9 Şubat 2009 Pazartesi

TSL 19. hafta


Türkiye’de futbolun gelişimi konuşulduğunda hep olmazsa olmaz olarak gösterilen, senelerdir olması beklenen ama imkansızlığından, başarılmasına izin verilmeyeceğinden bahsedilen “Anadolu İhtilali” denen şey eğer bu sene olmazsa bir daha ne zaman olur bilemiyorum. Üç İstanbul takımı bu haldeyken bu fırsatın kaçmaması lazım, üç takımı da bir daha aynı anda bu kadar kötü görmek kolay olabilecek bir şey değil. Hakemler ise bildiğimiz gibi, 2. devrenin daha 2. haftasından ortalığı karıştırdılar, onlar için bloga bir kez ayrı bir not düşmüştük, sanırım bu hafta da öyle yapacağız.
.
Paragrafın başında bir süre hangi İstanbul takımı ile başlasam ve ne yazsam diye düşündüm ve 3 takımın da şampiyonluğu hak etmediği ve bu üçünden birinin şampiyon olmaları halinde Trabzonspor ile Sivasspor’a büyük yazık olacağını söylemek dışında yazacak bir şey bulamadım. Galatasaray-Kayserispor maçı hakkında Selçuk Dereli haricinde ne konuşulsa boş, kimsenin de umrunda olmaz zaten. Tek bir gerçek var ki böyle bir kadronun Şampiyonlar Liginden elenmenin yanında 19 maçta 37 puan toplamış olması büyük başarısızlık. Skibbe hakkında çok olumlu düşünen çok arkadaş gördüm, bu görüşlerin tamamen karşısındayım demiyorum ama kağıt üzerindeki tablo hiç parlak değil ve bunun da bir açıklaması olmalı.
.
Beşiktaş maç başında birçok taraftarı memnun eden bir kadro ile sahaya çıkmasına rağmen 90 dakika boyunca kazanmak adına hiçbir şey yapamadı ve Konya deplasmanında iki puan kaybetti. Beşiktaş ile ilgili hep aynı şeyi söylüyorum, elde iyi bir kadro var tamam ama yabancı sınırlaması yüzünden hangi kadroyu sahaya sürerseniz sürün hep bir taraf eksik kalıyor. Demek istediğim şu, mesela tüm yabancıların olduğu bir kadro düşünürsek ortaya Rüştü-İ.Toraman-Sivok-Zapo-Ekrem-Cisse-Ernst-Holosko-Delgado-Tello-Bobo gibi bir takım çıkıyor ama iş iki yabancıyı kesip yerine iki yerli sokmaya gelince tıkanıp kalıyor. Kesilen yabancıların yerini doldurmak için bu yazdığım ideal kadroda oyuncuların yerleri de değişiyir, kadro yap-boz tahtasına dönüyor. Kadro gerçeğinin yanında Beşiktaş’ın deplasman maçlarını ve ligde üst sıralarda yer alan takımlarla oynadığı maçları kazanamadığı gerçeği de var. Galatasaray’ın puan kaybettiği bir hafta Konyaspor deplasmanında oynarken maçı kazanmak adına futbolcuların kendini parçalamaması da bana garip geliyor, bu hem Beşiktaş hem Fenerbahçe için geçerli ama iki takımın da futbolcuları özellikle deplasman maçlarında “kazanmasak da olur” havasında oynuyorlar.
.
Ve Fenerbahçe.. Konu Fenerbahçe olunca hele ki dünün Fenerbahçe’si olunca kadrodan, taktikten, dizilişten ya da rezil hakemden, futbolla alakası olmayan stadyumdan, fırtınadan bahsetmenin hiç anlamı yok. Sahada ancak son dakikada Tijukuzu Fenerbahçe ile dalga geçince onur gurur gibi değerleri hatırlayan futbolcular, kenarda rakip 10 kişiyken ve fırtına şeklinde esen rüzgarı arkasına almışken sadece duran top kullansa bile yetecek Alex ve Güiza’yı oyundan çıkaran bir teknik direktör, ikinci golü yedikten sonra takımını sahada bırakıp kulübeden soyunma odasına giden bir kaptan, tepede futbolu futboldan anlayanlara bırakmamakta ısrar ederek tarihinde bu kulübe kimsenin yapmadığı büyüklükteki hizmetlerinin görmezden gelinmesine yol açan bir başkan, tribünde istifa diye bağırabilmek için taraftarı olduğu takımın yenilmesini haftalarca bekleyen çakallar ve iki farkla gerideyken “üç, üç” diye bağıran taraftarlar varken teknik taktik konuşsak ne fark eder ki? Her zaman bardağın dolu tarafını görmeye çalışan ben bile artık olumlu bir şey göremiyorum. Mucizevi bir gelişme olmadığı takdirde toparlanmak ve şampiyonlukta iddialı olmak çok zor. Ayağa kalkılacaksa herkes durup bir düşünecek ve ayağa hep beraber kalkacak. Bazı şeyleri kimse tek başına kurtaramaz, bir şeyler başarılacaksa bunu başta taraftar olmak üzere tüm camia başaracak.
.
Takdir edilecek iki takım Sivasspor ve Trabzonspor emin adımlarla hedeflerine doğru ilerliyorlar. Bu üç takımdan en büyük farkları bu hedefe camia olarak tek vücut halinde yürümeleri. Sivasspor rahat kazandı, Trabzonspor ise bence hakemin de skora etki ettiği maçta kötü oynamasına rağmen üç puanı aldı. Bu iki takımın sahadaki duruşları, iştahları, futbolcuların yüz ifadeleri bile kimin neyi ne kadar istediğini çok iyi anlatıyor. Şampiyonluk da kimsenin kucağına düşmüyor, yukarıda bir yerde duruyor ve gidip almak gerekiyor. Umarım bu sene şampiyonluğu bekleyenlerden biri değil de şampiyonluğu almaya çalışanlardan biri hedefine ulaşır.

Hiç yorum yok: