24 Kasım 2010 Çarşamba

Bu saatten sonra (ah'lar vah'lar 2)


Daha çok hücumcuyla daha çok hücum edilmez. Takımın en iyi defansçısı en ileride oynayan olmalıdır. İki yönlü orta saha oyuncusu lüks değil şarttır. Vee son olarak hücumcuya defans öğretirsiniz de savunmacıya hücum öğretemezsiniz. Hayır, bu yazı "bunlar ne salak klişelerdir" yorumu içermeyecek. Ve lakin, bu kadronun bu saatten sonra neler yapabileceği ile ilgili beyin jimnastiği içerecek. Bunu yaparken de keşke gündemdeki 'modern vs. 60lar futbolu' muhabbetine de değdirsem diye düşünmüyor değilim.

"Defansçı" Lucescu ligde Ümit Karan (Serkan Aykut) - Arif - Sergen'i aynı anda oynatabilmiş, Nouma (Ahmet Dursun) - İlhan Mansız - Pancu - Sergen'i coşturmuştu. Galatasaray'da daha önce Arif-Hakan-Hagi-Ilie aynı anda sahaya çıkabilmiş, arkalarında Tugay, Emre, Ergün gibi ilk özelliği defans olmayan çift yönlü adamlarla kabus gibi yardırabilmişti.




Her maç değil elbet, ve her zaman da başarılı olmadan, bittabi. Fakat, Parreira'dan bu yana Fenerbahçe kontrollü oyunun istikrarına inanmışken Galatasaray aslında çok uzun bir süre ligde saldırgan hücum futbolunun posteriydi. Lig ile Avrupa arasındaki ayrımın dersini de 1989'da geçmişti bu ekol. Ve haliyle zaman içerisinde Monaco karşısında kale çizgisinde 7 kişiyle duran takım daha dinamik ve kontraatakla Manchester'ı eleyen takıma dönüştü. Ama ligde kalabalık hücum eden takım kimliği değişmedi. Başarılarda da başarısızlıklarda da bu böyleydi.

Futbol değişti, gelişti, elbette. Bu gelişimin özü de takım defansı ve iki yönlü oyuncular değil mi? (Schuster'in yorumu da bu yönde patlamıyor mu zaten? Takım halinde defans yapmayı futboldaki diğer herşeyin üstüne koyuyor gibi gördüğümüz Ziya Doğan'a darılmış ama böyle bir takımdan iki gol yemesine daha çok bozulmuştur sanırım. Veselinoviç takımı mı eski model acaba Ziya Doğan takımı mı? Ya da zaten, eskiden tek bir model mi vardı sanki? 60larda catenaccio vardı da WM yok muydu? 8 kişiyle defans yapıp 8 gol yediğimiz milli maçlar da hatırlarım, 5-4-1'le Euro 96'ya katıldığımızı da)

Peki yukarıda örneklerini verdiğim kadroların karşısına çıkan rakipler katı savunma yapmıyorlar mıydı? Saftig'i hatırlayanlar vardır aranızda. Samsun-Antep-Antalya 3'lüsünü? Hepsi katı savunma artı 1-2 kişiyle hızlı kontrataklar sonucu yenmiş 5 gole karşılık Kubilay-Saffet-Hakan-Arif gibi hücum hattıyla atılan sıfır golle kaybolan sezonu? Tam da bu yazıda açmaya çalıştığım konunun kötü örneği, ağızlarda bıraktığı kötü tat. Peki ya aynı sezonu Falco-Stumpf-Bülent 3'lüsüyle geçirmiş olsak, kalede Hayrettin yerine birisi olsa üst üste 3. şampiyonluk gelir, Daum'un Türkiye macerası 1.5 yılda bitebilir miydi? Belki de.



O, o zamandı diyenlerin elinden tutup gelirim 2005-2006 sezonuna. Gerets'e gelirim. Hasan Şaş - İliç - Necati - Hakan Şükür (Ümit Karan)'a gelirim. 4 senede mi değişti herşey? Diziliş ve oyuncu seçimi kadar taktik de önemli değil midir? Rıza Çalımbay, Ali Sami Yen'e Mehmet Yılmaz - Ümit Karan - Serdar - Youla'yla çıktı mı? Çıktı. Takım savunmasını gene de doğru yaptı mı? Evet. Başarılı oldu mı? Evet.



Evet bir ideal olmalı. Daha dengeli, daha rakip farketmeksizin efektif olabilen bir takım yaratılmaya çalışılmalıdır. Bununla bir sorunum yok. Ama eğer söz konusu takım 13. hafta sonunda -3 averajla onuncu sıradaysa illa da şart değildir belki bunu diyorum sadece. Hagi'nin seneye de kalacağını çok tahmin etmediğimden de kaynaklanıyor belki bu tutum biraz. Yani bir kadro ve sistem oturtup, seneye de olmuşun üstüne koyarak gider gibi gelmiyor bana. İnanmıyorum pek. Hele Adnan'lara rağmen.


