9 Mart 2009 Pazartesi

TSL 23. hafta

Geçtiğimiz hafta sonunda ilk beş takım beş puanlık aralığa sıkışmıştı, bu hafta fark iyice daraldı ve lider ile beşinci arasındaki puan farkı üçe düştü. Sivasspor'un Fenerbahçe maçları ile birlikte düşüşe geçmiş olduğunu ve puan kaybedeceğini düşünmüyordum ama bu hafta verdikleri görüntü hiç iyi değildi. Bülent Uygun'un sinir sisteminin geldiği hal bundan sonra toparlamalarının çok da kolay olmayacağını gösteriyor, haftaya Ankaragücü karşılaşmasında alacakları kötü bir sonuç Sivasspor'u geri dönülmeyecek bir yola sokabilir. Trabzonspor'un ise bu hafta puan kaybedeceğini düşünüyordum. Geçtiğimiz hafta Avni Aker'den aldığım elektrik, bundan sonra orada maç kazanmalarının çok zor olacağı şeklindeydi. İlk devre Trabzonspor kötüydü, ikinci devre ise forvet oyuncularının beceriksizliği yüzünden birçok gol pozisyonundan yararlanamadılar ve üç puanı kaybettiler. Bu hafta yine Avni Aker'de Galatasaray ile oynayacaklar. O maçın atmosferi tabii ki çok farklı olacaktır ama kaybettikleri takdirde toparlanmaları da çok zor olacaktır. Sezonu ilk üç içinde bitirmek Trabzon camiası için bence çok önemli ve önümüzdeki seneye daha güçlü umutlarla bakmalarını sağlayabilir ama içinde bulundukları durum bunu bile çok zorlaştırıyor.

Cuma günü çok kötü bir Galatasaray, çok kötü bir Bursaspor ve belki de sezonun en kötü maçlarından birini izledik. Kötü oynarken maç kazanmak önemlidir. Ya kazanmak takımın karakteridir, bir şekilde gol bulunur ya da yıldız bir oyuncusu çıkar bir büyük iş yapar ve maçı alır. Galatasaray Bursaspor karşısında kötü hatta rezalet oynayarak üç puanı aldı ama bu dediklerimizden hiçbiri olmadı, tamamen şans ile kazanılmış bir maçtı. Sadece son dakikada De Sanctis’in kurtardığı topu skora etki eden şans dışı bir katkı olarak değerlendirebiliriz, parmak uçlarıyla iki puan kaybının önüne geçti. Galatasaray kaleyi bulan tek şutunun olduğu bir maçta üç puanı iki golle aldı.
.
Bu Bülent Korkmaz’ın üçüncü maçıydı. Onun Galatasaray’ı hakkında yorum yapmak için henüz erken, tek göze çarpan şey iki maçtır takımın golü bulduktan skoru korumaya çalışması ama bu iki maçta da Galatasaray kalesine yüklenen Anadolu takımlarına karşı elle tutulur bir pozisyon bulamadı, kontra atak yakalayamadı. Hele bu maçta kendi sahasında ikinci yarı rakip kaleye neredeyse hiç gitmedi. Takımda büyük bir düşüş var, bunu Bülent Korkmaz’a yüklemek tabii ki mantıksız ama takım neredeyse iki pası üst üste yapamıyor. Çok durağan, çok isteksiz oynuyor ki aslında bu haftalar yeni teknik direktörle gazıyla en etkili olunacak haftalar. Bülent hakkında yorum yapabileceğim tek şey oyuncu değişiklikleri, oyundan Baros Aydın ve Kewell çıkıyor, yerlerine Nonda, Volkan ve Mehmet Güven giriyor.
.
Sakatlıkların yanında bir de futbolcuların form durumundaki inanılmaz düşüş var. Lincoln ve Baros durdu, Ayhan ilk devredeki performansının yanına bile yaklaşamıyor. Kewell sakatlık sonrası eskisi gibi değil. Defans erken gol bulduktan sonra takım halinde kapanılan bu iki maçta iyi gibi gözükse de bireysel hatalardan net pozisyonlar verdi. Futbolcular bu haldeyken teknik direktörü, onun sistemini ve yapmak istediklerini yorumlamak da aslında çok doğru değil. Bu formsuzluk Skibbe döneminden kalmış gibi görünüyor ve şu anda bunun suçu Bülent Korkmaz’a yüklenemez ama görüntü değişmezse puan kayıplarının başlaması ve Avrupa’ya veda edilmesi işleri Galatasaray ve teknik direktörü için çok zorlaştırabilir.


