19 Kasım 2010 Cuma

Ah Cimbom Vah Galatasaray 1


Öncelikle, neden bu kadar nadir yazdığımla başlayayım. Abidik gubidik akla ilk gelen şeyi yazmaktansa, biraz bekleyip düşünmeyi severim. Ama gel gör ki, tam ve geniş kapsamlı bir fikir oluşturana dek konuyla ilgili şartlar değişiveriyor buralarda. Oluşturmaya çalıştığın fikrin daha hafta sonu gelmeden çöpe gittiği bir ortamda nasıl uzun vadeli çalışma yapılır, yapılsa da sürecin tamamlanmasına imkan olur mu? Çok güzel, pek harika 3-4 yıllık planlar yapıp bir-iki ayda bir değiştirdiğiniz sürece ne olur? Evet bu Galatasaray, ama değil sadece sporudur, futboludur, kötü niyetli planlar dışında bu bütün ülke değil midir? Herneyse, boyumu geçen sulara açılmadan hiç olmazsa, sabır... sabır... diye diye biriktirdiğim görüşlerimi sıralayayım sarı kırmızılarla ilgili. Az buz değil galiba. Madde madde sıralarken bütünleştiririm umarım.


Manisa maçındaki tribün tepkisine göre gidelim. Önce Ali Turan'a patladı taraftar. Bu adamın sağbek değil de stoper olduğunu Filipinlerdeki 14 yaşındaki FMciler bile biliyor. Sağbekte zorunluluktan oynadığını da. Dahası Türk seyircisi bu adamın Galatasaray'da oynamak için (!!) 6 ay futbol oynamadığını da biliyor üstelik. En formda dönemlerinde bile bazen sağ bek oynarken rakibin önünü kesebilen ve hızlı bir adam olarak (Kayseri'deki gibi düşük beklentiler önünde üstelik) vasatı aşamayan bu adamı ıslıklamak ve yuhalamak, mağlubiyeti, kötü futbolu onun üstünden doğru eleştirmek boş iş. Geçelim. Ortada stoper bölgesinin yedeğidir. Gökhan Zan'dan da iyidir bence.


Gelelim banko ve maç başına 1 asistle oynayan Servet'e. Manisa maçında gol yedirmesi de, top kayıpları da bildiğimiz Servet. Hangisi, iki Servet'ten kötü olanı. Bir ekstra Servet vardır, nasıl bu kadar iyi oynadığına inanamadığımız. Garip olan, şu ana kadar kariyerinde heralde 30-40 maç gördüğümüz bu ekstra Servet'in varlığı aslında. Çoğu Feldkamp döneminde, bir kısmı Sivas'ta, bir kısmı da Skibbe döneminde gördüğümüz Servet bu. Diğeri, son dönemde sık sık gördüğümüz, Fenerbahçelilerin gayet iyi tanıdığı Servet ise, aslında normal Servet'tir. Fenerlilerin "al bak size diyorduk" demek için zevkle parmak kaldırdığı Servet. Abimin ve birçok diğer Galatasaraylının daha gelirken öngördüğü, inanmadığı Servet. Hani "bana inanılan yerde..." gibi cıvık laflar etti ya. Aslında tam tersi. Kimsenin ona inanmadığı dönemlerde kendini ispat etmeye çalışan Servet'in futboluyla "beni ne Marsilyalar istedi de babam vermedi" Servet'in futbolu arasındaki farkı gördük. Son olarak Song ve Tomas da gol yedirirdi bu takıma, Popescu'yla Bülent de. Ama kimse akıllarının ve gönüllerinin konumundan şüphe etmedi, midesi bulanmadı. O Song ki mesela, Afrikalı bütün oyuncular kendisine kaptan ve baba olarak bakar, asla kendisiyle Galatasaray klubü arasındaki ilişkiyi yanlış yorumlayacak bir ego gösterisine girmedi, girmez. Kimse de Song'u yıllar sonra yavaş kaldığı pozisyonlarla, ıskaladığı hava toplarıyla filan hatırlamayacak. Ha neden bahsettiğimi bilmeyen varsa (bu bloga nerden yolu düşmüş bilinmez), son dönemde en aklı başında Galatasaray seslerini okuduğum Sorosçu Aslanlar'daki ilgili entry herşeyi açıklar sanırım.


Neyse ağzımızdaki acılığı biraz atalım da Cana'dan bahsedelim. Göklere çıkaracak, "işte bu uleeayn" filan diye gazlayacak değilim. Sakatlanmasın yeter. Ayrıca çok NET söylüyorum (fazla iddialı oldu bile) tek önlibero oynar, hele bu saatten sonra. Takımın kalan sezonda ne yapması gerektiğine dair keseceğim ahkamlar daha sonra. Ama Cana yanına Mustafa, Ayhan veya Barış olmadan da oynar. Baklava olur yani. Bekleri hücuma çok çıkarmadan ve evet pek modern zodern olmayan bir taktikte oynamalı takım. Neyse...

Genel olarak sıkça gözlemlendiği üzere kadroda belli bir kalite istikrarsızlığı, bir yedek sorunsalı bence de mühim. Bu sebeple belli bir 14-15-16 kişinin sürekli olarak birlikte oynadığını, birbirine alıştığını ve kaynaştığını görmedik şu başarısız 3 senede (ya da 10?). Mutlaka olmalı mıdır? Rotasyon gerçeği yok mudur? Vardır elbet, ama bir de kadronun temeli olur, hocanın oyun anlayışını taşıyıp, yanına yeni oyuncuları entegre ettiğin. Yok mudur yani? Birşey aradığım için mi böyle düşünüyorum? Peki şöyle baksak, (bize fazlasıyla uzay örneği olacak ama) ManU kalkıp da Giggs'in, Scholes'un, Neville'ın daha genç, daha trendy çocuklar alamaz mıydı ilk başarısızlıkta? Veya Lyon Juninho'yu yedek medek de olsa kadroda tutsa fena mı olurdu? Bilmiyorum, önemli de değil, yani bu yazının amacı da değil, beyin jimnastiği sadece..


"Gençleri oynatsın aabi!"
Tabi. Mutlaka. Lakin kim onlar? -Fark etmez aabi, bundan kötü mü olacaklar? Peki. Emre Çolak zaman alsın zaten, tamam. Bunu yaparken bir yandan da Serdar Özkan'a şıkır şıkır paracıkları vermeyeydik iyiydi ama neyse. Geçelim. Başka? Aydın Yılmaz mı? Hahayt, şaka heralde. Fener'de küfür kıyamet kariyerini devam ettirmeye çalışan Uğur Boral'ın yarısı eder mi? Genç takımlardaki başarılarının hatrına Abdullah Avcı'ya en az 1.5 sezonluğuna, mümkünse 2.5 seneliğine kiralık gitsin. 2-3 maç değil 20-25 maç ilk 11 oynasın da görelim 1. lig topçusu mu (bizde oynar mı demiyorum bile). 25 yaşındaki Mehme Batdal da genç oyuncu filan değil bu arada, medyada unutuluyor asıl yaşı. Cumhur'du, Anıl'dı, Cem Sultan'dı filan ben pek tanımıyorum. İyi şeyler yazıldığını gördüm arada bir bu oyuncular için. Ama kime göre, kimin karşısında iyiler kimse bilmiyor. Yani şunu diyeceğim bu konuda: Mehmet Güven. Övüle övüle bitmeyen Mehmet, sarı kırmızı formayı hiç bir alışında taşıyamadı ama Manisa'da belli bir standartta bir oyuncu işte. 10-15 maç iyi oynasa, kalkıp geri getirsek kendisini takıma, beklentim yine öncekinden fazla olmaz. Bu kim? Arda'nın "ben dahil jenerasyonun en iyi futbolcusudur" dediği Mehmet Güven. Demek ki bu kadar basit değil "gençleri oynatmak aabi", yanlış mı?

