2 Mart 2009 Pazartesi

TSL 22. hafta


Maç yazılarını toplu halde Pazartesi günleri yazmayı tercih ediyorum, ilk etapta sadece not alıyorum. Cuma akşamı Beşiktaş maçını tribünden izledim. Bir kenara kısaca maçı yazdıktan sonra yorumlara baktım, bizim tribünde üçlü oynuyor diye düşündüğümüz takımın stoperinde Toraman ve Zan oynuyormuş. Tamam, tribünden maç farklı gözüküyor ama başka bir yazıya bakınca da Toraman’ın aslında sağ bek oynadığını gördüm. Demek istediğim şu, Beşiktaş’ın saha çıkan 11’inde yine kimin nerede oynadığı belli değildi. Hatalı da olsa bir sisteme bağlı oynamak ya da sahada yer alan oyuncuların belirli bir düzen ile yerleşmesini sağlamak sistemsiz oynamaktan daha iyi ama İBB karşısında oynayan Beşiktaş’da yine düzen adına bir şey yoktu. Bu sebeple şu oyuncu şurada oynadı ama şurada oynamalıydı gibi yorumları Beşiktaş için yapmanın bir anlamı yok. Ekrem sağ bek de oldu, solda Tello’nun önünde de kaldı. Toraman sağ beke de geçti stopere de. Sivok stoper de oynadı, Ernst’e destek olarak da. Dörtlü savunma oynandıysa ve Sivok önde kaldıysa Delgado nerede oynadı bilemiyorum. Böyle bir karışıklık işte, izlediğin maç sonunda izlediğin takımı çözememiş oluyorsun..

Sahaya çıkan 11 oyuncu tercihi ise yorumlanabilir. Cisse ve Serdar Özkan kenara gelmiş, sakatlıktan dönen Delgado ve Ekrem sahaya çıkmıştı. Ekrem iyi değildi, belki sakatlığın da etkisi vardır ama vasatı aşamadı. Delgado’ya üzülüyorum, uzun bir sakatlıktan sonra böyle bir diziliş ile sahaya çıkıyor ve kabak yine onun başına patlıyor, oyundan çıkarken yine ufak yuhalamalar oldu. Oysa Beşiktaş’ın yakaladığı en net gol pozisyonunda Tello’ya muhteşem bir pas atan da oydu. Başlatma adamı ilk 11’de, sonradan oyuna al ki beklenti de fazla olmasın, maçı çevirecek opsiyonun da olsun. Serdar Özkan’ın kenara gelmesi birçok Beşiktaş’lıyı huzura erdirdi ama Cisse’siz orta saha İBB’den top alamadı. Beşiktaş oyunun içinde bölüm bölüm kontra atak kovalayan bir takım haline geldi. Bir oyuncu böyle bir fark yaratabiliyor işte, Cisse-Ernst ile Trabzonspor’u sahadan çıkarmayabilirken o yapıyı bozunca İBB takımı size top göstermeyebiliyor. Mustafa Denizli’nin işleyen bir yapıyı neden bozduğunu ise kimse anlayamıyor. Neticede Beşiktaş puan kaybemeyi hiç aklına getirmediği bir maçta üç puanı biraz da şansının yardımıyla aldı ve yarışta aynı iddiayla kaldı.

Fenerbahçe sezonun en iyi futbollarından birini oynayarak lider Sivasspor’u yendi. İki kez yenik duruma düştükten sonra beraberlik gollerini o kadar çabuk bulamasaydı belki işler farklı olurdu ama sergiledikleri oyunu ve kazanma isteğini görünce tersi olmazdı diye düşündüm. Hep söylediğimiz şeyi Cumartesi bir kez daha gördük, futbolcuların bireysel performansları Fenerbahçe’nin futbolu hakkında konuşulması gereken en önemli şey, sistem gibi şeyler bence daha sonra geliyor. Hacettepe karşısında elinden geleni yapan oyuncular Gençlerbirliği maçında yürüyorlar, bir hafta sonra lider takıma karşı ise çok iyi mücadele edip iyi futbol oynuyorlar. Çarşamba günü aynı takıma karşı bambaşka bir kimliğe bürünüp kupada avantajı kaybetmeleri sürpriz olmayacak, söz konusu Fenerbahçe olunca her hafta her sonuç için hazırlıklı olmak gerekiyor. Bir hafta taraftarını şampiyonluk için ümitlendirirken diğer hafta takıma lanet ettiriyor. Aylarca hepimiz “ bu kadro şampiyon olamaz, iş yapmaz” diye sızlanıyoruz ama o kadro istediği zaman Galatasaray ve Sivasspor’a 4 gol atıp, Beşiktaş’ı yenebiliyor. Cumartesi sergilenen isteği bu sezon tüm maçlarda görseydik belki Fenerbahçe bu beğenmedimiz kadrosuyla lider bile olabilirdi.