Cumartesi Beşiktaş Hacettepespor karşısında istediği skora beklediğinden kolay ve çabuk ulaştı ama üç puanı beklediğinden daha zor kazandı. İlk 15 dakikada rüzgarın da etkisiyle çok iyi bir Beşiktaş izledik ve ben Fenerbahçe'nin 7 gollü galibiyetine yakın bir skor olabileceğini düşündüm. İki fark yakalandıktan sonra ise Beşiktaş o bildiğimiz dağınık, düzensiz ve kimin ne yaptığı, nerede oynadığı belli olmayan görüntüsüne geri döndü. Beşiktaş adına doğru olanın ne olduğu bu kadar açıkken ve iyi oynanan maçlarda her şey çok açık gözükmüşken Mustafa Denizli Delgado-Bobo-Nobre üçlüsünü bir arada oynatarak kumar oynamaya devam ediyor. Ernst orta sahada çok faydalı oynuyor ama bu bölgeyi tek başına nereye kadar götürebilir bilemiyorum. Ligin en az gol atan takımı Hacettespor'dan yenen iki gol üzerine biraz kafa yormak gerekiyor.
.
Beşiktaş uzun zamandır ilk defa üç maç üst üste kazandı ama bunda biraz da fikstürün payı var. Henüz maç kaybetmediği 2009 senesinde oynadığı maçlara baktığımda sadece Trabzonspor maçı için gerçekten iyi oynadılar diyebiliyorum. Nispeten zayıf takımlara karşı Beşiktaş daha önceki sezonlarda da maç kazanmakta zorlanmıyordu ama ligde ilk 8 sırada olan takımlara karşı başarılı olamıyordu. Bu orta saha yapısıyla bu sezon da aynı şeyleri yaşamaları şaşırtıcı olmayacaktır. Hacettepespor karşısında bile zaman zaman yetersiz kalan orta saha ve yerleşim problemleri yaşayan savunma, zorluk derecesi yüksek maçlarda daha da büyük problem olacaktır. Bu anlayışla Beşiktaş'ın Gençlerbirliği'ni de büyük ihtimalle yenecektir ama Sivas deplasmanı ile başlayacak maç trafiğinin sonunda ligde şu an olduğu yere tutunması mümkün olmayabilir. Mustafa Denizli bu zor maçlar için başka şeyler düşünecek olabilir ama bu anlayıştan vazgeçmediği takdirde son yıllarda olduğu gibi yine Beşiktaş'ı bir anda zirveden uzaklaşmış görebiliriz.

Fenerbahçe'nin iki Sivasspor maçında çok iyi bir görüntü vermesinden sonra hepimiz Kayseri deplasmanında ne göreceğimizi merak ediyorduk. Futbol olarak dip ve tepe noktaları arasındaki fark belki de en fazla olan takım Fenerbahçe'nin klasik deplasman görüntüsünü vermesi kimseyi şaşırtmazdı ama sanırım geç de olsa bu takımda gerçekten bir şeyler değişmeye başlıyor. Maç kazandıkça takımın kendine güveni de geliyor. Dün de Sivasspor maçlarında gördüğümüz istekli ve mücadele eden Fenerbahçe'yi gördük, Volkan atılmasaydı maç çok daha farklı bitebilirdi.
.
Kazanma isteği ve futbolcuların form durumu en önemli şey ama sahaya çıkan kadrodaki iki önemli değişikliği de unutmamak lazım. Semih malum, o konu üzerine daha fazla konuşmaya gerek yok ama bence Deniz de takımının bu yükselen grafiğinde en çok pay sahibi olan oyunculardan biri. Bu sezon boyunca Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansını çok az gördüğümüz ve kadro yetersizliğinden bahsedilen dönemlerde zayıf orta saha ön plana çıkıyordu. Deniz'in geçtiğimiz sezonun ilk yarısındaki performansına yaklaşması ve Emre'nin yükselen formu ile devamlılığı bu bölgeye ara transferde iki ciddi takviye yapılmış etkisi yarattı. Savunmada zaten sorun yok, an itirabiyle ligin en iyi savunması bence Fenerbahçe'de. Orta sahada da direnç yakalanınca takım iyice az pozisyon vermeye başladı.
.
Bu istek böyle devam eder mi hala emin olamıyorum ama şampiyonluk yarışının içinde artık Fenerbahçe de var demek herhalde çok yanlış olmaz. Demek ki kadro o kadar söylendiği kadar da zayıf değilmiş, bu takımın bir potansiyeli varmış. Fikstür kağıt üstünde zor gözüküyor, şampiyonluk için yarışılan dört takımdan üçüne deplasmana gidilecek ama Fenerbahçe son yıllarda bu tip maçlarda iyi performans gösteriyor ve genelde iyi sonuçlar alıyor. Galatasaray maçına kadar oynanacak üç maçta alınacak 9 puan ki fikstür bunun için müsait, Fenerbahçe'yi bir anda liderlik koltuğuna bile oturtabilir.
.
Haftaya Trabzonspor-Galatasaray maçı bu hafta alınan sonuçlardan sonra iyice önemli oldu. Hamburg-Trabzonspor-Hamburg trafiği Galatasaray'ın sakatlıklar sonrası daralan kadrosu ile hiç kolay geçmeyecek, Avni Aker'de alınacak bir mağlubiyet Bülent Korkmaz ile azalan çatlak sesleri tekrar yükseltebilir. Trabzonspor cephesinin de işi kolay değil, kaybederlerse bence şampiyonluktan tamamen koparlar. Önümüzdeki hafta sonunda ilk beş takımın üç puandan da dar bir aralığa sıkışmaları beni şaşırtmayacak.

Hiç yorum yok: