16 Temmuz 2010 Cuma

Beşiktaş 3-0 Víkingur Gøta


Uzun bir zamandır bizim takımlarla ilgili bir şeyler yazmıyorum. Aslında Dünya Kupası sonrasında Fenerbahçe ile ilgili bir şeyler karalayıp dikkatimi ülke içine çevirmek istiyordum. Malum, Daum’dan Aykut’a, transfersizlikten Kaya Peker’e kadar yazılacak çok şey oldu ama yaşananlar genelde tatsız şeyler olunca vazgeçtim. Sanırım soğumuşum. Tabii ki Fenerbahçe’den değil, Fenerbahçe tartışmaktan yorulmuşum. Hiç böyle bir ara vermemiş gibi normal tempoma devam edeyim, bir şeyler oldukça bloga tekrar notlarımı düşmeye başlayayım.

Dünya Kupası sonrası başlangıç Beşiktaş ile oluyor. Dün gün içinde bir yerden bilet gelince hiç aklımda yokken maça gittim. Beleş bilet oldu mu maç ayırt etmeden giderim. Beşiktaşlı çok arkadaşım var, işin içine maç öncesi semtte rakı içme de girince genelde Beşiktaş maçları için gelen teklifleri reddetmiyorum. Mekanlar arasında bizim grubun tercihi Çarşı Balık, yeri gelmişken semtte rakı içme adeti olanlara da tavsiye edeyim.

Rakip çok zayıftı. Bu yüzden detaylı bir maç yazısı yazmaya gerek duymuyorum. Aklımda kalanları kısa kısa geçeceğim. Öncelikle sahaya çıkan 11’den bahsedelim. Ben şaşırdım ve bu 11’in rakip ne kadar zayıf olursa olsun doğru bir tercih olduğunu düşünmüyorum. Çok hücumcu çok gol anlamına gelmiyor. Delgado, Tabata, Quaresma, Bobo ve Nihat’in aynı anda ilk 11’de olması çok garip. Hücum gücünü bu şekilde arttırmaya çalışırken de sol bekte İsmail yerine Üzülmez’in oynaması daha da garip.

Böyle bir düzende olan yine Delgado’ya oldu. Benim Delgado’ya sempatim vardır ve dün de Quaresma’dan çok onun neler yapabileceğini merak ediyordum ama Ernst’in yanında ya da belki çok az önünde oynayınca pek bir şey yapma şansı kalmadı. İlk gol öncesinde Tabata’ya çok güzel bir pası vardı, ikinci golde de Ekrem’in önüne topu o yuvarladı ama maçın genelinde pek ortaya çıkmadı. Adam Beşiktaş’a geldiği günden beri adam gibi bir orta saha önünde oynayamadı. Tam onun istediği gibi bir kadro geçen sene kuruldu, Fink-Ernst ikilisi önünde çok büyük işler yapabilirdi ama sakatlığı onun büyük şanssızlığı oldu.
.

Ferrari kadroda yoktu, sanırım bir sakatlığı varmış ama sanki Schuster onu bu sezon pek tercih etmeyecek. Dün sağ bekte Erhan oynadı. Elinden geleni yapıyor ama çok yetersiz ve Beşiktaş’ın orada fazla alternatifi de yok. Geri dörtlü bu sezon Beşiktaş’a çok sıkıntı yaratabilir.

Guti’nin gelişinden ve hangi yabancıların kadroda kalacağını gördükten sonra Beşiktaş hakkında daha iyi bir değerlendirme yapılabilir ama ben etrafta yazılan çizilen her senaryoda orta sahada direkt Necip’i görüyorum. Bu yetenekli gencin alternatifi de Uğur İnceman. Böyle bir orta saha ile Beşiktaş’ın işi çok zor olur. Necip’i yetersiz gördüğümden değil ama ilk adam olmak için biraz erken. Bu sezon 10-15 maç direkt, 10-15 maç da kenardan gelerek oynaması Necip için çok daha hayırlı olacaktır. Fink’in kontratının dondurulacağına dair söylentiler var, bir Fenerbahçe taraftarı olarak doğru olmasını diliyorum.

