17 Şubat 2009 Salı

Milano ve San Siro izlenimleri I







Milano'dayım bir süredir. İyidir hoştur da, kafamızdaki "İtalya"ya pek oturmaz. Hele ki kışın. Bu şehirde bu stad, bu iki takım olmasa ne olurdu diye düşündüm tekrar resimlere bakarken. O zaman Milano olmazdı. Üff saçmalıyorum. Daha iyi anlatmam gereken noktaya gelmeye çalışacağım.

Bu şehir önemli bir endüstriyel ve ticari merkez, çok uzun zamandan beri. En güneydeki Alman şehri denecek kadar Orta Avrupa, Güney değil. Çok uzun süre hem yurtdışından hem de ülkenin güneyinden göç almış, hala da azalarak almaya devam ediyor. Modası, mankeni, mobilya dizaynı, kahvesi, fuarı, bir de gotik Duomo'suyla meşhur. Ama öyle İtalya denince akla gelen sıcakkanlı sosyal doku, basit ama etkileyici yemekler, şarkılar filan pek Milano'nun formatında yok. Niye anlatıyorum bunu, çünkü bunlar İtalya reklamında karşımıza çıkan elementler, filmlerden, kitaplardan. Milano da bir İtalyan şehri, lakin burası başka bir reklamla karşımıza çıkmalı. Gri hava, sopa bacaklı mankenler, adım başı banka şubeleri, yabancılardan bıkkın yerliler, ama Ferrari, ama Internazionale, ama Milan. Demek istediğim şu aslında galiba; tesadüf değil, ne bu iki klübün tarihi, ne de bu stad. Tıpkı 3 büyüklerimiz gibi, İtalya'nın 3'lüsünün de kuzeyden çıkması. Endüstriyel futbol dediğimiz başka tabi ama endüstrinin olduğu yerde para, paranın olduğu yerde başarılı futbol takımı gibi bir denklem gözüküyor burada. İşçisi de gelip seyretmiş maçını diye aradan sıyrılacağım. Yani başta söylediğime dönersem, eğer burada bu stad ve bu iki klüp olmasaymış Milano demek ki şimdiki Milano gibi olamaz demekmiş. Lombardia krallığı atıyorum Bergamo'yu vakt-i zamanında Milano'ya yeğlemiş olsa belki de bu resimler Bergamo Atleti Azurri Stad'ına ait, pazar günkü maç da Atalanta-Bergamo maçı olurmuş.

Yalnız şunu ekleyeyim. Bu iki takımın şehirdeki etkisini hissetmek kolay değil. Kimse formayla sokakta dolaşmıyor zaten haliyle moda başkentinde ama onun dışında da esnafı mesnafı renk vermiyor. Gençlerin bile metroda, sokakta, barda filan maç muhabbeti yaptığını duymadım, işitmedim. Derbide gol olunca sağdan soldan anırma sesi gelmedi hiç. Maçlarda da gayet sakinler, hakeme koro olarak değil bireysel olarak sövüyorlar, ve futboldan gayet iyi anlıyor gibiler. Kritik top kapmalar, güzel paslaşmalar skora etki etmeden de takdir ediliyor. Her top kaptırışa da homurdanmıyorlar. Ayrıca dürüstler ne olursa olsun kendi takımını savunma gibi bir illet içerisinde değiller. Hayalcilikten, gazdan da uzaklar, pazar akşamı dağılan Inter tribününden kimse çıkıp Manchester'a şöyle koyacağız böyle tıkacağız gibi bir laf etmedi TV kameralarını görünce. Takım yavaş hücum ediyor diyen de oldu, rakip çok formda diyen de, bu kadarı yetmez diyen de.

Yalnız TV programları bir felaket. Bizimkilere çok laf ediyoruz haklı olarak, ve burada söylenenleri (özellikle bu tip programlarda) tam anlayamıyorum ama her geçe aynı adamlar çıkıp aynı anda konuşuyorlar, konuşmak ne, nasıl kafaları karışmadan devam ediyorlar anlamıyorum ama herkes hepbir ağızdan bağırıyor, suratlar kızarana kadar. Hakaret, hatta küfürümsü girişler, el hareketleri kaçıyor aradan. Sonra ertesi akşam bakıyorsunuz aynı adamlar gayet sakin, karizmatik gülümsemelerle takılıyorlar birbirlerine.

7 yorum:

alengir dedi ki...

Derbi dediğin ülkeyi sessizliğe boğmalı,sessizliği bozan şey atılan bir gol olmalı:)

Arkhe dedi ki...

En sonunda yazdın. :)

alengir dedi ki...

şimdiye kadar yazmamamı eşşekliğime ver:)

Arkhe dedi ki...

Estağfurullah, zaten ben Şen Şef'in en sonunda Milano izlenimlerini yazmasından bahsediyordum ama olsun. :)

Patasana dedi ki...

yorumların sonrası bu derbi gözümde bitmiştir. benim için sadece güzel futbolun oynandığı bir maç olarak kalcak...

alengir dedi ki...

ahah kefal nedir bilirmisin sen,benim ki de o hesap(utanmaca):))

Şen Şef dedi ki...

@Patasana

Aman hocam! Bunlar benim kısmen uzaktan, kısıtlı, ve şahsi gözlemlerimdir. Bu derbiyi de, şehri de, kendim yaşadığımca değerlendirsem de, ikisini de silip atmaya değecek birikimler değildir. İzlenimdir. Yazıda gerektiği gibi vurgulayamamışım sanırım.

8 sene ABD'de kaldım, birinci sene(!) bittiğindeki izlenimlerimle üçüncü, beşinci, sekizinci yıllardakileri karşılaştıramam bile. Tabi gençlik yıllarının kişisel evrim hızıyla az-buçuk-daha-az-genç- (oha! kendime başka birşey dememek için nasıl kastım, bir bilsen? ehi) -yılların devinimi bir değil. Gene de...