O zaman ben de şunu diyorum bir kez daha: 2 beraberlik bile fazladır bundan sonra. 1'i oldu bile. Kötü bir Kayserispor önünde çok da kötü değildi pazar günkü futbol ama daha fazla hücum etmesinin önünde bir engel yoktu Galatasaray'ın. O bir puan ne işe yaradı ki? Önümüzdeki maç Beşiktaş karşısında da aynı oyunla iyi bir sonuç alınması da mümkün. Gene de benim durduğum yer aynı olacak. Yetenekli hücumcularını topyekün kullanmalı Galatasaray bugünden sonra. Dizilişi 4-1-3-2, parolası saldır. Evet Song-Tomas gibi bir ikiliyi çok arar Galatasaray bu anlayışta. Varsın olsun, herşeyi tam ve doğru yapalım derken yapılan hatalar da aynı sonucu getiriyor nasıl olsa. Geriye de dönen, defansta yardımlaşan takım olabildiğini görüyoruz Galatasaray'ın ama hücum edebildiğini? Defansta kalabalıkken yediğimiz goller de az değil. Gol atamadan yemek ile gol atamadan yememek arasında bir takımız. Kaybedilecek birşey kalmayan şu ortamda beni çıldırtıyor bu. Hızlı, kaotik, dengesiz bir ofans takımı istiyorum ben, evet, çağdışı, evet gerçek eski model(!) Pısırık, kısır, umutsuz, en yetenekli oyuncularına sırt çeviren bir takım değil.

4'lüyü nasıl yaparsan yap, çıkar ileriye. Önlerine Cana'yı koy, tek defansif orta saha. Sağda Elano, solda Arda, ortada Misi. Önlerine Pino'yla Baroş'u koy, Kewell'la Batdal yedeklesin bu ikiliyi. Antrenmanlarda hızlı çıkmayı baz alan setler çalış boyuna. Derdin gol atmak olsun, gol yememek değil. Alınan sonuç da, yenilen kontraatak golleri de umurumda olmayacak. Ama iddia ediyorum hissiyat değişecek takımda, tribünde, bende (evet ben taraftarım, ve evet hisiyat işidir takım tutmak) ve belki de en önemlisi rakiplerde. Arda gitmeden, Baroş'la Kewell tamamen bitmeden, Misimoviç'le Elano aforoz edilmeden döktürseler, 3-5 kere bile olsa müthiş maçlar çıkarsalar fena mı olur? 3 sezondur plansızlık, vizyonsuzluk, istikrarsızlıktan, hayal kırıklığından başka birşey vermedikleri şu taraftara en azından böyle bir hediye verseler ne olur sahi? Alex Ferguson hani bir takımın herşeyini daha iyi yapmaya çalışırken hepsinde birden başarısız olmakla ilgili demiştir ya, güçlü olan yanını sivriltmek bazen daha önemlidir. Eğer konu Galatasaray ise ben de diyorum ki sivrilteceğin hücum olmalı. Uzun vadede, doğru dürüst yöneticiler ve teknik rehberlik ışığında şekillenecek takım da bu temelin üstüne yapılacak modifikasyonlarla kurulmalı.

Bugüne dönersek, yukarıda verdiğim kadroyu Feldkamp oynatabilir miydi? Teoride de olsa (o da yabancıların başına gelebilecekler yüzünden) bence evet. Arda'nın Feldkamp öncesinde 60. dakikada bitmesi sendromunu hatırlayalım. Ve sonrasını. Bu baklavadaki Arda ve Elano da çok efektif pres yapamasalar bile topun arkasına geçecek kadar atletlik yapabilir. Pino ileride eski Necati misali takılsa da geriye gelip göbekte Misimoviç'in yanına girebilir top rakipteyken. Velhasıl-ı kelam "if there is a will, there is a way" derler Anglo'lar, ama burada da "niyeti namazda olmayanın kulağı ezanda olmazmış" diyorlar. Hagi, gel dönelim bu yoldan, vazgeç şu defansı "sağlam" takımdan, şu "dengeli" maçlardan.

Sakatlık hikayesini pas geçmiyorum. Bu isimlerinin hepsinin bir arada sağlam olmalarını kimse gibi bende beklemiyorum. Ama alternatifleri de yine hücumcu olmalıdır bunların. Yani kanatlar için Sabri-Barış-Ayhan değil Emre-Serdar ilk alternatiftir. Misimoviç'in yedeği de Mustafa değildir, Elano'dur Arda'dır. Ortaya kayanın yerine kanatlarda çocuklar oynar yine.

Bitirirken, çok kısa da olsa, önümüzdeki sezonlara bir bakış atayım diyordum ama ayrı bir posta dönüştürsem iyi olur herhalde, zira beklemediğim kadar uzadı bu yazı.

3 yorum:

Eren dedi ki...

Güzel giden yazı Serdar ismini görünce bir anda nerdeyse sıfırlandı :(

Şen Şef dedi ki...

Hah :)
Serdar'la ilgili dileğim aslında cezai...
Bir önceki yazımda belirtmiştim, kalsın ki Hagi güzel bir hırpalasın onu sezon sonuna kadar. Oynasın ki rezil olsun, o ve Sezgin. Oynasın ki, benim skim bonservissiz diyen her oyuncuya milyonlar vererek tez yazan abilere selam olsun...
Alındıysa oynayacak. Adam olmaya karar verirse de kalacak. Ya da tam olarak içyüzünü bilmediğim menejerlik hikayesi yüzünden kontratı fesh edilecek. Benim için sıkıntı değil Serdar'ın varlığı yokluğu yedek olarak. Aydın olsun SErdar olmasın senin hoşuna gidecekse ayrıca :) Hiçbir şey fark etmez.

Adsız dedi ki...

selam,

yazı güzel ama biraz dağınık. ah cimbom vah galatasaray yazısında da bence aynı durum mevcut.