22 Mart 2010 Pazartesi

Hafta Sonu


Yoğun bir hafta sonu geride kaldı, hem Türkiye’de hem Avrupa’da önemli maçlar oynandı, önemli skorlar alındı. Akılda kalan en güzel şey ise yine Messi oldu, hafta sonu yazısına da yine onun fotoğrafı uygun görüldü.

* Bazı şeyleri artık kanıksamışız, elden de bir şey gelmiyor. Sami Yen için derbi öncesinde ne de olsa ceza vermezler diyoruz, vermiyorlar. Diyarbakırspor’u düşüremezler diyoruz, düşüremiyorlar. Bir kere de bizi şaşırtsalar, doğru bir duruş sergileseler adamları sırtımızda taşıyacağız ama yok, nasıl geldiyse öyle gidiyor.

* Cuma akşamının bir diğer önemli olayı da Kasımpaşa-Beşiktaş maçıydı. Beşiktaş ilk devre rakibin topa sahip olmasına müsade etti, 1-2 pozisyon verdiler ama çok daha net pozisyonları değerlendiremediler. İkinci devre ise bambaşka bir maç oldu, izlemesi keyif verdi. Sivok’un rahatsızlanıp kenara alınmasından sonra Kasımpaşa öne geçti. Tabata’nın hareketlendirdiği Beşiktaş iki gol buldu ama maçın bitimine kısa bir zaman kala İbrahim Kaş’ın refakatçiliği sebebiyle kalesinde golü gördü ve çok önemli iki puan kaybetti. Beşiktaş’lı arkadaşlar Ferrari’yi daha fazla ön plana çıkartıyorlar ama olay sadece Ferrari değil, Ferrari-Sivok. İkili bozulunca iş bitti, Kasımpaşa iki gol buldu ve daha fazlasını da bulabilirdi.

* Haftanın maçı Trabzon’da oynandı ve beklediğimiz kadar güzel bir maç oldu. İki takım da kazanmak istiyordu, herhalde 15’den fazla gol pozisyonu izledik. Galatasaray öne geçebilirdi ama Onur’a takıldı. Trabzonspor da öne geçtikten sonra farkı arttıracak pozisyonları yakaladı ama değerlendiremedi. Özellikle bence hatalı olan Elano-Baros değişikliğinden sonra Trabzonspor rakip kaleye çok rahat gitti. Galatasaray’da sorun devre arası transferlerinden sonra tahmin ettiğimiz gibi orta sahada, yoksa top ileriye taşındı mı mutlaka pozisyon geliyor. İlk devrenin öve öve bitirilemeyen adamı Mustafa Sarp’a şu an katlanılmıyor, Barış’ın durumu ise zaten ortada.

* Keita’nın karakteri hakkında her geçen gün daha net fikir sahibi oluyoruz ama Galatasaray’lılar onun bu yönünü ısrarla görmezden geliyorlar. Sancak, Roberto Carlos ve İbrahim Üzülmez’in yakından tanıştığı dirsekleri bir kenara ayırıyorum, tiyatroculuğu şu an daha ön planda. Kayseri deplasmanında kestiği rolden sonra Kadıköy’de ona su isabet etmediğine dair inancım artmıştı, dün emin oldum. Pozisyonda ben bileği döndü sandım, meğer ayağına su damlası isabet etmiş. Televizyondan görmedim, sadece 1-2 anlık görüntü gördüğüm için emin değilim ama sanırım tribünlere yaptığı bir de hareket var.

* Yunus Yıldırım’ın yönetimi de ayrı bir paragrafı hak ediyor çünkü bazı kararları direkt taraftarı olduğum takımın önümüzdeki hafta oynayacağı maçı da etkiliyor. En çok öne çıkan pozisyon Burak’ın son adam Sabri tarafından düşürülmesi, bence çok net çekiyor ve net bir kırmızı kart. Galatasaray’ın iptal edilen golünde Caner topu eliyle öne alıyor, el varsa sarı kart da çıkmalıydı ve Caner önümüzdeki hafta cezalı olacaktı. Bir de yine kart sınırında olan Baros’un ceza sahası yan çizgisinde yaptığı hareket sarı kart değil ama daha sonra yerdeki topa vurmasına sarı kart verilirdi. Haydi Baros’un pozisyon için yorumdur diyorum, kart göstermemesini kabul edebiliyorum ama diğer iki pozisyonu bana kimse anlatmasın.

* Pazar gündüz programını Manchester United-Liverpool maçına göre şekillendirdik ama değmedi. Her açıdan beklentilerin çok altında kalan bir maç oldu. Torres’in şık kafa golüyle umutlandım ama hakem Howard Webb’in ceza sahası içine taşınmayan çekmeye çaldığı penaltı ile maçın rengi belli oldu. Webb maç boyunca bütün takdir haklarını United lehine kullandı. Mesela Torres’e çok rahat sarı kart gösterirken Fletcher’ın kasıtlı tekmesine kırmızıyı geçtim sarı kart bile çıkarmadı. United bu galibiyetle Chelsea’nin Blackburn deplasmanında puan kaybettiği haftada puan farkını 1 maç fazlasıyla 4’e çıkardı. Arsenal ise hatalı bir karar ile 10 kişi kaldığı maçta West Ham’ı 2-0 ile geçti ve maç fazlasıyla Chelsea’yi geçmiş oldu.

* İspanya’da değişen bir şey yok, iki takım da kazandı ve Messi yine haftaya damgasını vurdu. Onun için benim söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok, onu izleyebilmeninkeyfini çıkarıyorum. Allah korusun eğer bir gün ciddi bir sakatlık yaşarsa oturur ağlarım, ona yapılan her faulde içim yanıyor. Real Madrid de Barcelona gibi iki farklı kazandı ama biraz zorlandı. İlk devre golsüz geçti, ikinci devrenin başında gelen Sporting Gijon golü ise Real Madrid’i uyandırdı ve arka arkaya 3 gol geldi. Bence ilk golde Van der Vaart topu elle alıyor ama o gol olmasa da Sporting Gijon muhtemelen dayanamayacaktı.

* Inter’in Palermo deplasmanında puan kaybedeceğini biliyordum ve kendimi liderliğin Milan’a geçmesine hazırlamıştım. Inter’in haftalardır yaptığı puan kayıplarıyla altın tepside sunduğu liderliği Milan almadı, alamadı. Sezon başındaki durumları ile Milan’ın şampiyonluğu telafuz edebileceğini hiç düşünmüyorduk ama neredeyse lider bile oluyorlardı. Şampiyon olmalarına hala ihtimal vermiyorum ama herhalde Leonardo en az bir senelik kredi kazanmıştır.

1 yorum:

Pamukk dedi ki...

verin bana messiyi hayatta geçirtmem :P