Daha önemli konuya gelelim benim gözümde. Bundan sonra, en azından bu sezon kaybedecek birşey kalmamışken, dizilişi, taktiği ve sistemi oyunculara göre basitleştirmek hikayesi bitsin. Onu oynayamıyorlar çünkü kalitesi yetmiyor takımın, o zaman daha yavaş oynayalım, bunu oynayamıyorlar çünkü pozisyon bilgileri sınırlı daha kalabalık olalım, şunu oynayamıyorlar çünkü geriye yardım etmiyorlar, giden gelemiyor, gelen gidemiyor. Eee, o aman 5-4-1 oynayalım, liberolu miberolu. Var mı ötesi? Takıma verilecek en güzel ceza, aynı oyuncuları yapamadıkları, beceremedikleri taktikte maç üstüne maç oynatmaktır. Yenilsin, yuhalansın, kahrolsunlar. Rezil olmamak için düzelmek, çalışmak, birbirine yardım etmek ve inanmak zorunda kalsınlar. Tek başlarına bir hiç olduklarını, sadece birarada herhangi birşey olabileceklerini ağlaya ağlaya anlasınlar. Şimdi düşününce kadro dışı bırakmaya prensip olarak karşı olan Rijkaard'ın da yaptığı buydu sanırım. Ama nerede o karakter, nerede o özeleştiri yapacak ego? Takım en iyi hücum futbolunu oynarken "bu ne yea geberdik, defansı kalabalıklaştırmak lazım" diyen gumbaklar varken. (Garibim, kıvırcığım stoper istedi durdu. Yahu en azından bu yaz kesin emindim, Neill'ın yanına sağlam bir adam alırlar dedim. Olmadı Ali Turan var, Hakan Balta var dedim de şu haliye Servet'in her maç 11 olacağını tahmin edemedim. Neyse Servet hikayesi değil bu.) Bu aslında "bu hoca da taktı bize" edasıyla kendini geliştirmek şöyle dursun geriye giden arka sıra öğrencilerinin hikayesi. Takım dediğinin bal gibi bir karakteri olur. Çirkefliğe de ulaşabildiği için Galatasaray'lı olmayanların gıcık kolduğu "o dönemlerde" takımın kazanan bir hırsı, bir takım bütünleşmesi veya ortak kavgası vardı. Sonuçlar ne olursa olsun Galatasaraylıyı üzen işte bunu görememektir. Yok Lincoln'ün iyi oynadığı 2-3 maçta, ya da 2008 şampiyonluğunda filan beni heyecanlandırmayan, umutlandırmayan, yarım sevinmeme yol açan da bu resimdir.

Olacak şey değil ya, yukarıdaki fantazimin (kimsenin maçası yemez bu camianın bugününde) amacı da budur. Bu karakteri kazanmak. Niye büyük futbolcu olduklarını ispat etmek zorunda kalsın, kurtarılmasınlar. Sen 350 gramlık yıldızsın, ben yarım kiloluk tartışmaları yerini 'nasıl takım olarak bu maçı kazanırız'a dönse, olgunlaşılsa egolardan sıyrılınıp. Kaynaşılsa, dostluklar gelişse. İyileşme süreci annem. "Hepsi gitsin doğru dürüst adamlar alalım, bu yabancılar hep isteksiz, sektürün gidün" takımı değil çünkü Galatasaray. Ya da değildi, eskiden. Vasat bir paralı Anadolu takımı gibi yönetilirseniz böyle Siirt Jet-Pa gibi, Uzan'ın İstanbulspor'u gibi de sonuçlar alırsınız. Florya'nın havasının bile formayı giyen topçuya kupa kazandırdığı günlerden geldiğimiz noktaya bak. 2000'lerdeki 3 şampiyonluk (ki zararları faydalarından çok olmuştur belki bunların) dışında 10 yılda 1 Türkiye 1 Süper Kupa var. İnanılmaz.

El netice, devre arası kesinlikle transfer yapılmasın. Tabi minik bir-iki tavsiyem var naçizane. Bir, Servet haliyle derhal bırakılmalı. Maliyet, gelir, fiyat düşünülmeden. Rıdvan Hazretleri ve diğer sanırım birçokları için milli takımın bankosu, bölgesinin en iyisi. Tamam, peki. Gitsin oynasın. Nerede isterse. Fener'e gitsin bize gol atsın, atıyorum Shakhtar'a gitsin, döktürsün, herkes birbirine "görüyor musun" desin. Umurumda değil. Uzatmak istemiyorum, lakin Servet'i alana yanında Gökhan Zan'ı da eşantiyon olarak versek, kofre accık daha pahalıya satılır, şahane olur.


