16 Mart 2009 Pazartesi

TSL 24. Hafta

Fenerbahçe maçını yazmıştık, Trabzonspor-Galatasaray maçı da aynı haftada olunca belki o kayıp fazla hissedilmedi. Görünen o ki 70 puanı bulan şampiyon olacak ve Fenerbahçe şu an 44 puanda. Bu da Fenerbahçe’ye kalan 30 puanın sadece dördünü kaybetme hakkı veriyor. İlk devre bu maçlarda 24 puan toplanmıştı ama bu sefer derbiler de deplasmanda oynanacak. Fenerbahçe hakkında burada daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
.
.
Avni Aker’de bol gollü, pozisyonlu ve heyecanlı bir maç izleyeceğimizi tahmin ediyordum. Gol oldu, heyecan da vardı ama pozisyon sayısı ve tempo beklediğimden daha düşük oldu. Trabzonspor beklenmedik pozisyonlardan iki harika gol çıkardı, Galatasaray ise biri kontra atak biri de rakip oyuncuların seri hataları sonucunda iki gol buldu. Galatasaray’ın en sorunlu gözüken bölgesinde Hakan Balta ve Emre iyi performans gösteriyorlar, özellikle Hakan bence çok başarılı oynuyor. Bunda Bülent Korkmaz’ın savunmayı fazla düşünen anlayışının da etkisi var, orta sahalar genelde savunma oyuncularına yakın kalıyorlar, iyice gömülüyorlar ve o bölge iyi kapanıyor. Dün maç öncesinde Galatasaray cephesinde damga vuran ise Lincoln’ün kenarda oturması oldu. Neresinden tutsan elinde kalıyor, Lincoln’e kulüp bir ceza verdikten sonra buna gerek olduğunu düşünmüyorum, ya direkt kadro dışı bırakırsın ya da oynatırsın. Bu şekilde kenarda oturtmanın, çok ihtiyaç olan dönemlerde oyuna almamanın kimseye bir faydası yok. Maç sonrasında öne sürülen Hamburg bahanesi ise bence komik, verdiği cezanın arkasında duramıyor. Bence Bülent Korkmaz bu Lincoln olayıyla biraz puan kaybetti ve sanırım bu iş ileride de başını ağrıtacak.

Trabzonspor tarafında maça taraftar ve Alanzinho damga vurdu. Takımın en etkili olduğu dakikalarda iki kez oyunu durdurdular, buna bir de ilk gol sonrası hareketlenmesi muhtemel oyunu durduran stad ışıklarındaki arıza eklendi. Umut-Gökhan ikilisi izlediğim en kötü maçlarını çıkardılar,doğru düzgün bir gol pozisyonuna bile giremediler. Song da bence vasattı, ilk golde Baros’u kaçıran da, ikinci golde bence uzaklaştırabileceği bir topu Arda’nın önüne burakan da Song oldu. Maç öncesinde Yattara’nın oynamayacak olması Trabzon cephesinde moralleri bozmuştu ama onun yerine kadroda kendine yer bulan Alanzinho harika bir gol attı, bir de gol attırdı. Attığı golün de moraliyle topla fazla oynadığı dakikalar, işi halı saha futboluna çevirdiği anlar da oldu ama bazı pozisyonlarda çok rahat adam geçtiğini gördük. Yine de fikrim değişmedi, Alanzinho’dan Trabzonspor’a çok şey verebilecek bir oyuncu görüntüsü almıyorum. Bu maçı kaybetmek Trabzonspor için şampiyonluktan vazgeçmek anlamına geliyordu, en azından bir puanı kurtardılar ama rakip 10 kişi kaldıktan sonra uzatmalarla birlikte önlerinde duran 10-12 dakikayı daha iyi değerlendirebilirlerdi.