Beşiktaş’ın kaliteli yabancıları var ama yerlilerin yetersizliği belki de sezonu kaybettirecek. Ben onların yerinde olsam elimde 20 milyon € ile Robinho’nun peşine düşeceğime Nuri, Gökhan İnler, Eren ve Halil’den başlayıp sırasıyla öne çıkan bütün Türk oyunculara saldırırım. Direkt oynayabilecek tek bir Türk oyuncu transferi bile birçok şeyi değiştirecektir.

Beşiktaş dün çok duran top kullandı. Serbest vuruşları bilemiyorum ama 26 korner kazandılar bunların birçoğu boşa gitti, rakip kalede en ufak bir tehlike bile yaratmadı. Süper Lig’de duran topun önemi malum. Bu işi iyi becerebilen takımlar hep bir adım önde olacaktır.

Devre arasında kapalı tribünde büyük bir kavga çıktı. Ben numaralıda olduğum için detay göremedim ama kesici aletler de ortaya çıkmış. Bu kadar aradan sonra takımlarına kavuşmuşken böyle bir maçta bile kavga etmeyi başaranları ayrıca tebrik etmek lazım.

Evet, assolisti sonlara bıraktık. Quaresma transferi ile ilgili bir şeyler yazamamıştım. Zaten kafamdakileri yazsaydım muhtemelen kıskanç damgası yiyecektim. Kısaca bir Fenerbahçeli olarak Beşiktaş’a gelmesi beni mutlu etti diyeyim ama bu mutluluğun “ülkemizde yıldız oyuncu izlemek güzel” temeline dayanmadığını da belirteyim. Ben zamanında Fenerbahçe için Roberto Carlos haberleri çıktığında o transferi de istemiyordum.

Quaresma dün çok istekliydi. Top istedi, dripling yaptı ve adam geçti. Rakip de zayıf olunca genelde istediklerini yapabildi, kaptırdığı toplar sonrasında da oyunu bırakmayıp yine topun peşine düştü. Çünkü öne çıkmak istiyordu, bunu da başardı. Penaltıda taraftarın da ittirmesiyle yanlış yaptı. Atışı kullanmak için topu Bobo’dan aldı ve Bobo da buna bozuldu. Ne yalan söyleyeyim, sırf tribündekilere kapak olsun diye penaltının kaçmasını çok istedim.

Roberto Carlos yeni gelmişti, Shakhtar ile yapılan hazırlık maçında oynuyordu ve tribünler onu gördüğü için çok heyecanlı ve mutluydu. Carlos topla birlikte rakip sahaya geçtiği anda kaleye 40-50 metre olsa bile tribünlerden “vur” sesleri yükseliyordu. Çok rahatsız olmuştum. Dün de bu havayı İnönü’de hissettim. Bunun hem Quaresma hem de takımın geri kalanı için arızalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Penaltıda yaşananlar da bunun bir göstergesi. Guti’nin gelişi bu tek adam olma durumunu da ortadan kaldıracağı için Beşiktaş’a fayda sağlayacaktır ama Quaresma’yı nasıl etkileyeceğini bilemem.

Assolist Quaresma dedik ama başka biri daha var. Quaresma onun stada giriş bileti diyorduk ve dün de Yıldırım Demirören’i aylar sonra İnönü’de gördük. Kim bilir, belki bir gün o stadda büyük başkan sesleri de duyarız. İmkansız demeyin, şu an bile iki transfer sonrasında bunu söylemeye başlayanları görüyoruz..

3 yorum:

Pamukk dedi ki...

çok sıcaktı çook piştik

Adsız dedi ki...

'Büyük Başkan!' sesleri bence de çok yakında ama bir gerçek var ki bizler transfer şampiyonluğunu her şeyden daha çok seviyoruz...

R-J dedi ki...

We will if Guti arrives to the team and completes a great team
Regards,
http://transfersaqueneutral.blogspot.com/
(a blog about Football and NBA transfers)