Serdar Özkan'ın ise biraz kalıp Hagi tarafından tartaklanması taraftarıyım. Sıça döküle, azar yiye yiye oynasın bi 10-15 maç ak köt kara köt çıksın ortaya. Mustafa Sarp da sezon sonuna dek kalacaktır. Ne kadar az süre alırsa o kadar iyi. Hakan Balta stoper, Insua sol bek oynasın. Balta'nın yedeği de Ali Turan'dır.

Evet şu halde bile sadece Baroş oynayabiliyor olsa çok şey farkeder. Ama yoksa da Mehmet Batdal oynasın. Ne kaybederiz babuş? Pino ne kadar santrfor? Oyunu forse etmediğimiz Fener maçında 2-3 şut çekti diye oynatmaya devam edip de kalabalık savunma içinde tamamen kaybolduğunu gördüğümüz Pino'dan kötü olmaz Mehmet Batdal. Haa, ama Hagi illa da "bu ne lan" diye bakacaksa Batdal'a, genç ucuz ve hızlı bir yabancı oyuncu kassınlar devre arasında. Aynı ölçüde, Allah izin verir de Servet'le Gökhan'ı da yollarsak devre arasında, yaşlı bile olsa fark etmez, düzgün bir stopere para ayrılsa çok iyi olur tabi ama sezon hedefleri itibariyle olsa da olur olmasa da olur. Hatta transferi kimin yapacağına göre hiç olmasa daha da iyi olabilir.



Aslında bu yazının ana fikri tam da Misimoviç'in kadro dışı bırakılmaması denilebilir. Tekrar edip duruyorum ama kaybedecek birşeyi kalmadı takımın bu sezon. En azından senede 2-3 milyon kazanan adamlarını herşey tamamen berraklaşıncaya kadar oynatmaktır 20-25 maç. (Servet'i neden bir yana ayırdığımı bir daha nlatmama gerek yoktur herhalde). Hatta sonra da değineceğim üzere deli saçma bir hücum futbolu oynamaktır. Farklı galibiyetler, mağlubiyetler alınan, ama 1-0 yenip yenilinen, beraberlik alınan değil. 2 beraberlik bile fazladır kalan sürede (son anda beraberliği yakalayan biz olduğumuz senaryolar hariç). Önümüzdeki sezonun takımını oturtmaya çalışmadan, önce çok para verilen hücum oyuncularının neler yapıp yapamadığını en azından görecek kadar. Şu andan sonra koşuyor diye Barış'ı Elano'ya Sarp'ı Misimoviç'e tercih ederek hiç ama HİÇ kazanılacak şey yoktur.

Şimdilik bu postu burada kesiyorum ama elimde 2-3 posta daha yetecek notlar var. Onları da farklı başlıklarda toplayayım diye düşünüyorum. Şimdiden anons edeyim de fiyakalı olsun. Bundan sonra sırayla; kalan sezon boyun oynanmasını umduğum sistem ve mantalite, Adnanlar ve yönetim, 2011-2012 ile başlayacak Aslantepe'nin takımı, ve son olarak da tribün ve taraftar üzerine düşüncelerimi paylaşacağım.

2 yorum:

Ozan dedi ki...

ellerine sağlık harika yazı olmuş takımın kadrosunun kötü olduğunu fenerli beşiktaşlı kötü olduğunu görüyor bizim yönetim hala görmüyor yazın bir kahvede maç izlerken adam rijkaarda laf söylüyor dedim orta saha yokki abi ne diyorsun alırlar ya kör değiller aldılar işte rijkardı göndericem diye uğraş istifa ettireme sonra 5m ver kasımda lige havlu at o 5m 1 tane orta saha alsan barossuz bile idare eder cana çıkana kadar sert orta saha canayı beğenmeyenleride anlamıyorum geçen arkadaş takmış top sürmüyor bilmem ne adam elindne gelenin en iyisini yapıyor daha ne istiyorlar anlamıyorum ama sorun bu değil derin galatasarayı temizlemek lazım bülnet korkmaz hakan şükür der ki en iyi yerli kadro galatasarayda adamlar resmen bizle dalga geçiyor

Unknown dedi ki...

Çok güzel yazmışssın tebrik ederim. Ancak keşke serine en suçludan başlasaydın... Adnanlar hakkında ki yazını kolluyor olacağım