Beşiktaş şu an Süper Ligdeki en mutlu ve umutlu camia gibi duruyor. Galibiyetler bazı şeylerin üstünü örtüyor ama kazanan her zaman haklıdır. 6. sıradan 2. sıraya kadar yükselen bir takımı fazla pozitif oldukları için eleştirmemek lazım ama ilk devre de Beşiktaş bu maçları kazanmış ve tam olarak aynı puanı toplamıştı. Sorun zaten hiçbir zaman bu maçları kazanmak olmadı, Beşiktaş geçtiğimiz sezonlarda da ligde belli bir seviyenin altındaki takımlar karşısında kazanıp zorluk seviyesi yüksek maçlarda şampiyonluktan uzaklaşıyordu. Bu sebeple Mustafa Denizli’nin Beşiktaş’ı için asıl sınav şimdi başlıyor.

Gençlerbirliği maçında gole kadar sıkıcı bir maç izledim, fazla pozisyon ve heyecan yoktu. Özetlerde bile adam gibi bir gol pozisyonu göremiyorsunuz, bir anda ilk golün geldiği dakikaya geçiliyor . Oyuncu değişiklikleri sonrasında oyuna giren iki oyuncunun var ettiği pozisyonu Ernst gole çevirince Beşiktaş skor avantajını yakaladı ve son dakikalarda iki gol daha bularak bu kez taraftarlarının maç sonunu daha stressiz geçirmesini sağladı. Skora bakınca Beşiktaş rahat kazandı denebilir ama ilk golü attığında bile henüz kurması gereken baskıyı kuramamıştı, artısı ise Gençlerbirliği’ne de pozisyon vermemeleri oldu. Bunda hem çok iyi oynayan Sivok’un, hem de Cisse-Ernst ikilisinin payı büyük, Beşiktaş’da ne olursa olsun bu ikili bozulmamalı. Ernst Beşiktaş’da çok iyi başladı, böyle devam ettiği sürece büyük katkı sağlayacak o kesin ama Beşiktaş’da Cisse de, Zapo da ve daha niceleri de hep iyi başlayıp sonra Beşiktaş’ın o futbolcuyu körelten ortamı içinde kaybolmuşlardı. Şampiyonluğu belki de en çok isteyen takım şu an Beşiktaş ve bu istek bu tip zorluk derecesi yüksek olmayan maçlarda üç puanları getiriyor. İstemenin yeterli olmadığı, futbol adına bir şeyler yapmanın gerektiği maçlar geldi. Bu Beşiktaş’ın son senelerin hatta ilk devrenin Beşiktaş’ından farklı olup olmadığını şimdi görmeye başlayacağız.

Belli ki bu puan kayıpları devam edecek, her hafta birileri avantaj kaçırırken başka birileri gülecek. Beşiktaş’ın farkı kazanması gereken maçları kazanmış olması ama bu şampiyonluk için yeterli olmuyor, sadece zor maçlar için rakiplerine kıyasla biraz daha kaybetme kredisi sağlıyor. Sivasspor da çok kritik Ankara deplasmanından üç puanla döndü ve yaşadığı sarsıntıyı biraz atlattı, önümüzdeki hafta oynayacakları Beşiktaş maçı şampiyonluk için ne kadar sağlam yürüyebileceklerini gösterecek. Görünen o ki son 2 haftaya kadar minimum 3 takım yarış içinde kalacak ve takımlardan biri ligin kalanında üstün bir form grafiği yakalamadığı takdirde zirvedeki beşlinin kendi aralarında oynayacağı maçlar şampiyonluk için belirleyici olacak. Bu maçlarda Beşiktaş ve Sivasspor fikstür olarak en avantajlı iki takım gibi ama iki takımın da geçtiğimiz yıllarda sahalarında oynadığı bu tip final maçlarını kazanamadıklarını da unutmamak gerekiyor.


1 yorum:

Pamukk dedi ki...

song maçı sattı gibi anladım ben?

ernst için de tek kelime; maşallah .