Bundan sonrası da futbolcuların keyfine ve isteğine kalmış durumda, onların kazanmayı ne kadar istediği Fenerbahçe’nin ligdeki yerini belirleyecek. Bu takımın Beşiktaş’ı İnönü’de, Galatasaray’ı Sami Yen’de yenmesi bile imkanlar dahilinde olan bir şey ama unutulmamalı ki kalan 12 maçın yarısında puan kaybedilmesi de mümkün. Bunu taraftardan önce futbolcuların anlayıp kafalarına iyice sokmaları gerekiyor.

Galatasaray maçının ilk yarısını izleyebildim, ikinci devre ise Barcelona’ya kurban gitti ki zaten çok fazla bir şey de kaçırmamışım. Maçın başında Arda’nın takipçiliği ve fırsatçılığı ile gelen golden sonra oyunu kendi sahasında kabul eden Galatasaray ilk devre 1-2 net pozisyon verdi. İkinci devre ise aynı şekilde devam etmiş ve pozisyon da vermeden maçı bitirmiş. Servet ve Emre’nin sakatlığı zaten sıkıntılı olan defans kurgusunu iyice sorunlu hale getirdi. Savunmayı rahatlatan Mehmet Topal’ın da sakatlanması bu soruna tuz biber ekti ama ilk maç bir kayıp yaşanmadan atlatıldı. UEFA mücadelesi devam ettikçe yıpranma payı da yükselecektir. Bu mücadelenin ortasında Konya deplasmanında kazanılan üç puan bu açıdan baktığımızda çok daha önemli oluyor.

Sivasspor’un kaybettiği haftada Trabzonspor kazanarak puanları eşitledi. Antalyaspor penaltı kaçırdı ama Trabzon’un da kaçırdığı penaltı kadar net pozisyonlar var. Ben bu deplasmanda puan kaybedebileceklerini düşünüyordum, üç puan Trabzon için çok önemliydi ve almayı bildiler. Olası bir puan kaybı sezon başından beri Avni Aker’de devam eden olumlu havayı tamamen terse çevirebilir, Trabzonspor’un kısa bir sürede zirveden uzaklaşmasına sebep olabilirdi. Sivasspor ise kazanırsa büyük iş başaracaktı ve belki de şampiyonluğun favorisi haline gelecekti ama öne geçtikten sonra üstünlüklerini koruyamadılar. Fenerbahçe’li futbolcuların oynamak için bu maçı seçmeleri de onların şanssızlığı oldu ve sahadan puansız ayrıldılar. Ben bu mağlubiyetle kötü bir gidişin başlayacağını düşünmüyorum, ilk iç saha maçında toparlayacaklardır. Hatta Çarşamba günü kupa maçından da iyi bir skorla dönerlerse şaşırmam. Bu arada Saraçoğlu tribünleri neredeyse derbi maçları kadar doluydu, Sivasspor'u Fenerbahçe taraftarı da 5. büyük ilan etmiş.

Şampiyonluk için mücadele eden takımların kadroları arasında farklar var ama bir takımın işi alıp götürebileceği kadar değil, şampiyonluk için daha çok mücadele eden ve şampiyon olmayı daha çok isteyen ligi istediği yerde bitirecek. Trabzonspor ve Sivasspor bunun bilinciyle oynuyorlar ve avantajlarını hala devam ettiriyorlar. Üç büyük İstanbul takımı ise değişken görüntülerini sürdürüyorlar. Kadronun güçlü olması ligi zirvede bitirmeyi garanti etmiyor ki şu an gördüğümüz puan durumu da bunu gösteriyor. Aslında sadece puan durumu da değil son yılların şampiyonları ve ne şekilde zirveye çıktıkları da bunu anlatıyor. Şampiyonluk kendiliğinden gelmiyor, onu almak için savaşmak gerekiyor.

Hiç yorum yok: