlemeyince Hollanda bir türlü üretemedi. Bu görüntüyü sadece Hollanda’nın yapamadıklarına bağlamak çok doğru değil. Danimarka ilk devre çok iyi bir savunma yaptı. Rakibe hiç boş alan bırakmadılar, rakip yarı sahada da gole iki kez yaklaştılar.

Devre başındaki o şans golü gelmeseydi ortaya farklı bir skor çıkabilirdi. Danimarka golü yedikten sonra Hollanda’yı hiç zorlayamadı, Bendtner de kenara gelince gol şansı iyice azaldı. Ben geriye düştükten sonra kaleyi yokladıkları bir pozisyon hatırlamıyorum. Biraz Rommedahl zorladı ama yetmedi. Hollanda’da oyuna sonradan dahil olan Elia da maça renk kattı, umarım önümüzdeki maçlarda onu daha çok izleyebiliriz. Açıkçası Hollanda’nın özellikle kalitesiz savunması sebebiyle Dünya Kupası’nda çok ilerleyebileceğini düşünmüyorum.

Japonya-Kamerun maçını izleyemedim, sadece son 5 dakikasına bakabildim. O dakikalarda Kamerun’un baskısı vardı ama sanırım keyifsiz bir maç olmuş. Japonya hakkında pek bir bilgim yok ama bu skor onlar için büyük avantaj oldu. Gruptan çıkarlarsa şaşırmayacağım. Bu maçı kaçırdığıma üzülmezdim ama Tansu Polatkan’ın anlattığını duyunca içimde bir burukluk oldu. Formundaymış, güzel nostalji olurdu.


Yağmuru futbola çok yakıştırıyorum. Mücadelenin dozajını arttırıyor, oyunu sürprizlere iyice açık bir hale getiriyor. Bu maçta da pozisyon zenginliği fazla değildi ama iyi bir mücadele vardı. Aslında İtalya’nın ilk 20-25 dakikada oynadığı futbolu beğendim. Pepe etkileyici bir performans sergiledi, ikinci devre ters kanada geçmesine rağmen yine iyi oynadı. Pirlo takıma katıldıktan sonra Pepe’nin performansı takımlar birlikte daha da artabilir ve turnuvaya damga vuran futbolculardan biri olabilir. İtalya’da forvet hattına bir müdahele lazım gibime geldi, Gilardino çok etkisiz kaldı. Pazzini ya da Di Natale düşünülebilir ama belki de pozisyon bulmakta yaşanan sıkıntının tek sebebi Pirlo’nun yokluğudur.

İki duran top ile maçın sonucu ortaya çıktı. İtalya savunmasına yakışmayacak bir golü kalesinde gördü, rakip kalecinin hatasıyla da beraberliği yakaladı. Aslında bence çok da keyifsiz bir maç olmadı, sadece fazla gol pozisyonu izleyemedik. Ben İtalya’yı beklediğimden iyi buldum diyebilirim, bu ağır zeminde Paraguay gibi bir takım karşısında beraberlik çok da kötü bir skor değil. Hala kupanın favorileri arasına yazamam ama Pirlo döndükten sonra bambaşka bir İtalya da izleyebiliriz.

Hiç yorum yok: